Lütfü Aksu ile sohbet

  • Konuyu başlatan AhDe_VeFaLi
  • Başlangıç tarihi
A

AhDe_VeFaLi

Ziyaretçi
Lütfü Aksu ile sohbet
Yazar: Abdullah Uzun / Rize
16.07.2008
Hizmet ehli olmasına rağmen ön plana çıkmayan öyle kişiler var ki, bunlar kendi hallerinde, kimsenin minnetini çekmeden hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. İşte bu ağabeylerden biri de Hemşin ilçesinde ikamet eden Lütfü Aksu’dur.

Lütfü Aksu kimdir?

1923 yılında Rize-Hemşin’de doğdu. İlk okulu 3 sene Hemşin, 9 sınıfa kadar İstanbul, 10-11 sınıflarını ise Trabzon’da okudu. 1945 yılında Pazar Orta Okulunda öğretmenlik, 1946-1947 yılında yedek subaylık yaptı. İş hayatına 1950 yılında Ankara’da İşçi Bulma Kurumunda memur olarak başladı. 1955 yılında Malatya’ya müdür olarak atandı. 1956 yılında Gaziantep, 1957 yılında ise Trabzon’a müdür olarak atandıktan sonra 1963 yılında Risâle-i Nurları tanımasına vesile olan Erzurum’a sürgün olarak gönderildi.

1967 yılında tekrar Trabzon’a döndü. 1970 yılında Çorum’a sürgün gitti. Bu sürgünü de hizmet için bir vesile oldu. Bu dönemde ‘emekli olup daha iyi hizmet ederim’ düşüncesinde olan Lütfü Ağabey, emekli oldu. Emekli olunca memuriyet döneminde yaptığı hizmetleri yapamadı. 1981 yılında Hemşin Belediye Başkanı olup 1983 yılına kadar bu görevde kaldı. 1970 yılında emekli olduğu yıldan itibaren her hafta 18 km yol kat ederek yalçın dağların arasında kurulu Ortaköy’den Pazar’da sohbetlere katılmak için geliyor. Yaşı oldukça ilerleyen Lütfü Ağabey hasta. Nefes alıp vermekte güçlük çekiyor. “Bir an evvel ahirete gitmek Üstadla görüşmek için bir bilete ihtiyacım var” diyen piri fani ağabeyimiz başından geçenleri Arkadaşımız Abdullah Uzun’a anlattı.

Risâle-i Nurları nasıl tanıdınız?

Risâle-i Nurları 1963 yılında Erzurum’da tanıdım. İsmail Oğuz kardeş vardı. İhtilâlden sonra Hürsöz gazetesi çıkarmak için Erzurum’a gitmişti. Ahmet Polat ile Hürsöz Gazetesine ortak olmuştu. Ben de Bülent Ecevit döneminde Erzurum’a sürgün gitmiştim. Orada başka tanıdığım yoktu. Gazetede İsmail Oğuz’u buldum. Cumartesi günleri onun bürosuna gidiyordum. Ahmet Polat’ın oğlu Mustafa Polat’ı dinliyordum. İcap ettiğinde ben de tarih bilgim olduğundan tarihten bir şeyler anlatıyordum. 1968 yılında Yeni Asya Gazetesini çıkarmak için uğraşan Mustafa Polat ve Mehmet Kutlular Ağabey Trabzon’da bana geldiler. Rahmetli Mustafa Polat Ağabey ben güzel tarih anlattığım için bana; “Allah’a yalvarıyorum. İnşallah seni Nur talebesi yapar ve bu bilgilerini o yönde kullanırsın” derdi. Duâsı tuttu.

Daha sonra Hürsöz gazetesinde o dönemlerde muhasebecilik yapan Celalettin Atamanalp kardeş vardı. Bu kardeşimiz daha sonra Erzurum Üniversitesinde Ekonomi profesörü oldu, ders veriyordu. Bana ilk Risâle-i Nur cep kitabını o verdi. Sabah namazlarını Erzurum’da Demirciler Camiinde kılardık. Namazdan sonra ise çay ocağında Risâle okurlar ben de dinlerdim. Beni ilk derse dâvet eden Celalettin Atamanalp oldu. Bir gün Celalettin bana ‘Bu hafta Kader bahsini işleyeceğiz’ dedi. Merak ettim. Kader bahsi de nedir? Bu kadar zaman nasıl kader bahsi işlenecek? diye sohbet zamanını iple çektim. Kitabı Celalettin okuyor, Kırkıncı Hoca ise açıklıyordu. Ders yeri küçük bir kümbetti. Havası çok hoştu. Manevî bir zevki vardı. Hiç duymadığım konular işlendi. O zaman ne kadar bilgisiz olduğumu anladım. Ders 3 saat sürdü. Kalan kısmı haftaya erteledik. Hemen akabinde bir sabah namazından sonra kendi kendime “Bana Risâle-i Nur okumak farzdır” dedim. Ve ertesi gün bir sabah namazından sonra Celalettin’e “Kader bahsi nerde geçiyor?” dedim. O da bana ‘ne yapacaksın?’ dedi. ‘Kitabı satın alacağım’ dedim. Akşam Kırkıncı Hocaya giderek ‘Kader Risâlesini’ aldım. Ben daha önce şöyle duymuştum. Kırkıncı Hoca, Üstada demiş ki “Üstadım bana duâ et Risâle-i Nuru iyi anlayım, iyi anlatayım.” Üstad da duâ etmiş. Ben de Kırkıncı Hocaya dedim ki; ‘aynı duâyı bana yap.’ İki elini yüzüme sürerek “duâ üzerine olsun” dedi. O gün bugündür Risâle-i Nur okuyup, anlayıp, anlatmaya çalışıyorum. 1967 yılında Erzurum’dan Trabzon’a geldiğimde Celalettin kardeşe mektup yazdım. Dedim ki “Buraya geldiğime pişman oldum. 3 kişi nurcu var.” Bana verdiği cevap şu oldu. “Buradan aldığın dersten ne kadar istifade ettin ise aynısını orda tatbik et.” Bu sözden sonra ilk dersi ben kendi evimde başlattım. Dersten sonra her hafta bir ev seçerek ev derslerine başladık. 150 evde ders yaptık. Demek, istedikten sonra olmayan yoktur.

Zübeyir Ağabeyle tanıştınız mı?

Evet tanıştım. 1970 Senesinde Çorum’da görev yaparken ders için Ankara’ya giderdim. Bir Cumartesi günü Ankara’ya derse gittim. Hacı Bayram Camii arkasındaki Bayram Abinin 10 numaralı dershanesine uğradım. Dershanede bir arkadaş vardı, başka kimsede yoktu. Ben tam Zübeyir Ağabeyi soracaktım bir kişi mutfaktan bir elinde çay demliği diğer elinde bardaklar içinde tepsi ile içeri Zübeyir Ağabey girdi. Ben heyecanlandım. Bana ‘hoş geldin’ dedi. Nereden geldiğimi sordu. Oturdum çay içtim. O çayın tadını bir Karadenizli olarak hâlâ unutabilmiş değilim. Ben konuşmaya başlamadan ilk sözü şu oldu: ”Risâle-i Nur okunurken sakın iyi okuyor, iyi okumuyor diye bakmayın. Üstad ne diyor, onu anlamaya çalışın” dedi. Ben hayret ettim. Sebebi ise Çorum’da bazen aklımdan şu geçerdi: “Ben iyi okuyamıyorum” sanki içimden geçenleri kerametle bana Zübeyir Ağabey dedi. Daha sonra Zübeyir Ağabey İstanbul’da iken biz Müslim Selçuk kardeşimle İstanbul’a gittik. Dershaneye uğradık. O dönemlerde sigara içiyordum. Üzerimde koku olur, Zübeyir Ağabey kokudan rahatsız olur düşüncesi ile kendisine sarılıp öpemedim. Çok utandım. Hemen sigarayı bıraktım. Hâlâ o ezikliği içimde taşıyorum.”

Şu an çok hasta olan ve nefes almakta zorluk çeken 1983 yılından bu yana tanışıp zevkle derslerini dinlediğim Lütfü Aksu Ağabeyime Allah’tan şifalar diliyorum.
 

FERASETLİ

KF Ailesinden
Özel Üye
Şu an çok hasta olan ve nefes almakta zorluk çeken 1983 yılından bu yana tanışıp zevkle derslerini dinlediğim Lütfü Aksu Ağabeyime Allah’tan şifalar diliyorum.

çok güzeldi sağ ol eline sağlık
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
Allah (cc) rızası doğrultusunda çalışanlara muvaffakıyet versin ve razı olsun inşaAllah.
 
Üst