beyza-nur
Tecrübeli
ALLAH'I (c.c) GÖSTERDE İNANAYIM...
İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin çocukluk yıllarında idi. Allah diye yaratıcının olmadığını, her gittiği yerde bilginlerle görüşerek tartışmalar yapan bir dinsiz döne dolaşa Küfe şehrine gelir. Sapık fikirlerini anlatmaya başlayan bu dinsizin, Küfe bilginleriyle görüşüp münazara yapma isteğine gülen Müslümanlar:
— 'Bizim küçük bir bilginimiz var, eğer onunla karşılaşıp yenersen, büyük bilginlerimiz seninle görüşebilir. 'diye cevap verirler. Önce bu teklifi kabul etmeyen “tanrı tanımaz” adam ısrarlara dayanamayıp kabul eder… Kûfelilerin tıklım tıklım doldurduğu salona önce ateist insan gelir. Aradan yarım saat geçmesine rağmen küçük bilgin hala gelmemiştir. Süre ilerledikçe dinsiz bilgin gururlanır ve:
— 'Sizin ki! Benden korktu' diyerek güler. Tam bu sırada küçük bilgin Ebu Hanife’nin içeri girdiği görülür. Dinsiz bilgin:
—Niçin geç kaldın küçük, yoksa çok mu korktun? Diye sorar. Küçük imam:-Hayır, korkmadım Evimiz nehrin öte yakasında. Bu tarafa geçmek istediğimde köprünün yıkılmış olduğunu gördüm. Geçemeyeceğimi anlayınca, oradaki ağaçlara, hemen sandal olup beni karşıya geçirmelerini emrettim. Onlar da sandal olup beni geçirdiler. Bu yüzden geç kaldım, özür dilerim, der.
Bu cevap karşısında kahkahalarla gülmeye başlayan ateist:
—Hey akılsız çocuk! Hiç ağaç kendi kendine sandal olur mu? Deyince, birden bire ciddileşen
Ebu Hanife:
—Asıl aklı olmayan sensin! Bir sandalın bile kendi kendine yapılmadığını kabul etmiyorsun da, şu uçsuz bucaksız âlemin kendi kendine var olduğunu nasıl iddia ediyorsun?
Bu güzel buluş karşısında şaşırıp kalan tabiatçı bilgin:
—Beni gafil avladın küçük! Pekâlâ, şu varlığını iddia ettiğin Allah, ı göster de bizde inanalım, gösteremezsin çünkü yok der. Ebu Hanife eline bir bardak süt alarak dinsiz bilgine sorar.
—Yağ ve peynir neden yapılır.
—Tabii sütten yapılır.
—Öyleyse, şu bardaktaki sütün içinde bulunan yağ ve peyniri göster bakalım!
Ateist bilgin iyice şaşırmıştır:
—Elbette bu sütün içinde yağ ve peynir vardır. Fakat görünmez der. Dinsizi en zayıf yerinden yakalayan Ebu Hanife yerinden doğrularak;
—Şu sütün içinde yağ ve peynirin olduğunu kabul ettiğin halde onları gösteremiyorsun. Pekiyi, yüce Allah’ı, ' işte Allah' diye göstermek mümkün olabilir mi?
Bu inandırıcı cevaplara rağmen Allah’ın varlığına inanmayan adam:
—Son soruma da cevap verirsen, üstünlüğünü kabul edeceğim. Mademki Allah vardır diyorsun şuanda ne yapmaktadır? Bir an düşünen küçük bilgin:
—Bulunduğun kürsüden aşağı in ben çıkayım. Sorunun cevabını orada vereceğim, diyerek dinsizin indiği kürsüye çıkar ve:
—Şu anda Allah, senin gibi bir Tanrı tanımazı bu kürsüden aşağı indirip benim gibi bir küçük kulunu çıkarmakta deyince, dinsiz bilginin konuşacak dermanı kalmadı. Binlerce insanın karşısında, Kelime-i Şahadet getirerek Müslüman oldu…
İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin çocukluk yıllarında idi. Allah diye yaratıcının olmadığını, her gittiği yerde bilginlerle görüşerek tartışmalar yapan bir dinsiz döne dolaşa Küfe şehrine gelir. Sapık fikirlerini anlatmaya başlayan bu dinsizin, Küfe bilginleriyle görüşüp münazara yapma isteğine gülen Müslümanlar:
— 'Bizim küçük bir bilginimiz var, eğer onunla karşılaşıp yenersen, büyük bilginlerimiz seninle görüşebilir. 'diye cevap verirler. Önce bu teklifi kabul etmeyen “tanrı tanımaz” adam ısrarlara dayanamayıp kabul eder… Kûfelilerin tıklım tıklım doldurduğu salona önce ateist insan gelir. Aradan yarım saat geçmesine rağmen küçük bilgin hala gelmemiştir. Süre ilerledikçe dinsiz bilgin gururlanır ve:
— 'Sizin ki! Benden korktu' diyerek güler. Tam bu sırada küçük bilgin Ebu Hanife’nin içeri girdiği görülür. Dinsiz bilgin:
—Niçin geç kaldın küçük, yoksa çok mu korktun? Diye sorar. Küçük imam:-Hayır, korkmadım Evimiz nehrin öte yakasında. Bu tarafa geçmek istediğimde köprünün yıkılmış olduğunu gördüm. Geçemeyeceğimi anlayınca, oradaki ağaçlara, hemen sandal olup beni karşıya geçirmelerini emrettim. Onlar da sandal olup beni geçirdiler. Bu yüzden geç kaldım, özür dilerim, der.
Bu cevap karşısında kahkahalarla gülmeye başlayan ateist:
—Hey akılsız çocuk! Hiç ağaç kendi kendine sandal olur mu? Deyince, birden bire ciddileşen
Ebu Hanife:
—Asıl aklı olmayan sensin! Bir sandalın bile kendi kendine yapılmadığını kabul etmiyorsun da, şu uçsuz bucaksız âlemin kendi kendine var olduğunu nasıl iddia ediyorsun?
Bu güzel buluş karşısında şaşırıp kalan tabiatçı bilgin:
—Beni gafil avladın küçük! Pekâlâ, şu varlığını iddia ettiğin Allah, ı göster de bizde inanalım, gösteremezsin çünkü yok der. Ebu Hanife eline bir bardak süt alarak dinsiz bilgine sorar.
—Yağ ve peynir neden yapılır.
—Tabii sütten yapılır.
—Öyleyse, şu bardaktaki sütün içinde bulunan yağ ve peyniri göster bakalım!
Ateist bilgin iyice şaşırmıştır:
—Elbette bu sütün içinde yağ ve peynir vardır. Fakat görünmez der. Dinsizi en zayıf yerinden yakalayan Ebu Hanife yerinden doğrularak;
—Şu sütün içinde yağ ve peynirin olduğunu kabul ettiğin halde onları gösteremiyorsun. Pekiyi, yüce Allah’ı, ' işte Allah' diye göstermek mümkün olabilir mi?
Bu inandırıcı cevaplara rağmen Allah’ın varlığına inanmayan adam:
—Son soruma da cevap verirsen, üstünlüğünü kabul edeceğim. Mademki Allah vardır diyorsun şuanda ne yapmaktadır? Bir an düşünen küçük bilgin:
—Bulunduğun kürsüden aşağı in ben çıkayım. Sorunun cevabını orada vereceğim, diyerek dinsizin indiği kürsüye çıkar ve:
—Şu anda Allah, senin gibi bir Tanrı tanımazı bu kürsüden aşağı indirip benim gibi bir küçük kulunu çıkarmakta deyince, dinsiz bilginin konuşacak dermanı kalmadı. Binlerce insanın karşısında, Kelime-i Şahadet getirerek Müslüman oldu…