Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
[TD="width: 307, bgcolor: transparent"]
Yeni hükûmet-i meşrutamız mu’cize gibi doğduğu için, inşaallah bir seneye kadar, [SUP]1[/SUP]تَكَلَّمَفِىالْمَهْدِصَبِيّاً sırrına mazhar olacağız. Mütevekkilâne, sabûrâne tuttuğumuz otuz sene Ramazan-ı sükûtun sevabıdır ki, azapsız, cennet-i terakki ve medeniyet kapılarını bize açmıştır. Hâkimiyet-i milliyenin beraat-i istihlâli olan kanun-u şer’î hâzin-i cennet gibi bizi duhule davet ediyor. Ey mazlum ihvan-ı vatan! Gidelim, dahil olalım. Birinci kapısı, şeriat dairesinde ittihad-ı kulub; ikincisi, muhabbet-i milliye; üçüncüsü, maarif; dördüncüsü, sa’y-i insanî; beşincisi, terk-i sefahettir. Ötekilerini sizin zihninize havale ediyorum. Zira davete icabet vâciptir.
Bu inkılâb-ı azîmin fatihası mu’cize gibi başladığı için bir fâl-i hayırdır ki, hâtimesi de pek güzel olacaktır. Şöyle ki:
Bu inkılâp, fikr-i beşerin ağır zincirlerini parça parça ve istidâd-ı terakkiye karşı setleri zîr ü zeber ederek, hükûmeti varta-yı mevtten tahlis ve bu millet-i mazlumede cevahir-i insaniyeti izhar ve âzâde olarak kâbe-i kemâlâta doğru gönderdiği gibi, hatimesi de, yani otuz sene kadar rengârenk sefahet ve isrâfat ve hevesat ve lezaiz-i nâmeşrua gibi seyyiat-ı medeniyet, devlet-i medeniyeti, hükûmet-i müstebide gibi inkıraza sevk eden umurlar maddeten zararını ihsas edeceğinden, o muzlim ve kesif olan sehab, arzu-yu umumî ile münkeşif olduğundan, şems-i şeriat ve mâkesi olan kamer-i medeniyet, berrak ve saf ve esâsatta Asya’yı ve Rumelini tenvir ve mutazammın olduğu istidad-ı kemâlin tohumları hürriyetin yağmuru ile neşvünemâ bularak rengârenk elvan ile tezyin edeceğini, bu fâl-i hayır bize müjde veriyor.Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :[SUP]1[/SUP] : Beşikte çocuk iken konuştu.
[/TD]
[TD="width: 307, bgcolor: transparent"]
Lügatler : arzu-yu umumî : genel arzu; herkesin istediği âzâde : bağlardan kurtulmuş, serbest, kayıtsız, özgür beraat-i istihlâl : güzel başlangıç, iyi alâmet cennet-i terakki : yükselme, kalkınma cenneti cevahir-i insaniyet : insanlığın cevherleri, yetenekleri devlet-i medeniyet : medeniyet devleti; medeniyet nimeti duhul : girme, dahil olma esâsat : esaslar, temeller fâl-i hayır : iyi alâmet ve işaret fikr-i beşer : insanlığın düşüncesi hâkimiyet-i milliye : millî egemenlik (İslâm dini, şeriatı ve inancının egemenliği) hâtime : son, sonuç havale etmek : bırakma, ısmarlama hâzin-i cennet : Cennet bekçisi hevesat : gelip geçici, nefsin hoşuna giden istek ve arzular hükûmet-i müstebid : baskıcı, diktatör hükûmet icabet : cevap verme ihsas etmek : hissettirmek ihvan-ı vatan : vatan kardeşleri, vatandaşlar inkılâb-ı azîm : büyük köklü değişim, devrim inkılâp : köklü değişim, devrim inkıraz : dağılıp yok olma, son bulma isrâfat : israflar, savurganlıklar istidad-ı kemâl : mükemmellik ve olgunluk yeteneği istidâd-ı terakki : ilerleme, kalkınma yeteneği ittihad-ı kulub : kalplerin birleşmesi, kalp birliği izhar : açığa çıkarma kâbe-i kemâlât : mükemmelliklerin kâbesi, olgunlukların merkezi kamer-i medeniyet : medeniyet ayı kanun-u şer'î : şer’î kanun, İslâm dinine ait kanun kesif : katı, yoğun lezaiz-i nâmeşrua : İslâmın izin vermediği lezzetler maarif : ilim, bilgi, eğitim maddeten : maddî olarak mâkes : ayna mazhar olmak : erişmek, nail olmak millet-i mazlume : mazlum millet mu’cize : insanların benzerini yapmakta âciz kaldıkları olağanüstü olay muhabbet-i milliye : millî muhabbet; İslâm dinine, şeriatına ve inancına ait sevgi mutazammın : içine alan, kapsayan muzlim : karanlıklı münkeşif : açılmış, meydana çıkarılmış mütevekkilâne : Allah’a güvenerek; elimizden geleni yapıp sonucu Ona bırakarak Ramazan-ı sükût : sessizlik ramazanı, sessizlik orucu sabûrâne : çok sabredici olarak sa'y-i insanî : insanın çalışması sefahet : yasak zevk ve eğlencelere düşkünlük, budalalık sehab : bulut sevk eden : yönlendiren, gönderen seyyiat-ı medeniyet : medeniyetin kötülükleri şems-i şeriat : şeriat güneşi şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi; İslâmiyet tahlis : kurtarmak tenvir : aydınlatma terk-i sefahet : gayrı meşru zevk ve eğlenceleri bırakma umur : işler vâcip : dinî bakımdan yapılması şart ve kesin olan şey varta-yı mevt : ölüm tehlikesi zîr ü zeber etmek : alt üst etmek
[/TD]
TARİHÇE-İ HAYAT DERSLERİ13.6.RİSALE-İ NUR VE HARİÇ MEMLEKETLER(DEVAMI)
[TD="width: 307, bgcolor: transparent"]
Pakistan basınında Risale-i Nur ve Üstad Said Nursî Hazretleri hakkındaki neşriyattan örnekler31 Ocak 1958 tarihli Students’ Voice (Talebelerin Sesi) Gazetesi, Pakistan İslâm Talebe Cemiyeti tarafından 15 günde bir çıkarılan ve talebeleri istikbalin büyüklerini yüksek İslâmî esaslara göre hazırlamayı gaye edinmiş bir talebe cemiyetinin neşir organıdır. Bu gazetenin “Türk Gençliği Uyanıyor” başlıklı makalesinden:Bütün İslâm memleketlerinde ittihad-ı İslâm için çalışan İslâmî teşkilâtlar tâdât edilip, Türkiye’de de Nur talebeleri bu meyanda zikrediliyor ve en sonra ittihad-ı İslâm için çalışan ve Pakistan’ın en iyi dostları olan Nur talebelerini tanıdık; Nur talebelerinin üstadı seksen beş yaşında büyük bir âlim olan Üstad Said Nursî’dir. Hakikat-i İslâmiye için yaptığı mücadele, kendi ana vatanında—yani Türkiye’de—otuz sene işkenceli bir hayat ve sık sık hapiste yatmasına sebep oldu ve 1952’de serbest bırakıldı. Fakat bu ihtiyarın bakışları hâlâ ateşlidir. Otuz yıllık hapis ve işkenceler onu mağlûp edemedi. Bu mücadelesiyle, birbirine çok sıkı bağlı olan Nur talebeleri kitlesini meydana getirdi. Üstad Said Nursî, Risale-i Nur eserleri vasıtasıyla Türk gençliğini İslâm ideolojisinin en büyük düşmanları olan siyonist ve komünistlerin hilekâr tuzaklarına düşmekten kurtarmıştır. Türkiye Başvekili Adnan Menderes Risale-i Nur Külliyatının neşrine müsaade ettiği zaman, Türkiye’nin Pakistan Elçisi sayın Selâhaddin Rıfat Erbil vasıtası ile bu büyük adama takdir ve tebriklerimizi bildirmiştik ve bu vesileyle, Üstad Said Nursî ve Nur talebelerini de selâmlamıştık ve bu mektubumuz Türkiye’de binlerle basılarak dağıtılmıştı. Bizim programımız Türkçeye çevrildi. Biz de, birkaç önemli Risaleleri, Urducaya çevirdik.
Pakistan İslâmî Talebe Cemiyetinin onuncu yıldönümünde, Türkiye’deki İslâmî hareketi göstermek için, Türklerin, İslâm edebiyatı sergisi de vardı. Bu sergide İlâhiyat Fakültesi, Diyanet İşleri Yayınları, bazı Türkçeye çevrilmiş İslâmî eserler ve on beş adet Risale-i Nur Külliyatından eserler vardı. Nur talebelerinin faaliyeti bu sergide harita ve fotoğraflarla ve grafikle izah edildi.***30 Nisan 1958 tarihli Students’ Voice gazetesi “İslâm Dünyasındaki Müsbet Uyanıklık” başlıklı makaleden.Her İslâm memleketinde, İslâmiyetin hâkimiyeti için yapılan övülmeye lâyık şerefli mücadeleler anlatılıyor ve Türkiye’de yapılan mücadelelerin neticesi olarak hükûmet, din hürriyetini sıkan bağları gevşetmiştir. Mehmed Âkif materyalist milliyetçiliği takbih eden ve halk arasında taze bir heyecan verecek olan Safahat isimli eseri yazdı.
Hazret-i Said Nursî yılmadan, hakikat-i İslâmiye için mücadele etmektedir. Kendisi, Türkiye’de en büyük cinayet telâkki edilen Atatürk aleyhtarı olmakla ittiham ve aleyhinde neşriyat yapılmışsa da, bu zulümler, halkı onun etrafında toplamıştır. 130 parça eserin sahibi olan Üstad hapiste iken verilmiş olan zehirlerin tesiriyle ihtiyarlığını geçirmekte olup, bu hal—seksen yaşını geçtiği halde—hakikat-i İslâmiye ve İslâmların saadeti için mücadelesine mani olamamıştır.
[/TD]
[TD="width: 307, bgcolor: transparent"]
Lügatler : aleyhtar : karşı olan, aynı fikirde olmayan cemiyet : dernek hakikat-i İslâmiye : İslâmiyetin hakikati, esasıhâkimiyet : egemenlik, hükümranlık hilekâr : hileci, hilebaz hürriyet : serbestlik ideoloji : toplumu etkileyen fikir ve düşünce sistemi istikbal : gelecek ittihad-ı İslâm : İslâm birliği ittiham : suçlama izah : açıklama mağlûp etme : yenme meyan : arada mücadele : uğraşma, çabalama müsbet : olumlu neşr : yayma, yayımlama neşriyat : yayınlar risale : kitap, mektup; Risale-i Nur’dan her bir bölüm saadet : mutluluk, huzur Students Voice : “Talebelerin Sesi” anlamına gelen ve 1950 yıllarında Pakistan’da, Pakistan Talebe Cemiyeti tarafından 15 günde bir çıkarılan bir gazete tâdât : sayma takbih : kötüleme, kınama telâkki edilme : anlaşılma, kabul edilme teşkilât : yapı, kuruluş zikredilme : anılma, belirtilme
[/TD]
[TD="width: 307, bgcolor: transparent"]
Bir mu’cize-i Peygamberîdir (a.s.m.) ve bu millet-i mazlumeye bir inayet-i İlâhîdir ve cemiyet-i milliyenin niyet-i hâlisânesinin bir kerametidir ki, bu maden-i saadet ve hürriyet olan şeriat dairesindeki ittihad-ı kulûb ve muhabbet-i millî elimize meccanen girdi. Milel-i saire, milyonlarla cevahir-i nüfus feda etmekle kazandılar. Ölmüş olan hissiyat ve âmâl ve müyülât-ı âliye-i milliyemizi ve ahlâk-ı hasene-i İslâmiyemizi bu küre-i arz denilen, cezbe tutmuş mevlevî gibi meczup cevvâlin simâhında tanin-endâz ve umum milleti sürur ile bir garip ihtizaza getiren sadâ-yı hürriyet ve adalet nefh-i sûr-u İsrâfil gibi hayatlandırıyor.
Sakın, ey ihvân-ı vatan! Sefahetlerle ve dinde lâubaliliklerle tekrar öldürmeyiniz. Ve bütün efkâr-ı fâsideye ve ahlâk-ı rezileye ve desais-i şeytaniyeye ve tabasbusata karşı şeriat-ı garrâ üzerine müesses olan kanun-u esâsî Azrâil hükmüne geçti, onları öldürdü.
Ey hamiyetli ihvân-ı vatan! İsrâfât ve hilâf-ı şeriat ve lezaiz-i nâmeşrua ile tekrar ihyâ etmeyiniz.
Demek, şimdiye kadar mezarda idik, çürüyorduk. Şimdi bu ittihâd-ı millet ve meşrutiyet ile rahm-ı mâdere geçtik, neşvünemâ bulacağız. Yüz bu kadar sene geri kaldığımız mesafe-i terakkiden, inşaallah mu’cize-i Peygamberî (a.s.m.) ile, şimendifer-i kanun-u şer’iye-i esasiyeye amelen ve burak-ı meşveret-i şer’iyeye fikren bineceğiz.
[/TD]
[TD="width: 307, bgcolor: transparent"]
Lügatler : ahlâk-ı hasene-i İslâmiye : İslâmiyetten gelen güzel ahlâk ahlâk-ı rezile : aşağılık ahlâk âmâl : emeller, istekler amelen : iş ve emek bakımından, çalışma olarak burak-ı meşveret-i şer'iye : şer’î meşveret burağı (Burak, çok hızlı bir araçtır ki, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) İsra ve Mirac yolculuğunda bu binekle kâinatı seyahat etmişti.) cemiyet-i milliye : millî cemiyet, topluluk; din, şeriat, inanç birliği olan millet, topluluk cevahir-i nüfus : nefisler cevherleri, değerli cevherler olan insanlar cevvâl : sürekli hareket hâlinde olan cezbe tutmak : Allah’ın aşkıyla kendinden geçer bir hale gelme desais-i şeytaniye : şeytanın desiseleri, hileleri efkâr-ı fâside : bozulmuş fikirler elvan : renkler fâl-i hayır : iyi alâmet ve işaret hamiyetli : din, vatan, aile, hak, hukuk gibi değerleri koruma duygusu ve gayreti olan hilâf-ı şeriat : şeriata zıt, aykırı hissiyat : hisler, duygular ihtizaz : sarsıntı, titreşim ihvân-ı vatan : vatan kardeşleri ihya etmek : diriltmek, hayat vermek inâyet-i İlâhî : Allah’ın inâyeti, şefkat ve yardımı isrâfât : israflar, savurganlıklar ittihad-ı kulûb : kalplerin birleşmesi, kalp birliği ittihâd-ı millet : milletin birleşmesi, birlik ve beraberliği kanun-u esâsî : temel kanun, anayasa keramet : Allah’ın bir ikramı olarak görülen olağanüstü şey küre-i arz : yerküre, dünya lâubalilik : vurdumduymazlık; saygısızlık lezaiz-i nâmeşrûâ : İslâmın izin vermediği lezzetler, haram lezzetler maden-i saadet ve hürriyet : mutluluk ve hürriyet madeni, kaynağı meccanen : ücretiz, bedelsiz meczup : cezbeye kapılmış, kendinden geçmiş mesafe-i terakki : ilerleme, kalkınma mesafesi milel-i saire : diğer milletler millet-i mazlume : mazlum millet mu’cize-i Peygamberî : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mu’cizesi muhabbet-i millî : millî sevgi müesses olan : kurulu olan müyülât-ı âliye-i milliye : millî yüce meyiller, eğilimler nefh-i sûr-u İsrâfil : ölümün ardından topyekun diriliş için Hz. İsrafil’in sûra üflemesi neşvünemâ : büyüme ve gelişme niyet-i hâlisâne : samimî, ihlâslı niyet rahm-ı mâder : ana rahmi sadâ-yı hürriyet ve adalet : hürriyet ve adaletin sesi sefahet : yasak zevk ve eğlencelere düşkünlük, ahmaklık simâh : kulak deliği, kulak sürur : mutluluk, sevinç şeriat : Allah tarafından bildirilen hükümlerin hepsi şeriat-ı garrâ : büyük ve parlak şeriat, İslâmiyet şimendifer-i kanun-u şer’iye-i esasiye : şer’î anayasa treni tabasbusat : dalkavukluklar, kendini küçülterek başkasına kendini beğendirmeye çalışmalar tanin-endâz : çınlayan, tınlayan tezyin etmek : süslemek umum : bütün
[/TD]
[TD="width: 307, bgcolor: transparent"]
Bu vahşet-engiz sahrâ-yı kebiri zaman-ı kàsırada tekemmül-ü mebâdi cihetiyle tayyetmekle beraber, milel-i mütemeddine ile omuz omuza müsabaka edeceğiz. Zira onlar kâh öküz arabasına binmişler, yola gitmişler; biz birden bire şimendifer ve balon gibi mebâdiye bineceğiz, geçeceğiz. Belki câmi i ahlâk-ı hasene olan hakikat-i İslâmiyenin ve istidad-ı fıtrînin, feyz-i imanın ve şiddet-i cû’un hazma verdiği teshil yardımıyla fersah fersah geçeceğiz. Nasıl ki vaktiyle geçmiştik.
Talebeliğin bana verdiği vazife ile ve hürriyetin fermân-ı mezuniyetiyle ihtar ediyorum ki:
Ey ebnâ-yı vatan! Hürriyeti sû-i tefsir etmeyiniz; ta elimizden kaçmasın ve müteaffin olan eski esareti başka kapta bize içirmekle bizi boğmasın. [SUP]HAŞİYE[/SUP]Zira hürriyet, mürâât-ı ahkâm ve âdâb-ı şeriat ve ahlâk-ı hasene ile tahakkuk ve neşvünemâ bulur. Sadr-ı evvelin, yani Sahabe-i Kiramın o zamanda, âlemde vahşet ve cebr-i istibdat hükümferma olduğu halde, hürriyet ve adalet ve müsavatları bu müddeâya bir burhan-ı bâhirdir. Yoksa, hürriyeti sefahet ve lezaiz-i nâmeşrua ve israfat ve tecavüzat ve hevâ-i nefse ittibâda serbestiyet ile tefsir ve amel etmek, bir padişahın esaretinden çıkmakla ve alçakların istibdadı ve esaret-i rezilesinin altına girmekle beraber, milletin çocukluk istidadını ve sefih olduğunu gösterdiğinden, paralanmış olan eski esarete lâyık ve hürriyete adem-i liyâkatini gösterir. Zira sefih mahcurdur. Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :[SUP]HAŞİYE[/SUP] : Evet, daha dehşetli bir istibdat ile, pek acı ve zehirli bir esareti bize içirdiler.
[/TD]
[TD="width: 307, bgcolor: transparent"]
Lügatler : âdâb-ı şeriat : şeriatın koyduğu edepler, terbiyeler adalet : hak sahibine hakkını verme, haksızı terbiye etme ve cezalandırma adem-i liyâkat : liyâkatsizlik, lâyık olmama ahlâk-ı hasene : güzel ahlâk amel etmek : iş görmek burhan-ı bâhir : apaçık güçlü delil câmi-i ahlâk-ı hasene : bütün güzel ahlâkı içine alan, kapsayan cebr-i istibdat : baskı ve zulmün zorbalığı cihet : yön ebnâ-yı vatan : vatan evlâtları esaret : esirlik esaret-i rezile : aşağılık esirlik fermân-ı mezuniyet : mezuniyet belgesi fersah fersah : beş kilometre beş kilometre, çok hızlı (Fersah, yaklaşık 5 kilometrelik bir uzunluk ölçüsüdür.) feyz-i iman : iman bereketi, imanın verdiği bolluk fikren : düşünce olarak hakikat-i İslâmiye : İslâmiyetin hakikatleri, gerçekleri haşiye : dipnot, açıklayıcı not hevâ-i nefis : nefsin geçici, lüzumsuz istek ve arzuları; kabiliyet ve duyguları nefsin yasak arzu ve isteklerinin emrine verme hükümfermâ : hüküm süren hürriyet-i şer’iye : şeriatın belirlediği hürriyet ihtar etmek : hatırlatmak, ikaz etmek israfat : israflar, savurganlıklar istibdat : baskı, zulüm istidad : yetenek istidad-ı fıtrî : yaratılıştan gelen istidat, doğal yetenek ittibâ : tâbi olma, uyma lezaiz-i nâmeşrûâ : İslâmın izin vermediği lezzetler, haram lezzetler mahcur : malını kullanmaktan men edilmiş, mal üzerindeki tasarruf yetkisi elinden alınmış kimse mebâdi : ilkeler, temeller, temel bilgiler milel-i mütemeddine : medenileşmiş milletler muşa’şa’ : parlayan müddeâ : iddia edilen şey mürâât-ı ahkâm : hükümlere riayet etme, uyma müsabaka etmek : yarışmak müsavat : eşitlik müteaffin : kokuşmuş neşvünemâ : gelişip büyüme, yetişme sadr-ı evvel : İslâmın başlangıç devrindekiler, sahabeler Sahabe-i Kiram : Şerefli Sahabeler; Peygamberimizi (a.s.m.) dünya gözüyle görüp onun yolundan gidenler sahrâ-yı kebir : büyük çöl sefahet : yasak zevk ve eğlencelere düşkünlük, ahmaklık sefih : ahmak, beyinsiz; yasak zevk ve eğlencelere aşırı düşkün serbestiyet : serbestlik sû-i tefsir : kötü yorumlama şiddet-i cû' : açlığın şiddeti şimendifer : tren tahakkuk : gerçekleşme tayyetmek : atlamak; uzun mesafeleri kısa zamanda geçip gitmek tecavüzat : tecavüzler, saldırılar tefsir : yorumlamak, açıklamak tekemmül-ü mebâdi : gelişip mükemmelleşmenin ilkeleri, temelleri, temel bilgileri teshil : kolaylaştırma vahşet : ilkellik vahşet-engiz : korkunç, ürkütücü zaman-ı kàsıra : kısa zaman
[/TD]
[TD="width: 307, bgcolor: transparent"]
Bu vahşet-engiz sahrâ-yı kebiri zaman-ı kàsırada tekemmül-ü mebâdi cihetiyle tayyetmekle beraber, milel-i mütemeddine ile omuz omuza müsabaka edeceğiz. Zira onlar kâh öküz arabasına binmişler, yola gitmişler; biz birden bire şimendifer ve balon gibi mebâdiye bineceğiz, geçeceğiz. Belki câmi i ahlâk-ı hasene olan hakikat-i İslâmiyenin ve istidad-ı fıtrînin, feyz-i imanın ve şiddet-i cû’un hazma verdiği teshil yardımıyla fersah fersah geçeceğiz. Nasıl ki vaktiyle geçmiştik.
Talebeliğin bana verdiği vazife ile ve hürriyetin fermân-ı mezuniyetiyle ihtar ediyorum ki:
Ey ebnâ-yı vatan! Hürriyeti sû-i tefsir etmeyiniz; ta elimizden kaçmasın ve müteaffin olan eski esareti başka kapta bize içirmekle bizi boğmasın. [SUP]HAŞİYE[/SUP]Zira hürriyet, mürâât-ı ahkâm ve âdâb-ı şeriat ve ahlâk-ı hasene ile tahakkuk ve neşvünemâ bulur. Sadr-ı evvelin, yani Sahabe-i Kiramın o zamanda, âlemde vahşet ve cebr-i istibdat hükümferma olduğu halde, hürriyet ve adalet ve müsavatları bu müddeâya bir burhan-ı bâhirdir. Yoksa, hürriyeti sefahet ve lezaiz-i nâmeşrua ve israfat ve tecavüzat ve hevâ-i nefse ittibâda serbestiyet ile tefsir ve amel etmek, bir padişahın esaretinden çıkmakla ve alçakların istibdadı ve esaret-i rezilesinin altına girmekle beraber, milletin çocukluk istidadını ve sefih olduğunu gösterdiğinden, paralanmış olan eski esarete lâyık ve hürriyete adem-i liyâkatini gösterir. Zira sefih mahcurdur. Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler :[SUP]HAŞİYE[/SUP] : Evet, daha dehşetli bir istibdat ile, pek acı ve zehirli bir esareti bize içirdiler.
[/TD]
[TD="width: 307, bgcolor: transparent"]
Lügatler : âdâb-ı şeriat : şeriatın koyduğu edepler, terbiyeler adalet : hak sahibine hakkını verme, haksızı terbiye etme ve cezalandırma adem-i liyâkat : liyâkatsizlik, lâyık olmama ahlâk-ı hasene : güzel ahlâk amel etmek : iş görmek burhan-ı bâhir : apaçık güçlü delil câmi-i ahlâk-ı hasene : bütün güzel ahlâkı içine alan, kapsayan cebr-i istibdat : baskı ve zulmün zorbalığı cihet : yön ebnâ-yı vatan : vatan evlâtları esaret : esirlik esaret-i rezile : aşağılık esirlik fermân-ı mezuniyet : mezuniyet belgesi fersah fersah : beş kilometre beş kilometre, çok hızlı (Fersah, yaklaşık 5 kilometrelik bir uzunluk ölçüsüdür.) feyz-i iman : iman bereketi, imanın verdiği bolluk fikren : düşünce olarak hakikat-i İslâmiye : İslâmiyetin hakikatleri, gerçekleri haşiye : dipnot, açıklayıcı not hevâ-i nefis : nefsin geçici, lüzumsuz istek ve arzuları; kabiliyet ve duyguları nefsin yasak arzu ve isteklerinin emrine verme hükümfermâ : hüküm süren hürriyet-i şer’iye : şeriatın belirlediği hürriyet ihtar etmek : hatırlatmak, ikaz etmek israfat : israflar, savurganlıklar istibdat : baskı, zulüm istidad : yetenek istidad-ı fıtrî : yaratılıştan gelen istidat, doğal yetenek ittibâ : tâbi olma, uyma lezaiz-i nâmeşrûâ : İslâmın izin vermediği lezzetler, haram lezzetler mahcur : malını kullanmaktan men edilmiş, mal üzerindeki tasarruf yetkisi elinden alınmış kimse mebâdi : ilkeler, temeller, temel bilgiler milel-i mütemeddine : medenileşmiş milletler muşa’şa’ : parlayan müddeâ : iddia edilen şey mürâât-ı ahkâm : hükümlere riayet etme, uyma müsabaka etmek : yarışmak müsavat : eşitlik müteaffin : kokuşmuş neşvünemâ : gelişip büyüme, yetişme sadr-ı evvel : İslâmın başlangıç devrindekiler, sahabeler Sahabe-i Kiram : Şerefli Sahabeler; Peygamberimizi (a.s.m.) dünya gözüyle görüp onun yolundan gidenler sahrâ-yı kebir : büyük çöl sefahet : yasak zevk ve eğlencelere düşkünlük, ahmaklık sefih : ahmak, beyinsiz; yasak zevk ve eğlencelere aşırı düşkün serbestiyet : serbestlik sû-i tefsir : kötü yorumlama şiddet-i cû' : açlığın şiddeti şimendifer : tren tahakkuk : gerçekleşme tayyetmek : atlamak; uzun mesafeleri kısa zamanda geçip gitmek tecavüzat : tecavüzler, saldırılar tefsir : yorumlamak, açıklamak tekemmül-ü mebâdi : gelişip mükemmelleşmenin ilkeleri, temelleri, temel bilgileri teshil : kolaylaştırma vahşet : ilkellik vahşet-engiz : korkunç, ürkütücü zaman-ı kàsıra : kısa zaman
[/TD]
[TD="width: 307, bgcolor: transparent"]
İkinci hakikat: Zaman-ı sâlifte, yani galebe-i vahşet vaktinde âlemde hükümfermâ, vahşetin mahsulü ve tedennî ve inkırazın mahkûmu olan kuvvet ve cebrin saltanatı idi. Herhangi devletin deverân-ı demmi yerine girmişse, öyle devletlerin sahâif-i tarihiyeleri baykuşların âşiyâneleri gibi satırları inkırazlarını çağırıyorlar, bağırıyorlar.
Tasallut-u medeniyetin zamanında âlemin hükümranı ilim ve marifettir. Müvellidi medeniyet; ve şânı tezayüd; ve ömrü ebedî olduğundan herhangi devletin hayat ve müdebbiri olmuşsa, o hükûmeti kendi gibi kayd-ı ömr-ü tabiîden ve ecel-i inkırazdan tahlis ve küre-i arz kadar yaşamasına istidat vermiş. Kitab-ı Avrupa sahâifi bunu alenen gösteriyor.
Eğer denilse: Şimdiye kadar bu hükûmet-i zaifeyi âdi adamlar idare edebilirlerdi. Fakat bu kadar metin ve dehşetli, kaviyen emel ettiğimiz yeni hükûmeti omuzunda taşıyacak harika ve dâhi adamlar lâzımken, Asya ve Rumeli tarlası acaba öyle mahsulât verecek mi?
Buna cevap: Eğer başka inkılâplar başa gelmezse, evet.
Ve üçüncü hakikate dikkat et. Şöyle ki:
Bu zaman-ı mâzide insan istidad-ı gayr-ı mütenâhîye mâlik iken, o kadar dar ve mahdut daire içinde hareket ediyordu ki, güya insan iken hayvan gibi yaşadığından, efkâr ve ahlâkı o daire nispetinde tedennî etmiş ve mahsur kalmıştı. Şimdi bu şer’î hürriyet-i âdilâne eğer yaşasa ve bozulmazsa, fikr-i beşerin ağır zincirlerini paralamakla ve istidad-ı terakkiye karşı setleri hercümerc ederek o küçük daireyi dünya kadar tevsi edebilir. Hatta benim gibi bir köylü adam, Süreyya kadar ulvî olan idare-i umumîyi nazara alacak, âmâl ve müyûlâtın filizlerini orada bağlayacak. Ve her bir fiil ve tavrının orada bir ihtizaz ile zîmedhal bulunacağından, himmet Süreyya kadar teâlî ve ahlâkı o derece tekemmül ve efkârı memalik-i Osmaniye kadar tevessü edeceğinden, Eflâtun’ları, İbn-i Sina’ları ve Bismarck’ları, Dekart’ları ve Taftazanî’leri inşaallah geri bırakacak. Bu kuvvetli Asya ve Rumeli tarlası çok şübban-ı vatan mahsulü vereceğinden kaviyen ümitvarız.
[/TD]
[TD="width: 307, bgcolor: transparent"]
Lügatler : âdi : basit, sıradan alenen : açıktan âmâl : emeller, istekler aşiyane : yuva cebr : zorlama, zorbalık deverân-ı dem : kan dolaşımı ebedî : sonsuz ecel-i inkıraz : dağılıp yok olma vakti, çökme zamanı efkâr : fikirler emel etmek : ümit etmek, ümit bağlamak fikr-i beşer : insan fikri galebe-i vahşet : vahşetin üstünlüğü, ilkelliğin üstünlüğü hakikat : esas, gerçek hercümerc etmek : alt üst etmek; karma karışık etmek himmet : ciddi gayret hükûmet-i zaife : zayıf hükûmet hükümfermâ : egemen, hüküm süren hükümran : hükmü geçen, hükmeden, egemen olan hürriyet-i âdilâne : adaletli hürriyet idare-i umumî : genel idare ihtizaz : sarsıntı inkılâp : değişim, dönüşüm inkıraz : yıkılma, dağılıp yok olma, son bulma istidad-ı gayr-ı mütenâhî : sonsuz yetenek istidad-ı terakki : ilerleme ve kalkınma yeteneği istidat : kabiliyet, yetenek kaviyen : kuvvetli bir şekilde kayd-ı ömr-ü tabiî : doğal ömür sınırı kitab-ı Avrupa sahaifi : Avrupa kitabının sayfaları; Avrupa tarihinin yaprakları küre-i arz : yerküre, dünya mahdut : sınırlı mahsul : ürün mahsulât : ürünler mâlik : sahip marifet : bilgi, eğitim metin : sağlam, kuvvetli müdebbir : idareci; idare eden, çekip çeviren müvellid : doğurtan; ebe müyûlât : meyiller, eğilimler nazara almak : dikkate almak nispetinde : ölçüsünde sahâif : sayfalar, tarih sayfaları sahâif-i tarihiye : tarihî sayfalar Süreyya : Ülker yıldızı, pervin şer'î : dine uygun tahlis : kurtarmak tasallut-u medeniyet : medeniyetin musallat olması, hâkimiyeti teâlî : yükselme, yücelme tedennî : alçalma, gerileme tekemmül : mükemmelleşme, olgunlaşma tevsi etmek : genişletmek tezayüd : ziyadeleşme, artma ulvî : yüce, büyük vahşet : ilkellik (medeniyetin zıttı) zaman-ı mâzi : geçmiş zaman zaman-ı sâlif : geçmiş zaman zîmedhal : giriş yeri, menfez; karışma yeteneği
[/TD]