Günlük Risale-i Nur dersi.............

YİĞİDO

Üye
Kademeli
İ'lem Eyyühel-Aziz! Asabiyet-i cahiliye, birbirine tesanüd edip yardım eden gaflet, dalalet, riya ve zulmetten mürekkeb bir macundur. Bunun için milliyetçiler, milliyeti mabud ittihaz ediyorlar. Hamiyet-i İslamiye ise, nur-u imandan in'ikas edip dalgalanan bir ziyadır.

(Bediüzzaman Said Nursi - Mesnevi-i Nuriye'den)

Lügatler
Asabiyet-i cahiliye :islamiyetten evvelki cahiliye milliyetçiliği, menfi milliyetçilik, ırkçılık
Dalâlet :sapıklık, iman ve islamiyetten ayrılmak, Allah’a isyankâr olmak
Eyyühel Aziz :Ey Aziz, sevgili kardeşim
Gaflet :dikkatsizlik, vurdumduymazlık, en mühim vazifeyi düşünmeyip kıymetsiz işlerle uğraşmak
Hamiyet-i islamiye :İslam gayreti, hassasiyeti
İ’lem : Bil ki
İn’ikas : aksetme, yansıma
İttihaz :edinmek, kabullenmek, öyle görmek
Mabud :kendisine tapılan, ibadet edilen
Macun :hamur kıvamında yoğrulmuş olan
Mürekkeb :birkaç maddeden yapılmış, terkib edilmiş
Nur-u iman :iman ışığı, aydınlığı
Riya : gösteriş, yapmacık, özü sözü bir olmamak
Tesanüd : dayanışma, yardımlaşma
Ziya :ışık, aydınlık
Zulmet : karanlık, sıkıntı




--
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Ey insan, senin mazi ve müstakbelin akıl cihetiyle bir derece gaybilikten çıkmasıyla, setr-i gaybdan hayvana gelen istirahattan tamamen mahrumsun. Geçmişten çıkan teessüfler, elim firaklar ve gelecekten gelen korkular ve endişeler; senin cüz'i lezzetini hiçe indirir. Lezzet cihetinde yüz derece hayvandan aşağı düşürür. Madem hakikat budur. Ya aklını çıkar at, hayvan ol kurtul veya aklını imanla başına al, Kur'anı dinle. Yüz derece hayvandan ziyade bu fani dünyada dahi safi lezzetleri kazan!.."

(Bediüzzaman Said Nursi - 11. Şua'dan)

Lügatler
Cihet : taraf, yön, yan
Cüz’î :azıcık
Elîm : elemli, acı,kederli
Fânî :gelip geçici, kaybolan, devamlı olmayan, ölümlü
Firak : ayrılık, ayrılmak
Gaybilik :hazırda olmayış, görünmezlik, gayba ait, gizli oluş
Hakikat : gerçek
İstirahat : dinlenmek,rahatlamak
Mahrum :yokluk, elde edemeyiş, nasipsiz olmak
Mazi : geçmiş zaman, öncesi
Müstakbel :gelecek zaman, karşılanan
Safî :katışıksız, temiz, bozuk olmayan
Setr-i gayb :gizlilik perdesi
Teessüf :kederlenmek, üzülmek
Ziyade : fazla, daha çok, fazlasıyla



--
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
İ'lem Eyyühel-Aziz! Bir nimetin umumi ve herkese şamil olması, kıymetinin azlığına ve ehemmiyetsizliğine delalet etmez. Ve o nimetin bir kasd ve iradeden gelmemesine emare olamaz. Mesela: Göz nimetinin bütün hayvanlarda bulunması, senin göze olan şiddet-i ihtiyacını tahfif etmediği gibi, gözün kıymetini tenkis etmeye de sebeb olamaz. Ve keza hususi ve tek bir nimetin tesadüfü mümkün olsa bile, umumi bir nimet behemehal bir mün'imin eser-i kasd ve iradesidir.

(Bediüzzaman Said Nursi - Mesnevi-i Nuriye'den) ,

Lügatler
Behemehal :herhalde, mutlaka, ister istemez
Delalet : delil olmak
Ehemmiyetsizlik : önemli olmamak, önemsizlik
Emare :alamet,işaret, belirti, iz, ipucu
Eser-i kasd :bilerek ve isteyerek yapma sonucu oluşan eser
Eyyühel Aziz :Ey Aziz, sevgili kardeşim
Hususi :özel, bir şeye ait olan
İ’lem : Bil ki
İrade :istek, arzu, dileme
Kasd :bilerek ve isteyerek yapmak, niyet etmek
Keza : bunun gibi
Mün’im :nimet veren, yedirip içiren
Şamil : şumullü, kapsayıcı
Şiddet-i ihtiyac :fazla ihtiyaç duymak
Tahfif :hafifletme, yükünü azaltma
Tenkis :azaltmak, noksanlaştırmak, indirmek
Tesadüf : rastgelmek, kendiliğinden olmak, tedbirsiz meydana gelmek
Umumî :herkesle alakalı, herkese dair

 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Risale-i Nur ve hakiki şakirdleri, elli sene sonra gelen nesl-i atiye gayet büyük bir hizmet ve onları büyük bir vartadan ve millet ve vatanı büyük bir tehlikeden kurtarmağa çalışıyorlar. Şimdi bizimle uğraşanlar, o zaman kabirde elbette toprak oluyorlar. Farz-ı muhal olarak o saadet ve selamet hizmeti bir mübareze olsa da, kabirde toprak olmağa yüz tutanları alakadar etmemek gerektir.
(Bediüzzaman Said Nursi - Emirdağ Lahikası 1'den) Lügatler
Alakadar :ilgilendirme
Farz-ı muhal :olması imkânsız olup var gibi kabul edilen
Hakiki :gerçek
Kabir : mezar
Mübareze : kavga, dövüşme, sözle çekiştirme
Nesl-i âtî :gelecek nesil, sonraki kuşak
Saadet : mutluluk, mes’ud oluş
Selamet :kurtuluş, korktuklarından kurtulmak, emniyet, rahat
Şâkird:talebe
Varta :uçurum, tehlike



--
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Dünyanın fani yüzüne karşı olan aşk-ı mecazi, eğer o aşık, o yüzün üstündeki zeval ve fena çirkinliğini görüp ondan yüzünü çevirse, baki bir mahbub arasa, dünyanın pek güzel ve ayine-i esma-i İlahiye ve mezraa-i ahiret olan iki diğer yüzüne bakmağa muvaffak olursa, o gayr-ı meşru mecazi aşk, o vakit, aşk-ı hakikiye inkılaba yüz tutar. Fakat bir şart ile ki, kendinin zail ve hayatıyla bağlı kararsız dünyasını, harici dünyaya iltibas etmemektir. Eğer ehl-i dalalet ve gaflet gibi kendini unutup afaka dalıp, umumi dünyayı hususi dünyası zannedip ona âşık olsa, tabiat bataklığına düşer boğulur. Meğerki harika olarak bir dest-i inayet onu kurtarsın.

(Bediüzzaman Said Nursi - 1. Mektub'dan)

Lügatler
âfâk : dış dünya
aşk-ı hakikî : gerçek aşk; gerçek güzellik sahibi olan Allah’a duyulan sevgi
aşk-ı mecazî : gerçek olmayan aşk; geçici ve sınırlı bir güzelliğe karşı duyulan sevgi

âyine-i esmâ : Allah’ın isimlerini gösteren ayna, varlıklar
bâki : devamlı, kalıcı, ölümsüz
dest-i inâyet : koruyucu el
ehl-i dalâlet ve gaflet : doğru ve hak yoldan sapmış, inançsız ve âhiretten habersiz, mânevî sorumluluklarına karşı duyarsız kimseler
Fânî :gelip geçici, kaybolan, devamlı olmayan, ölümlü
fenâ :yokluk, yok olmak, gelip geçicilik, ölüm
gayr-ı meşru : helâl olmayan, dine aykırı
haricî: dışa ait
iltibas : karıştırma

Hususi :özel, bir şeye ait olan
inkılâp : dönüşme
Mahbub :sevilen, muhabbet edilen
mecazî : gerçek olmayan
mezraa-i âhiret : âhiretin tarlası
muvaffak : başarılı olma
tabiat : doğa, canlı cansız bütün varlıklar, maddî âlem
Umumî :herkesle alakalı, herkese dair, genel
zâil : geçici, yok olucu
zeval :yok olmak, son bulmak, geçip gitme, yerinden ayrılıp gitmek



--
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
İ'lem ey esbaba mübtela insan! Bil ki, sebebin halkı ve sebebiyetinin takdiri ve müsebbebin vücuduna lazım olan şeylerle techizi, kudretine nisbetle zerreler ve şemsler müsavi olan Zat'ın "Kün" emriyle müsebbebi halketmesinden daha kolay, daha ekmel, daha a'la değildir.
(Bediüzzaman Said Nursi - Mesnevi-i Nuriye'den) Lügatler
A’la :en yüksek, en iyi
Ekmel : en mükemmel, eksiği olmayan
Esbab : sebebler
Halk :yaratma
Halketmek :yaratmak
İ’lem : Bil ki
Kudret : güç, kuvvet
Kün : ol
Mübtela :dertli, hasta, başı sıkıntılı, rahatsız, tutkun, belalı
Müsavi :denk, aynı derecede
Müsebbeb :sebeb ile meydana getirilmiş, sebebleri mevcut olan
Nisbet :oran, ölçü, kıyas
Şems :Güneş
Techiz :donatmak, gerekli şeyleri tamamlamak, cihazlanmak
Vücud : beden
Vücud : var olmak, varlık
Zat : hürmete layık kimse
Zerre : atom, en küçük parça

 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
81- Şemsin feyz-i tecellisi olan timsali, denizin sathında ve denizin katresinde aynı hüviyeti gösteriyor.
82- Hayat, cilve-i tevhiddendir, müntehası da vahdet kesbediyor.
(Bediüzzaman Said Nursi - Hakikat Çekirdekleri'nden 81-82)
Lügatler
Cilve-i tevhid :
Allah’ın birliğine işaret eden kâinattaki görünümler feyz-i tecellî :
yansımadan oluşan parıltı bereket Hakikat :
gerçek hüviyet :
kimlik, fotoğraf, bir şeyin görüntüsü Katre :
damla Kesbetmek
:kazanmak Münteha
:en son nokta, sonuç Sath :
yüzey Şems
:Güneş Timsal
:nümune, örnek Vahdet:
birlik
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Kur'an, bu dünyada öyle nurani ve saadetli ve hakikatlı bir surette bir tebdil-i hayat-ı içtimaiye ile beraber, insanların hem nefislerinde, hem kalblerinde, hem ruhlarında, hem akıllarında, hem hayat-ı şahsiyelerinde, hem hayat-ı içtimaiyelerinde, hem hayat-ı siyasiyelerinde öyle bir inkılab yapmış ve idame etmiş ve idare etmiş ki; ondört asır müddetinde, her dakikada, altıbin altıyüz altmışaltı ayetleri, kemal-i ihtiramla, hiç olmazsa yüz milyondan ziyade insanların dilleriyle okunuyor ve insanları terbiye ve nefislerini tezkiye ve kalblerini tasfiye ediyor. Ruhlara inkişaf ve terakki ve akıllara istikamet ve nur ve hayata hayat ve saadet veriyor. Elbette böyle bir kitabın misli yoktur, harikadır, fevkaladedir, mu'cizedir.

(Bediüzzaman Said Nursi - 7. Şua'dan)

Lügatler
Fevkalade : adetin üstünde, yüksek bir şekilde
Hakikat: gerçek
Hayat-ı içtimaiye :toplum hayatı
Hayat-ı siyasiye :siyasi hayat
Hayat-ı şahsiye : şahsi hayat, kişisel yaşam
İdame :devam ettirme
inkılâp : dönüşme
İnkişaf :açılmak, meydana çıkmak, yetişmek, gelişmek, manen ilerlemek
İstikamet :dosdoğru olmak, ölçülü olarak dosdoğru yolda gitmek
Kemal-i ihtiram :tam bir hürmet
Misli :benzeri, eşi,tıpkısı, aynısı
mu’cize :insanı âciz bırakan, ancak Allah tarafından yapılabilen
Müddet :süre, zaman
nefis :insanın kendisi
Nur : ışık,aydınlık, parlaklık
Nurani :nurlu, ışıklı, parlak
Saadet : mutluluk, mes’ud oluş
suret : biçim, şekil
Tasfiye :saflaştırmak, temizlemek
tebdil-i hayat-ı içtimaiye :toplum hayatında değişiklik olması
Terakki :ilerlemek, yükselmek,artmak
Terbiye :Allah’ın emirlerine itaat ederek ruhen ve cismen yükselmeye çalışmak
Tezkiye :temize çıkarmak
Ziyade : fazla, daha çok, fazlasıyla



 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Mübarek ramazan-ı şerifinizi bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Cenab-ı Hak bu ramazan-ı şerifin Leyle-i Kadrini umumunuza bin aydan hayırlı eylesin, âmin. Ve seksen sene bir ömr-ü makbul hükmünde hakkınızda kabul eylesin, âmin.
(Bediüzzaman Said Nursi - 14. şuadan)
Lügatler
Âmin
:Ya Rabbi öyle olsun, kabul eyle Aziz :
izzetli,sevgili, dost, çok nurlu Cenâb-ı Hakk
:Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah Hayır
:iyilik, güzellik Hükmünde
:benzeri, gibi Kabul
:uygun görme Leyle-i Kadir :
Kadir gecesi Mübarek
:bereketli, uğurlu, hayırlı, çoğalmış Ömr-ü makbul
:makbul ve değerli ömür Ramazan-ı Şerif
:şerefli Ramazan ayı Ruh u can
:içtenlik, yürekten Sıddık :
en doğru, özü sözü yaptığı bir, çok samimi Şua :
ışık, parıltı Tebrik
:
Bir kimseyi eriştiği bir iyilikten dolayı "Bârekellâh" diye sevincini bildirmek Umum
: bütün,tüm, tamam, hepsi
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Selamun aleyküm muhterem kardeşlerim,
Cenab-ı Hak’kın hadsiz rahmet ve lütfu ile ehl-i imanın bire binler ve hatta bire otuzbiner meyveler kazanmalarına vesile olan onbir ayın sultanı mübarek Ramazan ayının başlaması dolayısıyla, sizleri tebrik ediyorum. Ve bizlerin bu günlere ulaşmamızı nasip eden Cenab-ı Hâk'ka sonsuz hamd-ü senalar ediyor ve bu mübarek Ramazan ayının feyiz ve bereketinden tüm ehl-i imanın azami derecede istifade edebilmelerini niyaz ediyorum.
Ve yine bu Ramazan ayının dünyanın dörtbir yanında mazlum durumda bulunan bütün mü'min kardeşlerimizin de selamet ve necatına vesile olmasını Rahmet-i İlahiyeden ümit ediyorum.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Kastamonu Lahikasında yer alan ve Ramazan ayının başlaması vesilesiyle yazmış olduğu, tebrik ve dualar içeren kıymetli bir mektubunu sizlerle paylaşıyorum.
Selam ve dua ile

Aziz, sıddık kardeşlerim!
Sizin mübarek Ramazan-ı Şerifinizi tebrik ediyoruz. Cenab-ı Erhamürrahimin bu Ramazan-ı Mübareke'nin hürmetine Rahmeten-lil-Âlemin olan Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam'ın ümmetine rahmetiyle imdad eylesin! Âmin. Asar-ı gazab-ı İlahi olan afat ve dalaletlerden muhafaza eylesin! Âmin. Ve Risale-i Nur şakirdlerini neşr-i envar-ı Kur'aniyede muvaffak eylesin! Âmin.

(Bediüzzaman Said Nursi - Kastamonu lahikasından)

Lügatler
Âfât :âfetler, musibetler
Aleyhissalâtü Vesselam :selam ve dua onun üzerine olsun
Âmin :Ya Rabbi öyle olsun, kabul eyle
Âsâr-ı gazab-ı ilâhi : Allah’ın gazabının eserleri, delilleri
Aziz :izzetli,sevgili, dost, çok nurlu
Cenâb-ı Erhamürrahimin : merhametlilerin en merhametlisi olan şeref ve azamet sahibi yüce Allah
Dalâlet :sapıklık, iman ve islamiyetten ayrılmak, Allah’a isyankâr olmak, inançsızlık
Hürmet :saygı, değer verme, haysiyet, şeref
İmdad :yardım, yardıma yetişmek
Lâhika :mektup, ilave
Muhafaza :koruma, saklama
Muvaffak : başarılı olma

Mübarek :bereketli, uğurlu, hayırlı, çoğalmış
Neşr-i envar-ı Kur’aniye : Kur’ân’ın nurlarının yayılması
Rahmet :merhamet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek
Rahmeten-lil-âlemin : âlemlere rahmet olarak gönderilen
Ramazan-ı mübareke :mübarek Ramazan ayı
Ramazan-ı Şerif :şerefli Ramazan ayı
Resûl-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed(a.s.)
Sıddık :en doğru, özü sözü yaptığı bir, çok samimi
Şâkird: talebe
Tebrik : Bir kimseyi eriştiği bir iyilikten dolayı "Bârekellâh" diye sevincini bildirmek
Ümmet : peygambere inanıp onun yolundan gidenler, mü’minler



 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Oruç, hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye baktığı cihetle çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
İnsanlar, maişet cihetinde muhtelif bir surette halkedilmişler. Cenab-ı Hak o ihtilafa binaen, zenginleri fukaraların muavenetine davet ediyor. Hâlbuki zenginler, fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elim ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez. Bu cihette insaniyetteki hemcinsine şefkat ise, şükr-ü hakikinin bir esasıdır.
Hangi ferd olursa olsun, kendinden bir cihette daha fakiri bulabilir. Ona karşı şefkate mükelleftir. Eğer nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa, şefkat vasıtasıyla muavenete mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz; yapsa da tam olamaz. Çünki hakiki o haleti kendi nefsinde hissetmiyor.
(Bediüzzaman Said Nursi - 29. Mektub’dan)
Lügatler
Binâen
:bu sebepten, bundan dolayı, dayanarak Cenâb-ı Hakk
:Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah Cihet :
yön, taraf Davet
:çağırma, ziyafet, dua Elîm :
elemli, acı veren,kederli, sıkıntı veren, üzücü Esas :
asıl,temel, kök, şart Fakir
:ihtiyaç sahibi, muhtaç, yoksul Ferd :
biri,teki, kişi, tek, bir, birey Fukara
:fakirler, yoksullar Hal :
durum, vaziyet Hâlbuki
:gel gör ki, aslında, öyle ki Hâlet :
hal, keyfiyet, durum Halkedilmek
:yaratılmak Hayat-ı İçtimaiye-i İnsaniye
:insanlığın toplumsal hayatı Hemcins
:aynı cinsten türden olan Hikmet
:Herkesin bilmediği gizli sebeb, gizli sır, sebeb, fayda, gaye, her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, manalı, faydalı ve tam yerli yerinde olması ve yaratılması
Hissetmek
:duymak, derinden yaşamak İdrak
: anlayış, kavrayış İhsan :
iyilik, lütuf, bağışlamak, vermek İhtilaf
:anlaşmazlık, uyuşmazlık, karışıklık, ikilik İnsaniyet
: insanlık Maişet
:geçim, yaşayış Mecburiyet
:zorunluluk, zaruret icabı Muavenet
: yardımlaşma Muhtaç
:ihtiyacı olan Muhtelif:
çeşitli Mükellef :
sorumlu, yükümlü, vazifeli Nefis :
bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu Nefisperest :
nefsin arzu ve isteklerine çok düşkün olan Suret :
biçim, şekil Şefkat :
acıyarak sevmek, karşılıksız yardım ve sevgi Şükr-ü hakiki
:gerçek şükür Vasıta
:aracı, iki şeyi birbirine ulaştıran
 
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Ramazan-ı Şerifteki oruç, nefsin terbiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telakki eder. Hatta mevhum bir rububiyet ve keyfemayeşa hareketi, fıtri olarak arzu eder. Hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Hususan dünyada servet ve iktidarı da varsa, gaflet dahi yardım etmiş ise; bütün bütün gasıbane, hırsızcasına nimet-i İlahiyeyi hayvan gibi yutar.
İşte Ramazan-ı Şerifte en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki: Kendisi malik değil, memluktür; hür değil, abddir. Emir olunmazsa en adi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye mevhum rububiyeti kırılır, ubudiyeti takınır, hakiki vazifesi olan şükre girer.
(Bediüzzaman Said Nursi - 29. Mektub’dan)
Lügatler
Abd:
kul Âdi
:basit, kıymetsiz, sıradan Cihet :
yön, taraf Emir
:iş, husus, şey, hadise, madde, buyruk, talimat, kural Fakir
:ihtiyaç sahibi, muhtaç, yoksul Fıtrî :
yaratılıştan gelen, yapıyla alakalı, doğal Gaflet
:dikkatsizlik, vurdumduymazlık, en mühim vazifeyi düşünmeyip kıymetsiz işlerle uğraşmak, sorumsuzluk, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma Gasıbane
:hakkı olmadığı şeyi alarak, gasbederek Hadsiz :
sayısız, sınırsız Hakiki:
gerçek, doğru, asıl Hikmet
:Herkesin bilmediği gizli sebeb, gizli sır, sebeb, fayda, gaye, her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, manalı, faydalı ve tam yerli yerinde olması ve yaratılması Hususan
:bilhassa, özellikle Hür
:bağımsız, serbest İktidar :
güç, takat, kudret, idare Keyfemayeşa
: kendi keyfince, keyfi nasıl isterse, başıboş Mâlik:
sahip
Memlûk
:kul, köle Mevhum
:aslı olmayıp evham mahsulü olan, vehmedilen Nefis :
bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu Nimet
:iyilik, lütuf, ihsan, yiyecek içecek faydalı şeyler Nimet-i ilâhiye
:Allah’ın nimeti Ramazan-ı Şerif
:şerefli Ramazan ayı Rububiyet
: Rablık; Cenâb-ı Hakkın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması Servet
:mal, mülk, zenginlik Şükür :
Allah’a teşekkür, Allah’a karşı minnet duymak Telakki
:kabul etmek, karşılamak, öyle görmek ve anlamak, algılamak Terbiye :
belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma Ubudiyet:
Allah’a kulluk Vazife
:bir kimsenin yapmaya mecbur olduğu iş, görev
 
 
 
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Ramazan-ı Şerifteki oruç; en gafillere ve mütemerridlere, za'fını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor. Midesindeki ihtiyacını anlar. Zaif vücudu, ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder. Nefsin firavunluğunu bırakıp, kemal-i acz ve fakr ile dergâh-ı İlahiyeye iltica bir arzu hisseder ve bir şükr-ü manevi eliyle rahmet kapısını çalmağa hazırlanır. Eğer gaflet kalbini bozmamış ise...

(Bediüzzaman Said Nursi - 29. Mektub’dan)

Lügatler
Acz: âcizlik, güçsüzlük
Arzu : İstek. Dilek. Meyil. Emel. Hahiş
Dergâh-ı ilahiye :Allah’ın huzuru, Allah’ın kapısı
Derk :anlamak, düşünmek
Fakr :ihtiyaç, yoksulluk, muhtaçlık, azlık, fakirlik
Firavun :ilâhlık iddia eden dinsiz ve azgın insan
Gâfil : dikkatsiz, uyanık olmayan, iyi düşünmeyen
Gaflet :dikkatsizlik, vurdumduymazlık, en mühim vazifeyi düşünmeyip kıymetsiz işlerle uğraşmak, sorumsuzluk, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma
Hissetmek :duymak, derinden yaşamak
İhsas :hissettirmek, bilmek, duyurmak, kapalıca anlatmak
İhtiyaç :muhtaç olunan şey, gereksinim
İltica: sığınma
Kemâl-i acz :tam âcizlik, tam güçsüzlük ve muhtaçlık
Merhamet :acımak, şefkat göstermek
Muhtaç :ihtiyacı olan
Mütemerrid :inatçı, ısrar eden, dik kafalılık eden
Nefis :bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
Rahmet :merhamet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek
Ramazan-ı Şerif :şerefli Ramazan ayı
Şefkat :acıyarak sevmek, karşılıksız yardım ve sevgi
Şükr-ü manevi :manevi şükür
Vasıta :aracı, iki şeyi birbirine ulaştıran
Vücud: beden, varlık, var olmak
Za’f :zayıflık, kuvvetsizlik, güçsüzlük
Zaif : zayıf, dayanıksız
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
İnsanlar maişet cihetinde muhtelif bir surette halk edilmişler. Cenâb-ı Hak, o ihtilâfa binaen, zenginleri fukaraların muavenetine davet ediyor.

{Ramazan Risalesi}
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Kur'an-ı Hakim, madem Şehr-i Ramazan'da nüzul etmiş; o Kur'anın zaman-ı nüzulünü istihzar ile o semavi hitabı hüsn-ü istikbal etmek için Ramazan-ı Şerifte nefsin hacat-ı süfliyesinden ve malayaniyat halattan tecerrüd ve ekl ü şürbün terkiyle melekiyet vaziyetine benzemek ve bir surette o Kur'anı yeni nazil oluyor gibi okumak ve dinlemek ve ondaki hitabat-ı İlahiyeyi güya geldiği an-ı nüzulünde dinlemek ve o hitabı Resul-i Ekrem (A.S.M.)dan işitiyor gibi dinlemek, belki Hazret-i Cebrail'den, belki Mütekellim-i Ezeli'den dinliyor gibi bir kudsi halete mazhar olur. Ve kendisi tercümanlık edip başkasına dinlettirmek ve Kur'anın hikmet-i nüzulünü bir derece göstermektir. (Bediüzzaman Said Nursi - 29. Mektub’dan) Lügatler Ân-ı nüzul :inme gönderilme anı Belki : bilakis, aslında Cebrail :vahiy getiren melek Ekl :yeme Güya :sanki, farzet Hâcât-ı süfliye : aşağılık ve bayağı ihtiyaçlar Hâlât :durumlar, haller Hâlet : hal, keyfiyet, durum Hazret :hürmet edilecek büyük, önder Hikmet-i nüzul :iniş gayesi hikmeti Hitabat-ı ilâhiye :ilâhi hitaplar seslenişler Hitap :sesleniş, söyleme Hüsn-ü istikbal :güzel karşılama İstihzar : hazır etme, gözönüne getirme Kudsî : mübarek, kutsal Kur’ân-ı Hakîm :her âyet ve suresinde sayısız faydalar ve hikmetler gizli olan Kur’an Malayaniyat : faydasız, insanı ilgilendirmeyen boş şeyler Mazhar : sahip olma, nâil olma, erişme Melekiyet :meleklik Mütekellim-i ezeli : ezelî kelâm sıfatına sahip olan ve konuşması, hiçbir varlığın konuşmasına benzemeyen Allah Nâzil : yukarıdan aşağıya inen, bir yere konan Nefis : bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu Nüzul :inme Ramazan-ı Şerif :şerefli Ramazan ayı Resûl-i Ekrem : Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed(a.s.) Semavi :gökle alakalı Suret : biçim, şekil Şehr-i Ramazan :Ramazan ayı Şürb :içmek Tecerrüd :sıyrılma, arınma Tercüman : açıklayan, tercüme eden Terk : bırakmak, salıvermek, vazgeçmek Vaziyet : durum, hal Zaman-ı nüzul :inme zamanı
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Ramazan-ı Mübareğin savmı, Cenâb-ı Hakkın nimetlerinin şükrüne baktığı cihetle, çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Bir padişahın matbahından bir tablacının getirdiği taamlar bir fiat ister. Tablacıya bahşiş verildiği halde, çok kıymetdar olan o nimetleri kıymetsiz zannedip onu in'am edeni tanımamak nihayet derecede bir belahet olduğu gibi, Cenab-ı Hak hadsiz enva'-ı nimetini nev'-i beşere zemin yüzünde neşretmiş. Ona mukabil, o nimetlerin fiatı olarak, şükür istiyor. O nimetlerin zahiri esbabı ve ashabı, tablacı hükmündedirler. O tablacılara bir fiat veriyoruz, onlara minnetdar oluyoruz; hatta müstehak olmadıkları pek çok fazla hürmet ve teşekkürü ediyoruz. Hâlbuki Mün'im-i Hakiki, o esbabdan hadsiz derecede o nimet vasıtasıyla şükre layıktır. İşte ona teşekkür etmek; o nimetleri doğrudan doğruya ondan bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacını hissetmekle olur.
İşte Ramazan-ı Şerif'teki oruç, hakiki ve halis, azametli ve umumi bir şükrün anahtarıdır.
(Bediüzzaman Said Nursi – 29. Mektub’dan)
Lügatler
Ashab
: Arkadaş olanlar. Sahip olanlar, kullanma yetkisine sahip kişiler, sohbet edenler Azamet :
büyüklük, yücelik Bahşiş
:
Lütfedip verilen para. Fazladan, iyilik olsun diye verilen. İhsan. Hediye, mükâfat Belahet
:ahmaklık, düşüncesizlik, ne yaptığını bilmemek Cenâb-ı Hakk
:Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah Cihet :
yön, taraf Enva-i nimet
:nimet çeşitleri Esbab:
sebepler Fiat
:bedel, karşılık, değer Hadsiz :
sayısız, sınırsız Hakiki:
gerçek, doğru, asıl Hâlbuki
:gel gör ki, aslında, öyle ki Hâlis
:katıksız, saf, duru, hilesiz Hikmet
:Herkesin bilmediği gizli sebeb, gizli sır, sebeb, fayda, gaye, her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, manalı, faydalı ve tam yerli yerinde olması ve yaratılması Hissetmek
:duymak, derinden yaşamak Hükmünde
:benzeri, gibi Hürmet
:saygı, değer verme, haysiyet, şeref İhtiyaç
:muhtaç olunan şey, gereksinim İn’am
:nimet vermek, ihsan etmek, doğruya sevk etmek, iyilik etmek Kıymet :
önem, değer, bedel Kıymetdar :
kıymetli, önemli, değerli Layık
:uygun, münasip, liyakatli
Matbah
:yemek pişirilen yer, kazan, mutfak Minnetdar
: bir iyilik karşısında kendini borçlu hisseden, iyiliğe teşekkür eden Mukabil:
karşı, karşılık Mün’im-i hakiki
:nimeti gerçek veren Müstehak
:hak eden, kendisi kazanan Neşretmek
:yaymak, dağıtmak, yayınlamak Nev’-i beşer
:insan cinsi, insanlar Nihayet:
son Nimet
:iyilik, lütuf, ihsan, yiyecek içecek faydalı şeyler Padişah
:büyük hükümdar, sultan Ramazan-ı Şerif
:şerefli Ramazan ayı Ramazan-ı Mübarek :
bereketli ve mübarek Ramazan ayı Savm
: Oruç. İkinci fecirden başlıyarak güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsi mukarenetten nefsi men'etmek suretiyle yapılan ibâdet. Şükür :
Allah’a teşekkür, Allah’a karşı minnet duymak Taam
:yemek, yiyecek, yenilen şey Tablacılık
:tezgâhtarlık, sunuculuk Takdir
:tayin edilmek, belirlenmek, değer vermek Umumî :
herkesle alakalı, herkese dair, genel Vasıta
:aracı, iki şeyi birbirine ulaştıran Zahirî
:aşikar, açık, belirgin, görünüşte Zannetmek
:sanmak, tahmin etmek Zemin:
yeryüzü
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Ramazan-ı Şerifin orucu, doğrudan doğruya nefsin mevhum rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubudiyetini bildirmek cihetindeki hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Nefis Rabbisini tanımak istemiyor, firavunane kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azablar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, za'fını, fakrını gösterir. Abd olduğunu bildirir.
Hadisin rivayetlerinde vardır ki: Cenab-ı Hak nefse demiş ki: "Ben neyim, sen nesin?" Nefis demiş: "Ben benim, sen sensin!" Azab vermiş, Cehennem'e atmış, yine sormuş. Yine demiş: "Ene ene, ente ente." Hangi nevi azabı vermiş, enaniyetten vazgeçmemiş. Sonra açlık ile azab vermiş, yani aç bırakmış. Yine sormuş: "Men ene vema ente?" Nefis demiş: “Ente Rabbî Rahîm ve ene abdükel âciz” Yani: "Sen benim Rabb-i Rahimimsin, ben senin aciz bir abdinim."
(Bediüzzaman Said Nursi - 29. Mektub’dan)
Lügatler
Abd:
kul Âciz
:güçsüz, zayıf Acz:
âcizlik, güçsüzlük Azab :
büyük sıkıntı, dünyada işlenen günahların âhiretteki cezası Cehennem
:Allah’a inanmayanların ona itaat ve ibadet etmeyenlerin gidecekleri ve sonsuz kalacakları azab ve ceza âlemi Cenâb-ı Hakk
:Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah Cephe
: Bir şeyin veya yapının ön tarafta bulunan bölümü Cihet :
yön, taraf Damar
: İstidad. Huy, tabiat, inat, ırk, insan bedeninde kanın dolaştığı yollar Darbe
:bir defa vuruş Enaniyet
:benlik, sadece kendine taraftarlık, kendine güvenmek Ene
:ben, kişi Ente
:sen Fakr :
ihtiyaç, yoksulluk, muhtaçlık, azlık, fakirlik Firavun
:ilâhlık iddia eden dinsiz ve azgın insan Firavunane
:firavun gibi, firavunca Hadis
:Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
Hikmet
:Herkesin bilmediği gizli sebeb, gizli sır, sebeb, fayda, gaye, her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, manalı, faydalı ve tam yerli yerinde olması ve yaratılması Mevhum
:aslı olmayıp evham mahsulü olan, vehmedilen Nefis :
bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu Nev’
:çeşit, sınıf, cins, tür Rabb
:âlemleri ve içindekileri idare edip terbiye ve rızık veren(Allah) Rabb-ı Rahîm
:merhamet sahibi rızık veren terbiyeci(Allah) Rahîm
:rahmet edici, merhamet eden, rahmeti herşeyi kuşatan sonsuz merhamet sahibi(Allah) Ramazan-ı Şerif
:şerefli Ramazan ayı Rivayet
:hikâye edilen hadise veya söz Rububiyet
: Rablık; Cenâb-ı Hakkın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması Ubudiyet:
Allah’a kulluk Za’f :
zayıflık, kuvvetsizlik, güçsüzlük
 


 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Birtek Ramazan, seksen sene bir ömür semerâtını kazandırabilir. Leyle-i Kadir ise, nass-ı Kur’ân ile, bin aydan daha hayırlı olduğu, bu sırra bir hüccet-i kàtıadır.

{Ramazan Risalesi}
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Ramazan-ı Şerifteki savm, İslamiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir. Hem şeair-i İslamiyenin a'zamlarındandır.
İşte Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri; hem Cenab-ı Hakk'ın rububiyetine, hem insanın hayat-ı içtimaiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı İlahiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.
(Bediüzzaman Said Nursi – 29. Mektubdan)
Lügatler
A’zam
:en büyük Cenâb-ı Hakk
:Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah Erkân-ı Hamse
:beş rükün, beş esas, beş temel Hayat-ı içtimaiye
:toplum hayatı, sosyal hayat Hayat-ı şahsiye :
şahsi hayat, kişisel yaşam Hikmet
:Herkesin bilmediği gizli sebeb, gizli sır, sebeb, fayda, gaye, her şeyin belirli gayelere yönelik olarak, manalı, faydalı ve tam yerli yerinde olması ve yaratılması Nefis :
bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu Niam-ı ilâhiye
:ilâhî nimetler Ramazan-ı Şerif
:şerefli Ramazan ayı Rububiyet
: Rablık; Cenâb-ı Hakkın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması Savm
: Oruç. İkinci fecirden başlıyarak güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsi mukarenetten nefsi men'etmek suretiyle yapılan ibâdet. Şeair-i islamiye
: İslâma sembol olmuş işaretler, iş ve ibadetler Şükür :
Allah’a teşekkür, Allah’a karşı minnet duymak Terbiye :
belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunlaştırma


--
 
Üst