Atkı ipi:İhlas

Mu@YMe

Vip Üye
Özel Üye
KENDİ DÜNYAMDA HEMEN her zaman müşahede ettiğim bir haldir: Kendimi Risale-i Nur talebesi olarak görmem kolay, ama o talebeliğin şartlarını gerçekten ifaya çalışmak zordur. Risale-i Nur okumayı istemek kolay, Risale-i Nur’u gerçekten okumak zordur. Hele hele, okunan bir bahsi kendi dünyama taşımak; şahsî hayatımı okunan bahis vesilesiyle dünyama taşınan hakikatler ile yüzleştirmek ve sorgulamak, bütün bütün zordur.


O yüzden, nefsim Risale’yi çoğu kez başkalarını muhatap alarak okumama sebep olur. "Ey nefsim" diye başlayan onca yeri, ya "Ey Said Nursî’nin nefsi" diye okurum, yahut mücerret bir nefse hitaben. Böylece, ilgili bahis benim nefsimi hiç de rahatsız etmez. Oysa, Risale-i Nur’a talebe olmak, aynı yeri kendim için, kendi nefsimi muhatap alarak okumamı gerektirir. Nadiren böyle okumaya muvaffak olduğumda, nefsim, ipliği pazara çıkmış bir sahtekârın tehevvürüyle, konuyu değiştirmenin, meseleyi saptırmanın, kitabı kapattırmanın yolunu arar.


Fakat, nefsin tercihi öyle de olsa, benim için olması gereken, Risale-i Nur’u esasen kendime okumaktır. Eski Said’in Yeni Said’e dönüşme hengâmında Şâh-ı Geylânî’nin (k.s.) Fütûhu’l-Gayb’ını kendi nefsi için okuyup manevî bir ameliyat yaşaması gibi, Risale-i Nur’u evvelâ ve bizzat kendim için okumam icap eder ki, ben eski ben kalmayayım; iman hakikatleri ile kendime çekidüzen vererek yeni bir kimliğe ulaşayım.


Yoksa, Risale’yi başkaları için, başka nefisleri ilzam veya itham adına okununca, eski ben, aradan bunca yıl geçse bile, eskisi gibi kalır. Vicdanın bu ‘yerinde sayma,’ hatta ‘gerileme’ karşı uyarıları başladığında ise, nefis ve şeytan, bunun asıl sebebini gizler. Bunun, Risale-i Nur’a muhatap olurken sergilediğimiz usul yanlışlığına dayandığını nazardan saklayıp, ya benim adam olmazlığıma dair ümitsizlik aşılar, yahut Risale-i Nur’un deva olamadığı vehmini üfler.


Tam da bu noktada, İhlas Risalesi’nin hayatî bir önem taşıdığını düşünüyorum.


Said Nursî, sair risaleler için düşmediği bir kaydı bu risale için düşmüştür. "Bu risale, lâakal onbeş günde bir okunmalıdır" demiştir.


En azından onbeş günde bir...


Gelin görün ki, nefsim beni bu risalenin semtine aylar geçse de yaklaştırmıyor.


Peki, neden nefis böyle davranıyor ve niye İhlas Risalesi’nin en azından onbeş günde bir okunması gerekiyor?


İşte bu noktada, konunun bir misalle açılacağını umuyorum.


Halılarda, kilimlerde ve benzeri dokumalarda, aslında iki ayrı tabaka vardır. İlki, Dokumacı olan rahmetli dedemden ‘direzi’ diye duyduğum, Risale-i Nur’da ise ‘atkı ipi’ olarak geçen, genel kullanımda hangi kelime ile ifade edildiğini ise bilmediğim asıl kısımdır. Önce bu asıl kısım tezgâha gerilir; sonraki tüm ilmekler ona atılır. Tüm nakışlar bu ‘atkı ipi’ üzerine işlenir. Ve, onu çekip alsanız, halı zamanla dağılır gider, geriye birşey kalmaz.


İşte, İhlas Risalesi de, Risale-i Nur’un ‘direzi’si, ‘atkı ipi’ hükmündedir. Onu tüm risaleler ile birlikte okumak demek, sair risaleler ile dünyamıza gelen tefekkürî meyveleri ve imanî hakikatleri sahiplenmemek; bilakis kendimizi o hakikatler ekseninde bir muhasebeye tâbi tutmak demektir. Buna göre, meselâ Tabiat Risalesi’ni okurken aslolan, onu tabiatperest olan birilerine karşı okumaktan ziyade ‘içteki tabiatçı’ya karşı okumaktır. Madem ki tabiata ve esbaba tesir vermek imana ve ubudiyete zıttır; bu hususta dikkatli ve ciddi olacağım, şuurunu ve kararlılığını taşımaktır.


Bugün hepimizin Risale-i Nur’da sunulan Kur’ânî derslerin hakikatini aklen kabul ve tasdik ettiğini; ama o dersler ile hayatlarımız arasındaki uçurumun bizi ümitsizliğe, şevksizliğe, hatta boşvermişliğe ittiğini biliyorum. En başta kendi hayatımdan biliyorum.


Değil onbeş günde bir, onbeş haftada bir okumayı dahi ihmal ettiğimiz; onun verdiği ders ile tüm Risale-i Nur’u kendimiz için okumayı ise bütün bütün ihmal ettiğimiz İhlas Risalesi, bu meselenin en birinci çözümünü sunmaktadır.


Atkı ipini sıkıca gerelim ve sağlam tutalım ki, nakışlar dağılmasın, yerli yerinde dursun.

İhlas ipini sıkı tutalım ki, ömür tezgâhımız imanî nakışlar dokusun


selvi hocamızdan alıntıdır
 
Üst