Nurun ilk kapısı.

kalpteniman

KF Ailesinden
Özel Üye
NURUN İLK KAPISI


Allah mü'minlerden canlarını ve mallarını, karşılığında Cenneti onlara vermek suretiyle satın almıştır." (Tevbe, 111)


Ey insan! Nedendir ki şu büyük ticarete girmiyorsun? Rabb-i Kerim, senin yanında emaneten koyduğu mülkünü senden satın almak istiyor, tâ ki ziyan olmaktan korusun. Hem bin derece kıymeti yükselsin. Hem bedeline büyük bir fiyat veriyor. Hem istifaden için senin elinde bırakıyor. Hem idare külfetini kendisi yükleniyor. İşte sana beş mertebe kâr içinde kâr!




Halbuki, ey gafil, Ona satmadığından, emanete hıyanet ettin. Hem bütün bütün kıymetten düşürdün. Hem faydasız şekilde senin elinde ziyan olacak. Hem o yüksek fiyat elinden gidecek. Hem senin zimmetinde, günahıyla idare yükü ve elemi ile koruma zahmeti kalacak. İşte, beş müthiş derecede zarar içinde zarar!


Şu halinle öyle miskin bir adama benzersin ki, o adam bir dağda bulunur.
O dağda öyle bir zelzele var ki, bütün örneklerini sırayla derin derelere atıp, ellerinde olan her şeyi parça parça ediyor. Nöbet, o adama gelmek üzeredir. Halbuki o adamın elinde bir emanet var. O emanet, öyle süslü, mücevherli ve şaşırtıcı bir makinedir ki, o makine içindeki hesapsız ölçüler ve âletlerle, nihayetsiz faydalar ve semereler verebilir.

O elîm halde iken, gördü ki, makinenin hakikî sahibi tarafından gelen bir adam der ki:

Efendim senden bu emaneti satın almak ister. Tâ ki bu dereye düşmenle beraber boşuna kırılmasın, muhafaza etsin. Ve sen dereden çıktıktan sonra, kırılmayacak bir şekilde yine sana teslim edecek.


Hem o âletleri ve mizanları, geniş bostanlarında ve kıymetli maden ve hazinelerinde kullanacağı için, o âletler ve o mizanlar gayet kıymetli sonuçlar ve çok ücret ve semereler verirler ki, bütün o kârı sen alırsın. Şayet satmazsan, kıymetsiz ve âdi birer âlet olarak kalacak. O acayip ve nâzik âletleri gayet daracık evinde ve küçücük haşin tarlanda kullanıp kıracaksın, ateşe atacaksın.


Hem sana büyük bir ücret verecek. Hem dağda bulundukça senin elinde kalacaktır. Yalnız yukarı kulpunu, yukarıdan indirdiği bir zincirle bağlamak ister. Tâ ki ağırlığını senden alıp sana ağırlık vermesin. Külfeti seni tâciz etmesin. Eğer satmayı kabul edersen, Efendimin hesabıyla, onun namıyla ve onun izni dairesinde güzelce kullan. Ne hüzün çek ve ne de kork. Nasıl ki bir nefer atını devlete satar. Kendi de asker olur. Atının üzerine biner. Masrafı devlete ait; keyif ve sefasını o nefer çeker. Eğer ölse, "Devletimin canı sağ olsun" der.


Şayet bu beş derece kârlı satışı kabul etmezsen, beş derece zarar içinde emanete hıyanet edeceksin; ziyan olunca da sorumluluğu kazanacaksın.


İşte temsili anladın. Şimdi hakikate bak:
Evet, o dağ, yeryüzüdür. Miskin adam da, fakir insandır. Zelzele de, yokluk ve ayrılıktır. Dere de, kabirle âlem-i berzahtır. O makine senin, duygu, aygıt ve farklı inceliklerle, güzelliklerle donatılmış, canlı vücudundur. Görüyorsun ki, bunlar bozuluyorlar, faydasız gidiyorlar. Satın almak isteyen, senin Hâlık'ındır. O Hâlık'ın, Resulü vasıtasıyla der ki: "Şu emanetimi, güya senin malın imiş gibi Bana sat ki ziyan olmasın. Hem zararlı bir şekilde yok olmasın. Sen ebedi ve faydalı sonuçlar vermiş bir şekilde o malına tekrar kavuşabilesin. Hem o hayat içindeki aygıt ve güzellikler Benim namım ve hesabımla kullanıldığı vakit, sonsuz kıymetli ve hadsiz ebedi sonuçlar verecek."


İşte o mizanlar ve âletler ise, insani duygular ve inceliklerdir. Meselâ, göz, Allah hesabına kullanılsa, şu büyük kâinat kitabının bir inceleyicisi ve şu süslü varlıkların bir seyircisi ve şu sanatlı çiçeklerinin bir arısı olarak ibret ve mârifet ve muhabbet balından, nur-u şehadeti kalbe akıtır. Eğer nefis hesabına kullanılsa; geçici, fâni bazı güzellikleri seyretmekle, heves ve şehvetin âdi bir hizmetkârı olur.


Meselâ, dildeki tatma kuvveti satılsa, Rahmanü'r-Rahîm'in rahmet hazinesinin gözetleyicisi ve nimet matbaasının bir müfettişi hükmünde bir vazifelidir. Satılmazsa, mide tavlasının bir kapıcısı hükmüne düşer.


Meselâ, akıl satılsa, Esmâ-i İlâhiyenin bütün hazinelerinin anahtarı ve kâinatın hakikatlerinin keşfedeni hükmünde değerli ve pahalı bir cevher olur. Satılmazsa, mâzinin hazin elemlerini ve geleceğin korkularını biçare beşerin başına yükleten uğursuz bir âlet hükmüne düşer.


İşte, bütün alet ve insani aygıtları bunlara kıyas et. Eğer o alet ve aygıtlar Allah'a verilse, bâki birer elmas olurlar. Eğer verilmezse, fâni birer şişe olurlar.


Elhasıl: Cenab-ı Hak, sana verdiği kendi mülkünü, senden pahalı bir kıymetle satın alıyor. Yine senin için muhafaza ediyor.


Ey beşer, bak: İki sada senin kulağına geliyor. Biri Kur'ân-ı Hakîmin semâvî sadasıdır.
Der ki: Sat, kârlısın. "Asıl hayata mazhar olan, elbette âhiret yurdudur."(Ankebut, 64) diyor. Diğeri, küfrün, felsefe terbiyesinin vesvesesidir ki, "Sen kendine maliksin" der. Seni "Bizim için ancak dünya hayatı vardır." (En'âm, 29/ Mü'minûn, 37) diyenlerden etmek ister. Bu nurlu huda ile, şu uydurma dehâ arasındaki farkı gör; tâ kör olmayasın.
Alıntıdır.​
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
Üst