nşaallah, bir istirahat zamanında tetkik edeceğim. Ahmed Nazif in İnebolu talebeleri namına yazdığı ve Halil İbrahim in ağlatıcı mersiyesinden iştiraklerini gösteren mektubu, benim o havalideki sebatkar kardeşlerim hakkında endişelerimi izale eyledi. Cenab-ı Hak, onlardan razı olsun.
Rabian: Çoban İsa Köyünde Ahmed in mektubunda isimleri bulunan eski ve yeni kardeşlerimizin Risale-i Nur a çalışmaları ve çocukları da Kur’ân a ve Nurlara çalıştırmaları, bu vakitte Nurlara büyük bir hizmettir. Cenab-ı Hak onları muvaffak eylesin. Amin.
Hamisen: Münafık düşmanlarımın maddi ve manevi zehirlerine karşı gerçi Cevşen ve Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibend beni ölüm tehlikesinden, belki yirmi defa kudsiyetleriyle kurtardılar, fakat maatteessüf, asabımda ve sinirlerimde ve hassasiyetimde, o zulümden öyle şiddetli bir tesir, bir heyecan, bir teellüm, bir teneffür gelmiş ki, en samimi dostumu ve tam sadık bir kardeşimi bir saat yanımda tahammül edemiyorum, ruhum kaldırmıyor. Hatta biri bana baksa da sıkılıyorum. Eskide bende biraz bulunan merdumgirizlik hastalığı, o zalimlerin gaddarane sıkıntılarıyla ve tarassutlarıyla bende çok şiddetlenmiş. Güya ölmeden evvel hayat-ı içtimaiye cihetinde ölmüşüm ki, bu hakikat ve bu sır için hakkımda, has kardeşlerim vefat mersiyelerini yazıyorlar.
Hem, buranın havası, benim asabıma pek çok dokunuyor. Bu kışın bir günü, Denizli hapsinin o geçirdiğimiz kış kadar bana ağır geliyor, beni üzüyor.
Evet, nasıl göz, bir saçı kaldırmıyor; aynen öyle de, şimdiki ruhum ve o durum, bir saç kadar sıkletten, ağırlıktan müteessir olduğu halde, Risale-i Nur’un ve şakirtlerinin selametlerine, onların bedellerine ve yerlerinde dağ gibi ağır tazyikat ve sıkıntıları memnuniyetle o ruh omuza çeker, tahammül eder ve şakirane sabreder diye size katiyen haber veriyorum. Fakat madem acz ve zaafım ve teessüratım çok ziyadedir; has kardeşlerim beni medihlerle yüklerimi ağırlaştırmaya bedel, dualarıyla ve şefkatleriyle ve himmetleriyle ve acımalarıyla yardım edip yükümü hafifleştirmek lazımdır. İnayet-i Rabbaniyenin bir cilvesidir ki, bu şiddetli merdumgirizlik hastalığıyla, zalimlerin tecrid-i mutlaklarını hiçe indiriyor, beni tazib etmiyor, bir cihette memnun ediyor.
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim, bu dehşetli asırda mükemmel tesellilerim ve varislerim,
Sizin fevkalade sa y ve gayretiniz Isparta ve civarını bir geniş Medresetü z-Zehraya ve bir Camiü l-Ezhere çevirdiğine bir delil de, bu defa matbaacıları da hayrette bırakan yazdıklarınız Asa-yı Musa mecmuasından yirmiden ziyade mükemmel
tevafuklu nüshalarını bu yarım ümmi kardeşinize göndermenizdir. Cenab-ı Erhamürrahimin, sizlere, yazanlara ve yardım edenlere herbir harfine mukabil bin rahmet eylesin ve binler meyve-i Cennet ihsan etsin ve yüzer hasenat defter-i amalinizde yazdırsın. Amin. Amin. Amin.
Ben onlara baktım, kalbime geldi ki: Bu kahramanların şimdi de bir mükafatları yok mu?
Birden ihtar edildi ki: Onlar, bu mecmuayı yazmakla filozofları susturan, imana getiren kuvvetli bir ders-i imaniyi en evvel kendi kendine tam okuyorlar, manevi bir hazine kazanıyorlar.
Hem onların nüshaları, pek çokların imanlarını kurtaracaklar veya imana gelecekler. Bir hadiste vardır ki, "Bir tek adam seninle imana gelse, sahra dolusu kırmızı koyundan daha hayırlıdır."
Hem onlar, bu mübarek kalemleriyle, eski zamanda İslamiyetin büyük mücahid kahramanlarının kılıçlarının kudsi hizmetlerini görüyorlar. Elbette istikbal, onları ve Nurcuları çok alkışlayacak.
Saniyen: Asa-yı Musa mecmuasının başında bu gelen ve çizgiyle işaret edilen fıkra yazılsa münasiptir. İsteyen, bu mektubun başındaki kısmını da beraber yazabilir.
İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Celcelutiye sinde pek kuvvetli ve sarahate yakın bir tarzda Risale-i Nur dan ve ehemmiyetli risalelerinden aynı numara ile haber verdiğini, Yirmi sekizinci Lem a ile Sekizinci Şua tam ispat etmişler. İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Risale-i Nur’un en son risalesini Celcelutiye de
-1 - fıkrasıyla haber veriyor. Biz bir iki sene evvel Ayetü l-Kübra yı en son zannetmiştik. Halbuki şimdi altmış dörtte telifçe Risale-i Nur’un tamam olması ve bu cümle-i Aleviyenin mealini, yani, karanlığı dağıtacak, asa-yı Musa (Aleyhisselam) gibi ışık verecek, sihirleri ibtal edecek" bir risaleden haber vermesi; ve bu mecmuanın "Meyve" kısmı bir müdafaa hükmüne geçip başımıza çöken dehşetli, zulümlü zulmetleri dağıttığı gibi, "Hüccetler" kısmı da, Nurlara karşı cephe alan felsefe karanlıklarını izale edip Ankara ehl-i vukufunu teslime ve tahsine mecbur etmesi; ve istikbalde zulmetleri dağıtacak çok emareler bulunması; ve asa-yı Musa (Aleyhisselamın) bir taşta on iki çeşme akıtmasına ve on bir mucizeye medar olmasına mukabil ve müşabih bu son mecmua dahi, "Meyve", on bir mesele-i nuraniyesi ve "Hüccetullahi l-Baliğa" kısmı on bir hüccet-i katıası bulunması cihetinde bize kanaat verdi ki, İmam-ı Ali Radıyallahu Anh, o fıkra ile doğrudan doğruya bu Asa-yı Musa ismindeki mecmuaya bakar ve ondan tahsinkarane haber verir.
Bkz. 1018, dip not: 1.Buhari, Cihat: 102; Ebu Davud, İlim: 10; Darimi, İlim:10; el-Münavi, Feyzü l-Kadir: 6:359, hadis no: 9606.
Rabian: Çoban İsa Köyünde Ahmed in mektubunda isimleri bulunan eski ve yeni kardeşlerimizin Risale-i Nur a çalışmaları ve çocukları da Kur’ân a ve Nurlara çalıştırmaları, bu vakitte Nurlara büyük bir hizmettir. Cenab-ı Hak onları muvaffak eylesin. Amin.
Hamisen: Münafık düşmanlarımın maddi ve manevi zehirlerine karşı gerçi Cevşen ve Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibend beni ölüm tehlikesinden, belki yirmi defa kudsiyetleriyle kurtardılar, fakat maatteessüf, asabımda ve sinirlerimde ve hassasiyetimde, o zulümden öyle şiddetli bir tesir, bir heyecan, bir teellüm, bir teneffür gelmiş ki, en samimi dostumu ve tam sadık bir kardeşimi bir saat yanımda tahammül edemiyorum, ruhum kaldırmıyor. Hatta biri bana baksa da sıkılıyorum. Eskide bende biraz bulunan merdumgirizlik hastalığı, o zalimlerin gaddarane sıkıntılarıyla ve tarassutlarıyla bende çok şiddetlenmiş. Güya ölmeden evvel hayat-ı içtimaiye cihetinde ölmüşüm ki, bu hakikat ve bu sır için hakkımda, has kardeşlerim vefat mersiyelerini yazıyorlar.
Hem, buranın havası, benim asabıma pek çok dokunuyor. Bu kışın bir günü, Denizli hapsinin o geçirdiğimiz kış kadar bana ağır geliyor, beni üzüyor.
Evet, nasıl göz, bir saçı kaldırmıyor; aynen öyle de, şimdiki ruhum ve o durum, bir saç kadar sıkletten, ağırlıktan müteessir olduğu halde, Risale-i Nur’un ve şakirtlerinin selametlerine, onların bedellerine ve yerlerinde dağ gibi ağır tazyikat ve sıkıntıları memnuniyetle o ruh omuza çeker, tahammül eder ve şakirane sabreder diye size katiyen haber veriyorum. Fakat madem acz ve zaafım ve teessüratım çok ziyadedir; has kardeşlerim beni medihlerle yüklerimi ağırlaştırmaya bedel, dualarıyla ve şefkatleriyle ve himmetleriyle ve acımalarıyla yardım edip yükümü hafifleştirmek lazımdır. İnayet-i Rabbaniyenin bir cilvesidir ki, bu şiddetli merdumgirizlik hastalığıyla, zalimlerin tecrid-i mutlaklarını hiçe indiriyor, beni tazib etmiyor, bir cihette memnun ediyor.
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim, bu dehşetli asırda mükemmel tesellilerim ve varislerim,
Sizin fevkalade sa y ve gayretiniz Isparta ve civarını bir geniş Medresetü z-Zehraya ve bir Camiü l-Ezhere çevirdiğine bir delil de, bu defa matbaacıları da hayrette bırakan yazdıklarınız Asa-yı Musa mecmuasından yirmiden ziyade mükemmel
tevafuklu nüshalarını bu yarım ümmi kardeşinize göndermenizdir. Cenab-ı Erhamürrahimin, sizlere, yazanlara ve yardım edenlere herbir harfine mukabil bin rahmet eylesin ve binler meyve-i Cennet ihsan etsin ve yüzer hasenat defter-i amalinizde yazdırsın. Amin. Amin. Amin.
Ben onlara baktım, kalbime geldi ki: Bu kahramanların şimdi de bir mükafatları yok mu?
Birden ihtar edildi ki: Onlar, bu mecmuayı yazmakla filozofları susturan, imana getiren kuvvetli bir ders-i imaniyi en evvel kendi kendine tam okuyorlar, manevi bir hazine kazanıyorlar.
Hem onların nüshaları, pek çokların imanlarını kurtaracaklar veya imana gelecekler. Bir hadiste vardır ki, "Bir tek adam seninle imana gelse, sahra dolusu kırmızı koyundan daha hayırlıdır."

Saniyen: Asa-yı Musa mecmuasının başında bu gelen ve çizgiyle işaret edilen fıkra yazılsa münasiptir. İsteyen, bu mektubun başındaki kısmını da beraber yazabilir.
İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Celcelutiye sinde pek kuvvetli ve sarahate yakın bir tarzda Risale-i Nur dan ve ehemmiyetli risalelerinden aynı numara ile haber verdiğini, Yirmi sekizinci Lem a ile Sekizinci Şua tam ispat etmişler. İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Risale-i Nur’un en son risalesini Celcelutiye de


1 Asa-yı Musa ismiyle zulmeti aydınlattı.
Salisen: Nur santralı ve Yirmi yedinci Mektupta çok ehemmiyetli fıkraları bulunan Sabri nin bu defaki mersiyesini Lahikaya geçirdik ve size de gönderdik. Ve çalışkan mübareklerden ve Nurların neşrine çok hizmet eden Hafız Mustafa nın yedi yaşında iken Altıncı Şuayı ve bana bir mektup yazan tam mübarek, masum mahdumu, burada, masumlar içinde Nurlara bir iştiyak uyandıracak. Onun namı Said Nuri olmalı; Nursi köydür, manasız olur. Sin olmasın, yalnız ye olsun; ta Nurlara alakasını göstersin. Daha çok şeyler yazacaktım, fakat başımda çok vazifeler ve işler bulunmasından kısa kesmeye mecbur oldum.
Said Nursi
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: İkinci vazife Mucizat Mecmuasına birinci vazifeyi bitirenler başlamalarını müjde vermeniz, sizleri bu hizmet-i imaniyede bana hakiki kardeş veren Erhamürrahimin, beni hadsiz şükre sevk eyledi. Hatt-ı Kur’âni lehinde birincisinin bir kerameti, merkezde hatt-ı Kur’âninin bir kursu açılması olduğu gibi, inşaallah ikincisi, daha mucizane bir keramet gösterecek.
Saniyen: Konyalı Sabri sizin vasıtanızla benimle muhabere etse, daha maslahattır ve münasiptir. Çünkü ekserce siz benim bedelime istediğini yapabilirsiniz. Mesela, tashihat için oradaki alimler tam yardım edebildikleri için, orada tashihat yapılsın, etsinler. Siz benim tashihimden geçmiş bazı nüshaları onlara gönderirsiniz. Hakikaten tashih meselesi ehemmiyetlidir. Bazan bir harfin ve bir noktanın yanlışı, kıymetli bir manayı zayi eder. En evvel yazanlar, bir kere güzelce mukabele etsinler. Sonra tashihçi adamlara ve bana versinler. Maşaallah, bu defa bana gelen Asa-yı Musa mecmualarında hem yanlışlar azdır, hem bir derece tashih edilmiş. Cenab-ı Hak hem yazanlardan, hem tashihçilerden ebeden razı olsun. Amin.
Salisen: Yozgat ta oturan, Risale-i Nur la alakadar Tonuslu Hoca Haşmet, evvelce vefatımı, sonra hayatta olduğumu işitip buraya samimi iki mektup yazmış. Ona benim tarafımdan selam gönderiniz.
Rabian: Rüştü nün çok defadır hususi selam eden kahraman biraderi Burhan, eskiden beri, ümmiliğiyle beraber, Nurlara lüzumlu zamanlarda ehemmiyetli hizmetleri için, onu da haslar sırasında her gün ismiyle kazançlarımızda hissedar ediyoruz.
Manidar bir tevafuktur ki, ben Hüsrev in ve Sabri nin mektupları gelmemesinden külli endişelerimi yazarken, aynı zamanda memulümün haricinde en cemiyetli ve bütün o endişelerimi izale eden müteaddit mektupları kapıya geldi.
Umum kardeşlerime selam...
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim ve ebed ve Hak yolunda hakikatlı arkadaşlarım,
Kastamonu efelerinden ve Nurun kahramanlarından ve Safranbolu fedakarlarından size oradan buraya gelen hususi mektuplarına hususi cevap vermeye müstehak ve layıktırlar. Fakat halim, vaktim müsaade etmediğinden, vasıtanızla bir kısa cevap verdiğime gücenmesinler.
Evvela: Hilmi, İhsan, Emin in, Taşköprülü Sadık ın mektupları beni çok mesrur eyledi. Hakikaten bu kardeşlerimiz, hapishanede dokuz ayda dokuz sene kadar hizmet-i Nuriyeyi yaparak Isparta kahramanlarıyla omuz omuza geldiler. Ben onların hem istirahatime, hem hapisteki arkadaşlarımızın ittifaklarına ve yeni Nurların hizmetine tam çalışmalarını hiçbir vakit unutmayacağım. Cenab-ı Hak onlardan ve sizden ebeden razı olsun. Ben, hayalen, çok defa eski zamana ve Kastamonu daki ve Barla daki malum yerlere ve seyrangahlara şevkle gidiyorum. Oralarda oturup ağlıyorum. O enislerimi hayalen görüyorum.
Kahraman Sadık ın kuvvetli ifadesine ve güzel yazısına benzeyen bir kısa mektup da, Safranbolu şakirtlerinin selamını da, Mustafa Osman ve Hıfzı (r.h.) yazıyor. Şüphelendim, acaba Sadık oraya gelmiş, yoksa onlar oraya gitmişler, veya başka Sadık namında bir kardeşimiz midir?
Barla sıddıkları Nurların yazmasına tam çalışmaları, herkesten evvel onların vazifeleridir. Çünkü Barla, birinci medrese-i Nuriye şerefini kazanmasından, o mübarek medreseyi talebesiz bırakmak caiz değil. İnşaallah, tekrar şenlenecek. Çalışanlara Barekallah deriz. Cenab-ı Hak tevfik versin. Amin.
Saniyen: Safranbolu nun sadık şakirtlerinden Osman ve Ahmed in iki mektupları, onların fevkalade sadakat ve Nurlara alakadarlıklarını gösteriyor. Maşaallah, Osman, az zamanda hem Kur’ân ı ders almış, hem Nurları yazmış; şimdi de Asa-yı Musa yı yazıyor. Fedakar Mustafa Osman ve Hıfzı ya tam bir kardeş ve Ahmed dahi tam alakadardır. Mektubunda imlası noksan olmasından, dediğini bilemedim. Onlara, Safranbolu da ve Kastamonu ve civarındaki kardeşlerime çok selam ve dua ederiz, dualarını isteriz. Medresetü z-Zehradaki Isparta ve civarı umum kardeşlerimize birer birer selam ve selametlerine dua ederiz.
Said Nursi
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Bir iki hafta Hüsrev in kalemiyle mektubunu almadığımdan; ve Konya ya gönderdiğim mecmuaların cevabı gelmediğinden; ve bir Vekil-i Dahiliye başta olarak, düşmanlarımız, anarşistlerle beraber beni emsalsiz tazyiklerinden; ve buradaki münafıklar bazı safdil dostlarımızdan hem Eskişehir e, hem Aziz, sıddık kardeşlerim ve ebed ve Hak yolunda hakikatlı arkadaşlarım,
Kastamonu efelerinden ve Nurun kahramanlarından ve Safranbolu fedakarlarından size oradan buraya gelen hususi mektuplarına hususi cevap vermeye müstehak ve layıktırlar. Fakat halim, vaktim müsaade etmediğinden, vasıtanızla bir kısa cevap verdiğime gücenmesinler.
Evvela: Hilmi, İhsan, Emin in, Taşköprülü Sadık ın mektupları beni çok mesrur eyledi. Hakikaten bu kardeşlerimiz, hapishanede dokuz ayda dokuz sene kadar hizmet-i Nuriyeyi yaparak Isparta kahramanlarıyla omuz omuza geldiler. Ben onların hem istirahatime, hem hapisteki arkadaşlarımızın ittifaklarına ve yeni Nurların hizmetine tam çalışmalarını hiçbir vakit unutmayacağım. Cenab-ı Hak onlardan ve sizden ebeden razı olsun. Ben, hayalen, çok defa eski zamana ve Kastamonu daki ve Barla daki malum yerlere ve seyrangahlara şevkle gidiyorum. Oralarda oturup ağlıyorum. O enislerimi hayalen görüyorum.
Kahraman Sadık ın kuvvetli ifadesine ve güzel yazısına benzeyen bir kısa mektup da, Safranbolu şakirtlerinin selamını da, Mustafa Osman ve Hıfzı (r.h.) yazıyor. Şüphelendim, acaba Sadık oraya gelmiş, yoksa onlar oraya gitmişler, veya başka Sadık namında bir kardeşimiz midir?
Barla sıddıkları Nurların yazmasına tam çalışmaları, herkesten evvel onların vazifeleridir. Çünkü Barla, birinci medrese-i Nuriye şerefini kazanmasından, o mübarek medreseyi talebesiz bırakmak caiz değil. İnşaallah, tekrar şenlenecek. Çalışanlara Barekallah deriz. Cenab-ı Hak tevfik versin. Amin.
Saniyen: Safranbolu nun sadık şakirtlerinden Osman ve Ahmed in iki mektupları, onların fevkalade sadakat ve Nurlara alakadarlıklarını gösteriyor. Maşaallah, Osman, az zamanda hem Kur’ân ı ders almış, hem Nurları yazmış; şimdi de Asa-yı Musa yı yazıyor. Fedakar Mustafa Osman ve Hıfzı ya tam bir kardeş ve Ahmed dahi tam alakadardır. Mektubunda imlası noksan olmasından, dediğini bilemedim. Onlara, Safranbolu da ve Kastamonu ve civarındaki kardeşlerime çok selam ve dua ederiz, dualarını isteriz. Medresetü z-Zehradaki Isparta ve civarı umum kardeşlerimize birer birer selam ve selametlerine dua ederiz.
Said Nursi
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Bir iki hafta Hüsrev in kalemiyle mektubunu almadığımdan; ve Konya ya gönderdiğim mecmuaların cevabı gelmediğinden; ve bir Vekil-i Dahiliye başta olarak, düşmanlarımız, anarşistlerle beraber beni emsalsiz tazyiklerinden; ve buradaki münafıklar bazı safdil dostlarımızdan hem Eskişehir e, hem Konya ya kitaplar gönderdiğimi ve Asa-yı Musa mecmualarını aldığımı haber almalarından endişeler ederken, birden hiç emsali görülmemiş bir buçuk metre kar ve dehşetli fırtına ve soğuk bu mevsimde gelmesi, bir hiddet, bir gazap, dört defa zelzeleler ve geçen sene yağmursuzluk gibi, Risale-i Nur ve şakirtleriyle münasebettar olabilir diye sordum: "Bu bela umumidir, yoksa Afyon ve Eskişehir vilayetlerine mi mahsustur?"
Dediler ki: "O iki vilayete mahsustur."
Ben de, elhamdü lillah, dedim. Demek Risale-i Nur a ve şakirtlerine umumi bir taarruz yoktur, belki yalnız bana ve elimdeki Nur lara... Çok güvendiğim Eskişehir, Denizli gibi bir medrese-i Nuriye olacağını tahmin ettiğim halde, Denizli den on derece noksan kalmasının sebebi, onları da Afyon ve Emirdağı gibi ürkütmektir. Her neyse, merak etmeyiniz, inşaallah bu hadise-i cevviye, aynı İstanbul mekteplerinin hadisesi gibi, gizli masonları, niyet ettikleri yeni bir taarruzdan vazgeçirdi. İnayet-i Rabbaniye himaye ediyor.
Saniyen: Bu defa yedi sekiz mektuplarınızı aldım. Hususi cevaplara halim, kalemim ve vaktim müsaade etmediğinden gücenmeyiniz. Mehmed Feyzi ve Emin in mektuplarını, ilişmeden Lahikaya geçirdik. O ikisi, sekiz sene hususi hizmetimde bulunmaları cihetiyle, haddimden çok ziyade tavsifatlarını bir nevi manevi dua ve sebeb-i teşvik ve kanaat, bir hüsn-ü zan ve tercüman-ı Nur haysiyetiyle Üstadlarına bir alamet-i sadakat ve bir vesika-i itikad ve irtibattır diye ilişmedim. Ve Feyzi nin merhume validesinin Risale-i Nur dersleriyle güzel ve Nurani vefatı, Nurların, şakirtlerine sekerat vaktinde ve sıkıntılı zamanlarında imdada yetişmesine bir parlak nümune olarak Lahikaya girmesi münasiptir.
Halil İbrahim in bu defaki mektubunda kaza ve kader-i İlahiden "Ne kadar? Nedendir?" diye çok suallerinin birden cevabı, bizlere mücahidane çok hasenat kazandıracak ve Nurlara herkesin nazar-ı dikkatini celb etmekle umuma okutmaktır. Fakat bir derece kaza ve kadere itiraz manasını hayale getirdiği için, şimdilik Lahika ile tamimi münasip olmaz. Ve mektubun ahirindeki Cevşenü l-Kebir den alınan fıkralar, dualar çok güzeldir.
Salisen: Hüsrev in mektubunda, Atabeyli kötürüm Ali ve Eğirdirli Kazım ın Nur lara tam şevkle hizmetleri, hatta ruhanileri de onları tebrike ve tahsine sevk eder. Ve Ali Köyünden bana mektup yazan on dört yaşındaki Mustafa Yeşil, pederiyle, hem Kur’ân a, hem Nurlara hizmetleri ve üç Alilerin gayret ve himmetleriyle o köy masumları Risale-i Nur a çalışmaları, değil yalnız beni, belki umum Nur şakirtlerini tahsine ve şükre sevk eder.
Rabian: Salahaddin,-Abdurrahman-ve Feyzi nin validesinin vefatı münasebetiyle yazdığı mektubun ahirindeki kaziye taziyesi ve haşiyede benim ölümümü kabul etmemesi ve Gavs-ı Azamın bir kısım himayeti Asa-yı Musa risalesine geçmesi diye beni sürurlarla ağlattırdı. Ve Safranbolu kahramanları Mehmed Feyzi ve Emin in şehnamelerine iştirakleri ve merkez-i hükumette umumi bir Arabi hattı ve hurufu kursu açılması ve Asa-yı Musa risalesinin fütuhatına ve kerametine alamet olmasını müjdelemeleri, pek büyük bir inşirah vermesiyle bu kışın bütün çektiğim sıkıntıları hiçe indirdi.
Denizli fedakar çalışkanlarından Tavaslı Molla Mehmed in sureten kısa, fakat manen uzun mektubunda, o dahi ölümüme razı olmuyor ve haddimden çok ziyade kıymet veriyor gördüm.
Hem ona, hem hapiste görüştüğüm kardeşlerimize, hem Hasan Feyzi ve Hafız Mustafa ve arkadaşlarına binler selam...
Umum kardeşlere selam eden, dualarınızın
tiryak gibi tesirini gören kardeşiniz
Said Nursi
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Medrese-i Nuriyenin eski masumlarından Ahmed in bu güzel ve halis fıkrasını umum Sava masumlarının ve kahramanlarının namına Lahikaya yazdık. Maşaallah, Hacı Hafız Mehmed in tam ona benzer bir kıymetli hafidi olduğunu gösterdi.
Saniyen: Safranbolu da Nur’un ehemmiyetli şakirtlerinden Hıfzı nın iki masum mahdumları biri on, biri de sekiz yaşlarında Asa-yı Musa mecmuasını yazdıkları ve bitmek üzere diye o masumlar bana bir mektup yazmaları, beni fevkalade sevindirdi.
Salisen: Bu kışta bana verilen elim sıkıntıların bir sebebi: Selaniklilerin istibdad-ı mutlakları, serbest fırkalarla kırmasına yardımım olmasın diye beni herkesten tecrid ettiler. Risale-i Nur, binlerle benim bedelime konuşuyor, küfr-ü irtidadı kırıyor, anarşiliği bozuyor.
• • •
DAHİLİYE VEKİLİ HİLMİ URAN BEYE MERHUM SALİH YEŞİL TARAFINDAN YAZILAN MEKTUBUN SURETİ:
Yazıları yanlış telakki ve tefsirlere uğratılmakla senelerden beri çember içinde yaşatılan ve safi, samimi bir insan ve Müslümanlıktan başka hiçbir maksadı bulunmayan Bediüzzaman Molla Said nam masumun, ya bulunduğu yerde veya Ankara ya nakil ile orada hayat ve huzurunun muhafazası için sırf insaniyet namına yazılmış olan bu mahrem ricanameyi bizzat okumak nezaketinde bulunur ve genç zamanında yaptığı, unutulan hizmetlerine mükafaten ihtiyar halinde bu adamı serbest bir ölüm hayatına kavuşturmak lütfunu, diriğ buyurmazsanız, zat-ı keremkarlarına en büyük hürmetlerimi sunar, minnettarınız olurum.
Salisen: Nur santralı ve Yirmi yedinci Mektupta çok ehemmiyetli fıkraları bulunan Sabri nin bu defaki mersiyesini Lahikaya geçirdik ve size de gönderdik. Ve çalışkan mübareklerden ve Nurların neşrine çok hizmet eden Hafız Mustafa nın yedi yaşında iken Altıncı Şuayı ve bana bir mektup yazan tam mübarek, masum mahdumu, burada, masumlar içinde Nurlara bir iştiyak uyandıracak. Onun namı Said Nuri olmalı; Nursi köydür, manasız olur. Sin olmasın, yalnız ye olsun; ta Nurlara alakasını göstersin. Daha çok şeyler yazacaktım, fakat başımda çok vazifeler ve işler bulunmasından kısa kesmeye mecbur oldum.
Said Nursi
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: İkinci vazife Mucizat Mecmuasına birinci vazifeyi bitirenler başlamalarını müjde vermeniz, sizleri bu hizmet-i imaniyede bana hakiki kardeş veren Erhamürrahimin, beni hadsiz şükre sevk eyledi. Hatt-ı Kur’âni lehinde birincisinin bir kerameti, merkezde hatt-ı Kur’âninin bir kursu açılması olduğu gibi, inşaallah ikincisi, daha mucizane bir keramet gösterecek.
Saniyen: Konyalı Sabri sizin vasıtanızla benimle muhabere etse, daha maslahattır ve münasiptir. Çünkü ekserce siz benim bedelime istediğini yapabilirsiniz. Mesela, tashihat için oradaki alimler tam yardım edebildikleri için, orada tashihat yapılsın, etsinler. Siz benim tashihimden geçmiş bazı nüshaları onlara gönderirsiniz. Hakikaten tashih meselesi ehemmiyetlidir. Bazan bir harfin ve bir noktanın yanlışı, kıymetli bir manayı zayi eder. En evvel yazanlar, bir kere güzelce mukabele etsinler. Sonra tashihçi adamlara ve bana versinler. Maşaallah, bu defa bana gelen Asa-yı Musa mecmualarında hem yanlışlar azdır, hem bir derece tashih edilmiş. Cenab-ı Hak hem yazanlardan, hem tashihçilerden ebeden razı olsun. Amin.
Salisen: Yozgat ta oturan, Risale-i Nur la alakadar Tonuslu Hoca Haşmet, evvelce vefatımı, sonra hayatta olduğumu işitip buraya samimi iki mektup yazmış. Ona benim tarafımdan selam gönderiniz.
Rabian: Rüştü nün çok defadır hususi selam eden kahraman biraderi Burhan, eskiden beri, ümmiliğiyle beraber, Nurlara lüzumlu zamanlarda ehemmiyetli hizmetleri için, onu da haslar sırasında her gün ismiyle kazançlarımızda hissedar ediyoruz.
Manidar bir tevafuktur ki, ben Hüsrev in ve Sabri nin mektupları gelmemesinden külli endişelerimi yazarken, aynı zamanda memulümün haricinde en cemiyetli ve bütün o endişelerimi izale eden müteaddit mektupları kapıya geldi.
Umum kardeşlerime selam...
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim ve ebed ve Hak yolunda hakikatlı arkadaşlarım,
Kastamonu efelerinden ve Nurun kahramanlarından ve Safranbolu fedakarlarından size oradan buraya gelen hususi mektuplarına hususi cevap vermeye müstehak ve layıktırlar. Fakat halim, vaktim müsaade etmediğinden, vasıtanızla bir kısa cevap verdiğime gücenmesinler.
Evvela: Hilmi, İhsan, Emin in, Taşköprülü Sadık ın mektupları beni çok mesrur eyledi. Hakikaten bu kardeşlerimiz, hapishanede dokuz ayda dokuz sene kadar hizmet-i Nuriyeyi yaparak Isparta kahramanlarıyla omuz omuza geldiler. Ben onların hem istirahatime, hem hapisteki arkadaşlarımızın ittifaklarına ve yeni Nurların hizmetine tam çalışmalarını hiçbir vakit unutmayacağım. Cenab-ı Hak onlardan ve sizden ebeden razı olsun. Ben, hayalen, çok defa eski zamana ve Kastamonu daki ve Barla daki malum yerlere ve seyrangahlara şevkle gidiyorum. Oralarda oturup ağlıyorum. O enislerimi hayalen görüyorum.
Kahraman Sadık ın kuvvetli ifadesine ve güzel yazısına benzeyen bir kısa mektup da, Safranbolu şakirtlerinin selamını da, Mustafa Osman ve Hıfzı (r.h.) yazıyor. Şüphelendim, acaba Sadık oraya gelmiş, yoksa onlar oraya gitmişler, veya başka Sadık namında bir kardeşimiz midir?
Barla sıddıkları Nurların yazmasına tam çalışmaları, herkesten evvel onların vazifeleridir. Çünkü Barla, birinci medrese-i Nuriye şerefini kazanmasından, o mübarek medreseyi talebesiz bırakmak caiz değil. İnşaallah, tekrar şenlenecek. Çalışanlara Barekallah deriz. Cenab-ı Hak tevfik versin. Amin.
Saniyen: Safranbolu nun sadık şakirtlerinden Osman ve Ahmed in iki mektupları, onların fevkalade sadakat ve Nurlara alakadarlıklarını gösteriyor. Maşaallah, Osman, az zamanda hem Kur’ân ı ders almış, hem Nurları yazmış; şimdi de Asa-yı Musa yı yazıyor. Fedakar Mustafa Osman ve Hıfzı ya tam bir kardeş ve Ahmed dahi tam alakadardır. Mektubunda imlası noksan olmasından, dediğini bilemedim. Onlara, Safranbolu da ve Kastamonu ve civarındaki kardeşlerime çok selam ve dua ederiz, dualarını isteriz. Medresetü z-Zehradaki Isparta ve civarı umum kardeşlerimize birer birer selam ve selametlerine dua ederiz.
Said Nursi
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Bir iki hafta Hüsrev in kalemiyle mektubunu almadığımdan; ve Konya ya gönderdiğim mecmuaların cevabı gelmediğinden; ve bir Vekil-i Dahiliye başta olarak, düşmanlarımız, anarşistlerle beraber beni emsalsiz tazyiklerinden; ve buradaki münafıklar bazı safdil dostlarımızdan hem Eskişehir e, hem Aziz, sıddık kardeşlerim ve ebed ve Hak yolunda hakikatlı arkadaşlarım,
Kastamonu efelerinden ve Nurun kahramanlarından ve Safranbolu fedakarlarından size oradan buraya gelen hususi mektuplarına hususi cevap vermeye müstehak ve layıktırlar. Fakat halim, vaktim müsaade etmediğinden, vasıtanızla bir kısa cevap verdiğime gücenmesinler.
Evvela: Hilmi, İhsan, Emin in, Taşköprülü Sadık ın mektupları beni çok mesrur eyledi. Hakikaten bu kardeşlerimiz, hapishanede dokuz ayda dokuz sene kadar hizmet-i Nuriyeyi yaparak Isparta kahramanlarıyla omuz omuza geldiler. Ben onların hem istirahatime, hem hapisteki arkadaşlarımızın ittifaklarına ve yeni Nurların hizmetine tam çalışmalarını hiçbir vakit unutmayacağım. Cenab-ı Hak onlardan ve sizden ebeden razı olsun. Ben, hayalen, çok defa eski zamana ve Kastamonu daki ve Barla daki malum yerlere ve seyrangahlara şevkle gidiyorum. Oralarda oturup ağlıyorum. O enislerimi hayalen görüyorum.
Kahraman Sadık ın kuvvetli ifadesine ve güzel yazısına benzeyen bir kısa mektup da, Safranbolu şakirtlerinin selamını da, Mustafa Osman ve Hıfzı (r.h.) yazıyor. Şüphelendim, acaba Sadık oraya gelmiş, yoksa onlar oraya gitmişler, veya başka Sadık namında bir kardeşimiz midir?
Barla sıddıkları Nurların yazmasına tam çalışmaları, herkesten evvel onların vazifeleridir. Çünkü Barla, birinci medrese-i Nuriye şerefini kazanmasından, o mübarek medreseyi talebesiz bırakmak caiz değil. İnşaallah, tekrar şenlenecek. Çalışanlara Barekallah deriz. Cenab-ı Hak tevfik versin. Amin.
Saniyen: Safranbolu nun sadık şakirtlerinden Osman ve Ahmed in iki mektupları, onların fevkalade sadakat ve Nurlara alakadarlıklarını gösteriyor. Maşaallah, Osman, az zamanda hem Kur’ân ı ders almış, hem Nurları yazmış; şimdi de Asa-yı Musa yı yazıyor. Fedakar Mustafa Osman ve Hıfzı ya tam bir kardeş ve Ahmed dahi tam alakadardır. Mektubunda imlası noksan olmasından, dediğini bilemedim. Onlara, Safranbolu da ve Kastamonu ve civarındaki kardeşlerime çok selam ve dua ederiz, dualarını isteriz. Medresetü z-Zehradaki Isparta ve civarı umum kardeşlerimize birer birer selam ve selametlerine dua ederiz.
Said Nursi
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Bir iki hafta Hüsrev in kalemiyle mektubunu almadığımdan; ve Konya ya gönderdiğim mecmuaların cevabı gelmediğinden; ve bir Vekil-i Dahiliye başta olarak, düşmanlarımız, anarşistlerle beraber beni emsalsiz tazyiklerinden; ve buradaki münafıklar bazı safdil dostlarımızdan hem Eskişehir e, hem Konya ya kitaplar gönderdiğimi ve Asa-yı Musa mecmualarını aldığımı haber almalarından endişeler ederken, birden hiç emsali görülmemiş bir buçuk metre kar ve dehşetli fırtına ve soğuk bu mevsimde gelmesi, bir hiddet, bir gazap, dört defa zelzeleler ve geçen sene yağmursuzluk gibi, Risale-i Nur ve şakirtleriyle münasebettar olabilir diye sordum: "Bu bela umumidir, yoksa Afyon ve Eskişehir vilayetlerine mi mahsustur?"
Dediler ki: "O iki vilayete mahsustur."
Ben de, elhamdü lillah, dedim. Demek Risale-i Nur a ve şakirtlerine umumi bir taarruz yoktur, belki yalnız bana ve elimdeki Nur lara... Çok güvendiğim Eskişehir, Denizli gibi bir medrese-i Nuriye olacağını tahmin ettiğim halde, Denizli den on derece noksan kalmasının sebebi, onları da Afyon ve Emirdağı gibi ürkütmektir. Her neyse, merak etmeyiniz, inşaallah bu hadise-i cevviye, aynı İstanbul mekteplerinin hadisesi gibi, gizli masonları, niyet ettikleri yeni bir taarruzdan vazgeçirdi. İnayet-i Rabbaniye himaye ediyor.
Saniyen: Bu defa yedi sekiz mektuplarınızı aldım. Hususi cevaplara halim, kalemim ve vaktim müsaade etmediğinden gücenmeyiniz. Mehmed Feyzi ve Emin in mektuplarını, ilişmeden Lahikaya geçirdik. O ikisi, sekiz sene hususi hizmetimde bulunmaları cihetiyle, haddimden çok ziyade tavsifatlarını bir nevi manevi dua ve sebeb-i teşvik ve kanaat, bir hüsn-ü zan ve tercüman-ı Nur haysiyetiyle Üstadlarına bir alamet-i sadakat ve bir vesika-i itikad ve irtibattır diye ilişmedim. Ve Feyzi nin merhume validesinin Risale-i Nur dersleriyle güzel ve Nurani vefatı, Nurların, şakirtlerine sekerat vaktinde ve sıkıntılı zamanlarında imdada yetişmesine bir parlak nümune olarak Lahikaya girmesi münasiptir.
Halil İbrahim in bu defaki mektubunda kaza ve kader-i İlahiden "Ne kadar? Nedendir?" diye çok suallerinin birden cevabı, bizlere mücahidane çok hasenat kazandıracak ve Nurlara herkesin nazar-ı dikkatini celb etmekle umuma okutmaktır. Fakat bir derece kaza ve kadere itiraz manasını hayale getirdiği için, şimdilik Lahika ile tamimi münasip olmaz. Ve mektubun ahirindeki Cevşenü l-Kebir den alınan fıkralar, dualar çok güzeldir.
Salisen: Hüsrev in mektubunda, Atabeyli kötürüm Ali ve Eğirdirli Kazım ın Nur lara tam şevkle hizmetleri, hatta ruhanileri de onları tebrike ve tahsine sevk eder. Ve Ali Köyünden bana mektup yazan on dört yaşındaki Mustafa Yeşil, pederiyle, hem Kur’ân a, hem Nurlara hizmetleri ve üç Alilerin gayret ve himmetleriyle o köy masumları Risale-i Nur a çalışmaları, değil yalnız beni, belki umum Nur şakirtlerini tahsine ve şükre sevk eder.
Rabian: Salahaddin,-Abdurrahman-ve Feyzi nin validesinin vefatı münasebetiyle yazdığı mektubun ahirindeki kaziye taziyesi ve haşiyede benim ölümümü kabul etmemesi ve Gavs-ı Azamın bir kısım himayeti Asa-yı Musa risalesine geçmesi diye beni sürurlarla ağlattırdı. Ve Safranbolu kahramanları Mehmed Feyzi ve Emin in şehnamelerine iştirakleri ve merkez-i hükumette umumi bir Arabi hattı ve hurufu kursu açılması ve Asa-yı Musa risalesinin fütuhatına ve kerametine alamet olmasını müjdelemeleri, pek büyük bir inşirah vermesiyle bu kışın bütün çektiğim sıkıntıları hiçe indirdi.
Denizli fedakar çalışkanlarından Tavaslı Molla Mehmed in sureten kısa, fakat manen uzun mektubunda, o dahi ölümüme razı olmuyor ve haddimden çok ziyade kıymet veriyor gördüm.
Hem ona, hem hapiste görüştüğüm kardeşlerimize, hem Hasan Feyzi ve Hafız Mustafa ve arkadaşlarına binler selam...
Umum kardeşlere selam eden, dualarınızın
tiryak gibi tesirini gören kardeşiniz
Said Nursi
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Medrese-i Nuriyenin eski masumlarından Ahmed in bu güzel ve halis fıkrasını umum Sava masumlarının ve kahramanlarının namına Lahikaya yazdık. Maşaallah, Hacı Hafız Mehmed in tam ona benzer bir kıymetli hafidi olduğunu gösterdi.
Saniyen: Safranbolu da Nur’un ehemmiyetli şakirtlerinden Hıfzı nın iki masum mahdumları biri on, biri de sekiz yaşlarında Asa-yı Musa mecmuasını yazdıkları ve bitmek üzere diye o masumlar bana bir mektup yazmaları, beni fevkalade sevindirdi.
Salisen: Bu kışta bana verilen elim sıkıntıların bir sebebi: Selaniklilerin istibdad-ı mutlakları, serbest fırkalarla kırmasına yardımım olmasın diye beni herkesten tecrid ettiler. Risale-i Nur, binlerle benim bedelime konuşuyor, küfr-ü irtidadı kırıyor, anarşiliği bozuyor.
• • •
DAHİLİYE VEKİLİ HİLMİ URAN BEYE MERHUM SALİH YEŞİL TARAFINDAN YAZILAN MEKTUBUN SURETİ:
Yazıları yanlış telakki ve tefsirlere uğratılmakla senelerden beri çember içinde yaşatılan ve safi, samimi bir insan ve Müslümanlıktan başka hiçbir maksadı bulunmayan Bediüzzaman Molla Said nam masumun, ya bulunduğu yerde veya Ankara ya nakil ile orada hayat ve huzurunun muhafazası için sırf insaniyet namına yazılmış olan bu mahrem ricanameyi bizzat okumak nezaketinde bulunur ve genç zamanında yaptığı, unutulan hizmetlerine mükafaten ihtiyar halinde bu adamı serbest bir ölüm hayatına kavuşturmak lütfunu, diriğ buyurmazsanız, zat-ı keremkarlarına en büyük hürmetlerimi sunar, minnettarınız olurum.