ÇAĞLARI AYDINLATAN YÜCE PEYGAMBER
Tam beş yüz yıldan fazla, geçmişti ki İsa’dan;
İnsanlık yoldan çıkmış, dünya olmuştu zindan !
Evrendeki gecenin, son karanlığıydı bu,
Çağları aydınlatan, yüce Peygamber doğdu!
Ya Resulallah! Şeksiz sen olmasaydın eğer;
Var olmazdı felekler, arzda olmazdı değer! (1,99)
Ey kıvancımız! Sensin tüm güzeller güzeli, (2/a-b)
Sonsuzluk âleminde, Ey rahmet peygamberi. (3),(126)
Makam-ı Mahmut senin, ilk şefaatçı sensin, (4, 26-b)
Senden başka örnek yok, sen en büyük öndersin. (5)
Okur-yazar değildin, okuttu Allah seni,
Ve unutmazsın dedi, tey’id etti rutbeni. (6)
En üstün insan çıktı, bilgisayarda vasfın, (7/a)
Aynalar kadar berrak, deryalar kadar safsın.
Hazreti Musa, İsa; ardından geldi ancak, (7/b)
Milyarların içinde, sana verildi sancak.
Sen ki üstün insan, sen ki Halifetullah! (8)
Bütün yetkiler ile, donattı seni Allah. (9)
Vedduha sûresi’nde yemin etti Hakk, niçin? (10)
Kalbini tatmin edip, gönlünü almak için.
Helâl – Haram edersin, izn-i ilâhi ile; (11)
Raûf-Rahîm ismini, Allah getirdi dile. (12)
Senin zuhurun için, yaratıldı tüm insan, (13)
Senin emrin geçerli, sonsuza dek ey Sultan! (14)
Yine yemin etti Hakk, en üstün ahlâk sende;
Ve en büyük sevaplar, göreceksin ilerde..... (15)
Seni öyle beğendi, öyle sevdi ki Allah!
Senin hatırın için, kıble oldu Beytullah! (16)
Razı olasın diye, kıbleyi değiştirdi; (17)
Tüm yüzleri sevdiğin Beytullah’a çevirdi.
Sen güneşler güneşi, evreni aydınlatan;
Sen fakirle sultanı, aynı ölçüde tartan! (18)
Her an minarelerden, avaz avaz yükselir;
Önce Allah’ın ismi, sonra senin ki gelir!
Her namazda okunan dualar, salavatlar; (19)
Yerler, gökler, semalar, yüceliğini kutlar! (1,20)
Sünnetin bizler için, tek kurtuluş yoludur, (21)
Kalpler Allah sevgisi ve seninle doludur! (22)
Sensin inananlara inanç veren, güç veren, (23)
Şüphesiz Hakka erer, önceden sana eren! (24)
Sen evrensel Peygamber, Peygamberliğin özü; (25)
Yüce Allah mahşerde, sana verdi ilk sözü ! (26/a-b-c-d-e-f-g-h)
Kalbine indirilen vahiyler, oldu Kur’an; (27)
Önceki hükümleri tüm kaldırdı ortadan. (28)
Öyle bir kitap ki bu, hep içinde neki var; (29/a-b-c )
Gazdan başlayan hayat ve sonsuzluğa kadar! (30)
Bütün Peygamberleri, sevgiyle selamlayan; (31)
Âdem’den önceleri ve sonraları kapsıyan!
Bindörtyüz sene evvel, yüksek ilimleri sen;
Vahiyle bildirmiştin, insanlar bilmez iken! (32)
Bu sonsuz gerçeklerden, bazıları şunlardı,
İnsanlık asırlandan sonra farkına vardı!
Göklerle yer bitişik iken, yarıp ayırdık, (33)
Sonra arza üstünden biraz baslılar yaptık. (34/ a-b)
Arz kıtalar halinde, hayat başladı sudan; (35)
Hakk yarattı Âdemi, kuru temiz çamurdan! (36)
Yuvarlaktır dünyamız, tavanıysa korunmuş; (37)
Gökyüzü atmosferi, sanki bir kubbe olmuş! (38)
Ve en büyük müjdeyi, yeminlerle bildirdin;
“Şu görünen yıldız” a, erişecektir bu din! (39)
Dağları görürsün ki, sabittir duruyorlar; (40)
Gerçekte ise onlar, sür’atle yürüyorlar!
Yani dönüyor dünya, siz görmeseniz bile;
Hem kendi çevresinde, hem de güneşinkinde!
Güneş ziya, Ay’sa nur; yüzüyorlar durmadan,
Samanyolu’yla bile, Galaksi’ye vurmadan! (41)
Bir ölçüyle inmekte yağmur, üzerimize; (42)
Kur’an mucizesiyle şifa, her derdimize! (43)
Semaya çıkan insan; hem kafir, hem müslüman, (44)
Semanın duası var, okunur orda heman! (45)
Kafir önce inanmaz ve sonunda inanır; (46)
Nefsinde ve ufukta, o âyetleri tanır! (47)
Burc’dan Burc’a geçerler, binerek vasıtaya; (48/a-b)
Tedbirler alınmakta, göğüsler daralmaya! (49)
Semadan düşer gibi, tabiri bizler için;
İkaz-ı İlâhidir; çıkmıyorsunuz, niçin?
Çıkmadan düşmek olmaz, demek ki çıkılacak; (50)
Uzay astronotları, kim derdi ki yanacak?
Ölüm erişir size, burçlarda olsanız de; (51)
Ay da ziyaydı önce, nur oldu en sonunda1 (52)
Kur’an dikkat çekiyor, tâ parmak uçlarına; (53)
Zerreden daha küçük, atom parçalarına! (54)
Anne karnında insan, üç karanlık içinde;
Yaratılır da sonra, olur başka biçimde! (55)
Firavn’ı boğdu deniz, ve korundu bedeni;
İbret alınsın diye, bildirildi nedeni! (56/a)
Tam üç bin yıldan sonra, Kızıl deniz yanında;
Buldular İngilizler, bir kazının sonunda!
Secde halinde iken, dona kalmış vücudu;
Ümitsizlik secdesi, kabul olunmuyordu! (56/b)
Ve Musa’nın asası, nasıl yardı denizi? (57)
Ey insanlar çalışın, deneyin bilginizi!
Karınca ve kuşlarla, konuşurdu Süleyman; (58)
Bu sırları da halen, çözememiştir insan!
Dağlar da zikrederdi, Hazret-i Davud ile; (59)
O koskoca kayalar, nasıl gelirdi dile!
Bir aylık mesafeye, bir gün akşama kadar;
Gider döner Süleyman, onu taşırdı rüzgar! (60)
Tam üç yüz yıl yaşadı, Ashab-ı Kehf uykuda;
Sonra Allah uyardı onları, mağarada!
Kameri; üç yüz dokuz yıl, eder uykuları; (61)
Bu ince hesap farkı, ne güzel bir uyarı!
Bu olayların hepsi muhal olmaktan çıktı;
Demek ki İslâm dini, tüm fenlere açıktı!
Ufukları gösterdin, bize yüce Peygamber;
İnsanlık için sensin; en son, en büyük önder!
“İstanbul’un fethi”ni, müjdelemiştin bize; (62)
Zikir gibi tefekkür, farzdır üzerimize! (63)
Ebû hureyre ile şu gerçeği bildirdin;
İlim Süreyya’daysa, onu almaya gidin! (64)
İki ilim ondaydı, yalnız birini verdi;
“İkincisini açsam, kesilir boynum” derdi! (65)
İki deniz bitişik, biri acı ve tuzlu; (66/a)
Perdelidir karışmaz, ötekiyle tatlı su! (66/b)
Yerde yaşayanlarla, gökteki yaşayanlar; (67/a-b-c-d)
Birleşebilir bir gün, bunu bilsin insanlar!
Onları yaratarak, dağıtan yüce Kudret;
Toplar dilediği an, buna muktedir elbet! (68/a-b)
Kur’an-ı Kerim’inde, semadaki yollara; (69/ a-b)
Yemin ediyor Allah, bu davettir kullara!
Kuvveti buldu beşer, çıkabildi yıldıza; (70/a)
İkinci doğu-batı, girmedi konumuza! (70/b)
Allah, iki doğunun, iki batının Rabbi, (71/a)
Birisi bildiğimiz, ya ikincisi hani? (71/b)
Henüz bulamadılar, bu ikinci güneşi, (72)
Yüce kutsal Kur’an’ın, hiç olur mu bir eşi? (73)
Her bitkiyi, erkekli-dişili yarattı Hakk, (74)
Rüzgarı taşıyıcı, aşılayıcı mutlak! (73)
Rüzgar olmasa asla, meyve vermez ağaçlar;
İnsanlar gibi toplum, tüm hayvanlar ve kuşlar! (76)
Her şey zikreder Hakk’ı, demek ki her şey canlı (77/ abcçdef)
Bir atom manzumesi , güneş kadar nizamlı!
Taş selam verdi sana, kütük ağlamıştı ya! (78)
Hazret-i Musa niçin, asayı vurdu suya? (79/a-b)
İbrahim’i yakmayan ateş, neyi duymuştu?
“İbrahim’e serin ol!” buyruğuna uymuştu! (80)
Taş Allah korkusundan, yuvarlanır yerinden;
Bazılarında ise, su fışkırır derinden! (81)
Nuh gemisi, vâhiyle yapılmıştı o zaman; (82)
Semaya çıktı İdris, ve inmedi oradan! (83)
Binlerce yıllık haber, Kur’an’ın mucizesi;
Kur’anın kaynağıysa, kalbinin berrak sesi!
Ümmetin olmak için, İsâ gökte yaşıyor; (84)
İslam’a hizmet etmek , hasretini taşıyor ! (85)
Dostlarına demişti, ben gidecem ve fakat;
Kainatın reisi, gelmek üzere mutlak! (86/a-b-c-ç)
Ben sizlere görevli, O ise kainata;
Tekrar dönecem bir gün, kavuşacam mutlaka!
Asmadılar İsa’yı, ve öldürmediler de; (87)
Ümmetin olmak için, inecektir ilerde! (88)
Vefat edince İsa, gömülecek yanına;
Ve misafir, olacak Kainat Sultanı’na! (89)
Senden önce kimsenin, ermediği mertebe;
Tüm dünya mescid oldu; hatta deniz, dağ, tepe (90/a)
Toprak temizleyici ve temiz oldu sana; (90/b)
Su olmazsa teyemmüm, farz tüm müslümanlara! (91)
Yalnız ümmetine helal oldu ganimet; (90/c)
İsmini duyanlara, erişir idi heybet! (90/d)
Bir aylık mesafeden, korkardı düşmanların; (90/e)
Görevli meleklerdi, senin koruyanların! (92)
Ümmetlerin içinde, en hayırlı senin ki; (93/a-b)
Namaz safları ise, aynen meleklerin ki! (90/f)
Yine ümmetine has, bir de zikir halkası;
Melekler çevreliyor, hallerin şahikası! (94/a-b)
“Farzlar ve nafileyle, yaklaşırsa bir kulum;
Onu sever; gören göz, tutan eli olurum! (95)
Sana verildi Kevser, Liva-i Hamd senindir (96)
Şeytan’ın İslâm oldu, bu senin eserindir! (90/g)
Arz’ın anahtarları, ancak verildi sana; (90/h)
Kat’iyyen verilmedi, önceden başkasına!
Adem yaratılmadan ben peygamberdim, dedin; (97)
Yaratılışta ilksin, ve sonu mühürledin!
Son buldu Peygamberlik, senin yüce şahsında; (98)
Gaye senin gelmendi, amaç sendin aslında! (99)
Yalnız sana verilen, bir de Kadir Gecesi;
Bin aydan hayırlıdır, ikramın en yücesi! (100)
Kur’an mucizesiyse, bâkidir sonsuza dek;
Koruyucusu Allah; ne insan,ne de melek! (101)
Dokunamaz harfine, her an yepyeni durur;
Hükümleri ebedi, sonsuza dek uyulur! (102)
Minberinle evinin, arasını duyurdun;
Cennet bahçelerinden bir bahçedir, buyurdun! (103/a)
Cennetteki havzımın, üzerindedir minber; (103/b)
Diyerek ilan ettin gerçeği, ey Peygamber!
Mescidinde kılınan; bir namaz, bin mislidir, (90/i)
Yalnız Beytullah hariç, bu hüküm umumidir!
Diğer camilerde bir , orda bin misli sevap; (104/a)
Lütfunla bizleri de, ona bağışla ya Rab!
Selamınızı alır, karşılarım kabrimden;
Ruhumu salar bana, ki eminim Rabbimden! (104/b)
Musa’yı hem kabrinde, namaz kılarken buldun; (105/a)
Sonra mi’rac anında, hepsine imam oldun! (105/b)
Tüm Peygamber ruhları, tâbi oldular sana;
Ve de namaz kıldırdın, ta’zim için Rahman’a!
Zaten; İmam-Hatibi benim, dedin mahşerin, (106)
Sancağımın altıdır, hatta tüm peygamberin!
Toplanacakları yer, övünmek için demem; (107)
Ancak hak, gerçek budur, gereklidir söylemem!
Yine tüm insanlığın, tek efendisiyim ben; (108)
Rabbim böyle buyurdu, konuşamam kendimden! (109)
Parmak işaretinle, ay yarıldı ikiye;(110/a-b)
Ağaçlar sana geldi, derhal çağırdın diye! (111)
Tüm ümitler kesilip, susuz kalmışken insan;
Şarıl şarıl pınarlar, aktı parmaklarından! (112)
Göğsün açıldı, ismin yükseldi sonsuza dek; (113)
Sana mutlak itaat, ayrıca tazim etmek; (114)
Ve tercih etmek seni, kendi varlığımıza; (115)
İmanın şartı oldu, şükrolsun Rabbımıza!
Senin kokundan üstün; ne misk, ne amber vardı;
O mübarek vücudun, ne kokular saçardı! (116)
Kalbim uyumaz dedin, Vahiysiz konuşmazsın;(117)
Sırtınla da görürsün, tariflere sığmazsın! (118-119)
Allah ve melekleri, salat ediyor sana,(120)
Teslim olmak; salavat farz, tüm müslümanlara!
Rabbim yakınlığını, sevgilerle duyurdu;
Bizler bilelim diye, bakın neler buyurdu;
Biat ettiler sana, Hudeybiye semtinde;
Senin elindi ama, benimkiydi üstünde! (121)
Sana biat ettiler, bana oldu o biat;
Cebrail sana dedi: “Toprağı küffara at!” (123)
Sen atarken ben idim, o toprağı fırlatan;
Tüm küffar askerini, hezimete uğratan! (122)
Ve seni vekil etti, konuşturdu namına;
“Ey kullarım!” dedirtti, günahkar kullarına! (124/a)
Senin cümlenle, ümit kapılarını açtı; (124/b)
Bütün günahkarlara, rahmetlerini saçtı!
Senin mevcudiyetin, varlığın hürmetine;
Toplu azaplar kalktı, hatta küffardan bile!
“Taş yağdır! Diyenlere,azap etmem kat’iyyen;
sen içlerinde iken”, bilinsin ebediyyen! (125)
Çünkü gönderdi seni, âleme rahmet için; (126)
Raûf-Rahîm ismini, sana vermişti niçin? (127)
Birbirini çağırır gibi , seni çağırmak;
Ve iznini almadan, huzurundan ayrılmak....
Konuşmak yüksek sesle, senin yakın çevrende; (128)
Haramdır mü’minlere, her zaman ve her yerde.(129)
Hulle İbrahim’e has, konuşmaksa Musa’nın;
Nur Cemâl’i görmekse, Muhammed Mustafa’nın!(130)
Gaybı bilen Allah’tır, açmam dedi beşere;
Yalnız açarım onu, sevdiğim Peygambere! (131)
İşte bu lütuflarla, tâ kıyamete kadar;
Olacak olaylardan, verdin bizlere haber!(132)
Seni ne kadar sevsek, seni ne kadar övsek;
Bir hiç kalır yanında,acaba nasıl etsek? (133/a-b)
Acaba nasıl etsek , nasıl etsek acaba?
Tüm kirlerden arınsak, kavuşabilsek sana.
Bir âh etsek de yansak, bir âh etsek de yansak;
Ve huzuruna varıp, ayağına kapansak...(134/a-b)
O mübarek yüzünü, yüzümüze çevirsen;
Ve baksan gözümüze, razıyım sizden desen!
İşte o zaman kalpler, itminan bulur ancak;
Ya Resulullah! Bu an nasıl mümkün olacak?
Sen varlık yüzüğünün üstünün elmas taşı!
Sen ki ezel nurundan, nurların en üst başı!
Bütün nurlar, nurunun gölgesi olur ancak,
Elbette bu gözeden, tüm nurlar parlayacak!
“Nurlar saçan bir kandil” , dedi Rabbin şanına; (135)
Seni yüceltmek için, tâ aldırdı yanına!
Miraç mucizesiyle, Arş’ı âla’ya çıktın; (136)
İnanan insanlara , rahmetleri akıttın!
Ne irfanlar o anda; açıldı da, açıldı…. (137/a)
Ne rahmetler ve nurlar; saçıldı da, saçıldı…
Arş-ı âla, melekler, her zerre bu törende;
Buna benzer bir olay, görülmedi evrende!
Miracını kutlasın, yerde-gökte neki var;
Atom zerrelerinden, tâ Süreyya’ya kadar!
Öyle bir tören ki bu; insan, cin, melek hayran;
Yedi kat gökler ve arş, hatta kürside seyran! (138)
Ne büyük ikramdır ki, bu yolculuk ânında;
Mesafeler katlandı, sonsuzluk mekanında!
Diğer Peygamberler de, mirac ettiler mutlak; (139)
“Kabe Kavseyn ev ednâ”, sana verildi ancak!
Bir yayın iki ucu, arasından daha az; (140/a)
Yakînine ererek, öylece kıldın niyaz! (137/b)
En fazla seni sevdi, “Sevdiğim” dedi sana;
Sen ise yakîn oldun, eriştin muradına!
Gözünün gördüğünü, yalanlamadı kalbin; (141)
Çünkü en yakînine almıştı, seni Rabbin! (140/b)
Ve yok olmuştu O’nda, tüm geçmiştin kendinden;
Bu ancak sana ait, bir vergiydi Rabbinden!
Bir makam ki Cebrail, giremezken oraya; (139),(142)
Davet etti yüce Hakk, ey dostum gel buraya!
İlahi! Bu ne ikram, bu ne izzet, bu ne şân?
En kutsal makamda sen, bir de Resul-i Zişân!
Rabbi ile yüz yüze, öz öze nur deryası; (143)
Bir sohbet, bir huzur ki huzurun en âlası! (144-145)
Dil âciz, idrak âciz, hâli vasfeyleme;
Onu ancak kendisi, muktedir söylemeye!
Ya Resulallah! Lutfet, yolunda fân olalım!
Canı binlerce verip, sana kurban olalım!
Ozaman sevgin ile, yaşarız sonsuza dek;
O zaman mümkün olur, ebediyen ölmemek!...(146)
M.Avni(Avnullah) ÖZMANSUR
* Bu şiirin bir bölümü, bizzat yazarımız M. Avni (Avnullah) ÖZMANSUR tarafından 15.04.1991 tarihinde TRT Ank. Televizyonu (1. Kanal) sahur programında okunmuş sesli ve görüntülü olarak yayınlanmıştır.
Tam beş yüz yıldan fazla, geçmişti ki İsa’dan;
İnsanlık yoldan çıkmış, dünya olmuştu zindan !
Evrendeki gecenin, son karanlığıydı bu,
Çağları aydınlatan, yüce Peygamber doğdu!
Ya Resulallah! Şeksiz sen olmasaydın eğer;
Var olmazdı felekler, arzda olmazdı değer! (1,99)
Ey kıvancımız! Sensin tüm güzeller güzeli, (2/a-b)
Sonsuzluk âleminde, Ey rahmet peygamberi. (3),(126)
Makam-ı Mahmut senin, ilk şefaatçı sensin, (4, 26-b)
Senden başka örnek yok, sen en büyük öndersin. (5)
Okur-yazar değildin, okuttu Allah seni,
Ve unutmazsın dedi, tey’id etti rutbeni. (6)
En üstün insan çıktı, bilgisayarda vasfın, (7/a)
Aynalar kadar berrak, deryalar kadar safsın.
Hazreti Musa, İsa; ardından geldi ancak, (7/b)
Milyarların içinde, sana verildi sancak.
Sen ki üstün insan, sen ki Halifetullah! (8)
Bütün yetkiler ile, donattı seni Allah. (9)
Vedduha sûresi’nde yemin etti Hakk, niçin? (10)
Kalbini tatmin edip, gönlünü almak için.
Helâl – Haram edersin, izn-i ilâhi ile; (11)
Raûf-Rahîm ismini, Allah getirdi dile. (12)
Senin zuhurun için, yaratıldı tüm insan, (13)
Senin emrin geçerli, sonsuza dek ey Sultan! (14)
Yine yemin etti Hakk, en üstün ahlâk sende;
Ve en büyük sevaplar, göreceksin ilerde..... (15)
Seni öyle beğendi, öyle sevdi ki Allah!
Senin hatırın için, kıble oldu Beytullah! (16)
Razı olasın diye, kıbleyi değiştirdi; (17)
Tüm yüzleri sevdiğin Beytullah’a çevirdi.
Sen güneşler güneşi, evreni aydınlatan;
Sen fakirle sultanı, aynı ölçüde tartan! (18)
Her an minarelerden, avaz avaz yükselir;
Önce Allah’ın ismi, sonra senin ki gelir!
Her namazda okunan dualar, salavatlar; (19)
Yerler, gökler, semalar, yüceliğini kutlar! (1,20)
Sünnetin bizler için, tek kurtuluş yoludur, (21)
Kalpler Allah sevgisi ve seninle doludur! (22)
Sensin inananlara inanç veren, güç veren, (23)
Şüphesiz Hakka erer, önceden sana eren! (24)
Sen evrensel Peygamber, Peygamberliğin özü; (25)
Yüce Allah mahşerde, sana verdi ilk sözü ! (26/a-b-c-d-e-f-g-h)
Kalbine indirilen vahiyler, oldu Kur’an; (27)
Önceki hükümleri tüm kaldırdı ortadan. (28)
Öyle bir kitap ki bu, hep içinde neki var; (29/a-b-c )
Gazdan başlayan hayat ve sonsuzluğa kadar! (30)
Bütün Peygamberleri, sevgiyle selamlayan; (31)
Âdem’den önceleri ve sonraları kapsıyan!
Bindörtyüz sene evvel, yüksek ilimleri sen;
Vahiyle bildirmiştin, insanlar bilmez iken! (32)
Bu sonsuz gerçeklerden, bazıları şunlardı,
İnsanlık asırlandan sonra farkına vardı!
Göklerle yer bitişik iken, yarıp ayırdık, (33)
Sonra arza üstünden biraz baslılar yaptık. (34/ a-b)
Arz kıtalar halinde, hayat başladı sudan; (35)
Hakk yarattı Âdemi, kuru temiz çamurdan! (36)
Yuvarlaktır dünyamız, tavanıysa korunmuş; (37)
Gökyüzü atmosferi, sanki bir kubbe olmuş! (38)
Ve en büyük müjdeyi, yeminlerle bildirdin;
“Şu görünen yıldız” a, erişecektir bu din! (39)
Dağları görürsün ki, sabittir duruyorlar; (40)
Gerçekte ise onlar, sür’atle yürüyorlar!
Yani dönüyor dünya, siz görmeseniz bile;
Hem kendi çevresinde, hem de güneşinkinde!
Güneş ziya, Ay’sa nur; yüzüyorlar durmadan,
Samanyolu’yla bile, Galaksi’ye vurmadan! (41)
Bir ölçüyle inmekte yağmur, üzerimize; (42)
Kur’an mucizesiyle şifa, her derdimize! (43)
Semaya çıkan insan; hem kafir, hem müslüman, (44)
Semanın duası var, okunur orda heman! (45)
Kafir önce inanmaz ve sonunda inanır; (46)
Nefsinde ve ufukta, o âyetleri tanır! (47)
Burc’dan Burc’a geçerler, binerek vasıtaya; (48/a-b)
Tedbirler alınmakta, göğüsler daralmaya! (49)
Semadan düşer gibi, tabiri bizler için;
İkaz-ı İlâhidir; çıkmıyorsunuz, niçin?
Çıkmadan düşmek olmaz, demek ki çıkılacak; (50)
Uzay astronotları, kim derdi ki yanacak?
Ölüm erişir size, burçlarda olsanız de; (51)
Ay da ziyaydı önce, nur oldu en sonunda1 (52)
Kur’an dikkat çekiyor, tâ parmak uçlarına; (53)
Zerreden daha küçük, atom parçalarına! (54)
Anne karnında insan, üç karanlık içinde;
Yaratılır da sonra, olur başka biçimde! (55)
Firavn’ı boğdu deniz, ve korundu bedeni;
İbret alınsın diye, bildirildi nedeni! (56/a)
Tam üç bin yıldan sonra, Kızıl deniz yanında;
Buldular İngilizler, bir kazının sonunda!
Secde halinde iken, dona kalmış vücudu;
Ümitsizlik secdesi, kabul olunmuyordu! (56/b)
Ve Musa’nın asası, nasıl yardı denizi? (57)
Ey insanlar çalışın, deneyin bilginizi!
Karınca ve kuşlarla, konuşurdu Süleyman; (58)
Bu sırları da halen, çözememiştir insan!
Dağlar da zikrederdi, Hazret-i Davud ile; (59)
O koskoca kayalar, nasıl gelirdi dile!
Bir aylık mesafeye, bir gün akşama kadar;
Gider döner Süleyman, onu taşırdı rüzgar! (60)
Tam üç yüz yıl yaşadı, Ashab-ı Kehf uykuda;
Sonra Allah uyardı onları, mağarada!
Kameri; üç yüz dokuz yıl, eder uykuları; (61)
Bu ince hesap farkı, ne güzel bir uyarı!
Bu olayların hepsi muhal olmaktan çıktı;
Demek ki İslâm dini, tüm fenlere açıktı!
Ufukları gösterdin, bize yüce Peygamber;
İnsanlık için sensin; en son, en büyük önder!
“İstanbul’un fethi”ni, müjdelemiştin bize; (62)
Zikir gibi tefekkür, farzdır üzerimize! (63)
Ebû hureyre ile şu gerçeği bildirdin;
İlim Süreyya’daysa, onu almaya gidin! (64)
İki ilim ondaydı, yalnız birini verdi;
“İkincisini açsam, kesilir boynum” derdi! (65)
İki deniz bitişik, biri acı ve tuzlu; (66/a)
Perdelidir karışmaz, ötekiyle tatlı su! (66/b)
Yerde yaşayanlarla, gökteki yaşayanlar; (67/a-b-c-d)
Birleşebilir bir gün, bunu bilsin insanlar!
Onları yaratarak, dağıtan yüce Kudret;
Toplar dilediği an, buna muktedir elbet! (68/a-b)
Kur’an-ı Kerim’inde, semadaki yollara; (69/ a-b)
Yemin ediyor Allah, bu davettir kullara!
Kuvveti buldu beşer, çıkabildi yıldıza; (70/a)
İkinci doğu-batı, girmedi konumuza! (70/b)
Allah, iki doğunun, iki batının Rabbi, (71/a)
Birisi bildiğimiz, ya ikincisi hani? (71/b)
Henüz bulamadılar, bu ikinci güneşi, (72)
Yüce kutsal Kur’an’ın, hiç olur mu bir eşi? (73)
Her bitkiyi, erkekli-dişili yarattı Hakk, (74)
Rüzgarı taşıyıcı, aşılayıcı mutlak! (73)
Rüzgar olmasa asla, meyve vermez ağaçlar;
İnsanlar gibi toplum, tüm hayvanlar ve kuşlar! (76)
Her şey zikreder Hakk’ı, demek ki her şey canlı (77/ abcçdef)
Bir atom manzumesi , güneş kadar nizamlı!
Taş selam verdi sana, kütük ağlamıştı ya! (78)
Hazret-i Musa niçin, asayı vurdu suya? (79/a-b)
İbrahim’i yakmayan ateş, neyi duymuştu?
“İbrahim’e serin ol!” buyruğuna uymuştu! (80)
Taş Allah korkusundan, yuvarlanır yerinden;
Bazılarında ise, su fışkırır derinden! (81)
Nuh gemisi, vâhiyle yapılmıştı o zaman; (82)
Semaya çıktı İdris, ve inmedi oradan! (83)
Binlerce yıllık haber, Kur’an’ın mucizesi;
Kur’anın kaynağıysa, kalbinin berrak sesi!
Ümmetin olmak için, İsâ gökte yaşıyor; (84)
İslam’a hizmet etmek , hasretini taşıyor ! (85)
Dostlarına demişti, ben gidecem ve fakat;
Kainatın reisi, gelmek üzere mutlak! (86/a-b-c-ç)
Ben sizlere görevli, O ise kainata;
Tekrar dönecem bir gün, kavuşacam mutlaka!
Asmadılar İsa’yı, ve öldürmediler de; (87)
Ümmetin olmak için, inecektir ilerde! (88)
Vefat edince İsa, gömülecek yanına;
Ve misafir, olacak Kainat Sultanı’na! (89)
Senden önce kimsenin, ermediği mertebe;
Tüm dünya mescid oldu; hatta deniz, dağ, tepe (90/a)
Toprak temizleyici ve temiz oldu sana; (90/b)
Su olmazsa teyemmüm, farz tüm müslümanlara! (91)
Yalnız ümmetine helal oldu ganimet; (90/c)
İsmini duyanlara, erişir idi heybet! (90/d)
Bir aylık mesafeden, korkardı düşmanların; (90/e)
Görevli meleklerdi, senin koruyanların! (92)
Ümmetlerin içinde, en hayırlı senin ki; (93/a-b)
Namaz safları ise, aynen meleklerin ki! (90/f)
Yine ümmetine has, bir de zikir halkası;
Melekler çevreliyor, hallerin şahikası! (94/a-b)
“Farzlar ve nafileyle, yaklaşırsa bir kulum;
Onu sever; gören göz, tutan eli olurum! (95)
Sana verildi Kevser, Liva-i Hamd senindir (96)
Şeytan’ın İslâm oldu, bu senin eserindir! (90/g)
Arz’ın anahtarları, ancak verildi sana; (90/h)
Kat’iyyen verilmedi, önceden başkasına!
Adem yaratılmadan ben peygamberdim, dedin; (97)
Yaratılışta ilksin, ve sonu mühürledin!
Son buldu Peygamberlik, senin yüce şahsında; (98)
Gaye senin gelmendi, amaç sendin aslında! (99)
Yalnız sana verilen, bir de Kadir Gecesi;
Bin aydan hayırlıdır, ikramın en yücesi! (100)
Kur’an mucizesiyse, bâkidir sonsuza dek;
Koruyucusu Allah; ne insan,ne de melek! (101)
Dokunamaz harfine, her an yepyeni durur;
Hükümleri ebedi, sonsuza dek uyulur! (102)
Minberinle evinin, arasını duyurdun;
Cennet bahçelerinden bir bahçedir, buyurdun! (103/a)
Cennetteki havzımın, üzerindedir minber; (103/b)
Diyerek ilan ettin gerçeği, ey Peygamber!
Mescidinde kılınan; bir namaz, bin mislidir, (90/i)
Yalnız Beytullah hariç, bu hüküm umumidir!
Diğer camilerde bir , orda bin misli sevap; (104/a)
Lütfunla bizleri de, ona bağışla ya Rab!
Selamınızı alır, karşılarım kabrimden;
Ruhumu salar bana, ki eminim Rabbimden! (104/b)
Musa’yı hem kabrinde, namaz kılarken buldun; (105/a)
Sonra mi’rac anında, hepsine imam oldun! (105/b)
Tüm Peygamber ruhları, tâbi oldular sana;
Ve de namaz kıldırdın, ta’zim için Rahman’a!
Zaten; İmam-Hatibi benim, dedin mahşerin, (106)
Sancağımın altıdır, hatta tüm peygamberin!
Toplanacakları yer, övünmek için demem; (107)
Ancak hak, gerçek budur, gereklidir söylemem!
Yine tüm insanlığın, tek efendisiyim ben; (108)
Rabbim böyle buyurdu, konuşamam kendimden! (109)
Parmak işaretinle, ay yarıldı ikiye;(110/a-b)
Ağaçlar sana geldi, derhal çağırdın diye! (111)
Tüm ümitler kesilip, susuz kalmışken insan;
Şarıl şarıl pınarlar, aktı parmaklarından! (112)
Göğsün açıldı, ismin yükseldi sonsuza dek; (113)
Sana mutlak itaat, ayrıca tazim etmek; (114)
Ve tercih etmek seni, kendi varlığımıza; (115)
İmanın şartı oldu, şükrolsun Rabbımıza!
Senin kokundan üstün; ne misk, ne amber vardı;
O mübarek vücudun, ne kokular saçardı! (116)
Kalbim uyumaz dedin, Vahiysiz konuşmazsın;(117)
Sırtınla da görürsün, tariflere sığmazsın! (118-119)
Allah ve melekleri, salat ediyor sana,(120)
Teslim olmak; salavat farz, tüm müslümanlara!
Rabbim yakınlığını, sevgilerle duyurdu;
Bizler bilelim diye, bakın neler buyurdu;
Biat ettiler sana, Hudeybiye semtinde;
Senin elindi ama, benimkiydi üstünde! (121)
Sana biat ettiler, bana oldu o biat;
Cebrail sana dedi: “Toprağı küffara at!” (123)
Sen atarken ben idim, o toprağı fırlatan;
Tüm küffar askerini, hezimete uğratan! (122)
Ve seni vekil etti, konuşturdu namına;
“Ey kullarım!” dedirtti, günahkar kullarına! (124/a)
Senin cümlenle, ümit kapılarını açtı; (124/b)
Bütün günahkarlara, rahmetlerini saçtı!
Senin mevcudiyetin, varlığın hürmetine;
Toplu azaplar kalktı, hatta küffardan bile!
“Taş yağdır! Diyenlere,azap etmem kat’iyyen;
sen içlerinde iken”, bilinsin ebediyyen! (125)
Çünkü gönderdi seni, âleme rahmet için; (126)
Raûf-Rahîm ismini, sana vermişti niçin? (127)
Birbirini çağırır gibi , seni çağırmak;
Ve iznini almadan, huzurundan ayrılmak....
Konuşmak yüksek sesle, senin yakın çevrende; (128)
Haramdır mü’minlere, her zaman ve her yerde.(129)
Hulle İbrahim’e has, konuşmaksa Musa’nın;
Nur Cemâl’i görmekse, Muhammed Mustafa’nın!(130)
Gaybı bilen Allah’tır, açmam dedi beşere;
Yalnız açarım onu, sevdiğim Peygambere! (131)
İşte bu lütuflarla, tâ kıyamete kadar;
Olacak olaylardan, verdin bizlere haber!(132)
Seni ne kadar sevsek, seni ne kadar övsek;
Bir hiç kalır yanında,acaba nasıl etsek? (133/a-b)
Acaba nasıl etsek , nasıl etsek acaba?
Tüm kirlerden arınsak, kavuşabilsek sana.
Bir âh etsek de yansak, bir âh etsek de yansak;
Ve huzuruna varıp, ayağına kapansak...(134/a-b)
O mübarek yüzünü, yüzümüze çevirsen;
Ve baksan gözümüze, razıyım sizden desen!
İşte o zaman kalpler, itminan bulur ancak;
Ya Resulullah! Bu an nasıl mümkün olacak?
Sen varlık yüzüğünün üstünün elmas taşı!
Sen ki ezel nurundan, nurların en üst başı!
Bütün nurlar, nurunun gölgesi olur ancak,
Elbette bu gözeden, tüm nurlar parlayacak!
“Nurlar saçan bir kandil” , dedi Rabbin şanına; (135)
Seni yüceltmek için, tâ aldırdı yanına!
Miraç mucizesiyle, Arş’ı âla’ya çıktın; (136)
İnanan insanlara , rahmetleri akıttın!
Ne irfanlar o anda; açıldı da, açıldı…. (137/a)
Ne rahmetler ve nurlar; saçıldı da, saçıldı…
Arş-ı âla, melekler, her zerre bu törende;
Buna benzer bir olay, görülmedi evrende!
Miracını kutlasın, yerde-gökte neki var;
Atom zerrelerinden, tâ Süreyya’ya kadar!
Öyle bir tören ki bu; insan, cin, melek hayran;
Yedi kat gökler ve arş, hatta kürside seyran! (138)
Ne büyük ikramdır ki, bu yolculuk ânında;
Mesafeler katlandı, sonsuzluk mekanında!
Diğer Peygamberler de, mirac ettiler mutlak; (139)
“Kabe Kavseyn ev ednâ”, sana verildi ancak!
Bir yayın iki ucu, arasından daha az; (140/a)
Yakînine ererek, öylece kıldın niyaz! (137/b)
En fazla seni sevdi, “Sevdiğim” dedi sana;
Sen ise yakîn oldun, eriştin muradına!
Gözünün gördüğünü, yalanlamadı kalbin; (141)
Çünkü en yakînine almıştı, seni Rabbin! (140/b)
Ve yok olmuştu O’nda, tüm geçmiştin kendinden;
Bu ancak sana ait, bir vergiydi Rabbinden!
Bir makam ki Cebrail, giremezken oraya; (139),(142)
Davet etti yüce Hakk, ey dostum gel buraya!
İlahi! Bu ne ikram, bu ne izzet, bu ne şân?
En kutsal makamda sen, bir de Resul-i Zişân!
Rabbi ile yüz yüze, öz öze nur deryası; (143)
Bir sohbet, bir huzur ki huzurun en âlası! (144-145)
Dil âciz, idrak âciz, hâli vasfeyleme;
Onu ancak kendisi, muktedir söylemeye!
Ya Resulallah! Lutfet, yolunda fân olalım!
Canı binlerce verip, sana kurban olalım!
Ozaman sevgin ile, yaşarız sonsuza dek;
O zaman mümkün olur, ebediyen ölmemek!...(146)
M.Avni(Avnullah) ÖZMANSUR
* Bu şiirin bir bölümü, bizzat yazarımız M. Avni (Avnullah) ÖZMANSUR tarafından 15.04.1991 tarihinde TRT Ank. Televizyonu (1. Kanal) sahur programında okunmuş sesli ve görüntülü olarak yayınlanmıştır.