Bazı şeyleri anlamak gerek.Bir çok zahiri alim evliyaların kıymetini bilememişlerdir.Onları anlayamamışlardır.
Zahir alimler, batıni ilmi bilen evliyalar iki zıt kutup gibiler.
"Hallâc-ı Mansur -kuddise sırruh- Hazretleri 919 yılında, Hakk’ın tecellisine mazhar olduğu bir anda “Ene’l-Hakk = Ben Hakk’ım!” sözünü söylemiş ve bazı kendini bilmez zahiri alimlerin hasedlerini izhar ederek bu sözü çarpıtmaları, onu küfürle damgalayacak ve katlini isteyecek kadar ileri gitmeleri üzerine halife Mutasım tarafından zindana attırılmış, kırbaçlanarak öldürülmek istenmiştir. Bunun hiçbir etki sağlamadığını görünce de, sırayla ellerini, ayaklarını, dilini ve başını kesmiş, gözlerini çıkarmış, vücudunun kalan kısmını ise yakmış ve küllerini Dicle nehrine atmışlardır. "
"Mezhepte Hanefiyye, tarîkatta Sıddîkiyye yoluna mensup olan Bâyezîd-i Bestâmî -kuddise sırruh- Hazretleri, tasavvuf erleri arasındaki mümtaz ve seçkin mevkiini elde ettikten sonra Bestam’dan ayrılarak, başta Şam olmak üzere, Suriye’nin çeşitli beldelerinde otuz yıl kadar talebe yetiştirip, nasipdar olanların irşad ve mânevî yönden ıslâhları ile meşgul oldu. Öyle bir kemâlâta erişmişti ki; memleketine döndükten sonra vecd ve istiğrâk hâlinde iken söylediği bazı sözler yüzünden, zamanındaki zâhirî ulemânın sık sık saldırılarına hedef olmuş, hatta bu yüzden tam altı defâ Bestam’dan ayrılmaya mecbur tutulmuştu. Nitekim kendisi de onların bu hâllerinden yakınır ve; "Bestam’ın yarı okumuşları saçımı-sakalımı ağarttı!" buyururdu."
"
"Şeyhü'l-Ekber Muhyiddin İbn-ül Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri bir âlemdir. O zaman bilmediler, astılar ve çöplüğe gömdüler.Muhyiddin Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri çok büyük bir zât, Cenâb-ı Hakk sevmiş, seçmiş, ortaya koymuş. Birçok eserler vermiş, ilim, hilim sahibi büyük bir Allah dostu veli idi.
Birçok kimseler ise onu anlayamadılar. İleri sürdüğü fikirlerinden dolayı aleyhinde bulundular ve öldürülmesine sebep oldular. Cahil halk vefatından sonra mezarını yıkarak bir iz bırakmadılar. Dar zihniyetli, kıt düşünceli, taassub ehli kişiler onun "Şeyhül Ekber" ismini, "Şeyhül ekfer" olarak tahrif etmişlerdir. Kendilerini aynada görmüşler.
"Sin Şın'a dahil olunca, açığa çıkar kabri Muhyiddin'in."
Diyen İbn-i Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri, Kabrinin Yavuz Sultan Selim tarafından tamir edileceğini önceden haber vermiştir. Nitekim 1517'de Mısır seferinden dönen Yavuz, kabrinin üzerine bir türbe ve civarına bir cami yapılmasını emretmiştir."
"
Daha çok örnek var.