Tasavvuf bir mürşide bağlanmakla elde edilebilir

Niyazi

Yeni Üye
Üye
[FONT=&quot]TASAVVUF BİR MÜRŞİDE BAĞLANMAKLA ELDE EDİLEBİLİR[/FONT]
[FONT=&quot]Sizlere tasavvufun tarihçesini, hangi kelimeden türediğini, kaçıncı yüzyılda ortaya çıktığını anlatmayacağım. Anlatmak istediğim tek şey, tasavvufun ara sıra kitaplar okumakla elde dilecek bir şey olmadığını ifade edebilmektir. Günümüzde insanlara pozitif davranmayı, herkesi eşit görmeyi, zikir ve ibadet etmeyi tasavvuf zannedenler de çoktur.[/FONT]


[FONT=&quot]Halbuki tasavvufla meşgul olmak, Tevhit - Hakikat - İlmi Ledün eğitimi veren bir mürşide bağlanmakla mümkündür. Size bunu kanıtlayabileceğim tek yol, sizlerin kabul ettiği evliyalardan örnekler vermek olacak. Mevlâna, Hacı Bayram-ı Veli, Abdülkâdir Geylânî, Yunus Emre, Yesevî, Muhiddin Arabî yeterli olacaktır sanırım.[/FONT]


[FONT=&quot]Mevlâna: “Eğer İlim ve Hakikat şehrine girmek istiyorsan orda Ali’yi bulacağına göre Ali sıfatlı bir ermiş mürşidin (öğretici) kapısına koş” (Günaydın Gazetesi, 3.12.1994, s.16)[/FONT]


[FONT=&quot]“Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri, Akşemsettin’i sofraya buyur etmedi; onunla ilgilenmedi. Akşemsettin buna rağmen, oradan uzaklaşmayıp köpeklerle yemek yedi. Hacı Bayram en sonunda ona ‘Ey Köse! Kalbimize çabuk girdin. Gel yanıma! Buyurdu ve onu müridliğe kabul etti. Kısa zamanda Akşemsettin’e hilâfet verdi”[/FONT][FONT=&quot] (Ümit İsmailoğlu: “Zincirlerle Gelen Talebe”, Türkiye Gazetesi Eki. “Gönül Pınarı Köşesi”)[/FONT]


[FONT=&quot]“Bir insanın içinde, manevî terbiyenin gelişmesi için, zahirde bir mürebbiye bağlanıp ondan alınan bir telkin gerekir. Bu mürebbiler, nebiler ve velilerdir.” [/FONT][FONT=&quot](Abdülkâdir Geylânî “Sır’ül Esrar. Ötelerden Haber”, İstanbul, 1977, s. 116)[/FONT]


[FONT=&quot]“Taptuğun Tapusunda, Kul olduk kapısında[/FONT]
[FONT=&quot]Yunus miskin çiğ idik, Piştik Elhamdülillâh.” [/FONT][FONT=&quot](Sabahattin Eyüboğlu, Yunus Emre, Çan Yayınları, 1966.)[/FONT]


[FONT=&quot]“Ünlü bir Yesevî dervişi olan Hâzinî, eseri ‘Cevâhirü-l Ebrar’da Yesevî tarikatını şöyle anlatıyor:[/FONT]
[FONT=&quot]Müridin uymaya mecbur olduğu hususlar:[/FONT]
[FONT=&quot]1. [/FONT][FONT=&quot]Mürşide tam teslim olmak ve hiç kimseyi mürşidinden üstün bilmemek,[/FONT]
[FONT=&quot]2. [/FONT][FONT=&quot]Zeki ve idrak kabiliyeti üstün olmak,[/FONT]
[FONT=&quot]3. [/FONT][FONT=&quot]Şeyhinin hizmetinde hareketli ve atılgan olmak,[/FONT]
[FONT=&quot]4. [/FONT][FONT=&quot]Sözünde sadık ve güvenilir olmak,[/FONT]
[FONT=&quot]5. [/FONT][FONT=&quot]Mal ve mülkünü şeyhinin hizmetine vermek,[/FONT]
[FONT=&quot]6. [/FONT][FONT=&quot]Mürşidin ve tarikatın sırlarını tutmak,[/FONT]
[FONT=&quot]7. [/FONT][FONT=&quot]Canını şeyhi yolunda vermeye her an hazır olmak.”[/FONT][FONT=&quot] (Yaşar Nuri Öztürk: “Tasavvufun Ruhu ve Tarikatlar”, İstanbul 1992, s.235)[/FONT]


[FONT=&quot] “- Marifet haline istidadı olana, kendi hakikatini anlamak ne şekilde olur?[/FONT]
[FONT=&quot] Bu soruyu şöyle cevaplandırmak mümkündür:[/FONT]
[FONT=&quot]-Ona gerekir ki, kendi hakikatına vâkıf bir ârif bula. Onu bulduktan sonra, candan, gönülden bağlanıp huylarını huy edine… İrfan sahibinin, aslını bulabilmesi için bu yolu tutması icap eder.[/FONT]
[FONT=&quot] Şu ayet-i Kerime bu mânâyı işaret buyuruyor:[/FONT]
[FONT=&quot] -‘Ona götürecek vesileyi arayınız!”[/FONT][FONT=&quot] (Muhiddin Arabî: “ Özün Özü. Lübb’ül Lübb”, İstanbul, 1968, s. 15)[/FONT]


[FONT=&quot]Her halde bu saydığımız evliyanın mutasavvıf olduğu konusunda şüpheniz yoktur. Söz konusu veliler bir mürşide bağlanmış ve kendileri de başkalarına mürşitlik yapmışlardır. Başta Sayın Öztürk olmak üzere pek çok ilâhiyatçı mürşide bağlanmayı şirke düşmek olarak kabul etmektedir. Peki, neden kitaplarında ve söylemlerinde onları saygı ile anmaktadırlar. İlâhiyatçılar mürşit olgusunu reddedeceklerine, gerçek mürşidin özelliklerini anlatsalar, insanlara sahte mürşit ile gerçek mürşit arasındaki farkı anlama fırsatı vermiş olurlar. Gerçek mürşidin tek bir delili olur; o da icazettir.[/FONT]


· [FONT=&quot]İcazet[/FONT][FONT=&quot] diploma, yetki belgesi anlamlarını taşır.[/FONT]
· [FONT=&quot]İcazet[/FONT][FONT=&quot] peygamberimiz Hz.Muhammed’den Hz.Ali ve Hz.Ebubekir’e nakil olunmuş tasavvuf bilgilerini günümüze taşıyan silsileyi gösterir bir yazılı belgedir. Bir evvelki mürşidin imzasını taşır.[/FONT]


[FONT=&quot]Eğer kişide icazet yoksa ne kadar güzel konuşursa konuşsun, ne kadar güzel huylu olursa olsun onun mürşitlik yapma yetkisi yoktur. Anlatmak, hatta kitap yazmak bir şey ifade etmez. Onun tasavvufu yaşadığını gösterir yegâne delil icazettir.[/FONT]


[FONT=&quot]Kim ne derse desin bunun tersi savunulamaz. Geçmişte varlığı kabul edilen mürşit kavramının günümüzde kabul edilmemesinin hiç bir mantığı yoktur. Bu silsileler bıçak gibi bir yerde kesilmiş değildir; devam etmiş ve edecektir.[/FONT]
[FONT=&quot] NİYAZİ AŞIK[/FONT]
 
Üst