Günlük Risale-i Nur dersi.............

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Bilirsiniz ki; üç elif ayrı ayrı yazılsa, kıymeti üçtür; tesanüd-ü adedi ile yazılsa, yüz on bir kıymetinde olduğu gibi, sizin gibi üç-dört hadim-i Hak, ayrı ayrı ve taksimül-a'mal olmamak cihetiyle hareket etseler; kuvvetleri üç-dört adam kadardır. Eğer hakiki bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefani sırrıyla hareket etseler; o dört adam, dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler.

(Bediüzzaman Said Nursi - Barla Lahikasından)

Lügatler
Cihet :yön, taraf
Fazilet :değer, meziyet, iyilik
Hâdim-i Hak :Hak ve hakikat hizmetçisi
Hakiki: gerçek, doğru, asıl
İftihar :övünme, gururlanma, başkasının iyi hali ile sevinme
Kıymet :önem, değer, bedel
Kuvvet :güç, kabiliyet, kudret
Lâhika :mektup, ilave
Sır :herkesin bilmediği gizli hakikat
Taksimül-a’mal :işbölümü, görev paylaşımı
Tefani : kardeşler ve arkadaşlar arasında fâni olma
Tesanüd : dayanışma, yardımlaşma
Tesanüd-ü adedi :sayısal dayanışma
Uhuvvet :kardeşlik, samimi dostluk


 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Arab edib ve beliglerinin Hazret-i Muhammed Aleyhissalatü Vesselam'ın davasını kalem ile ibtal etmeye, tarife gelmez derecede ihtiyaçları vardı. Ve o hazrete karşı olan kin, adavet ve inadlarıyla beraber; en kolay, en yakın, en selim olan kalem ve yazı ile muarazayı terk ve en uzun, en müşkil, en tehlikeli ve şübheli seyf ve harb ile mukabeleye mecburen iltica ettiler. Suret-i kat'iyyede bundan anlaşıldı ki, Kur'anın benzerini yapmaktan aciz kalmışlardır.

(Bediüzzaman Said Nursi - İşarat-ül İ'cazdan)

Lügatler
Âciz :güçsüz, zayıf
Adavet: düşmanlık
Aleyhissalâtü Vesselam :selam ve dua onun üzerine olsun
Beliğ : maksadını noksansız ve güzel sözlerle anlatabilen
Dava :takip edilen fikir, iddia
Edib : Edebiyatçı. Güzel ve san'atlı söz söyleyen veya yazan
Harb :savaş
Hazret :hürmet edilecek büyük, önder
İbtal :çürütmek, hükümsüz bırakmak
İhtiyaç :muhtaç olunan şey, gereksinim
İltica: sığınma
İnad : ısrar, dediğinden vazgeçmeme

İşârât-ül i’caz :insanı âciz bırakan işaretler, Risale-i Nur eserlerinden birinin adı
Kin :gizli düşmanlık
Mecburen :zorunlu olarak, ister istemez
Muaraza : Birbirine karşı gelmek. Sözle karşılıklı mücadele. Söz mücadelesi
Mukabele : karşılık verme
Müşkil :zorluk, zor olan iş
Selim :sağlam, kusursuz
Seyf :kılıç
Suret-i kat’iye :kesin bir şekilde
Şüphe :kuşku doğuran şey, kafada tam cevaplanmamış şey
Tarif :inceden inceye anlatma, bildirme
Terk :bırakmak, salıvermek, vazgeçmek


 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Sırr-ı vahdet ile insan, bütün mahlukat içinde büyük bir kemal sahibi ve kainatın en kıymetdar meyvesi ve mahlukatın en nazenini ve en mükemmeli ve zihayatın en bahtiyarı ve en mes'udu ve Halık-ı Alem'in muhatabı ve dostu olabilir. Hatta bütün kemalat-ı insaniye ve beşerin bütün ulvi maksadları tevhid ile bağlıdır. Ve sırr-ı vahdetle vücud bulur. Yoksa eğer vahdet olmazsa, insan mahlukatın en bedbahtı ve mevcudatın en süflisi ve hayvanatın en biçaresi ve zişuurun en hüzünlüsü ve azablısı ve gamlısı olur. Çünki insan nihayetsiz bir aczi ve nihayetsiz düşmanları ve hadsiz bir fakrı ve hadsiz ihtiyaçları bulunmakla beraber, mahiyeti öyle çok ve mütenevvi alatla ve hissiyatla teçhiz edilmiş ki, yüz bin çeşit elemleri hisseder ve yüz binler tarzlarda lezzetleri zevkederek ister. Ve öyle maksadları ve arzuları var ki, bütün kainata birden hükmü geçmeyen bir zat o arzuları yerine getiremez.
(Bediüzzaman Said Nursi - 2. Şua'dan)
Lügatler
Acz:
âcizlik, güçsüzlük Âlât
: âletler Azab :
büyük sıkıntı, dünyada işlenen günahların âhiretteki cezası Bahtiyar :
talihli, mesut, mübarek Bedbaht :
talihsiz, şansız, kötü Beşer:
insan Bîçare:
çaresiz, zavallı Elem :
keder, üzüntü, acı Fakr :
ihtiyaç, yoksulluk, muhtaçlık, azlık, fakirlik Gam
:keder, tasa, dert, elem, kaygı Hadsiz :
sayısız, sınırsız Hâlık-ı âlem
:âlemin dünyanın yaratıcısı Hayvanat
: hayvanlar, canlılar Hissetmek
:duymak, derinden yaşamak Hissiyat :
hisler, duygular Hüküm
:karar, emir, kuvvet Hüzün
: üzüntü İhtiyaç
:muhtaç olunan şey, gereksinim Kâinat
: evren, yaratılanların hepsi Kemâl
:olgunluk, mükemmellik, fazilet Kemâlât-ı insaniye
:insanlıktaki mükemmellikler Kıymetdar :
kıymetli, önemli, değerli Lezzet
:tat Mahiyet :
asıl,esas Mahlûkat :
yaratılmışlar, yaratıklar
Maksat
:istenilen şey, arzu, gaye Mes’ud
:saadetli, bahtiyar, memnun, mutlu Mevcudat:
varlıklar Muhatab
:söyleyeni dinleyen, kendisine hitap edilen Mükemmel :
olgun, noksansız, tamam, eksiksiz, çok iyi Mütenevvi :
çeşit çeşit, muhtelif, çeşitli, değişik Nazenin
:ince, nazlı, zayıf, hoş edalı Nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız Sahip
:koruyan, elinde tutan, mâlik olan Sırr-ı vahdet
:birlik sırrı, bir olma sırrı Süfli :
aşağıda bulunan, alçak Şua :
ışık, parıltı Tarz :
usul, şekil, metod, yol Techiz :
donatmak, gerekli şeyleri tamamlamak, cihazlanmak Tevhid
:birleme, Allah’ın bir olduğuna inanma Ulvi :
yüksek, yüce, büyük Vahdet:
birlik, bir olmak Vücud:
beden, varlık, var olmak Zat :
hürmete layık kimse, kişi Zevk
: Lezzet alma, hoşa gitme, tatma, manevi haz, eğlenmek Zîhayat
: hayat sahibi, canlı Zîşuur
: şuur sahibi, bilinçli
 
 
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Hiç mümkün müdür ki: Şe'n-i rububiyet ve saltanat-ı uluhiyet, bahusus böyle bir kainatı, kemalatını göstermek için gayet ali gayeler ve yüksek maksadlar ile icad etsin, onun gayat ve makasıdına karşı iman ve ubudiyetle mukabele eden mü'minlere mükafatı bulunmasın. Ve o makasıdı red ve tahkir ile mukabele eden ehl-i dalalete mücazat etmesin?
(Bediüzzaman Said Nursi - 10. Söz'den)
Lügatler
Âlî :
üstün, yüce , çok büyük Bahusus :
bu hususta, bundan dolayı Ehl-i dalâlet :
doğru ve hak yoldan sapan inançsız kimseler Gayat
:gayeler, maksatlar İcad :
yaratma, var etme, vücuda getirmek Kâinat
: evren, yaratılanların hepsi Kemalat :
faziletler, iyilikler, mükemmellikler Makasıd
:maksatlar, gayeler Maksat
:istenilen şey, arzu, gaye Mukabele
: karşılık verme Mü’min
:imanın şartlarının tümüne, Allah’tan gelen her şeye inanan kabul eden kişi Mücazat
:cezalar, suçlara verilen karşılıklar, karşılıklar Red
:geri döndürmek, kabul etmemek Saltanat-ı uluhiyet
:Allah’ın hakimiyeti Şe’n-i Rububiyet
:Rab Allah’ın rızık ve terbiye gibi sürekli olan fiilleri Tahkir
:hakir görme, küçümseme, alçaltma Ubudiyet:
kulluk  
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
76- Sevad-ı a'zama ittiba edilmeli. Ekseriyete ve sevad-ı a'zama dayandığı zaman, lakayd Emevilik, en nihayet Ehl-i Sünnet cemaatine girdi. Adedce ekalliyette kalan salabetli Alevilik, en nihayet az bir kısmı Rafıziliğe dayandı.
77- Hakta ittifak, ehakta ihtilaf olduğundan; bazan hak, ehaktan ehaktır; hasen, ahsenden ahsendir. Herkes kendi mesleğine "Hüve hak" demeli, "Hüve-l hak" dememeli. Veyahut "Hüve hasen" demeli, "Hüve-l hasen" dememeli.
(Bediüzzaman Said Nursi - Hakikat Çekirdekleri'nden 76-77)
Lügatler
Aded
:sayı, tane, miktar Ahsen
:en güzel,çok güzel Cemaat
:topluluk, grup, takım, bir imama uyup namaz kılanlar Ehak :
en doğru, daha doğru Ehl-i sünnet
:sünnete tabi olanlar ve ona uyarak yaşayanlar Ekalliyet
:azınlık Ekseriyet:
çoğunluk Emevilik
:dört halife devrinden sonrai beni ümeyye hanedanının kurduğu devlet Hak
:varlığı hiç değişmeyen,her hakka sahip,ibadete layık Hakikat:
gerçek Hasen
:güzel, iyi olan Hüve Hak
:o da haktır Hüve hasen
:o da güzeldir Hüve-l Hak
:Hakk sadece O’dur Hüve-l hasen
:Sadece O güzeldir İhtilaf
:anlaşmazlık, uyuşmazlık, karışıklık, ikilik İttiba
:uymak, tabi olmak İttifak
:birlik, beraber hareket etmek için anlaşmak Lakayd
:alakasız, karışmayan, kıymet vermeyen Nihayet:
son Rafızilik
:şii fırkalarından birinden olan Salabet
:sağlamlık, katılık, dayanıklılık Sevad-ı azam
:insanların ekseriyeti
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Her şeyi kanun ve nizamına itaat ettiren hikmet-i amme ve her şeyi süslendirip yüzünü güldüren inayet-i şamile ve her şeyi sevindirip memnun eden rahmet-i vasia ve zihayat her şeyi beslendirip lezzetlendiren rızk-ı umumi-i iaşe ve her şeyi umum eşyaya münasebettar ve müstefid ve bir derece malik eden hayat ve ihya gibi kainatın yüzünü güldüren, ışıklandıran bedihi hakikatlar ve vahdani fiiller; ziya güneşi gösterdiği gibi, bir tek Zat-ı Hakim, Kerim, Rahim, Rezzak, Hayy ve Muhyi'yi bilbedahe gösteriyorlar. Eğer herbiri birer bürhan-ı bahir-i vahdaniyet olan o yüzer geniş fiillerden tek birisi Vahid-i Ehad'e verilmezse, yüzer vecihte muhaller lazım gelir.
(Bediüzzaman Said Nursi - 30. Lem'adan)
Lügatler
bedihi
:aşikâr, apaçık, delile ihtiyaç bırakmayan Bilbedahe
:açık olarak, aşikar Bürhan-ı bahir-i vahdaniyet
:birliğinin denizler kadar geniş delilleri fiil
:amel, iş, faaliyet Hakikat:
gerçek Hayy
:diri ve devamlı hayat sahibi olan(Allah) hikmet-i âmme
:yaratılıştaki kâinattaki umumi ve ilâhi fayda ve gayeler İhya :
diriltme, hayat verme inayet-i şamile
:herkese ait umumi yardım İtaat
:söz dinlemek, alınan emre uymak, boyun eğmek Kâinat
: evren, yaratılanların hepsi Kerim
:şerefli, izzetli, ihsan ve inayet sahibi Lem’a :
parıltı, parlamak Malik:
sahib Muhal
:imkansız, olması mümkün olmayan Muhyi
:maddi manevi hayat veren, canlandıran, dirilten, can ve ruh veren münasebettar
:ilgili, alakalı, yakışan, uygun olan müstefid
:istifade eden, fayda gören, faydalanan Nizam :
düzen, kanun Rahîm
:rahmet edici, merhamet eden Rahmet-i vasia
:geniş-sınırsız rahmet Rezzak
:bütün rızıkları ve faydalanacak şeyleri yaratan ve ihsan eden(Allah) rızk-ı umumi-i iaşe
:bütün varlıkların rızık ve geçimlikleri Umum
: bütün,tüm, tamam, hepsi vahdani
:Allah’ın birliği ile alakalı, birliğe ait Vâhid-i Ehad
:benzeri olmayan tek Vecih :
yön, tarz, metod, üslub Zat-ı Hakim
:her şeyde hikmet koyan, hikmetle yaratan zat zihayat
: hayat sahibi, canlı Ziya
:ışık, aydınlık

--
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Risale-i Nur'a sizin gibi pek ciddi sahib ve muhafız ve varis ve hakikatbin ve kıymetşinas zatların benim yerimde benden daha kuvvetli, ihlaslı olarak vazife-i Kur'aniye ve imaniyede çalıştıklarını gördüğümden, kemal-i ferah ve sürur ve itminan ve istirahat-ı kalb ile ecelimi ve mevtimi ve kabrimi karşılıyorum, bekliyorum. Ben sizi yazılarınızda ve hatırımdan çıkmayan hidematınızda günde müteaddid defalar görüyorum ve size olan iştiyakımı tatmin ediyorum. Siz de bu biçare kardeşinizi risalelerde görüp sohbet edebilirsiniz. Ehl-i hakikatın sohbetine zaman, mekan mani' olmaz; manevi radyo hükmünde biri şarkta biri garbda, biri dünyada biri berzahta olsa da rabıta-i Kur'aniye ve imaniye onları birbiriyle konuşturur.
(Bediüzzaman Said Nursi - Kastamonu Lahikası'ndan)
Lügatler
Berzah
:dünya ile âhiret arası, iki âlem arası, perde Bîçare:
çaresiz Ecel :
ölüm vakti Ehl-i hakikat
:hakikat ehli, gerçeklerle yaşayan ve kıymet veren kişiler Garb
: batı Hakikatbin
:hakikatı gören, hakikatı anlayan Hidemat
:hizmetler Hükmünde
:benzeri, gibi İhlâs :
sırf Allah rızası için beklentisiz ve samimi iş yapmak İstirahat-i kalb
:kalp huzuru, kalbin tatmini ve teslimiyeti İştiyak
:çok arzu ve istek İtminan
:inanmak, karalılık, tatmin olmak Kabir:
mezar Kemal-i ferah
:tam ferahlık, tam rahat ve huzur hali Kıymetşinas
:kıymet bilir, değer bilir Lâhika :
mektup, ilave Manevi
:manaya ait, ruhani Mani
:engel, özür, men etme, engelleme Mekân
:yer, ev, hane, mesken Mevt:
ölüm Muhafız
:muhafaza eden, değiştirmeyen, saklayan, koruyan Müteaddid:
birçok, birden fazla, çeşitli Rabıta-i Kur’aniye ve imaniye
:iman ve Kur’an’ın verdiği irtibat, bağlantı ve birliktelik Risale
:mektup, küçük kitap, risale-i nurların parçalarından herbiri Sürur :
sevinç, mutluluk Şark:
doğu Tatmin
:ikna etmek, rahatlatmak Varis
:mirasçı, miras düşen Vazife-i Kur’aniye ve imaniye
:İman ve Kur’an anlatma ve yaşama vazifesi Zat :
hürmete layık kimse, kişi  
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Herbir zihayat, mesela bu süslü çiçek ve şu tatlıcı sinek, öyle manidar, İlahi, manzum bir kasideciktir ki, hadsiz zişuurlar onu kemal-i lezzetle mütalaa ederler. Ve öyle kıymetdar bir mu'cize-i kudrettir ve bir ilanname-i hikmettir ki, Sani'inin san'atını nihayetsiz ehl-i takdire cazibedarane teşhir eder. Hem kendi san'atını kendisi temaşa etmek ve kendi cemal-i fıtratını kendisi müşahede etmek ve kendi cilve-i esmasının güzelliklerini ayineciklerde kendisi seyretmek isteyen Fatır-ı Zülcelal'in nazar-ı şuhuduna görünmek ve mazhar olmak, gayet yüksek bir netice-i hilkatidir.
(Bediüzzaman Said Nursi - 2. Şua'dan)
Lügatler
Âyinecik :küçük ayna, aynacık
Câzibedarane : çekici bir şekilde
Cemâl-i fıtrat : yaratılıştaki güzellik
Cilve-i esma : Allah’ın isimlerinin görüntüsü, yansıması
Ehl-i takdir : bir şeyin değerini bilenler, takdir edenler
Fâtır-ı Zülcelâl : Herşeyi yoktan benzersiz olarak yaratan ve sonsuz büyüklük sahibi olan Allah
Hadsiz :sayısız, sınırsız
İlâhi : Allah’tan gelen
İlânname-i hikmet : her şeyin bir gayeye yönelik olarak anlamlı ve yerli yerinde olmasını ilan eden yazı
Kaside : büyükleri övmek için yazılan şiir
Kemâl-i lezzet : tam lezzet alarak
Kıymettar : kıymetli, değerli
manidar :manalı, anlamlı
Manzum :düzenli,şiir gibi yazılmış
Mazhar olmak : erişmek, nâil olmak
Mucize-i kudret : kudret mucizesi
Müşâhede etmek : gözlemlemek
Mütalaa etmek: okumak, incelemek
Nazar-ı şuhud : Cenâb-ı Hakkın görme sıfatı
Netice-i hılkat : yaratılış neticesi
Nihayetsiz : sonsuz
Sâni : her şeyi sanatla yaratan
Temâşa etmek : seyretmek
Teşhir etmek :sergilemek
zihayat : hayat sahibi, canlı
Zîşuur : şuur sahibi, bilinçli

 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
İ'lem Eyyühel-Aziz! Kafirlerin, müslümanlara ve ehl-i Kur'ana düşman olmaları küfrün iktizasındandır. Çünki küfür imana zıddır. Maahaza Kur'an, kafirleri ve aba ve ecdadlarını i'dam-ı ebedi ile mahkum etmiştir.
Binaenaleyh müslümanlar ile ülfet ve muhabbetleri mümkün olmayan kafirlere muhabbet boşa gidiyor. Onların muhabbetiyle karşılaşılamaz. Onlardan meded beklenilemez. Ancak (Âl-i İmran Suresi, 3:173=Allah bize yeter, o ne güzel vekildir) diye Cenab-ı Hakk'a iltica etmek lazımdır.
(Bediüzzaman Said Nursi – Mesnevi-i Nuriye’den)
Lügatler
Âbâ :
babalar Binaenaleyh
:bunun üzerine, bundan dolayı Cenâb-ı Hak :
Hakkın ta kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah Ecdad :
atalar, dedeler Ehl-i Kur’an
:Kur’an’ın yolundan gidenler, müslümanlar İ’dam-ı ebedi
: bir daha geri dönmeyecek şekilde sonsuza dek yok etme İ’lem Eyyühel Aziz :
Ey aziz kardeşim, bil ki İktiza :
gerektirme İltica :
sığınma Kâfir :
Allah’ı veya Allah’ın kesin olarak bildirdiği bir şeyi inkâr eden kimse Küfr :
Allah’ı veya Allah’ın kesin olarak bildirdiği herhangi bir şeyi inkâr etme, inançsızlık, dinsizlik Maahaza :
bununla beraber, bununla birlikte Mahkum etmek:
birkişi aleyhinde cezalandırıcı mahiyette hüküm vermek Medet
:yardım Muhabbet
: sevgi,sevmek Ülfet :
kaynaşma, yakınlaşma

--
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Herkesin, her günde, şu âlemden bir mahsus alemi var. Hem o âlemin keyfiyeti, o adamın kalbine ve ameline tabidir. Nasıl ki ayinende görünen muhteşem bir saray, ayinenin rengine bakar. Siyah ise, siyah görünür. Kırmızı ise, kırmızı görünür. Hem onun keyfiyetine bakar. O ayine şişesi düzgün ise, sarayı güzel gösterir. Düzgün değil ise, çirkin gösterir. En nazik şeyleri kaba gösterdiği misillü; sen kalbinle, aklınla, amelinle, gönlünle, kendi âleminin şeklini değiştirirsin. Ya aleyhinde, ya lehinde şehadet ettirebilirsin. Eğer namazı kılsan, o namazın ile o âlemin Sani'-i Zülcelal'ine müteveccih olsan; birden, sana bakan âlemin tenevvür eder. Adeta namazın bir elektrik lambası ve namaza niyetin, onun düğmesine dokunması gibi, o âlemin zulümatını dağıtır ve o herc ü merc-i dünyeviyedeki karmakarışık perişaniyet içindeki tebeddülat ve harekat, hikmetli bir intizam ve manidar bir kitabet-i kudret olduğunu gösterir. (Nur Suresi, 24:35)[SUB]1[/SUB] ayet-i pür-envarından bir nuru, senin kalbine serper. Senin o günkü âlemini, o nurun in'ikasıyla ışıklandırır. Senin lehinde nuraniyetle şehadet ettirir.
(Bediüzzaman Said Nursi - 21.Söz'den)
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :
[SUP]1[/SUP] : “Allah göklerin ve yerin nurudur.” Nur Sûresi, 24:35.
Lügatler
Âlem :dünya, kâinat
amel :iş, fiil, ibadet
Âyet-i pür envar :nurlarla dolu ayet
Âyine :ayna
Harekât :hareketler
Hercümerc-i dünyeviye :dünyanın kargaşaları
Hikmet :Herkesin bilmediği gizli sebeb, gizli sır, sebeb, fayda, gaye
İn’ikas : aksetme, yansıma
İntizam :tertip, düzen, düzgünlük, düzenlilik
Keyfiyet : bir şeyin esası, içyüzü, nitelik, özellik
Kitabet-i kudret :kudret yazması
Mahsus :hususi, ayrılmış, tayin edilmiş, özel
manidar :manalı, anlamlı
misillü :gibi
muhteşem :ihtişamlı, görkemli
Müteveccih :yönelmiş, dönmüş
Nazik :dayanıksız, ince
Nur : ışık,aydınlık, parlaklık
Sâni-i Zülcelal :sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan ve her şeyi sanatla yaratan Allah
Şehadet : şahitlik, tanıklık
Tebeddülat :değişiklikler
Tenevvür :nurlanma, aydınlanma
Zulümat :karanlıklar, dinsizlik ve zulüm devri

 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Eğer Risale-i Nur'u tenkid fikriyle tedkik eden adliye memurları, imanlarını onunla kuvvetlendirip veya kurtarsalar, sonra beni i'dam ile mahkum etseler; şahid olunuz, ben hakkımı onlara helal ediyorum. Çünki biz hizmetkarız. Risale-i Nur'un vazifesi, imanı kuvvetlendirip kurtarmaktır. Dost ve düşmanı tefrik etmeyerek, hizmet-i imaniyeyi hiçbir tarafgirlik girmeyerek yapmağa mükellefiz.

(Bediüzzaman Said Nursi - 14. Şua'dan)

Lügatler
Hizmet-i imaniye :iman kurtarma hizmeti, imana davet hizmeti
Hizmetkâr :hizmet eden
İ’dam :yok etmek, öldürmek
Mahkum etmek: bir kişi aleyhinde cezalandırıcı mahiyette hüküm vermek
Mükellef :sorumlu, yükümlü, vazifeli
Tarafgirlik : taraftarlık, taraf olmak
Tedkik :hakikatı anlamak ve meydana çıkarmak için inceden inceye araştırmak
Tefrik etmek :birbirinden ayırmak, seçmek, ayırdetmek
Tenkit :bir kimse veya şeyin iyi-kötü taraflarını bulup meydana çıkarmak, eleştirmek

 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
78- Cennet olmazsa, Cehennem tazib etmez.
79- Zaman ihtiyarlandıkça, Kur'an gençleşiyor; rumuzu tavazzuh ediyor. Nur, nar göründüğü gibi; bazan şiddet-i belagat dahi, mübalağa görünür.
(Bediüzzaman Said Nursi - Hakikat Çekirdekleri'nden 78-79)
Lügatler
Hakikat:
gerçek Mübalağa
:olduğundan fazla veya eksik göstermek, haddini aşmak Nar :
ateş, cehennem Nur :
ışık,aydınlık, parlaklık Rumuz :
işaret, ince nükte, manası gizli olan işaretler Şiddet-i belagat
:yerinde söz söylememnin şiddeti, etkin söz söylemek Tavazzuh :
açıklama,açığa çıkma Tazib
:azab etmek  
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Madem ölüm öldürülmüyor; hayattan çok ziyade ehemmiyetli bir mes'eledir. Yüzde doksanı bu hayatın selametine çalışıyorlar; biz Risale-i Nur şakirdleri de, herkesin başına muhakkak gelecek olan ölümün dehşetli hücumuna karşı mücadele ediyoruz. Hadsiz şükür olsun ki; şimdiye kadar o ölüm i'dam-ı ebedisini, yüzbinler adam hakkında terhis tezkeresine Risale-i Nur ile çevirdiğine yüzbinler şahid gösterebiliriz.
(Bediüzzaman Said Nursi – Emirdağ Lahikası 1’den)
Lügatler
Dehşetli
: ürpertici Ehemmiyetli
: önemli Hadsiz :
sayısız, sınırsız İ’dam-ı ebedi
: sonsuza kadar yok olacağına inanmak Muhakkak
:kesin, mutlaka Selamet :
emniyet, rahat Şâkird:
talebe Terhis :
kurtuluş, salıverilme Tezkere :
evrak, belge Ziyade
:fazla, çok
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
İ'lem Eyyühel-Aziz! Dünyada görülen bilhassa nebati ve hayvani hayatlarda müşahede edilen ademler, i'damlar, tebeddül ve teceddüd-ü emsalden ibarettir. İmanlı olan kimselere göre zeval ve firakın acısı değil, yerlerine gelen emsalleriyle visalin lezzeti hâsıl oluyor. Öyle ise, imana gel ki, elemden emin olasın. Kadere teslim ol ki, selamette kalasın.

(Bediüzzaman Said Nursi - Mesnevi-i Nuriye'den)

Lügatler
Adem : yokluk, yok olma
Bilhassa :özellikle
Elem :keder, üzüntü, acı
Emin olmak : endişe duymamak
Emsal : örnekler, benzerler
Eyyühel Aziz :Ey Aziz, sevgili kardeşim
Firak : ayrılık
Hâsıl : meydana gelen
İ’dam :yok etmek, öldürmek
İ’lem : Bil ki
Kader :Allah’ın ezelde her şeyi takdir edip yazması
Müşahede edilen : görülen, gözlenen
Nebati : bitkisel
Selamet :kurtuluş, korktuklarından kurtulmak
Tebeddül :değişmek, başkalaşmak
Teceddüd-ü emsal :örneklerin tazelenmesi, yenilenme
Visal : kavuşma, buluşma
Zeval : yok olma, kaybolma

 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
İnsanın en kıymetdar cihazı akıldır. Eğer sırr-ı tevhid ile olsa, o akıl, hem İlahi kudsi defineleri, hem kainatın binler hazinelerini açan pırlanta gibi bir anahtarı olur. Eğer şirk ve küfre düşse, o akıl, o halde geçmiş zamanın elim hüzünlerini ve gelecek zamanın vahşi korkularını insanın başına toplattıran meş'um ve sebeb-i taciz bir alet-i bela olur.
(Bediüzzaman Said Nursi - 2. Şua'dan)
Lügatler
Alet-i bela
: sıkıntı aleti, musîbet vasıtası Cihaz :
organ, uzuv Define
: hazine, kıymetli eşya Elîm :
elemli, acı,kederli Hüzün
: üzüntü İlâhî :
Allah’tan gelen, Allah’a dair, onunla alakalı Kâinat
: evren, yaratılanların hepsi Kıymetdar :
kıymetli, önemli Kudsî :
mübarek, kutsal Küfr :
Hakk’I inkâr etmek, Allah’tan gelenleri reddetmek Meş’um :
kötü, uğursuz Sebeb-i ta’ciz
:rahatsızlık sebebi, huzursuzluk sebebi Şirk :
Allah’a ortak koşmak Sırr-ı tevhid
:birlik sırrı Vahşi
:merhametsiz, medeni olmayan, yabani

--
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Eğer mazi, yani geçmiş zamanın hadisatını, sinema ile hâlihazırda gösterdikleri gibi; istikbaldeki ahval dahi, mesela elli sene sonraki halleri bir sinema ile gösterilse idi, ehl-i sefahet şimdiki güldüklerine yüz binlerce nefrin ve nefret edip ağlayacaktılar. Dünya ve ahirette ebedi ve daimi süruru isteyen, iman dairesindeki terbiye-i Muhammediyeyi (A.S.M.) kendine rehber etmek gerektir.

(Bediüzzaman Said Nursi - 13. Söz'den)

Lügatler
Ahval :haller, durumlar
Daimi : devamlı
Ebedi : sonsuz
Ehl-i sefahet :zevk ve eğlenceye, yasak şeylere düşkün olanlar
Hadisat :hadiselr, olaylar
Halihazır :şimdi, şimdiki zamanda
İstikbal :gelecek
Mazi : geçmiş zaman
Nefrin :lanet, beddua
Rehber : yol gösteren, kılavuz
Sürur : sevinç, mutluluk
Terbiye-i Muhammediye(A.S.) :Peygamber(A.S.)dan öğrenilen dini terbiye



 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Mü'minlerde nifak ve şikak, kin ve adavete sebebiyet veren tarafgirlik ve inad ve hased; hakikatça ve hikmetçe ve insaniyet-i kübra olan İslamiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı maneviyece çirkin ve merduddur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir.

(Bediüzzaman Said Nursi - 22. Mektub'dan)

Lügatler
Adavet : düşmanlık
Hakikat : gerçek
Hased : kıskançlık, çekememezlik
Hayat-ı beşeriye: insan hayatı
Hayat-ı içtimaiye :toplum hayatı
Hayat-ı maneviye : manevi hayat
Hayat-ı şahsiye : şahsi hayat, kişisel yaşam
Hikmet :Herkesin bilmediği gizli sebeb, gizli sır
İnad : ısrar, dediğinden vazgeçmeme
İnsaniyet-i Kübra :büyük ve makbul olan insanlık, İslamiyet
Kin :gizli düşmanlık
Merdud :reddolunmuş, kabul edilmeyen
Muzır : zararlı, zarar veren
Nifak :ikiyüzlülük, bozuşmuş olmak, inanmış gibi görünmek
Sebebiyet : sebeb olmak
Şikak :ikilik, parçalanmışlık
Tarafgirlik : taraftarlık, taraf olmak
Zulüm :eziyet, haksızlık, karanlıkta bırakmak


--
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
İnsanın en latif ve şirin bir seciyesi olan şefkat; eğer sırr-ı tevhid onun yardımına yetişmezse, öyle müdhiş bir hırkat, bir firkat, bir rikkat, bir musibet olur ki, insanı en bedbaht bir dereceye indirir. Tek bir güzel yavrusunu ebedi kaybeden bir gafil valide, bu hırkatı tam hisseder.
Hem mesela: İnsanın en lezzetli ve tatlı ve kıymetli hissi olan muhabbet, eğer sırr-ı tevhid yardım etse, bu küçücük insanı, kainat kadar büyüttürür ve genişlik verir ve mahlukata nazenin bir sultan yapar. Eğer şirk ve küfre düşse el'iyazü billah öyle bir musibet olur ki, mütemadiyen zeval ve fenada mahvolan hadsiz mahbublarının ebedi firakları ile biçare kalb-i insaniyi her dakika parça parça eder. Fakat gaflet veren lehviyatlar, muvakkaten ibtal-i his nev'inden zahiren hissettirmiyor.
(Bediüzzaman Said Nursi - 2. Şua'dan)
Lügatler
Bedbaht :
talihsiz, şansız, kötü Bîçare :
çaresiz Ebedi :
sonsuz El'iyazü billah :
Allah korusun, Allah saklasın, Allah’a sığınırız fenâ :
yokluk, yok olmak, ölüm Firak :
ayrılık, ayrılmak Firkat :
dostlardan ve sevdiği şeylerden ayrılmak Gafil :
dikkatsiz, uyanık olmayan, iyi düşünmeyen Gaflet
:dikkatsizlik, vurdumduymazlık, en mühim vazifeyi düşünmeyip kıymetsiz işlerle uğraşmak Hadsiz :
sayısız, sınırsız Hırkat :
hararet, sıcaklık, yanma İbtal-i his
:duygusunu kaybetmek, uyuşturmak Kâinat
: evren, yaratılanların hepsi Kalb-i insani
: insan kalbi Küfr :
Hakk’I inkâr etmek, Allah’tan gelenleri reddetmek Latif :
mülayim, yumuşak, güzel, nazik Lehviyat
:günahlı, şehvetli,nefsani haram meşguliyetler Mahbub
:sevilen, muhabbet edilen Mahlukat :
yaratılmışlar, yaratıklar mahvolmak :
harap olmak, yıkılmak, ortadan kalkmak, bozulmak Muhabbet
: sevgi,sevmek Musibet
:bela, felaket, afet, dert Muvakkaten
:geçici, devamlı olmayan Müdhiş :
dehşetli, ürpertici,tehlikeli mütemadiyen
: devamlı Nazenin
:ince, nazlı, zayıf, hoş edalı Nev’
:çeşit, sınıf, cins Rikkat
:acıma, incelik, yufka yüreklilik, yumuşaklık Seciye
: huy, karakter, ahlâk Sırr-ı tevhid
:birlik sırrı Şirin
: tatlı, sevimli, cana yakın Şirk :
Allah’a ortak koşmak Valide :
ana Zahiren
:görünüşe göre, göründüğü gibi zeval :
yok olmak, son bulmak, yerinden ayrılıp gitmek  
 


--
 

YİĞİDO

Üye
Kademeli
Hararetteki meratib, bürudetin tahallülü iledir; hüsündeki derecat, kubhun tedahülü iledir. Kudret-i ezeliye zatiyedir, lazımedir, zaruriyedir; acz tahallül edemez, meratib olamaz, her şey ona nisbeten müsavidir.

(Bediüzzaman Said Nursi - Hakikat Çekirdekleri'nden 80)

Lügatler
Acz: âcizlik, güçsüzlük
Bürudet :soğukluk
Derecat :dereceler
Hakikat :gerçek
Hararet :sıcaklık
Hüsün :güzellik
Kubh :çirkinlik
Kudret-i ezeliye :Allah’ın ezeli kudreti
Lazıme :lüzumluluk, gereklilik
Meratib :mertebeler, kademeler
Müsavi :denk, aynı derecede
Nisbeten :kıyasla, oranla
Tahallül :araya girmek, müdahale etmek
Tedahül :karışmak, müdahale etmek, iç içe olmak
Zatiye :kendisine ait, kendisinden, hususi
 
Üst