TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ 11.13.TAHLİLLER(DEVAMI) Ankara’da Nurları neşretmek nimet-i uzmâsına nail olmuş büyük bir âlim ve ehl-i kalb bir zatın Üstada yazdığı bir mektuptur. Sahibü’l-ihlâs ve’n-nur ve’l-kemal ve’l-irşad, mücahid-i ekber Bediüzzaman Hazretleri, Meydan-ı iptilâ ve imtihana lillâh ve fillâh için atıldığınız andan bu ana kadar, hukukullah ve hukuk-u ibadın müdafaa ve muhafazasına leyl ü nehar, Hak ve halk huzurunda, zâtınıza has kudret-i ilmiye ve kemaliye ve nuriye ve irşadiyelerinizle fevkalâde ağır şerait dairesinde lâyenkatı denecek derece sa’y ü gayret ve himmetle çalıştığınıza, melek, felek, Arş, Kürsî, Levh, Kalem 1 , arz, semavat, âlem-i kevn, ins ve cin ve hariçteki ehl-i insan ve İslâm ve bu abd-i âciz, “eşhedü billâh ilâ âhiri’d-devran” şahid-i dâimî ve ebedîyiz. Sâhibünnur olan Bediüzzaman’ımız! Zât-ı Nuriyelerinizin, abd-i aciz, can ve gönülden dostunuzum. Bu dostluğum, gelip geçici, zevale mahkûm dostluklardan değildir. Âlem-i mânâda, bezm-i ezel-i elestüdeki fıtrat-ı zâtiyelerimizden müntakil dostluk olduğu gibi, âlem-i şuhudumuzda bir yarım asra tekarrüp buyuran etvar ve akval ve harekât ve sekenatınızdan ve bu müddet zarfında devr-i istibdat ve Meşrutiyet ve Cumhuriyette birbirinden beter iptilâ ve imtihan ve çilelerinizden ve tevarih-i muhtelifede âzamî ağır şerait dairesinde divan-ı harb ve sair muhakemelerinizden ve meydan-ı gazalarda harp ve darpler ve meydan-ı ilimde akran ve emsalinize faik mübahesat ve münakaşat-ı ilmiye ve intişar buyuran âsâr-ı celile ve cemilelerinizden; ihlâsa makrun a’mâl-i sâliha ve efkâr-ı nuriyelerinizden, cihad-ı asgar ve ekberlerinizin seyir ve temaşa ve tilâvetinden aldığım ders-i ibret ve hikmetler, zât-ı ekmelinize olan kadim dostluğumu her an arttırdı, son derece tarsin ve tahkim buyurdu, aşka, vecde getirdi. Bu aşk ve şevkle Sultan Hamid zamanından beri zâtınızın ve Nur talebelerinizin hukuk-u umumiye ve hususiyelerinizin hasbeten lillâh müdafaa ve muhafaza ve himayesi için, yakından uzaktan, karınca kudretince, dostluk vecibelerini mânen-maddeten îfada kusur etmemeye âzamî çalıştım, çalışıyorum ve çalışacağım. Bu halime Hak ve halk ve Nur talebelerinizin bir kısm-ı mühimmi âgâhtırlar. İnşaallah, avn-i Hak ve imdad-ı Muhammediye ile ve cihad-ı asgar ve ekberdeki fî zamanına bî-misal aşk-ı ihlâsiyelerinizle, kariben hak galip, batıl mağlûp olur. Âlem-i insaniyet İslâmiyete inkılâp ve medeniyet-i Muhammediye bütün şâşaasıyla tulû buyurur. İns ve cin, melek ve felek hep birlikte îd-i ekber eyleriz. Hassaten, bu cihanşümul bayramımızı doya doya ve kana kana kemal-i sıhhat ve âfiyetle seyir ve temâşâlarınızı, rahmet-i İlâhiyeden maa âile duada berdevamız. Cenab-ı Hak, dergâh-ı Ulûhiyetinde dualarımızı Habib-i Kibriya hürmetine müstecap buyursun. Âmin, sümme âmin. Pek mübarek kalbî, ruhî, sırrî dostum! Bilmem, abd-i âcizi hatırladınız mı? Her ihtimale karşı hatırlatayım: Yurdun her tarafında mücahede-i milliye devam ederken zât-ı hâkimânelerine, Ankara’da mücahede-i milliyeye birlikte devamı mutazammın, muhtelif eşhastan on sekizi mütecaviz davetnâmeler geldiği zaman, bu davetlere icabet edip etmemek hususunda, İstanbul’da ikametgâhınızda, beynimizde takarrur eden günde buluşarak istişare buyurduğunuz alay müftülerinden dost-u kadiminiz Ankaralı Osman Nuri’yim. Son zamanlarda Millî Müdafaa Vekâleti Müftülüğüne tayin olundum. 25 seneye karib burada müftülük yaptım. Üç sene evvel tekaüd oldum. Şimdi Ankara’da evimde ikamet ediyorum. Zâtınıza ve ehl-i insan ve İslâma leyl ü nehar dua ile imrar-ı hayat eyliyorum. En büyük emelim ve arzum, ölmeden evvel, dünya gözüyle zatınızı görmek ve ziyaret etmek, hasbeten lillâh bir sohbetinizde bulunmaktır. Bunu can ü gönülden arzu eyliyorum. Azizlerin azizi azizim, Kemal-i tazimat ve tekrimatla zât-ı hakîmânelerinizi ve talebe-i Nuriyelerinizi aşk ve şevkle selâmlar ve hatırlar, iki cihanda aziz olmalarını ve olmanızı Hak Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinden tazarru ve niyaz eyleriz. Pek mübarek ellerinizden hasret ve iştiyakla takbil eyler, dua-yı ihlâsiyelerini ve cevab-ı sevaplarınızı bekler, Allah’a emanet eylerim, bizim bir tane Sahibü’n-Nur ve’l-Azm ve’l-İrade ve’l-İrşad Efendimiz Hazretleri. El-bâki Hüvellah Yâr-ı garınız, müntehâ-yı zirve-i hiçîde biricik abd-i gubar Osman Nuri Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler : 1 : Ebû Davûd, Sünnet:16; Tirmizî, Kader:17, Tefsiru Sûre:68; Müsned, 5:217. Lügatler : a’mâl-i sâliha : dince makbul olan iyi, güzel ve faydalı işler abd-i âciz : Allah'ın âciz ve zayıf kulu abd-i gubar : günahkâr kul; toz ve çamura bulanmış gibi günahlarla kirlenmiş kul anlamında bir ifade âgâh : haberdar, bilgi sahibi akran : yaşıt, yaşıtlar akval : sözler, konuşmalar âlem-i insaniyet : insanlık dünyası âlem-i kevn : varlık âlemi âlem-i mânâ : mânâ âlemi, madde ötesi âlem âlem-i şuhud : görünen âlem, dünya âmin : “Allah’ım kabul eyle” âsâr-ı celile ve cemile : güzel ve kıymetli eserler aşk-ı ihlâs : büyük bir samimiyet, çalışma, iş ve davranışlarda yalnızca Allah'ın rızasını gözetme gayret ve aşkı asr : yüzyıl avn-i Hak : varlığı zorunlu ve gerçek olan, her şeyi hakkıyla yaratan ve her hakkın sahibi olan Allah'ın yardımı âzamî : en fazla, en çok aziz : çok değerli, izzetli, saygın batıl : İslâma göre hak ve doğru olmayan, yalan berdevam : devamlı yapma, devam etme beynimizde : aramızda bezm-i ezel-i elestü : Cenab-ı Hak ezelde ruhları yarattığında, “Ben Rabbiniz değil miyim?” şeklindeki soruya bütün ruhların, “Evet Sen Rabbimizsin” diye cevap vermeleri ânı; “Elest meclisi” veya “Bezm-i elest” şeklinde de ifade edilir. bî-misal : eşsiz, benzersiz can ü gönülden arzu eyleme : bütün ruh ve kalbiyle arzulama, isteme Cenab-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah cevab-ı sevap : doğru cevap, karşılık cihad-ı asgar ve ekber : nefis mücadelesi olan en büyük cihat ve silahlı mücadele olan küçük cihat cihan : dünya, âlem cihanşümul : evrensel darp : vurma, dövme davetnâme : çağrı yazısı, mektubu dergâh-ı Ulûhiyet : Allah’ın yüce katı ders-i ibret ve hikmet : hikmet ve ibret dersi devr-i istibdat : baskı ve zulüm dönemi Divan-ı Harb : Sıkı Yönetim Mahkemesi dost-u kadim : eski dost dua-yı ihlâsiye : büyük bir samimiyet, iş ve ibadette yalnız Allah rızasını gözeterek yapılan dua efkâr-ı nuriye : nurlu, aydın fikirler, düşünceler ehl-i insan ve İslâm : gerçek insan ve Müslüman olanlar emel : arzu, istek emsal : benzerler; aynı yaş ve konumda olanlar eşhas : şahıslar, kişiler eşhedü billâh ilâ âhiri’d-devran : “son nefese kadar Allah'ın varlığına ve birliğine şehadet ederim” etvar : tavırlar, haller faik : üstün felek : sema, gök katı ve oradaki varlıklar âlemi fıtrat-ı zâtiyelerimiz : kendimize ait asıl mizacımız, yaratılışımız fî zamanına : içinde bulunduğumuz döneme, zamana Habib-i Kibriya : Allah’ın en büyük sevgilisi ve yüce peygamberi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) Hak : gerçek, doğru; varlığı doğru ve gerçek olan, her şeyi hakkıyla yaratan ve her hakkın sahibi olan Allah Hak Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri : varlığı gerçek olan, her şeyi hakkıyla yaratan ve her hakkın sahibi olan ve her türlü kusur ve noksanlıktan sonsuz derece uzak olan yüce Allah hariç : dış harp : savaş hasbeten lillâh : Allah rızası için, Allah yolunda, karşılık istemeksizin hassaten : özellikle hazret : saygıdeğer (saygı ve yüceltme maksadıyla kullanılan bir ifade) himaye : koruma hukuk-u umumiye ve hususiye : kişisel ve genel haklar icabet : cevap vermek, katılmak îd-i ekber eylemek : büyük bayram yapmak îfa : yerine getirme, yapma ihlâs : samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme ikamet etme : oturma ikametgâh : oturulan ev, hâne, yer, mesken imdad-ı Muhammediye : Resûl-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) mânevi himmet ve yardımı imrar-ı hayat eylemek : hayatını sürdürmek, devam ettirmek, yaşamını sürdürmek inkılâp : dönme, dönüşüm, değişim ins ve cin : insanlar ve cinler inşaallah : Allah izin verirse intişar : yayılma, yayınlama iptilâ : deneme, imtihan, sınav istişare buyurma : görüş isteme, görüş alış verişinde bulunma iştiyak : büyük özlem duyma, özleme kadim : eski kalbî : kalbe âit, kalple ilgili karib : yakın kariben : yakında, yakın zamanda kemal-i sıhhat ve âfiyet : tam bir sağlık ve afiyet kemal-i tazimat ve tekrimat : sonsuz saygı ve hürmetleri arz etme, belirtme kısm-ı mühim : önemli bir kısım kudret : güç, iktidar leyl ü nehar : gece ve gündüz maa âile : âileyle beraber, ailece maddeten : maddî olarak mağlûp olma : yenilme makrun : kavuşmuş, birlikte, beraber mânen : mânevi olarak medeniyet-i Muhammediye : Cenâb-ı Hakkın vahyi ile Hz. Muhammed'in (a.s.m.) getirmiş olduğu İslâm medeniyeti meydan-ı gaza : savaş meydanı meydan-ı ilim : ilim sahası Millî Müdafaa Vekâleti : Millî Savunma Bakanlığı muhafaza : koruma muhakeme : yargılanma, yargılama muhtelif : değişik, farklı mutazammın : içine alan, içeren mübahesat ve münakaşat-ı ilmiye : ilmî tartışma ve konuşmalar mübarek : hayırlı, bereketli mücahede-i milliye : millî mücadele müntakil : intikal eden, sürüp gelen müntehâ-yı zirve-i hiçî : yokluk ve hiçliğin zirvesi, en son noktası müstecap buyurmak : kabul buyurmak, kabul etmek mütecaviz : aşkın, geçen rahmet-i İlâhiye : Allah'ın rahmeti ruhî : ruhla ilgili Sâhibünnur : Risale-i Nur'un müellifi ve sahibi; Kur'ân'dan aldığı ders, feyz, ilim ve faziletle insanları aydınlatan nur sahibi Üstad Bediüzzaman Said Nursî Sahibü’n-Nur ve’l-Azm ve’l-İrade ve’l-İrşad : nurun, azmin, iradenin ve doğrulara ulaştırıcı irşadın sahibi sair : diğer sekenat : oturumlar; bir yerde kalıp ikamet etme halleri sırrî : sırra ait sümme : sonra, tekrar şahid-i dâimî ve ebedî : sonsuz ve dâimî şahit, tanık şâşaa : parlak, haşmet, gösteriş şerait : şartlar şevk : büyük arzu, istek tahkim : kuvvetlendirme takarrur eden : yerleşen, sabitleşen takbil eyleme : öpme talebe-i Nuriye : İman ve Kur'ân hizmetinde bulunan Risale-i Nur talebeleri tarsin : sağlamlaştırma, güçlendirme tayin olunma : atanma tazarru ve niyaz : dua etme, yalvarma ve yakarma tekarrüp : yaklaşma tekaüd olma : emekli olma, emekliye ayrılma temaşa : ibretle seyretme, hoşlanarak bakma tevarih-i muhtelife : farklı tarihler, zamanlar tilâvet : okuma tulû : doğma vecd : coşku vecibe : borç, zorunlu vazife, görev yâr-ı gar : sevgili mağara arkadaşı; hicretin en tehlikeli anında bir mağaraya gizlenen Peygamberimize (a.s.m.) eşlik ettiği için Hz. Ebubekir'e (r.a.) verilen bir ünvan; burada Üstad Bediüzzaman'a iman ve Kur'ân hizmetinde ona sadakatini belirtmek için bu ifade kullanılmıştır zarfında : içinde zât-ı ekmel : mükemmel, olgun ve üstün zât, kimse zât-ı hakîmâne : her şeyde bir gaye ve maksadı düşünerek hikmetlî davranan şahsiyet, kişilik zât-ı Nuriyeleriniz : nurlu zâtınız zeval : kaybolma, gelip geçici olma