Günlük Risale-i Nur dersi.............

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Laikliğin manası şudur ki...
17 Eylül 2011 / 00:01
Günlük Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim
İşte, ey müddeiumumî ve mahkeme âzâları, elli seneden beri bende olan bir fikrin aksiyle beni ittiham ediyorsunuz.
Eğer lâik cumhuriyet soruyorsanız, ben biliyorum ki, lâik mânâsı, bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla, dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi dindarlara ve takvâcılara da ilişmez bir hükûmet telâkki ederim. (On Dördüncü Şuâ)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
âzâ : üye
bîtaraf : tarafsız
düstur : prensip
hürriyet-i vicdan : vicdan hürriyeti
ittiham : suçlama
müddeiumumî : savcı
sefahetçi : yasak zevk ve eğlencelere düşkün olanlar
takvâcı : Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uyan
telâkki : anlama, kabul etme
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
88-
Lezaiz çağırdıkça, sanki yedim demeli. Sanki yedimi düstur yapan; "Sanki yedim" namındaki bir mescidi yiyebilirdi, yemedi. 89-
Eskiden ekser İslam aç değildi, tereffühe ihtiyar vardı. Şimdi açtır, telezzüze ihtiyar yoktur. (Bediüzzaman Said Nursi - Hakikat Çekirdekleri'nden 88-89)
Lügatler
Düstur
:Kural, prensip Ekser :
çoğunluk, çoğu İhtiyar :
seçenek, izin, müsaade Lezaiz :
Lezzetler Mescid :
Secde edilen yer, cami Nam :
ad Telezzüz :
lezzet alma, tatma, ihtiyaçtan öte yeme ve edinme Tereffüh :
refahlanma, zenginleşme, huzura kavuşma  


 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Eğer vücuduna itimad edersen, ademe düşersin. Çünki ancak vücudun terkiyle vücud bulunabilir. Ve keza vücuduna kıymet vermek fikrinde isen, o vücuddan senin elinde ancak bir nokta kalabilir. Bütün vücudun cihat-ı erbaasıyla ademler içerisinde kalır. Amma, o noktayı da elinden atarsan vücudun tam manasıyla nurlar içinde kalır.
Biri de dünyanın lezzetleridir. Bu ise, kısmete bağlıdır. Talebinde kalaka düşer. Ve sür'at-i zevali itibariyle aklı başında olan onları kalbine alıp kıymet vermez.
(Bediüzzaman Said Nursi - Mesnevi-i Nuriye'den)
Lügatler
Adem :
yokluk Cihât-ı Erbaa
: dört yön, dört taraf İtibariyla
:yönüyle, şekliyle, bunun gibi İtimad etmek
:inanmak, güvenmek Kalak
:can sıkıntısı, gönül darlığı, kararsızlık Keza :
bunun gibi Nur :
ışık,aydınlık Sür’at-i zeval :
hızlıca yok olmak Taleb :
istek Vücud
: beden Vücud
: var olmak, varlık  
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Herşeyde bir ihlas var. Hatta muhabbetin de ihlas ile bir zerresi, batmanlarla resmi ve ücretli muhabbete tereccuh eder. İşte bir zat bu ihlaslı muhabbeti böyle tabir etmiş:
Yani: "Ben muhabbet üzerine bir rüşvet, bir ücret, bir mukabele, bir mükafat istemiyorum. Çünki mukabilinde bir mükafat, bir sevab istenilen muhabbet zaiftir, devamsızdır." Hatta halis muhabbet, fıtrat-ı insaniyede ve umum validelerde dercedilmiştir. İşte bu halis muhabbete tam manasıyla validelerin şefkatleri mazhardır. Valideler o sırr-ı şefkat ile, evladlarına karşı muhabbetlerine bir mükafat, bir rüşvet istemediklerine ve taleb etmediklerine delil; ruhunu, belki saadet-i uhreviyesini de onlar için feda etmeleridir.
(Bediüzzaman Said Nursi - 17. Lem'adan)
Lügatler
Batman
: yaklaşık sekiz kg. a denk gelen bir ağırlık Dercedilmek :
içine konmak, yerleştirilmek Evlad :
çocuklar Fıtrat-ı insaniye :
insanın yaratılışı, huyu Halis :
saf, katışıksız, katkısız İhlâs :
sırf Allah rızası için samimi iş yapmak Mazhar :
sahip olma, nâil olma Muhabbet
: sevgi Mukabele
: karşılık Mukabil :
karşılık Mükâfat
: ödül Saadet-i uhreviye
: âhiretteki sonsuz mutluluk Sırr-ı şefkat
:şefkat sırrı, şefkat hakikati Tabir etmek
: yorumlamak Taleb etmek
: istemek, beklemek Tereccuh
: tercih edilme Umum :
bütün, hepsi Valide
: ana Zaif :
zayıf, dayanıksız Zat
: kişi Zerre :
atom, en küçük parça
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Dünyanın akibeti ne olursa olsun, lezaizi terketmek evladır. Çünki akibetin ya saadettir, saadet ise şu fani lezaizin terkiyle olur. Veya şekavettir. Ölüm ve i'dam intizarında bulunan bir adam, sehpanın tezyin ve süslendirilmesinden zevk ve lezzet alabilir mi? Dünyasının akibetini küfür saikasıyla adem-i mutlak olduğunu tevehhüm eden adam için de, terk-i lezaiz evladır. Çünki o lezaizin zevaliyle vukua gelen hususi ve mukayyed ademlerden adem-i mutlakın elim elemleri her dakikada hissediliyor. Bu gibi lezzetler, o elemlere galebe edemez.
(Bediüzzaman Said Nursi - Mesnevi-i Nuriye'den)
Lügatler
Adem :
yokluk, yok olma Adem-i mutlak
:mutlak yokluk Akıbet :
son Elem :
keder, üzüntü, acı Elîm :
elemli, acı,kederli Evlâ :
daha iyi Fânî
:gelip geçici, kaybolan, devamlı olmayan, ölümlü Galebe etmek :
üstün gelmek, yenmek, bastırmak Hususi :
özel, bir şeye ait olan İ’dam
:yok etmek, öldürmek İntizar :
gözlemek, ümid ederek beklemek Küfr :
Hakk’I inkâr etmek, Allah’tan gelenleri reddetmek Lezâiz :
lezzetler Mukayyed :
kayıtlı, serbest olmayan, bağlı, sınırlı Saadet :
mutluluk, mes’ud oluş Sâika
: yıldırım, ölüm Şekavet
:sıkıntıda kalmak, bela ve zillet içine düşmek Terk :
bırakmak, salıvermek, vazgeçmek Terk-i lezâiz :
lezzetleri terketmek Tevehhüm :
evhamlanmak, yok olanı var zannederk korkuya düşmek Tezyin :
süslemek, bezemek, donatmak vukua gelmek :
olmak, ortaya çıkmak zeval :
yok olmak, son bulmak, geçip gitme, yerinden ayrılıp gitmek

--
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Bil ki: Ekseriyetle Fatır-ı Hakim'in adetidir, ehemmiyetli ve kıymetdar şeyleri aynıyla iade ediyor. Yani, ekser eşyanın misliyle tazelenmesi, mevsimlerin tebeddülünde, asırların değişmesinde o kıymetdar ehemmiyetli şeyleri aynıyla iade ediyor. Yevmi ve senevi ve asri haşirlerin umumunda, şu kaide-i adetullah ekseriyetle muttarid görünüyor. İşte bu sabit kaideye binaen deriz: Madem fünunun ittifakıyla ve ulumun şehadetiyle, hilkat şeceresinin en mükemmel meyvesi insandır. Ve mahlukat içinde en ehemmiyetli insandır. Ve mevcudat içinde en kıymetdar insandır. Ve insanın bir ferdi, sair hayvanatın bir nev'i hükmündedir. Elbette kat'i bir hads ile hükmedilir ki, haşir ve neşr-i ekberde beşerin her bir ferdi aynıyla, cismiyle, ismiyle, resmiyle iade edilecektir.
(Bediüzzaman Said Nursi - 17. Lem'adan)
Lügatler
Asır :
yüzyıl Asri :
asırlık, asra ait, devre ait Aynıyla :
tıpkısıyla Beşer :
insan Binaen
:bu sebebten, bundan dolayı, dayanarak Cisim :
varlığı bilinen, belli ölçülerde olan şey Ehemmiyet
: önem Ekser :
pek fazla, daha çok Ekseriyet :
çoğunluk Eşya :
nesneler, şeyler Fâtır-ı Hakîm
:Hikmetli olarak yaratan, sırlarla dolu olarak yaratan Ferd :
biri,teki, kişi Fünun
:fenler, ilimler Hads
:ani ve doğru anlayış Haşir
:ölülerin dirilip mahşer meydanına çıkarılmaları Hayvanat
: hayvanlar Hilkat :
yaratılış İttifak
:birlik, beraber hareket etmek için anlaşmak
Kaide
:esas, temel,düstur, kanun, nizam, kural Kaide-i adetullah
:Allah’ın iradesi ile kâinattaki devam ettirdiği kanun ve nizam Kat’î :
kesin, mutlak, tereddütsüz, şüphesiz Kıymetdar :
kıymetli, önemli, değerli Mahlukat :
yaratılmışlar, yaratıklar Mevcudat
:varlıklar, kâinattaki her şey Misli :
benzeri, eşi,tıpkısı, aynısı Muttarid
:muntazaman devam eden, sıralı, düzgün Mükemmel :
olgun, noksansız, tamam, eksiksiz, çok iyi Neşr-i ekber
:dirilmeden sonraki en büyük toplanma ve hesap vermek üzere yayılma Nev’
:çeşit, sınıf, cins Sair :
diğeri, başkası, gerisi, kalanı Senevi
:senelik, seneye ait, yıl içinde olan Şecere
:ağaç, soy, sülale Şehadet :
şahitlik, tanıklık Tebeddül
:değişmek, başkalaşmak Ulum :
ilimler, bilgiler Umum
: bütün,tüm, tamam, hepsi Yevmi :
günlük, güne ait
 
 
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Madem ecel gizlidir; her vakit ölüm, başını kesmek için gelebiliyor ve genç ihtiyar farkı yoktur. Elbette daima gözü önünde öyle büyük dehşetli bir mes'ele karşısında biçare insan; o i'dam-ı ebedi, o dipsiz, nihayetsiz haps–i münferidden kurtulmak çaresini aramak ve kabir kapısını bir âlem-i bakiye, bir saadet-i ebediyeye ve âlem-i nura açılan bir kapıya kendi hakkında çevirmek hadisesi; o insanın dünya kadar büyük bir mes'elesidir.
(Bediüzzaman Said Nursi - 13. Söz'den)
Lügatler
Âlem-i bâkî :
sonsuzluk âlemi Âlem-i nur :
aydınlık âlem, cennet bahçesi Bîçare:
çaresiz Dehşetli
: ürpertici Ecel :
ölüm vakti Haps-i münferid :
hücre hapsi İ’dam-ı ebedi
: sonsuza kadar yok olacağına inanmak Kabir:
mezar Nihayetsiz:
sonsuz Saadet-i ebediye :
sonsuz mutluluk
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Risale-i Nur'dan vecizeli duvar kağıdı - [indir]
23 Eylül 2011 / 09:43
Günün vecizesi - Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur.

Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede, herbir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat arasıra vazife bulunabilir. [Meyve Risalesi, Dördüncü Mesele]
(Haber detayında (altta) yer alan resmin üzerine farenizin sağ tuşuyla tıklayıp, Resmi farklı kaydet seçeneğini işaretleyerek duvar kağıdınızı indirebilirsiniz...)
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Sakın deme: "Benim namazım nerede, şu hakikat-ı namaz nerede?" Zira bir hurma çekirdeği, bir hurma ağacı gibi, kendi ağacını tavsif eder. Fark yalnız icmal ve tafsil ile olduğu gibi; senin ve benim gibi bir âmînin -velev hissetmezse- namazı, büyük bir velinin namazı gibi şu nurdan bir hissesi var, şu hakikattan bir sırrı vardır -velev şuurun taalluk etmezse-. Fakat derecata göre inkişaf ve tenevvürü ayrı ayrıdır. Nasıl bir hurma çekirdeğinden, ta mükemmel bir hurma ağacına kadar ne kadar meratib bulunur. Öyle de: Namazın derecatında da daha fazla meratib bulunabilir. Fakat bütün o meratibde, o hakikat-ı nuraniyenin esası bulunur.
(Bediüzzaman Said Nursi - 21. Söz'den)
Lügatler
Âmî :
avamca, cahil,ileri gelenden olmayan Derecat
:dereceler Esas :
asıl,temel, kök, şart Hakikat:
gerçek Hakikat-ı nuraniye :
parlak hakikatler, nurlu gerçekler Hakikat-i namaz :
namaz hakikatı, hakiki namaz Hisse :
pay, nasip, kısmete düşen kısım İcmal :
kısaltmak, bir araya toplamak, kısa anlatmak, özetlemek İnkişaf :
açılmak, meydana çıkmak, yetişmek, gelişmek, manen ilerlemek Meratib :
mertebeler, kademeler Mükemmel :
olgun, noksansız, tamam, eksiksiz, çok iyi Nur :
ışık,aydınlık, parlaklık Sırr :
gizli hakikat, aklın ermediği şey Şuur :
anlayış, idrak, bilinç Taalluk
:bağlılık, münasebet, alakalı olmak Tafsil :
etraflıca izah etmek, açıklamak Tavsif :
vasıflandırmak, ne ve nasıl bir şey olduğunu anlatmak Tenevvür
:parlamak, ışıldamak, nurlanmak, bir şey hakkında bilgi sahibi olmak Velev
:eğer, gerçi, hatta Veli :
Allah dostu, evliya
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
90- Muvakkat lezzetten ziyade, muvakkat eleme tebessüm etmeli; hoş geldin demeli. Geçmiş lezaiz, ah vah dedirtir. "Ah!" müstetir bir elemin tercümanıdır. Geçmiş alam, "Oh!" dedirtir. O "Oh" muzmer bir lezzet ve nimetin muhbiridir.
91-
Nisyan dahi bir nimettir. Yalnız her günün alamını çektirir, müterakimi unutturur. (Bediüzzaman Said Nursi - Hakikat Çekirdekleri'nden 90-91)
Lügatler
Âlâm :
elemler, üzüntüler, acılar Elem :
üzüntü, acı, keder Lezâiz :
lezzetler Muhbir
:haber veren, haberci Muvakkat :
geçici, devamlı olmayan Muzmer
:gizli, saklı Müstetir
:örtülü, gizlenen Müterakim :
birikmiş, yığılmış Nisyan :
unutmak Tebessüm
: gülümseme, gülme Tercüman :
açıklayan, tercüme eden Ziyade :
daha çok
 

pikeas77

Banned
Bir küçük balık, balina ile aynıdır
25 Eylül 2011 / 00:01
Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Bir katre su, bir deniz suyu ile müttehiddir. Çünkü ikisi de sudur. Nehir suyu ile de müttehiddir. Çünkü, ikisinin de menşeleri semâdır.
Ve keza, bir küçük balık, balina balığı ile müttehiddir. Çünkü ünvanları birdir.
Kezâlik, esmâ-i İlâhiyeden bir hüceyreye veya bir mikroba tecellî eden bir isim, kâinatı ihata eden isim ile müttehiddir. Çünkü müsemmâları birdir.
Meselâ: Bütün kâinata taalluk ve tecellî eden Alîm ismiyle bir zerreye taallûk eden Hâlık ismi, müsemmâda müttehiddirler. Hurma ağacına taallûk eden Musavvir ismiyle de, semeresine taallûk ve tecellî eden Münşi ismi, müsemmâda müttehiddirler.
Zaten en büyük şeye tecellî eden isim ile en küçük birşeye de tecellî etmemesi muhaldir. (Mesnevi-i Nuriye, Zerre)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
acz : güçsüzlük, zayıflık
âlem : dünya, kâinat
Alîm : küçük büyük, görünen görünmeyen, gelmiş ve gelecek herşeyi hakkıyla bilen ve ilmi herşeyi kuşatan Allah
arz : Dünya
berzâhî : kabre ait, kabir âlemiyle ilgili
Cenab-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
ecrâm : gezegenler, yıldızlar, gök cisimleri
esmâ-i İlâhiye : Cenab-ı Allah’ın isimleri
eşya-yı harika : olağanüstü şeyler
evâmir-i tekviniye : Cenab-ı Hakkın yaratılışa dair kâinatta yerleştirdiği emir ve kanunları
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
hayy : diri, canlı
hikmet : amaç, gaye, hedef, sır
i’lem eyyühe’l-aziz : “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
icad : var etme, yaratma
ihata etme : kuşatma, kapsama
ille-i gaiye : asıl gaye; temel, esas sebep
imkân : ihtimal, olasılık
imtisalen : emre uyarak, boyun eğerek
irade edilen : dilenen, istenilen
ittihaz etmek : edinmek, kabul etmek
kabza : el, avuç
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kamer : Ay
katre : damla
keza : bunun gibi
kezâlik : bunun gibi
kudret : güç ve iktidar
kün emri : “kün = كُنْ”, yani “Ol” emri
matlup : istek
melekûtî : birşeyin aslına, iç yüzüne âit
menşe : kaynak
misalî : görüntüler, suretlerle ilgili; varlıkların yansıdığı görüntülerden ibaret olan misal âlemine ait
mu’cize : bir benzerini yapmaktan başkalarının aciz kaldıkları olağanüstü şey
musahhar : boyun eğen, emre uyan
Musavvir : herşeyi istediği surette ve mükemmel bir şekilde yapan Allah
mutî : emre uyan, itaatkâr
mümessil : temsilci
münkad : boyun eğen, bağlılık gösteren
Münşi : varlıkları kâinattaki unsurlardan tekrar tekrar yaratıp inşâ eden, Allah
müsemmâ : ismin sahibi Allah
müttehid : birleşmiş, aynı
nümune : örnek, misal
semâ : gök
semere : meyve, netice
suhulet : kolaylık
şems : Güneş
şeriat-ı fıtriye : Allah’ın yaratılışa koyduğu, bütün varlıkların tabi olduğu kanunlar
taalluk etme : ilgili olma, bağlanma, alâkalı olma
tanzim etmek : düzenlemek
tecellî etme : yansıma
teşkil etme : oluşturma, meydana getirme
vaziyet : durum, hâl
zerrât : zerreler; atomlar, maddenin en küçük parçaları
zerre : atom, en küçük madde parçası
 

pikeas77

Banned
Medrese-i Yusufiye kongresine...
26 Eylül 2011 / 00:01
Günlük Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Ehl-i dünya bir siyasette ve bir san’atta ve bir vazifede, ya bir hayat-ı içtimaiyeye ait bir hizmette ve hususî bir nevi ticarette bulunan herbir tâifenin bir nevi kongrede toplanması ve müzakeresi gibi, iman-ı tahkikî hizmet-i kudsiyesinde bulunan Nur talebeleri dahi kader-i İlâhiyenin emriyle ve inâyet-i Rabbâniyenin tensibi ve sevkiyle bu medrese-i Yusufiye kongresine gelmesinde inşaallah pek çok kıymettar mânevî faide ve ehemmiyetli neticeler ihsan edilecek. Ve Nurun erkânları, herbiri bir elif gibi tek başına bir yerde bir kıymeti varsa, bir elif üç elifle omuz omuza gelip halen görüşse bin yüz on bir olması gibi, bu içtimada kıymeti ve inşâallah kudsî hizmeti ve sevabı bin olur; o elif elfün olur. [Şualar, Ondördüncü Şua]
Bediüzzaman Said Nursi
Sözlük:
Ehl-i Dünya: Dünyaya dalıp âhireti düşünmeyenler, tek kaygısı dünya olanlar
hayat-ı içtimaiye: toplumsal hayat
nevi: çeşit, tür
taife: topluluk, grup
müzakere: karşılıklı fikir söyleme, görüşme
iman-ı tahkiki: inandığı şeylerin aslını, esâsını bilerek inanma; sarsılmaz iman
hizmet-i Kudsiyesi: kutsal hizmet
kader-i İlahiye: Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce takdir etmesi, planlaması
inayet-i Rabbaniye: inayet-i Rabbâniye: varlıklara yaratılış gayelerine ulaşıncaya kadar tüm ihtiyaçlarını veren Allah’ın inayeti, yardımı
tensib: uygun görme zâhirde: görünürde
medrese-i Yusufiye: Hz. Yusuf’un (a.s.) hapiste kalmasına benzetilerek, iman ve Kur’ân hizmetinden dolayı tutuklananların hapsedildiği yer mânâsında hapishane
faide: fayda
ehemmiyet: önem
erkan: rükünler, temel unsurlar, ileri gelenler
içtima: toplanma, bir araya gelme
elfün: bin
 

pikeas77

Banned
Risale-i Nur'dan vecizeli duvar kağıdı - [indir]
26 Eylül 2011 / 07:58
Günün vecizesi - Hem meselâ dağların içinde zîhayata lâzım olan her nevi menbalar, sular, madenler...

Risale Haber - Haber Merkezi
Hem meselâ dağların içinde zîhayata lâzım olan her nevi menbalar, sular, madenler, maddeler, ilâçlar o kadar hakîmâne ve müdebbirâne ve kerîmâne ve ihtiyatkârâne iddihar ve ihzar ve istif edilmiş ki, bilbedahe, kudreti nihayetsiz bir Kadîrin ve hikmeti nihayetsiz bir Hakîmin hazineleri ve ambarları ve hizmetkârları olduklarını ispat ederler diye anlar. [Şualar, Yedinci Şua]

(Haber detayında (altta) yer alan resmin üzerine farenizin sağ tuşu le tıklayıp Resmi farklı kaydet seçeneğini işaretleyerek duvar kağıdınızı indirebilirsiniz...)
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Güz mevsiminde yaz-bahar âleminin güzel mahlûkatının tahribatı, i'dam değil. Belki vazifelerinin tamamıyla terhisatıdır. Hem yeni baharda gelecek mahlûkata yer boşaltmak için tefrigattır ve yeni vazifedarlar gelip konacak ve vazifedar mevcudatın gelmesine yer hazırlamaktır ve ihzarattır.
Hem zişuura vazifesini unutturan gafletten ve şükrünü unutturan sarhoşluktan ikazat-ı Sübhaniyedir.

(Bediüzzaman Said Nursi - 10. Söz'den)

Lügatler
Âlem :dünya, kâinat
Gaflet :dikkatsizlik, vurdumduymazlık, en mühim vazifeyi düşünmeyip kıymetsiz işlerle uğraşmak
Güz :sonbahar
İ’dam :yok etmek, öldürmek
İhzarat :hazırlıklar, hazırlanmalar
İkazat-ı subhaniye :İlâhi ikazlar
Mahlukat :yaratılmışlar, yaratıklar
Mevcudat :varlıklar, kâinattaki her şey
Şükür :Allah’a teşekkür
Tahribat :harap etmeler, yıkmalar, bozmalar
Tefrigat :boşaltmalar
Terhisat :kurtulmalar, salıverilmeler
Vazifedar: vazifeli
Zîşuur : şuur sahibi, bilinçli
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Risale-i Nur'dan vecizeli duvar kağıdı - [indir]
03 Ekim 2011 / 09:59
Günün vecizesi - Risale-i Nur, kuvvetli ve kudsî ve imânî bir tefekkür semeresi olup bütün mevcudatın...

Risale Haber - Haber Merkezi
Risale-i Nur, kuvvetli ve kudsî ve imânî bir tefekkür semeresi olup bütün mevcudatın lisan-ı hal ve kàl suretinde tercümanlığını yapar. Aynı zamanda imân hakikatlerini ilmelyakîn ve aynelyakîn ve hakkalyakîn derecelerinde inkişaf ettirir. [Asa-yı Musa]

(Haber detayında (altta) yer alan resmin üzerine farenizin sağ tuşu le tıklayıp Resmi farklı kaydet seçeneğini işaretleyerek duvar kağıdınızı indirebilirsiniz...)
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Hakiki terakki ise; insana verilen kalb, sır, ruh, akıl hatta hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek, her biri kendine layık hususi bir vazife-i ubudiyet ile meşgul olmaktadır. Yoksa ehl-i dalaletin terakki zannettikleri, hayat-ı dünyeviyenin bütün inceliklerine girmek ve zevklerinin her çeşitlerini, hatta en süflisini tatmak için bütün letaifini ve kalb ve aklını nefs-i emmareye müsahhar edip yardımcı verse; o terakki değil, sukuttur.

(Bediüzzaman Said Nursi - 23. Söz'den)

Lügatler
Ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapan inançsız kimseler
Hakiki :gerçek
Hayat-ı dünyeviye :dünya hayatı
Hayat-ı ebediye :sonsuz hayat
Hususi :özel, bir şeye ait olan
Kuvve :güç, duygu, meleke, his, kabiliyet
Letaif :güzel latif duygular
Musahhar :hizmet eden, istenilen hale konmuş, idare edilen
Nefs-i emmare :daima kötülüğü yapmayı emreden nefis
Sair :diğeri, başkası, gerisi, kalanı
Sır :herkesin bilmediği gizli hakikat
Sukût :düşmek, yukarıdan aşağı doğru birden inivermek, alçalmak, değerini kaybetmek, bozulmak
Süfli :aşağıda bulunan, alçak
Terakki :ilerlemek, yükselmek,artmak
Vazife-i ubudiyet :kulluk vazifesi
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Bütün eşya bir tek zata verilse, bu kâinatın icadı ve tedbiri, bir ağaç kadar kolay ve bir ağacın halkı ve inşası, bir meyve kadar sühuletli ve bir baharın ibdaı ve idaresi, bir çiçek kadar âsân ve hadsiz efradı bulunan bir nev'in terbiyesi ve tedbiri, bir ferd kadar müşkilatsız olur. Eğer şirk yolunda esbab ve tabiata verilse; bir ferdin icadı, bir nevi belki neviler kadar ve bir çiçeğin hayatdar ibdaı ve teçhizi bir bahar, belki baharlar kadar ve bir meyvenin inşa ve ihyası bir ağaç, belki yüz ağaç kadar ve bir ağacın icadı ve inşa ve ihya ve idare ve terbiye ve tedbiri kâinat kadar, belki daha ziyade müşkil olur.

(Bediüzzaman Said Nursi - 2. Şua'dan)
Lügatler
Âsân :kolay
Belki :bilakis, aslında
Efrat :fertler, kişiler
Esbab : sebebler
Ferd :tek, bir, birey
Hadsiz : sayısız, sınırsız
Halk :yaratma
Hayatdar :canlılık gösteren
İbda :benzeri olmayan şekilde yaratmak
İcad :yaratma, var etme, vücuda getirmek
İhya :diriltme, hayat verme
İnşa :yapma, vücuda getirme, yaratma
Kâinat : evren, yaratılanların hepsi
Müşkil :zorluk, zor olan iş
Müşkilat :zorluklar
Nev’ :çeşit, sınıf, cins
Sühulet : kolaylık
Şirk : Allah’a ortak koşmak
Şua :ışık, parıltı
tabiat : doğa, canlı cansız bütün varlıklar, maddî âlem
Techiz :donatmak, gerekli şeyleri tamamlamak, cihazlanmak
Tedbir :bir şeyde muvaffakiyet için lazım gelen hazırlık, hikmete uygun hareket
Terbiye :Allah’ın emirlerine itaat ederek ruhen ve cismen yükselmeye çalışmak
Zat : hürmete layık kimse, kişi
Ziyade : fazla, daha çok, fazlasıyla
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın surelerine ve ayetlerine ve hususan surelerin fatihalarına, ayetlerin mebde' ve makta'larına dikkat edilse görünüyor ki: Belagatların bütün enva'ını, fezail-i kelamiyenin bütün aksamını, ulvi üslubların bütün esnafını, mehasin-i ahlakıyenin bütün efradını, ulum-u kevniyenin bütün fezlekelerini, maarif-i İlahiyenin bütün fihristelerini, hayat-ı şahsiye ve içtimaiye-i beşeriyenin bütün nafi' düsturlarını ve hikmet-i aliye-i kainatın bütün nurani kanunlarını cem'etmekle beraber hiçbir müşevveşiyet eseri görünmüyor. Elhak, o kadar ecnas-ı muhtelifeyi bir yerde toplayıp bir münakaşa, bir karışık çıkmamak, kahhar bir nizam-ı i'cazinin işi olabilir.

(Bediüzzaman Said Nursi - 25. Söz'den)

Lügatler
Aksam :kısımlar, bölümler, parçalar
Belagat :tam, yerinde düzgün ve hakikatli söz söylemek
Cemetmek :toplamak, bir araya getirmek
Düstur :umumi kaide, kanun, nizam, prensip
Ecnâs-ı muhtelife :çeşitli cinsler, muhtelif türler
Efrat :fertler, kişiler
Elhak :tam doğrusu, Hakkın ta kendisi
Enva’ :çeşitler, türler
Esnaf :sınıflar, sıralar, türler
Fezail-i kelamiye :faziletli sözler
Fezleke :netice, öz, özet, hülasa
Fihriste :içerik listesi, içinde ne olduğunu gösteren katalog
Hayat-ı şahsiye : şahsi hayat, kişisel yaşam
Hikmet-i âliye-i kâinat :kâinattaki yüce sırlar
Hususan :bilhassa, özellikle
İçtimaiye-i beşeriye :insan topluluklarına ait
Kahhar :her an kahretmeye yok etmeye muktedir
Kur’an-ı Mu’cizül beyan :beyan ve ifadesi mucize olan Kur’an
Maarif-i ilâhiye :ilâhi bilgiler, Allah bilgisi
Makta’ :kesinti yeri, durak
Mebde :başlangıç, baş taraf, kök, temel, kaynak
Mehasin-i ahlâkıye :ahlaki güzellikler
Münakaşa :karşılıklı sözle çekişmek
Müşevveşiyet :karışıklık, karmakarışık vaziyet
Nafi :menfaatli, faydalı
Nizam-ı i’cazi :mucizevi düzen
Nurani :nurlu, ışıklı, parlak
Ulum-u kevniye :yaratılışa dair ilimler, kainat ilimleri
Ulvi :yüksek, yüce
Üslub :tarz, yol, ifade tarzı

 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Her adam için, heyet-i içtimaiyede görmek ve görünmek için mertebe denilen bir penceresi vardır. O pencere kamet-i kıymetinden yüksek ise, tekebbür ile tetavül edecek; eğer kamet-i kıymetinden aşağı ise, tevazu' ile tekavvüs edecek ve eğilecek.. ta o seviyede görsün ve görünsün. İnsanda büyüklüğün mikyası; küçüklüktür, yani tevazu'dur. Küçüklüğün mizanı; büyüklüktür, yani tekebbürdür.

(Bediüzzaman Said Nursi - Hakikat Çekirdekleri'nden 93)

Lügatler
Hakikat: gerçek
Heyet-i içtimaiye :sosyal kurum, sosyal yapı
Kamet-i kıymet : kıymet derecesi, statü, makam, mevki
Mertebe :derece, kademe
Mikyas :ölçü aleti, ölçek, ölçü
Mizan :terazi, ölçü, tartı, denge
Tekavvüs :eğilme
Tekebbür : kibirlenme, büyüklenme
Tetavül : zorla uzanma, büyüklenme, kibirle muamele etme
Tevazu :alçakgönüllülük

 
Üst