Dizilerdeki ve filmlerdeki içki sahneleri ile ilgili

  • Konuyu başlatan Şuletçi
  • Başlangıç tarihi
Ş

Şuletçi

Ziyaretçi
Bir dizide veya filmde içki içilen sahne varsa bunu seyretmek günah mıdır? gibi konularda yazılanları okurken kafama takılan şeyler oldu:

Bu konuyla gerçek hayatta içki içilen bir ortamda bulunma konusunu mukayese edemez miyiz?
"Düğün yemeği için vaki olan davete icabet eden kimse, içki içmek gibi günah işlendiğini görürse, şayet oturduğu sofrada içilirse veya âlim ve salih kimse olduğundan dolayı Müslüman halk için örnek olursa, orada kalması günahtır. Sofrasında olmazsa ve Müslümanlar için örnek sayılmıyorsa, orada kalmasında beis yoktur." (Sorularla İslamiyet sitesinden)

Burada "davete icabet için zorunluluk" gibi bir sebep öne sürülürse o zaman da şu var; musikî ile ilgili bir konuda İbn Kemal'den şöyle bir alıntı yapılmaktadır: "[...] haram işleme durumu sözkonusu olduğu yerde, harama düşmemek için sünnet terkedilir. Buna göre, İmam Ebu Hanife, orada müziğe kulak vermeksizin oturmuştur. Böyle olunca da eğlenceye oturmuş sayılmayacağından haram ile mübtela olmuş olmaz."

Televizyonda gördüğümüz içkili ortam, genellikle gerçek bir içkili ortam olmayıp, oyuncular içki içiyormuş gibi rol yapmaktadırlar. Şayet gerçekten içki içerek sahnelerde oynamış olsalar bile biz o sahneyi içki içerek seyretmiyoruz. İçki içen kimseler ise zaten o sahneleri seyretmeden de içki içmekle haram işlemiş olur.

Bazıları da konuyu "özendirme" ile ilişkilendiriyor. Düğünde içki içilen ortamda aynı sofrada bulunulmuyor ve Müslümanlar için örnek sayılma durumu yoksa orada bile kalmakta beis yok deniyor, uzaktan seyredince "özendirme" konusu gündeme geliyor.

Şahsen içki içmiyorum; o sahnelerde içilen içkilerin tadlarını da tesirlerini de bilmem. TV'de görünce merak da etmiyorum. Bir sahnede "içki içmek çok güzel bir şey" yahut "şarap iç kan yapar" vs. gibi ifadeler geçerse bunlara da tepki gösteriyorum. Ama önündeki vişne suyu mu şarap mı belli olmayan, rol yapan adamı seyretmenin sakıncası ile ilgili getirilmeye çalışılan açıklamaların birçoğu da bana konuyla alakasız gibi geliyor.
 
O

Orhan_

Ziyaretçi
Kur'an'da karşı cinse bakmanın haramlığı ile ilgili apaçık ayetler varken, bazı fukahanın sudaki ve aynadaki kadın görüntüsüne şehvetle dahi bakmanın haram olmadığı yönünde kavilleri mevcuttur. Sudaki ve aynadaki görüntü ise günümüzde fotoğraf ve video ile mukayese edilmekte, bakılan kendisi değil benzeridir denilmektedir. Bu konuda bile durum buyken, içki içiyor rolü yapan veya gerçekten içki içen insanların görüntüleri ile ilgili olarak "bakılan kendileri değil, benzeridir" şeklinde bir yaklaşımda bulunulmuyorsa bunun sebebi nedir? Düşünün: Gerçek kadına, hatta onun dış elbisesine bile şehvetle bakmanın haramlığından bahsedilirken sudaki ve aynadaki görüntü için yapılan açıklama farklı...

Işıkçıların Dinimiz İslam sitesinde hoparlörden çıkan sesle ilgili "Bu ses, çok benzese de farklı bir sestir. Meydana gelen yeni ses, konuşanın kendi sesi değildir. Elektrik tesiriyle hâsıl olan, mıknatıs kuvvetlerinin titrettiği, demir levhanın oluşturduğu başka bir sestir." denilmekte ve buna göre "Bunun için, hoparlörle namaz kıldırmak ve ezan okumak kesinlikle caiz değildir." gibi bir ifade kullanılmakta. Fakat aynı Işıkçıların sitesinde şöyle bir soru-cevap yer alıyor: "Tam İlmihal’de, “Hoparlörden çıkan imamın sesine âmin denince namaz bozulur. Çünkü imamın değil, benzeri bir sese âmin denmiş oluyor” deniyor. Hoparlörden çıkan ses, sahibinin gerçek sesi olmadığına göre, radyodan, kasetten dinlediğimiz sesler de gerçek müzik olmaz. O zaman radyodan müzik dinlemek caiz olmuyor mu? İbni Âbidin’de, “Birinin yüzüne bakmayacağım diye yemin eden, aynadaki görüntüsüne bakabilir. Çünkü bu görüntü, kendisi değildir, benzeridir” deniyor. Bu duruma göre porno film seyretmek caiz olmuyor mu?" - "Her ikisi de caiz olmaz. Birinci örnekte ibadetle müzik dinlemek birbirine karıştırılıyor. İbadet ayrı, müzik ayrıdır. İbadetle başka şey mukayese edilmez. [...] Hoparlörden çıkan ses de hakiki bir sestir, ama imamın sesi değildir. Hoparlörden çıkan sese gerçek ses değildir denmez. Gerçek sestir. Ama imamın sesi değildir, benzeri bir sestir. Onun için namaz sahih olmuyor.

Müzik, müziktir, ister bunu Yeliz çalsın, isterse Kaya çalsın, isterse teypten gelsin, fark eden bir şey olmaz. Şarkıcının bizzat kendi sesi olmasa da, benzer bir ses oluyor, yani yine aynı günah oluyor. Burada sesin benzeri ile aynısı fark etmiyor. Ortada bir iş ve bir ses var, benzeri ile aynısı olması neticeyi değiştirmiyor.

Resim bir insanın bizzat kendisi değildir, kendisinin resmidir. Resme bakmakla kendisine bakılmış olmaz. Ama çıplak resmine bakmak haram olur. Şimdi bilgisayarla çıplak kadın resmi de yapılıyor. Bu tamamen hayali bir resimdir buna bakmak haram olmaz denemez."

Bu arada Işıkçıların sitesine göre musikinin haram olduğu konusunda icma vardır; fakat bu bilgi gerçeği yansıtmamaktadır. Musikinin haram olduğuna delil diye gösterilen rivayetlerin sağlam olmadığına dair tenkitler çok eskilere gitmektedir. Bilindiği kadarıyla Usul-i Hamse'ye İbn Mâce'nin es-Sünen'i ekleyip ilk defa Kütüb-i Sitte tabirini oluşturduğu belirtilen İbnü'l-Kayserâni'nin (ö. H. 507/ M. S. 1113) Kitâbü’s-Semâʿ adlı bir eseri bulunmaktadır ve ona göre musiki dinlemeyi haram sayanların dayandığı delillere güvenilemeyeceğini söylemiş (bkz, İslam Ansiklopedisi İbnü'l-Kayserânî) ve Endülüslü İbn Hazm'ın (ö. H. 456/M.S. 1064) musiki konusunda en sağlam ve en kuvvetli olduğu belirtilen Buhârî'nin sahihinde geçen "Ümmetimin içinde zina yapmayı, ipekli giymeyi, içki içmeyi ve mûsikî dinlemeyi helâl sayan kimseler türeyecektir." şeklinde başlayan rivayetin uydurma olduğunu söylediği ve Buharî'yi kitabına uydurma hadis almakla suçlayanların başında geldiği, bu rivayet de dahil olmak üzere musikînin haram olduğunu söyleyenlerin hüccet olarak kullandıkları bütün hadis rivayetlerini teker teker ele alarak bunların hiçbirinin sağlam olmadığını belirttiği anlatılmaktadır. (bkz. Bayram Akdoğan, "Ibn Hazm el-endülüsi'nin Müsiki İle İlgili Hadisiere Bakışı", Dini Araştırmalar, Mayıs-ağustos 1999) Hani nerede icma?
 
B

Berkecan

Ziyaretçi
Hayrettin Karaman'ın bir yazısından: "Fıkıhta icmâ bağlayıcıdır, ama çoğunluğun görüşü bağlayıcı değildir. Meşhur dört mezhepte de bazan biri, diğerlerinin tamamına (bu mânada cumhura, çoğunluğa) muhalif olduğu halde mensupları -çoğunluğun ictihadını değil- tek kalmış olan mezhebin ictihadını uygulamaktadırlar. "

Bazı kaynaklarda da nedense gerçekte icma bulunmayan konularda "icma vardır" deniyor.
 
B

Berkecan

Ziyaretçi
Nureddin Yıldız'dan:
a- Şeriat'ımızla alakalı bir meselede ne bizim ne de başka birinin hüküm koyması ebediyyen mümkün değildir. Helali de haramı da Allah koyar. Biz ise 'buna helal denmiştir/haram denmiştir' diyebiliriz. Ebu Hanife'nin de yaptığı budur, Malik'in yaptığı da budur. Böyle inanıyor, böyle uyguluyoruz inşaallah.

b- Eşyada asıl olan mubahlıktır. Bu da şu demektir: Bir şey hakkında yasak olduğuna dair bir hüküm bulunmadıkça helal olduğu kabul edilir. Mesela Afrika'da gezerken bir yiyecek çeşidi görseniz, onun yenip yenemeyeceği hakkındaki kararınızı bu şekilde verirsiniz; eğer yenemez yiyecekler arasında yoksa o yenebilir, helaldir. Asıl olan serbest olmaktır, yasaklık sonradan gelir. Yemede de giyimde de temel ölçü budur.
 
Üst