Saadeti Ebediye Kitabı hakkında Değerlendirme

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
Kaynaklar verdim. Onları buraya kopyala-yapıştır yapmak şart olmamalı. Müctehidlerden diş dolgusuna veya kaplamasına cevaz veren yoktur; zaten o zamanlar diş dolgusu veya kaplaması yoktu. Takma burun, takma diş ve diş teli başkadır; bunlar çıkarılıp veya oynatılıp, altına su geçirilir. Hanefi kitaplarında dişin üzerinde sertleşmiş hamur, zamk vb. altına su geçmeyen madde olursa guslün sahih olmayacağı yazılıdır (bkz. bahsettiğim kitaplar). Bunlar benim şahsî fikirlerim değildir.
Diş doldurmak da diş bağlatmak gibidir.Diş doldurmak veya diş taktırmak bütün ulemaya göre caizdir.(Süneni Ebu Davud Şerhi)

Caiz olan birşeyde , zaten Gusulde sahih olur.

Yukarıdaki Görüş Hanefilerindir.
 

Murat Yazıcı

Deneyimli Üye
Kademeli
Aşağıdaki kitaplarda "dolgu" veya "diş dolgusu" kelimeleri aranırsa bulunabilir.

Şimdi ben uzun iktibaslar yapmak yerine daha basit bir yaklaşımla konuları ele alacağım:

(Zaten her üç konuda detaylara ulaşmak isteyenler bu konuları Tam İlmihal'den ve İslâm Ahlakı isimli eserlerden okuyabilirler:
Kod:
http://www.hakikatkitabevi.net/book.php?bookCode=001

http://www.hakikatkitabevi.net/book.php?bookCode=003

Gerçekten merak eden, doğruyu öğrenmek isteyenler konuların her iki tarafını da okuyarak kendileri için bir karara varabilirler.)
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

Murat Yazıcı

Deneyimli Üye
Kademeli
Diş doldurmak da diş bağlatmak gibidir.Diş doldurmak veya diş taktırmak bütün ulemaya göre caizdir.(Süneni Ebu Davud Şerhi)

\:)

Bunu şerhi/tercümeyi hazırlayan yazmış. Diş doldurmak, diş bağlatmak gibi nasıl olur? Bağlanınca, altına su girer. Dolgu/kaplama yapılınca altına su girmiyor.

Bakın, istediğiniz gibi karar verir ve uygularsınız. Ben kendimi kurtarmak için ne yaptığımı yukarıda yazdım; kimseye herhangi bir görüşü zorla kabul ettirmek gibi bir gayem zaten olamaz.
 

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
\:)

Bunu şerhi/tercümeyi hazırlayan yazmış. Diş doldurmak, diş bağlatmak gibi nasıl olur? Bağlanınca, altına su girer. Dolgu/kaplama yapılınca altına su girmiyor.

Bakın, istediğiniz gibi karar verir ve uygularsınız. Ben kendimi kurtarmak için ne yaptığımı yukarıda yazdım; kimseye herhangi bir görüşü zorla kabul ettirmek gibi bir gayem zaten olamaz.

Dolgu yapılınca altına su girer hükmündedir zaten , zaruretten dolayı caiz oluyor.Orayı dikkatli okumak lazım.
 

Murat Yazıcı

Deneyimli Üye
Kademeli
Kaynaklarda ne arıyorsunuz? Bahis konusu kitaplarda aktarılan ve ispatlanan husus, Hanefi mezhebine göre, dişlerin üzerinde altına su geçirmeyen bir madde olursa, guslün sahih olmayacağıdır. Diş dolgusunun ve kaplamasının altına su geçmediğine göre, durum açıktır. O zaman, geriye sadece doldurma/kaplama yapmakta zaruret olup olmadığı meselesi kalıyor. Zaruret olmadığı da aynı kaynaklarda uzun izah ediliyor ("zaruret" ile "ihtiyaç" ve "meşakkat" karıştırılmamalıdır). Ama, daha evvel söylediğim gibi, bunları kabul etmiyorsanız, istediğiniz gibi davranmakta hürsünüz. Benim gibi ikna olup Malikî veya Şafii mezhebinin şartlarını da ilave olarak gözetenlere saygı göstermeniz beklenir. Bu mesele, mezheblerin rahmet olmasına güzel bir örnektir.
 

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
Kaynaklarda ne arıyorsunuz? Bahis konusu kitaplarda aktarılan ve ispatlanan husus, Hanefi mezhebine göre, dişlerin üzerinde altına su geçirmeyen bir madde olursa, guslün sahih olmayacağıdır. Diş dolgusunun ve kaplamasının altına su geçmediğine göre, durum açıktır. O zaman, geriye sadece doldurma/kaplama yapmakta zaruret olup olmadığı meselesi kalıyor. Zaruret olmadığı da aynı kaynaklarda uzun izah ediliyor. Ama, daha evvel söylediğim gibi, bunları kabul etmiyorsanız, istediğiniz gibi davranmakta hürsünüz. Benim gibi ikna olup Malikî mezhebinin şartlarını da ilave olarak gözetenlere saygı göstermeniz beklenir.

Dediğiniz Kitaba baktım.Kitapta hiçbiryerde bunları söyleyipte bir Hanefi kaynak verilmemiştir.Hala kaynak bekliyorum.İnşaallah bir gün gelir o kaynak :D

Hanefiyi bırakın hiçbir kaynak verilmemiş.
 

Murat Yazıcı

Deneyimli Üye
Kademeli
Dediğiniz Kitaba baktım.Kitapta hiçbiryerde bunları söyleyipte bir Hanefi kaynak verilmemiştir.Hala kaynak bekliyorum.İnşaallah bir gün gelir o kaynak :D

Hanefiyi bırakın hiçbir kaynak verilmemiş.

Kaynak olmaz mı? İşte altına su geçmeyince gusül olmaz diye bütün kitaplar yazıyor.

Öte yandan, Hanefi mezhebinde diş dolgusuna/kaplamasına cevaz veren bir tek muteber kaynak yoktur. Eğer olsaydı, Mülteka gibi muteber kaynakları tahrif etmeye ihtiyaç duymayacaklardı.
 

Murat Yazıcı

Deneyimli Üye
Kademeli
Hoparlör konusuna gelince: Sanıyorum, en bariz olan konu budur. Hoparlör kullanılmasının bid'at olduğunda hiç şüphe yoktur. Zararları ise çok açıktır. Birçok sünnetin ve hatta farzların terk edilmesine sebep olmaktadır.

Hicaz'da karşılaştığım iki olay: Yüzlerce metre, hatta kilometrelerce uzaktan Kabe'deki imamın hoparlörden gelen sesine uyarak "namaza" duranları gördüm. Bir otelin bodrumundaki mescide büyük bir TV ekranı koymuşlar, cemaat ekranda gördüğü imama uyarak "namaz" kılıyorlardı. Bu namazlar sahih olmamaktadır.

Öyleyse, ben de mahalle camiinden evime yayın yaptırıp (şimdiki teknoloji ile bu kolaydır) imamın ekranda gördüğüm görüntüsüne uysam, cemaatle namaz mı kılmış olacağım? Elbette hayır. Üstelik böyle bir davranış bid'at ve günah olur.

Bu tür uygulamalar gerçekten artmaktadır ve gittikçe tuhaf hale gelmektedir. Bunlardan biri "merkezî ezan" bid'atıdır. Bir diğerini bir tanıdığım anlatmıştı: Daha önceden Kur'an-ı kerim okunarak kasete kaydedilmiş sesi kabristanda ölüler için çalıyorlarmış. Bunun ölülere bir faydası olmayacağı izahtan varestedir. Bunu yapanlar acaba niçin namaz kılarken kendilerini videoya kaydedip sonra her namaz vaktinde bu videoyu oynatmıyorlar?

Bu bid'atlara karşı çıkmayan, gerekli ikazları yapmayan din adamları gerçekten büyük vebal altındadır.

Bu konuyla ilgili Elmalılı Hamdi efendi “rahime-hullahü teâlâ”, tefsîrinin üçüncü cildi, 2361. sahîfesinde diyor ki (İslâm ahlakı isimli eserden):

Görülüyor ki bu “istimâ’ ve insât” emrleri kırâete terettüb etdirilmişdir. Kırâet ise bir lisân fi’l-i ihtiyârîsidir ki, âkıl ve nâtık bir insanın ağzından mehareci mahsûsaya i’timâd ile çıkan ve kasd-ü fehmine iktirân eden savtı ile yapılır. Ve nitekim, Cibrîlin fi’li bile kırâet değil bir ikra ya’nî kırâet etdirmekdir. Fi’l-i ilâhî de tenzîl ve halk-ı kırâetdir. Binâenaleyh gayr-ı âkılden ve cimâdâtdan sâdır olan savtlara kırâet denilemiyeceği gibi, sadâdan ya’nî savtın aksinden hâsıl olan fi’le de kırâet denilmez. Bunun içindir ki, fukahâ bir kırâetin aksinde hâsıl olan sadây-ı mün’akise kırâet ve tilâvet hükmü terettüb etmiyeceğini ve meselâ: Secde-i tilâvet lâzım gelmiyeceğini beyân etmişlerdir. Bir kitâbı sessiz mutâlea etmek kırâet etmek demek olmadığı gibi, çalan veyâ çınlayan mün’akis bir sadâyı dinlemek de bir kırâet dinlemek değil, bir çalma ve çınlama dinlemekdir. Şu hâlde, Kur’ân-ı kerîm okuyan bir kâriin sadâsını aks etdiren gramofondan veyâ radyodan gelen savt veyâ sadâ, bir kırâet değil, bir kırâetin aksi ve tayfıdır ve bunlara istimâ’ ve insât emrinin hükmü terettüb etmez. Ya’nî dinlenmesi, susulması vâcib olan Kur’ân-ı kerîm, çalınan Kur’ân değil, kırâet olunan Kur’ândır. Ma’mâfih istimâi vâcib veyâ müstehab olmamakdan, istimâi gayr-ı câiz, adem-i istimâ’ı vâcib olmak lâzım gelir zan edilmemelidir. Zîrâ Kur’ânı çalmak, başka bir fi’il, çalınan Kur’ânı dinlemek de başka bir fi’ildir. Kur’ân-ı kerîmi çalmak, çalgılar miyânına koymak şayân-ı tecviz olmıyan bir fi’il olduğu zâhirdir. Nitekim Kur’ân-ı kerîm okumak bir kurbet olduğu hâlde, muhıll-i ta’zîm olan yerlerde okumak bir kabâhatdir. Fekat, okunmuş bulunursa, istimâı kabâhat değil, adem-i istimâı kabâhat olur. Meselâ, hamamda Kur’ân-ı kerîm kırâet eden günâha girer. Bununla berâber, okunduğu takdîrde, dinlememek de sevâb değildir. Bunun gibi, bir aks-i sadâ ile çınlayan, kezâlik bir gramofon veyâ radyoda çalınan bir Kur’ân-ı kerîm in’ıkâsını dinlemek bir vazîfe değildir diye dinlememek vazîfedir gibi de zan edilmemelidir. Zîrâ, bir kırâet değilse de, kırâete müşâbihdir. Çünki, kelâm-ı nefsîye dâldır. Binâenaleyh istimâı kırâet gibi, vâcib veyâ müstehab değilse de, lâ-ekal câizdir, evlâdır ve hattâ ona da hurmetsizlik etmek gayr-ı câizdir. Öyle bir hâl karşısında bulunan bir müslimân, lâyık olmıyan yere konmuş bir Kur’ân-ı kerîm sahîfesi karşısında bulunuyormuş gibidir ki, ona karşı lâübâlîlik etmemesi ve elinden geldiği kadar onu oradan alıp lâyık olduğu bir yere kaldırması vazîfe-i diyâneti iktizâsındandır.
 

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
Kaynak olmaz mı? İşte altına su geçmeyince gusül olmaz diye bütün kitaplar yazıyor.

Öte yandan, Hanefi mezhebinde diş dolgusuna/kaplamasına cevaz veren bir tek muteber kaynak yoktur. Eğer olsaydı, Mülteka gibi muteber kaynakları tahrif etmeye ihtiyaç duymayacaklardı.

Dolguyla Gusul olmaz diye 1 tane kitap söyle.Ve sayfa numarasını söyle.Sadece 1 tane...
 

Murat Yazıcı

Deneyimli Üye
Kademeli
Dolguyla Gusul olmaz diye 1 tane kitap söyle.Ve sayfa numarasını söyle.Sadece 1 tane...

Dişlerin üzerinde altına su geçmeyen bir madde olunca gusül olmaz diye bütün kitaplar yazıyor. Genel kaide verilmiş; maddelerin tek tek yazılması gerekmez ki. Nitekim, müctehid imamlar zamanında diş dolgusu/kaplaması teknolojisi yoktu. Onlar genel hükmü çıkarıp yazmışlar, bu yeterlidir.

Öte yandan, Hanefi mezhebinde diş dolgusuna/kaplamasına cevaz veren muteber bir kaynak bilmiyoruz. Eğer olsaydı, Mülteka gibi muteber kaynakları tahrif etmeye ihtiyaç duymayacaklardı.
 

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
Dişlerin üzerinde altına su geçmeyen bir madde olunca gusül olmaz diye bütün kitaplar yazıyor. Genel kaide verilmiş; maddelerin tek tek yazılması gerekmez ki. Nitekim, müctehid imamlar zamanında diş dolgusu/kaplaması teknolojisi yoktu. Onlar genel hükmü çıkarıp yazmışlar, bu yeterlidir.

Öte yandan, Hanefi mezhebinde diş dolgusuna/kaplamasına cevaz veren muteber bir kaynak bilmiyoruz. Eğer olsaydı, Mülteka gibi muteber kaynakları tahrif etmeye ihtiyaç duymayacaklardı.

Zaruret herşeyi mubah kılarken , bunu neden mübah kılmıyor.Bu fıkıh kuralıdır.


Öyleyse bu da zarurettir.Ve diş dolgusu yapan Hanefinin guslu sahihtir.
 

Murat Yazıcı

Deneyimli Üye
Kademeli
Zaruret herşeyi mubah kılarken , bunu neden mübah kılmıyor.Bu fıkıh kuralıdır.

Öyleyse bu da zarurettir.Ve diş dolgusu yapan Hanefinin guslu sahihtir.

Ben dolgunun/kaplamanın "zaruret" olmadığı konusunda bahsettiğim kaynaklardaki açıklamaları okudum ve ikna oldum. Siz ikna olmadıysanız, kendi doğru bildiğiniz gibi amel edersiniz.
 

Murat Yazıcı

Deneyimli Üye
Kademeli
SAADETİ EBEDİYE KİTABI DEĞERLENDİRME

5.
Bir diğer tesbit hatası da, Sahabe'nin tümünün müçtehid olduğunun söylenmesidir (50). Oysa muhakkık ulema, Sahabe'den içtihad seviyesine yükselenlerin sayısının 20 civarında olduğunu söylemiştir.

Ebubekir Sifil

Ebubekir Sifil Hoca'nın bu noktaya takılmasını izah etmek gerçekten zordur. Eshab-ı kiramın aleyhimürrıdvan müctehid olduğunu söylemenin ne mahzuru vardır? Kaldı ki değişik kaynaklara baktığımda böyle söyleyen âlimlerin mevcut olduğunu gördüm. Meselâ, Hindistanlı Ehl-i Sünnet alimlerinden Hace Hasan Sahib Müceddidi’nin Tarık’un-Necat isimli eserinde de “Hepsi müctehid olan Eshab-ı Kiram...” ifadesi geçmektedir. (Berekat Yayınevi, 1977, s.67) Osmanlı alimlerinden Seyyid Abdülzade Muhammed Tahir’in Mahzen-ül Ulum kitabında da “Eshab-ı Kiramın tamamı müctehid idi.” ifadesi mevcuttur (İlm-i Fıkıh kısmı). Fetva verenler ile, ictihad seviyesine çıkanları karıştırmamak lazımdır.

Nitekim, Eshab-ı Kiramın fetva vermekten imtina etmesi hakkında İmam-ı Gazali hazretlerinin verdiği bilgiler şöyledir:

“Bilmiş ol ki, hilafet vazifesini Peygamberimizden sonra Hulefa-i Raşidin deruhde etmişlerdir. Bunlar, Allahü teâlâ’yı bilen, ilahi hükümlere vakıf olan, gerçek imamlar idi. İstişaresi gereken bazı meseleler müstesna, hüküm ve fetvalarında kimseye ihtiyaçları yoktur. Bunun için devirlerinde alimler tamamen ahiret ilmine hasr-ı nefs etmiş ve yalnız onunla meşgul olmuşlardı. Dünya işlerinden, insanları alakadar eden hükümler ve fetvalardan çekinir ve fetva vermemek için kendilerini müdafaa ederlerdi. Siret ve ahlaklarından rivayet edildiği gibi bütün imkanlarıyla Allahü teâlâ’ya yönelmişlerdi.” (İhya, c.1, s.109)

“Abdurrahman bin Ebi Leyla diyor ki: (Bu mescidde Resul-i Ekrem’in Eshabından 120 tanesine yetiştim. Hepsi de kendilerine bir mesele soruldukta veya fetva istendikte, bunu başkalarına havale eder ve cevap vermek istemezdi. Hatta birine bir şey soruldukta, onun diğerine havale eder, havaleden havaleye tekrar kendine gelirdi, kimse cevab vermek istemezdi.)... Bir de şimdiki âlimlere bak da, işlerin nasıl tamamen tersine döndüğünü gör.” (c.1, s.179)

Sahabe-i kiramın her biri kamil, veli ve alim idi. İmam-ı Gazali hazretleri İhya kitabında mezheb imamlarını anlatırken buyuruyor ki:

“Onlar [Şafii, Malik, Ahmed bin Hanbel, Ebu Hanife ve Süfyan-ı Sevri rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmain] , yalnız fıkıh alimi değil, kalb ilmi ve kalb murakabesiyle de uğraşırlardı. Fakat her biri tek başına bir fakih olan Sahabe-i kiramı fıkha dair eser yazmakdan alıkoyan maniler, imamların da kalbe dair eser yazmalarına mani olmuştur. Bu maniler malum olduklarından açıklanmalarına lüzum yoktur.” (c.1, s.65)

Hiç şüphesiz, Eshab-ı Kiram aleyhimürrıdvan efendilerimiz insanların en hayırlısından aleyhissalâtü vesselâm feyz almışlar ve en yüksek derecelere varmışlardır. İmam-ı Kastalanî hazretleri diyor ki: "Resulullah aleyhisselamın yüceliği, risalet makamının yüksekliği, nübüvvetinin nuru, öyle bir mertebede idi ki, şerefli bakışıyla baktığı kimse bir ahmak arabî de olsa, Allah'ın hikmetiyle söylemeye başlardı." (Mevahib, c.1, s.509)
 

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
قال صاحب الدر المختار الحنفي: ويجب ـ أي يفرض ـ غسل كل ما يمكن من البدن بلا حرج

İbn Abidin diyor ki : Gusulde mümkün bila harec (Meşakkatsiz) olan bütün bedeni yıkamak farz olur.(Reddul Muhtar,Taharet Babı)

-Meşakkatsiz olan yerleri yıkamak farz olduğuna göre,Dolgu da meşakkattir.Suyu ulaştırmak sıkıntıdır.

أَقُولُ : فِيهِ أَنَّ الْغُسْلَ فِي الِاصْطِلَاحِ غَسْلُ الْبَدَنِ ، وَاسْمُ الْبَدَنِ يَقَعُ عَلَى الظَّاهِرِ وَالْبَاطِنِ إلَّا مَا يَتَعَذَّرُ إيصَالُ الْمَاءِ إلَيْهِ أَوْ يَتَعَسَّرُ كَمَا فِي الْبَحْرِ

Yine İbn Abidin diyor ki : Istılahta gusül bedeni yıkamaktır. Beden ismi hem dışa hem içe şâmildir. Bundan yalnız suyu ulaştırmak imkânsız veya pek güç olan yerler müstesnadır.(Reddul Muhtar,Taharet kısmı)
 

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
Muhît'de zikredildi ki: Eğer küpenin deliğine su ulaşmayıp ancak güçlük ile girse ve yine küpeyi çıkardıktan sonra deliği, küpe ona güçlükle girecek şekilde kapanmış olsa, bunda sıkıntı ve güçlük olduğu için yıkanması farz olmaz.(Gurer ve Durev,Molla Husref , Gusul Bahsi)

Yüce Allah' (CC.) , «(Allah) dinde sizin için bir güçlük kılmamıştır.(Hac,78)
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

İlim Talebesi

KF Ailesinden
Özel Üye
Şeriat, zaruret durumlarını genel hükümlerden her zaman istisna etmiştir.(El-Ceziri,El-Mezahibul Erbaa,4 Mezhebe göre İslam Fıkhı,Gusul Bahsi)
 

Murat Yazıcı

Deneyimli Üye
Kademeli
Zaruret olduğunda , En büyük Haram olan Domuz bile Helal oluyor.

Dolgu mu zaruret olmuyormuş :D

Birinci cümle ile ikinci cümle arasındaki bağlantı nedir acaba? Burada mantıklı bir argüman göremiyorum. Kusura bakma ama, diğer yazdıklarının da konuyla pek alâkası yoktur.

"Diş dolgusu" konusunda her iki tarafın argümanları hakkında yukarıda bahsedilen kaynaklarda ve internette fazlasıyla bilgi bulunabilir. Arzu eden kıyaslayarak okur ve kendisi için karar verir. Hepsini buraya kopyalamaya gerek yoktur diye düşünüyorum.

E. Sifil Hoca'nın yazdıklarının çoğunu ele aldım ve sanıyorum bu meselelerin gösterildiği gibi olmadığını yeterince ortaya koydum. Orada iki madde daha var ki (6. ve 7. maddeler), onlar hakkında da söylenecek şeyler var. Belki şu ana kadar yazdıklarımdan, onların da durumu anlaşılabilir.
 
Son düzenleme:
Üst