TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ
8.70.EMİRDAĞ HAYATI(DEVAMI)
[SUP]
[/SUP]
8.70.EMİRDAĞ HAYATI(DEVAMI)
Yedincisi: Bu sırada, dahilde, o kadar dahilî-haricî heyecanlı parti cereyanları varken ve bundan tam istifade etmek, yani mahdut birkaç arkadaşına bedel binler diplomatları kendisine tarafdar kazanmak için zemin hazırken, sırf siyasete karışmamak ve ihlâsına zarar vermemek ve hükûmetin nazarını kendine celb etmemek ve dünya ile meşgul olmamak için, arkadaşlarına yazıp, “Sakın cereyanlara kapılmayınız, siyasete girmeyiniz, âsâyişe dokunmayınız” dediği ve iki cereyan bu çekinmesinden ona zarar verdikleri, eskisi evhamından, yenisi de “Bize yardım etmiyor” diye ona çok sıkıntı verdikleri halde, ehl-i dünyanın dünyalarına hiç karışmayıp kendi âhiretiyle meşgul olan bir biçarenin, âhiret meşguliyetine bu kadar ilişmeye hangi kanun müsaade ediyor? Bu vatana, millete ve ahlâka çok zararlı olan dinsizlerin kitaplarının intişarına ve komünistlerin neşriyatlarına serbestiyet kanunu ile ilişilmediği halde, üç mahkeme medâr-ı mes’uliyet olacak, içinde hiçbir maddeyi bulmayan, millet ve vatanın hayat-ı içtimaiyesini ve ahlâkını ve âsâyişini temine yirmi seneden beri çalışan ve bu milletin hakikî nokta-i istinadı olan âlem-i İslâmın uhuvvetini ve bu millete dostluğunu iade ve takviyesine tesirli bir surette çabalayan ve Diyanet Riyasetinin uleması tenkit niyetiyle, Dahiliye Vekilinin emriyle üç ay tetkikten sonra tenkit etmeyerek tam kıymetini takdir edip, “kıymettar eser” diye Diyanet kütüphanesine konulan Zülfikar ve Asâ-yı Mûsâ gibi Nur eczalarını evrak ı muzırra gibi toplayıp mahkeme eline vermeye acaba hiçbir kanun, hiçbir vicdan, hiçbir insaf, müsaade eder mi? Sekizincisi: Yirmi sene sıkıntılı ve sebepsiz bir nefiyden sonra serbestiyet verildiği vakit, binler akraba ve ahbabı bulunan doğduğu memleketine gitmeyerek gurbeti, kimsesizliği tercih edip—tâ ki dünyaya ve hayat-ı içtimaiyeye ve siyasete temas etmesin—ve çok sevaplı olan camideki cemaatin hayrını bırakıp, odasında yalnız oturmasını tercih eden, yani halkın hürmetinden çekinmek gibi bir hâlet-i ruhiyeyi taşıyan ve yirmi sene hayatının şehadetiyle, yüz binler kıymettar Türk zatların tasdikiyle, bir dindar müttakî Türkü, lâkayt çok Kürtlere tercih eden, hattâ mahkemede Hâfız Ali gibi kuvvetli imanı bulunan Türk kardeşlerini yüz Kürde değiştirmediğini ispat eden ve hürmet ve ihtiram görmemek için zaruret olmadan halklarla görüşmeyen ve camie gitmeyen ve kırk seneden beri bütün kuvvetiyle ve âsârıyla İslâmiyetin uhuvvetine ve Müslümanların birbirine muhabbetine çalışan ve şedid düşmanına karşı menfî hareket etmeyen ve hattâ onunla meşgul olmayarak, bedduayı dahi etmeyen bir adam hakkında, resmî lisanla ihanet için bir propaganda yapmak, dostlarını ürkütmek için “O Kürttür, siz Türksünüz; o Şâfiîdir, siz Hanefîsiniz” deyip halkları ürkütüp, ondan çekindirmeyi hangi maslahat, hangi kanun müsaade eder? Dokuzuncusu: Çok mühimdir, kuvvetlidir. Fakat siyasete temas ettiği için sükût ediyorum. Onuncusu: Bu da hiçbir kanun müsaade etmediği ve hiçbir maslahat bulunmadığı halde sırf mânâsız evhamdan ve bir habbeyi kubbeler yapmaktan ibaret hiçbir kanuna girmeyen bir taarruzdur. Buna da mesleğimizce bakamadığımız siyasete temas etmemek için sükût ederek böylece on vecihle kanunsuz muamelelere karşı yalnız [SUP]1[/SUP] حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ deriz. Said Nursî Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler : 1 : “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173. | [SUP] Lügatler : [/SUP] ahbab : dostlar, sevilenler âsâr : eserler bayraktar : bayrak taşıyan, temsilci ecza : cüzler, parçalar evham : kuruntular, şüpheler evrak-ı muzırra : zararlı evraklar, yayınlar habbeyi kubbe yapmak : küçük bir meseleyi abartarak olduğundan büyük göstermek hakikî : asıl, gerçek hâlet-i ruhiye : ruh hâli hayat-ı içtimaiye ve siyaset : sosyal ve siyasî hayat ihanet : haksız yere hakaret etme, aşağılama ihtiram görmek : hürmet edilmek, saygı gösterilmek insaf : merhamet ve adâlet dâiresinde hareket, vicdan lâkayt : dinin emirlerine uymada titiz olmayan, umursamaz maslahat : fayda, gaye menfî : olumsuz, yıkıcı muamele : davranış müttakî : Allah’tan korkup Onun emir ve yasaklarına titizlikle uyan nefiy : sürgün propaganda : bir düşünceyi başkalarına tanıtma, benimsetme ve yayma amacıyla söz, yazı gibi yollarla gerçekleştirilen çalışma suret : şekil sükût etmek : sessiz kalmak, susmak şedid : şiddetli şehadet : şahit olma, tanık olma taarruz : saldırı takdir etmek : değer verme, kıymet bilmek, değerlendirmek takviye : kuvvetlendirme tasdik : doğrulama, onaylama temas etmek : dokunmak, değmek; bahsetmek tenkit : eleştiri tetkik : inceleme, araştırma ulema : âlimler vecih : yön zaruret : zorunluluk, mecburiyet Zülfikar : Risale-i Nur’dan, Kur’ân’ın mu’cizeliğine ve Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mu’cizelerine dair bahislerin toplandığı bir eser |
[/SUP]