Tiyatro Metni - O'nun Güzel Ahlâkı - Hz. Peygamber

izmir91

Yeni Üye
Üye
Tiyatro – O’nun Güzel Ahlakı

1. rol: Ubeyde
2. rol: Muaz bin Cebel
3. rol: Enes bin Malik
4. rol: Ebu Hureyre
5. rol: Zeyd

(Sahabeler yerde oturur.)

EBU HUREYRE: Ey Muaz! Yemen’den hoş geldin. Ne mutlu sana ki Allah rasulü seni Yemen’e vali olarak atadı.

MUAZ
: Allah razı olsun Ebu Hureyre. O’nun verdiği her görev bizim için baş tacıdır. Allah rasulü vefat ettikten sonra ne zaman oldu göremedim Mekke’yi. Buralara tekrar gelmek ve hasret gidermek bana iyi geldi.

ENES: Sana da ne mutlu Ey Ebu Hureyre. Ömrün Allah rasulünün yanı başında geçti. Ben de senin gibi hep ona yakın olmak isterdim. O’nun vefatından sonra hep kendi kendime derim. Keşke daha fazla durabilseydim yanında.

(Ubeyde yoldan geçerken sahabeleri görür.)

UBEYDE: Selamün aleyküm Ey Resulullah’ın ashabı.

Grup: Aleyküm selam Ey Ubeyde.

(Ubeyde biraz durur. Sahabelere bakar. Sonra yoluna devam ederken Ebu Hureyre durdurur.)

EBU HUREYRE: Nereye gidiyorsun Ubeyde. Buyur gel, otur bizimle.

(Ubeyde biraz durur. Fon müziğin açılmasını bekler. Fon müzik başlayınca)

Fon Müziği Medine de Zaman

UBEYDE: Peki.

(Dalgınca oturur)

MUAZ: İyi görünmüyorsun Ubeyde. Canın neye sıkkındır?

UBEYDE: Canım sıkkın değildir Ey Muaz! Ancak, hüzünlüyüm bugün.

ENES: Seni böyle üzen şey nedir Ubeyde. Bizler seni severiz. Üzülmeni istemeyiz. Anlat bize üzüldüğün şeyi de, elimizden gelen bir şey varsa sana yardımcı olalım.

UBEYDE: Allah sizden razı olsun Ey Ashab! Ne mutlu size ki o yüce Peygamberi dünyalık gözünüzle görmüşsünüz. Ben ise O vefat ettikten sonra doğdum. Allah böyle takdir etti, bunu da bilirim ve Allah’ın takdirine de razıyım.

ZEYD: Üzgünlüğünün sebebi bu mudur, Ubeyde?

UBEYDE: Başkadır. Bu gece rüyamda Rasulullah’ı gördüm. Sizlerle beraber oturuyordu. Mesciddeydiniz. Sohbet ediyordunuz. Ve üzerinizde öyle büyük bir nur gördüm ki. Adeta gözlerim kamaştı. Bir anda içime büyük bir huzur doldu. O’nu göreceğim diye heyecanlandım. Hemen yanınıza koştum. Ancak, rüyam burada bitti. Peygamberin yüzünü göremedim, ona sarılamadım. İşte bu yüzden üzgünüm.

MUAZ: Hz.Muhammed yaşarken bizler de onu görmeye dayanamazdık. Edepten yüzüne doya doya bakamadım bile. Bir bilsen, O vefat ettikten sonra sanki anası ölmüş bir yavru gibiyim. Başının okşanmasını bekleyen bir yetim gibi. Çok yalnız hissediyorum kendimi. O’nu o kadar özlüyorum ki.

UBEYDE: Ey Muaz! Sizler Allah rasulünü bizzat gördünüz, O’nunla yıllarınız geçti. Elbet, O’nu anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır. Ancak, ne olursunuz bana O’ndan bahsedin. Ey Ebu Hureyre! Nolursunuz bana Hz.Muhammed’le yaşadığınız o anıları anlatın.

(Hepsi durur yere bakar. Sonra, Muaz ayağa kalkar. Sahnenin sağ tarafına doğru gider.)

MUAZ: Alemlere rahmet olarak gönderilen O Peygamber, anlatmakla biter mi hiç! Bizim bu garip kelimelerimiz O’nu anlatmaya yeter mi zannediyorsun. O’nun adını ağzıma alınca içime öyle hüzün ve heyecan basıyor ki. Oturamıyorum yerimde.

(Sessizce göğe doğru bakar. Sağ elini kalbine götürür, derin bir nefes alır, nefesi verir ve devam eder.)

MUAZ: Madem merak ettin anlatayım Ubeyde. Hz. Peygamber öyle farklı biriydi ki. Bilir miydin, Mekkeli müşrikler kendisine iman etmese de en değerli eşyalarını Hz. Peygambere emanet ederlerdi. Hani derler ya, “Güvenilir Muhammed” olarak anılırdı diye. Gerçekten çok güvenilir bir insandı. Müşrikler onu rahat bırakmazdı. Sonunda O’na zarar vermek istediler. Hz. Peygamber de Medine’ye hicret edecekti. Gitmeden Hz. Ali’ye ne dedi biliyor musun?

UBEYDE: Ne dedi Ey Muaz?

MUAZ: “Ey Ali! Ben Medine’ye gidiyorum. Sen bu gece benim yatağımda yat, şu hırkamı üstüne ört. Müşrikler beni yatıyor zannetsinler. Şunlar da müşriklerin bendeki emanetleri. Sabah olunca emanetleri sahiplerine ver.

Düşünebiliyor musun Ubeyde! O’na zarar vermeye, O’nu öldürmeye gelen bir müşriğin bile emanetine sahip çıkardı. O, ne yüce bir ahlak sahibiydi.

(Der ve MUAZ başını yere eğer. Sonra Ebu Hureyre ayağa kalkar. Ve sahnenin sol tarafına doğru yavasça gider. Sonra sahabelere döner.)

EBU HUREYRE: O, insanların kusurlarını asla yüzlerine vurmazdı. Ben de Aişe anamızdan işittim. Bir gün Aişe validemiz istemsizce Hz. Peygambere sesini yükseltmiş. O esnada içeriye Hz. Ebubekir girmiş. Kızının, Hz. Peygambere sesini yükselttiğini görünce kendine hakim olamamış ve Hz. Aişe’nin üzerine yürümüş. Aişe, babasının kendisine vuracağından korkmuş. Peygamber efendimiz ise, ikisinin arasına girerek Ebubekir’e engel olmuş. Sonra Hz. Aişe’ye dönerek “Seni nasıl korudum, gördün mü?” diye nükte yapmış. Ama Aişe’ye kızmamış. Düşünebiliyor musun? Kainatın en değerli insanı. “Bana bu yapılır mı” diye ağzından tek bir söz bile çıkmamış.

Çünkü, O bize şöyle derdi: “Sizden biriniz eşinizin kusuru var diye ona kızmasın. Hoşunuza gitmeyen tarafı olduğu gibi hoşunuza gidecek tarafları da vardır.”

(Enes yerinde oturur.)

ENES: Ben de O’nunla yaşadığım bir anımı anlatayım Ubeyde!
Bir gün Allah rasulüyle beraber yürüyorduk. Üzerinde kenarları sert bir hırka vardı. Derken, bir bedevi arkamızdan geldi ve Hz. Peygamberin hırkasından tutup sertçe çekti. Hırka, Peygamberimizin boynunu öyle acıttı ki, mübarek boynunda iz oluşmuştu. Ama sanki o acıyı ben yaşamıştım. Bedevi, kaba bir şekilde “Ey Muhammed! Bana mal verilmesini emret!” dedi. Ben o adama çok öfkelendim. Kendime zor hakim oldum. Az kalsın ona zarar verecektim. Hz. Peygamber ise bedeviye döndü. Ve ne yaptı biliyor musunuz? Ona tebessüm etti. Sonra “Ona istediğini verin” dedi. Allah’ın rasulü o kadar iyi kalpliydi ki, kendisine yapılan cahilliklere asla aldırış etmezdi.

(Zeyd’de ayağa kalkar. Sahnenin ortasına gider. Yüzü seyirciye dönüktür.)

ZEYD: Allah rasulü’nün ismini anmak beni de hüzne boğuyor kardeşlerim. Ben Allah rasulünün çok hizmetinde bulundum. O, Peygamberdi. Yeryüzünün en kutlu insanıydı. Ancak, öyle tevazu sahibiydi ki. Kimseye yük olmayı sevmezdi. Biz kendisine hizmet etmeye kalksak hemen bize yardımcı olurdu. Ne zaman bir meclise girse kendisine yer ayrılmasını istemez, boş bulduğu yere otururdu. Kendisini ziyarete gelen yabancılar kimin Peygamber olduğunu bile anlamazdı. Dünyalık makam sahibi olmaya aldırış etmezdi. Hep sade yaşadı, hep sade bir hayat tercih etti. (Başını yere eğer, biraz bekler) Aahh efendim. Çok özledim seni, çok. (der ve dizleri üzere yere oturur)

UBEYDE: Ah ne olurdu. Allah rasulünü yaşarken bir görseydim de. Ne anam, ne babam, malım mülküm hiçbir şeyim olmasaydı. Keşke, keşke kokusunu bir kez doya doya içime çekseydim. (İçine doğru derin bir nefes alır, nefesi verir.) Bunun için dünyalarımı bile feda ederdim.

MUAZ: Bir defasında Hz. Bilal ezan okurken mescide gidiyordu. Bir çocuk gördü. Çocuk ezanla alay ediyordu. Hz. Peygamber çocuğun yanına geldi. Çocuk korktu. Ama O, çocuğa gülümsedi ve “Ne kadar güzel sesin var” dedi. Çocuk bundan çok etkilendi. Ve sonra Müslüman olup ezan okumaya başladı. O, çocukların bile gönlünü kırmazdı. Bilir misin Ubeyde, bir çocuğun çok sevdiği kuşu vardı. Kuşu ölünce çok üzülmüş, evden çıkamaz olmuştu. Allah rasulü ne yaptı biliyor musun? O çocuğun evine ziyarete gitti. Çocuğa teselli verdi ve gönlünü hoş etti. Bunu kim yapar, kimin aklına bir çocuğa taziye ziyareti yapmak gelirdi. Ama O, şefkat dolu yüreğiyle çocukların kalplerini bile hoş tutmaya gayret ederdi.

(Bir müddet sessiz kalırlar. Zeyd devam eder.)

ZEYD: Yıllarca O’nun hizmetinde bulundum. Bazen yanlış yaptığım işlerim, hatalarım oldu. Hayatım boyunca bir kez bile o mübarek ağzından “Bu işi niye böyle yaptın?” sözü çıkmadı. Hiçbir zaman eşlerine elini kaldırmadı. Bir kez dahi eşini kırıcı tarzda azarlamadı. Yemek yapardık ama yemek güzel olmasa hiç şikayet etmezdi. Sofra kurulmadıkça ve kendisi davet edilmedikçe sofra hazırlayın demezdi. Sofrada olmayan bir şeyi aramazdı. Az ile yetinirdi. Hasır üzerinde dahi uyurdu. Gerçekten O’nun gibisini ne gördüm, ne de işittim.

UBEYDE: Ne kadar güzel anılar bunlar. Sizler ne kadar da bahtiyar insanlarsınız. O’nu dinlemesi bile bu kadar güzelken kim bilir O’nunla yaşamak nasıl bir şeydir.

EBU HUREYRE: Evet Ubeyde. Doğru dedin. Allah rasulünü anlatmak bile bizi kendimizden geçiriyor. O’nunla yaşamak ise bambaşka bir şeydi. O yaşarken hiç derdim tasam yoktu, bilir misin. Ben zengin biri değildim. Bazen günlerce aç kaldığım olurdu. Acıktığımda mescide gider, Allah rasulünün o nur cemalini seyrederdim. Bir de bakmışım ne açlığım kalmış ne susuzluğum.

UBEYDE: Ey Ebu Hureyre. Sen ki ömrü Allah rasulüyle bir geçmiş birisin. Biraz daha bahset O’ndan.

EBU HUREYRE: Bahsedeyim Ubeyde. O, anlatmakla bitirilemez. Ama biraz daha bahsedeyim. Allah rasulü diğer insanlardan çok farklıydı. Kötülükleri, çirkinlikleri değil iyilikleri, güzellikleri görürdü. Bir defasında ashab ile yürüyorduk. Yanımızda Allah rasulü de vardı. Yolda geçerken ölmüş bir köpek görmüştük. Leş haline gelmişti ve kötü kokuyordu. Kokusundan herkes koluyla burnunu kapattı. (Koluyla burnunu kapatma işareti yapar) Allah rasulü ise köpeğe baktı. Ve ne dedi biliyor musun?

UBEYDE: Ne dedi?

EBU HUREYRE: Allah rasulü köpeğe baktı ve “Görüyor musunuz dişleri ne kadar da güzel!” dedi. O çirkinliği değil güzelliği görürdü. Kötülükleri dillendirmeyi sevmezdi.
ZEYD: O, kimseye ayrımcılık yapmazdı. Köleleri, kadınları, ırkları dışlamazdı. Farklı dinlerden insanlarla, kölelerle beraber oturur yemek yerdi. Onların davetlerine giderdi. Kimseye kin, düşmanlık beslemezdi.

EBU HUREYRE: Bitmez Ey Ubeyde bitmez. O, anlatmakla bitirilmez. Allah bizleri O’nun yolundan ayırmasın. Hepimizi cennetinde buluştursun.

HERKES “AMİN” der.

UBEYDE: Allah hepinizden razı olsun Ey Ashab. O ne kadar da iyi yürekli bir insan, bir peygamber. Üzgündüm ama O’nu dinleyince gönlüme serinlik geldi. Ancak O’na olan özlemim daha da arttı. Ben izninizle mescide gitmek istiyorum Ey Ashab. Allah’a emanet olun.

MUAZ: Hepimizin üzerine bir hüzün çöktü Ey Ubeyde. Bizim Allah rasulünü anmamıza vesile oldun. Allah senden de razı olsun. Haydi kardeşler. Biz de mescide gidelim. Namaz vakti geliyor.
 
Üst