DİVAN-I HARB-İ ÖRFÎ 8.2.HÜRRİYETE HİTAP(DEVAMI)
--
Yeni hükûmet-i meşrutamız mu’cize gibi doğduğu için, inşaallah bir seneye kadar, [SUP]1[/SUP]تَكَلَّمَ فِى الْمَهْدِ صَبِيّاً sırrına mazhar olacağız. Mütevekkilâne, sabûrâne tuttuğumuz otuz sene Ramazan-ı sükûtun sevabıdır ki, azapsız, cennet-i terakki ve medeniyet kapılarını bize açmıştır. Hâkimiyet-i milliyenin beraat-i istihlâli olan kanun-u şer’î hâzin-i cennet gibi bizi duhule davet ediyor. Ey mazlum ihvan-ı vatan! Gidelim, dahil olalım. Birinci kapısı, şeriat dairesinde ittihad-ı kulub; ikincisi, muhabbet-i milliye; üçüncüsü, maarif; dördüncüsü, sa’y-i insanî; beşincisi, terk-i sefahettir. Ötekilerini sizin zihninize havale ediyorum. Zira davete icabet vâciptir. Bu inkılâb-ı azîmin fatihası mu’cize gibi başladığı için bir fâl-i hayırdır ki, hâtimesi de pek güzel olacaktır. Şöyle ki: Bu inkılâp, fikr-i beşerin ağır zincirlerini parça parça ve istidâd-ı terakkiye karşı setleri zîr ü zeber ederek, hükûmeti varta-yı mevtten tahlis ve bu millet-i mazlumede cevahir-i insaniyeti izhar ve âzâde olarak kâbe-i kemâlâta doğru gönderdiği gibi, hatimesi de, yani otuz sene kadar rengârenk sefahet ve isrâfat ve hevesat ve lezaiz-i nâmeşrua gibi seyyiat-ı medeniyet, devlet-i medeniyeti, hükûmet-i müstebide gibi inkıraza sevk eden umurlar maddeten zararını ihsas edeceğinden, o muzlim ve kesif olan sehab, arzu-yu umumî ile münkeşif olduğundan, şems-i şeriat ve mâkesi olan kamer-i medeniyet, berrak ve saf ve esâsatta Asya’yı ve Rumelini tenvir ve mutazammın olduğu istidad-ı kemâlin tohumları hürriyetin yağmuru ile neşvünemâ bularak rengârenk elvan ile tezyin edeceğini, bu fâl-i hayır bize müjde veriyor. Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler : [SUP]1[/SUP] : Beşikte çocuk iken konuştu. | Lügatler : arzu-yu umumî : genel arzu; herkesin istediği âzâde : bağlardan kurtulmuş, serbest, kayıtsız, özgür beraat-i istihlâl : güzel başlangıç, iyi alâmet cennet-i terakki : yükselme, kalkınma cenneti cevahir-i insaniyet : insanlığın cevherleri, yetenekleri devlet-i medeniyet : medeniyet devleti; medeniyet nimeti duhul : girme, dahil olma esâsat : esaslar, temeller fâl-i hayır : iyi alâmet ve işaret fikr-i beşer : insanlığın düşüncesi hâkimiyet-i milliye : millî egemenlik (İslâm dini, şeriatı ve inancının egemenliği) hâtime : son, sonuç havale etmek : bırakma, ısmarlama hâzin-i cennet : Cennet bekçisi hevesat : gelip geçici, nefsin hoşuna giden istek ve arzular hükûmet-i müstebid : baskıcı, diktatör hükûmet icabet : cevap verme ihsas etmek : hissettirmek ihvan-ı vatan : vatan kardeşleri, vatandaşlar inkılâb-ı azîm : büyük köklü değişim, devrim inkılâp : köklü değişim, devrim inkıraz : dağılıp yok olma, son bulma isrâfat : israflar, savurganlıklar istidad-ı kemâl : mükemmellik ve olgunluk yeteneği istidâd-ı terakki : ilerleme, kalkınma yeteneği ittihad-ı kulub : kalplerin birleşmesi, kalp birliği izhar : açığa çıkarma kâbe-i kemâlât : mükemmelliklerin kâbesi, olgunlukların merkezi kamer-i medeniyet : medeniyet ayı kanun-u şer'î : şer’î kanun, İslâm dinine ait kanun kesif : katı, yoğun lezaiz-i nâmeşrua : İslâmın izin vermediği lezzetler maarif : ilim, bilgi, eğitim maddeten : maddî olarak mâkes : ayna mazhar olmak : erişmek, nail olmak millet-i mazlume : mazlum millet mu’cize : insanların benzerini yapmakta âciz kaldıkları olağanüstü olay muhabbet-i milliye : millî muhabbet; İslâm dinine, şeriatına ve inancına ait sevgi mutazammın : içine alan, kapsayan muzlim : karanlıklı münkeşif : açılmış, meydana çıkarılmış mütevekkilâne : Allah’a güvenerek; elimizden geleni yapıp sonucu Ona bırakarak Ramazan-ı sükût : sessizlik ramazanı, sessizlik orucu sabûrâne : çok sabredici olarak sa'y-i insanî : insanın çalışması sefahet : yasak zevk ve eğlencelere düşkünlük, budalalık sehab : bulut sevk eden : yönlendiren, gönderen seyyiat-ı medeniyet : medeniyetin kötülükleri şems-i şeriat : şeriat güneşi şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi; İslâmiyet tahlis : kurtarmak tenvir : aydınlatma terk-i sefahet : gayrı meşru zevk ve eğlenceleri bırakma umur : işler vâcip : dinî bakımdan yapılması şart ve kesin olan şey varta-yı mevt : ölüm tehlikesi zîr ü zeber etmek : alt üst etmek |
--