Tesbih Çekip Allah'ın Dinine Kurşun Atanlar

!!_serp!L_!!

Deneyimli Üye
Kademeli
Okuyacağımız ayet-i kerimede Mevla Teala bizleri uyarıyor ve düşmanlarımızın tuzağını bildirmek üzere buyuruyor:
"Onlar ağızlarıyla (sözleriyle), Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar, halbuki Allah da nurunu tamamlayıcıdır, velev ki kafirler istemesinler."

Ayet-i celilede buyurulduğu gibi kafirler, Allah'ın nurunu, islamiyeti, şeriatı devamlı hiç aralıksız olarak sözleriyle islam aleyhine propagandalar yapmak suretiyle söndürmek, gidermek, yok etmek istiyorlar, bunun için çalışıyorlar.

Bir defa arzu ediyor sonra bırakıyorlar mı? Hayır! Devamlı aynı şeyi istiyorlar ve çalışıyorlar. Öyleyse biz müslümanlarda onların aleyhine devamlı çalışmalıyız.

Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz(sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmakta: "Öküzlerin kuyruğuna asılanlar yenilir" Yani sadece ziraat ile uğraşıp askeri aletler yapmayan ve diğer sanatlarla uğraşmayan bir millet yenilir. Zira o, ineği ile tarlasıyla uğraşırken diğer milletler top, tüfek, silah yaparlar, gelirler onun tarlasını da, ineğinide, kendisini de alırlar.

Kafirlerin, Mevla Teala'nın şeriatını ortadan kaldırmak için hiç durmaksızın çalıştıklarına dair bi başka ayet-i celile de Sure-i Bakara'dadır. Şöyle ki:
"Güçleri yeterse, dininizden sizi çevirinceye kadar, sizinle mukateleye devam edecekler." (Ayet:217'den)

Peki islamı tahribetmek için devamlı son güçleriyle çalışan düşmanın karşısında ne yapmak lazım? Devamlı çalışmak, cepheyi bekelmek lazım. Bu nasıl olacak? Gevşeklikle, tembellikle vatan beklenilmez.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:
"Vatan sevgisi imandandır." Vatan bizim camimizdir,medresemizdir, evimizdir, herşeyimizdir. Vatanımızı düşmana kaptırırsak malik olduğumuz herşeyi de ona kaptırmış oluruz.

Sure-i Bakarada ayet-i celilenin devamı şöyledir:
"Sizden kim kafirlerin uğraşmalarıyla dinden dönerde kafir olarak ölürse, işte onların dünya ve ahirette amelleri mahvolmuştur. Ve işte onlar ateş ashabıdır. Ancak onlardır ebedi ateş içinde kalacaklar"(Ayet217'den)

Bakınız Mevla Teala, kafirlerin islam aleyhine yaptıkları çalışmalarının sonucunda islamdan dönüp, kafir olanları mazur görmüyor (sayınız azdı, silahınız yoktu, onun için boyu eğdiniz) buyurmuyor. Peki ya ne buyurmuş oluyor? " En sonunda zaten ölecek değilmisiniz? Evet öleceğiz, öyleyse islamiyeti yaşamak, yaşatmak yolunda ölseniz daha iyi değilmidir?"

Bir saniyelik bir zaman müddetinde dahi , islamiyeti yaşamak ve yaşatmaktan geri dursak gürültüye gideriz, sadece keyfimiz değil, huzurumuz, malımız hatta canımız da gider.

Bosna Hersekten gelen son habere göre, Bosna Hersekli müslümanlar islami yönden epey yola gelmişler amma ne kadar canlar, mallar, namuslar mahvolduktan sonra. Sırplı askerler hanımları camide topluyor, imamın önünde onlara tecavüz ediyorlarmış ve diyorlarmış ki: "Niye böyle yapıyoruz biliyormusunuz? Siz bu işe kızarsınızya onun için."

Bosna Herseğin başına bu felaket çalışmadıklarından geldi. Çalıştılar ama sadece üniversite kapılarında çalıştılar. Çok şükür hataların anladılarda işi yavaş yavaş düzelttiler.

Çeçenistanlıların durumu da iyiye doğru gidiyor inşaallah "Teslim olmayacağız kanımızın son damlasına kadar çarpışacğız, mücadele edeceğiz." diyorlar. Eğer teslim olsalar, ya sibiryaya sürülecekler veya namusları, malları ellerinden gidecek.

Gevşek olmayalım, islamı yaşamaya üşenmeyelim, oturmaya çalışalım.

Eba Eyyübel Ensari (radıyallahu anh) buyurmuştur ki: "ilk zamanlarda bir ensar Allah yolunda savaşlar yaptık. Canımızı Resulullah'ın canına, malımızı O'nun malına kattık. O'nunla beraber biz de rahatımızı feda ettik, biz uğraştık, Mevla Teala da dinini aziz etti, Resulüne yardım etti.

Müslümanların sayısı çoğaldı. Bizler aramızda birbirimize dedik ki: İslamın yayılması için ehlimizi, mallarımızı terkettik. Allah-u Teala nebisine yardım etti. Artık ehlimize, mallarımıza geri dönsek de, zayi ettiklerimizi gidersek (telafi etsek) dedik.

Bunun üzerine Allah-u Teala Sure-i Bakara'nın 195. ayet-i kerimesini inzal etti ve buyurdu ki:
"Ey müminler! Mallarınızı din yoluyla ve hususiyle Allah yolunda harp ve savaşa sarf ile infak ediniz, nefislerinizi tehlikeye atmayınız. (Mallarımızı muhafaza edeceğiz diye düşmana karşı savaşı (çalışmayı) terkeder, mallarınızı Allah yolunda sarfetmekten çekinir, savaşa hazırlanmaktan kaçınırsınız, düşman istilasına uğramak suretiyle nefislerinizi esaret, zillet ve meskenet tehlikesine atmış olursunuz). İhsan bulununuz! Zira Allah(-u Teala) hakikaten ihsan edenleri sever."

İslamın aziz olması için yirmi sene çalışsa da, kısa bir süre,mesela bir yarım saat terkedilse, kafirler bunu fırsat bilir, islamı tahribedebilirler. Osmanlı imparatorluğunda olduğu gibi. Malumunuz, Osmanlılar İslamiyeti yaşarken Viyana kapılarına kadar gelmiş , çok geniş bir sultanlık kurmuşlardı.

O zamanlar beraberlik vardı. Kazakistan, Gürcistan, Kürdistan, Lazistan hepsi birdi. Sure-i Hucuratın 10. ayet-i celilesi mucibince, şöyle ki:
"Ancak müminler kardeştir. Kardeşlerinizin arasını sulh ediniz. Allah'tan korkunuz ki, merhamet olunasınız."

İnanları birbirinden ayıran, onları farklılaştıran tek şey küfürdür. Nesepleri, lisanları, ırkları değildir. İşte Osmanlı bu durumda iken kafirler onlarla harbettiklerinde mağlub oluyorlardı. Her harbettiklerinde mağlub oluyorlardı.

Müslümanalrın bir seferinde yine inanılmaz bir galibiyetten sonra, hiristiyanlar müslümanlara neden yenildiklerini tartışmak üzere, aralarında bir toplantı düzenlediler. Herkes bir fikir ileri sürdü, derken İngiltere'nin başvekili Çorçil söz aldı , cebine koymuş olduğu Kur'an-ı Kerim'i çıkardı ve orada bulananlara: "Bu nedir biliyor musunuz? dedi ve devam etti.
"Bu Osmanlının inandığı ve onun hükümleirini tam manasıyla tatbik etmeğe çalıştığı Kur'an-ı Kerimdir. Onlar buna bağlı olduğu müddetçe, bizim hakimiyetimiz asla düşünülemez. Onun için biz onlarla savaşmayı bırakalım, asıl onları bu kitaptan soğutmağa çalışalım. Onlar bu kitaptan soğuyup onu terkettiler mi, kendi kendilerini yenilgiye uğratırlar."

İslam diyarlarına Yunan felsefesini soktular, evvela hem şeriat ilimleri hemde yunan felsefesi okunsun dediler bir zaman sonra şeriat ilmini tamamen kaldırdılar. Okullarda yalnız dünya ilimleri ve felsefe kaldı.

İşte bizim milletimiz, dünyevi ilimler ve felsefeler okunan üniversitelere sahip çıkıyorlarda, şeriat ilimlerine sahip çıkmıyorlar. Böyle bir millet elbette hezimete uğrar, zelil olur. Şeriat ilminin ne kadar ehemmiyetli, önemli olduğunu bu gibiler anlamıyorsa da bizler uğraşalım.

Gençlerimizin büyük bir kısmı bu ilme yöneldi onlardan ümitliyiz. Fakat ne acaiptir, ana babaları bırakmıyor, çocuklara mani olmaya çalışıyorlar. Bizler dini yaşayıp yaşatma işine samimiyetle sarılırsak, başaracağız inşaallah! Yalnız Sure-i Bakaranın 195. ayet-i celilesini unutmamalıyız.

Bir kere düşünelim Çeçenistanın başına gelen felaket bizim başımıza gelse ne olur? Bombardıman uçakları ile İstanbul'u bombalasalaar, evlerimiz harab olur, ne bakkal, ne manav ihtiyacımızı karşılayacağımız hiç bir yer kalmaz. Açlık susuzluk başlar, bir taraftan da ölüm korkusu, üzerinde namaz kılacağımız bir seccade, ibadet edeceğimiz bie mekan bulamayız, kaçsak nereye kaçarız? Böyle bir hale nasıl dayanılır, dayanılmaz değil mi? İşte İslamiyeti yaşayıp yaşatma yolunda gevşek olursak, bizler de o hale gelebiliriz.

Bir müslüman devleti olan Türkiye Ortak pazara girmek istiyor, kafirleri kendilerine dost edinmek istiyor. Bırakalım şu gavurları, biz müslüman devletleri ile ilişki kuralım, dayanışma içerisinde olalım, kardeşlik yapalım.

Bu günün din ilimlerinden mahrum mekteplerine çok kızıyorum, çok. Belki bu sebepten bana kızıyorsunuz dur, fakat olsun,ben doğruyu söyleyeceğim. Üniversite bitirmiş gençlerimize soruyorum: "Onyedi senedir bu mekteplerde okuyorsunuz. Allah-u Tealayı bilirmisiniz? Resulünüzü bilir misiniz? Gusül abdsti almayı bilirmisiniz Namaz kılmayı bilir misiniz? Bilmediklerini söylüyorlar, yalnız ailesinden görmüş duymuş veya bir hocadan öğrenmiş olanlar müstesna oluyor. Büyük çoğunluğu işte bu durumda.

Geçenlerde hocalarımızdan birine üniversitede okuyan üç beş genç gelip demişler ki: "Hoca Efendi biz namaz nasıl kılınır bilmiyoruz, Kur'an-ı Kerim nasıl okunur bilmiyoruz, gusül abdesti nasıl alınır bilmiyoruz. Size bir yer tahsis etsek oraya gelir, bize bunları öğretir misiniz?" Hocamız bu tekliflerini kabul etmiş, onlarda buna çok sevinmişler.

İslamiyet, şeriat, bu hainlere ne yaptı ki onu böyle çağ dışı kılıyorlar? Bize dinimizi öğrenmeye ve tatbik etmeğe mani olan herkes bizim düşmanımızdır.Biraz söz anlamalı, anlamayan kimse, gagasını çamura sokup, çıkararak vak vak diyerek ömrünü tüketen kaz gibi olur.

Üniversitede okuyup, vali veya avukat veya devlet adamı olduğumuzu düşünelim ne olacak? Onların zalimliklerini icra etmek mecburiyetinde kalacaksınız. Bir medrese binasının yapılmasını emredebilecek, bunun için imza atabilecek misiniz? Hayır!..

Kızlarını mekteplere verenler: "Hoca Efendi ne yapalım mani olamıyoruz, bizi dinlemiyorlar diyorlar." Böyle diyenlere soruyorum: "Siz misiniz ana- baba, onlar mı?" madem ki siz sözünüzü onlara dinletemiyorsunuz evlerinizi, arabalarınızı onların emirlerine verin herşeyi onlar idare etsin"

İhvanlarımızdan, kızlarını amerikan kolajine gönderenler var, bir taraftan da tesbih çekiyor, diğer taraftan Allah'ın dinine kurşun atıyor. Çocuklarnı üniversiteye gönderen anne babalar, Allah'ın nurunu söndürmeye çalışıyorlar demektir. Bu günün şartları ile üniversiteye çocuk göndermek: "Çocuğumu alın, imanının nurunu söndürün" demektir.

Millet çocuklarını o mekteplerde okutmak için can atıyor, çocuklarını bizzat götürüyorlar, tekrar almaya gidiyorlar. O mektepelerde çocuklarını okutmak için ellerinden geleln bütün imkanları sarfediyorlar. İslami ilimlere rağbet gösterilmemesi kıyamet alametlerindendir.

Bir beyitte şöyle gelir:
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurmuştur ki,
"Eşrat-ı kıyamette okunmaya ilim gide,
Ola hem cehl-ü şerr-ü şür"

Medreseler kurup dini ilmleri tahsil ettirmedikçe, islamiyeti ispat edemeyiz. Ben size çok kolay olan bir şey teklif ediyorum. Müslümanlardan mesela beş kişi birleşsin, bir daire kiralasınlar, içini gereken eşyalarla döşesinler, bir hanım hocayı görevlendirsinler, o hoca mahallenin hanımlarına orada Kur'an-ı Kerim ilmini tahsil ettirsin. Keza başka bir dairede de erkek hoca o mahallenin erkeklerini okutsa, bütün mahallelerde böylece bir erkek, bir kız medresesi bulunsa , bi iznillah islamiyet gelir.

Tarikat derslerinde gevşeklik yapanlar da, Arapçayı yapmakta gevşeklik gösterenler de Allah'ın nurunu söndürmeye çalışanlardandır. Dersimizdeki ayet-i celile okununca zannediliyor ki, bu ayet-i kerimenin muhatabı kafirlerdir. Hayır! Bilakis onlar değil, "Allah'ın nurunu söndürmeye çalışan belki sen belki de benimidir."

Mevla Teala bu ayet-i celilesiyle buyurmuş oluyor ki:"Benim dinim aranızdan çekiliyor, süzülüp gidiyor, neredesiniz, neredesiniz?" şu da var ki, Allah'ın nurunu söndürmeye ne kadar çalışılsa da Alalh nurunu tamamlayacaktır.''

Kur'an ilmini tahsil için Türkiye'nin bir ucundan diğer ucuna kadar bütün şehirlerimizden ana ve babaların, evini yurdunu bırakarak Allah rızası için İstanbulda ki medreselerimize geliyorlar, sonra geri dönüp memleketlerini irşad ediyorlar.

İşte Mevla Teala nurunu tamalattırıyor. İstanbullular ise, medreseler, hocalar hemen yanlarında olduğu halde gelip okuma tenezzülünde bulunmuyorlar, bakalva yapma, börek açam ile uğraşıyorlar, ondan sonra da kendilerini herkesten iyi biliyorlar. Sure-i Tövbe de Mevla Teala şöyle buyuruyor:
"Onlar Allah'ın nurunu (şeriatini) ağzlarıyla (sözleriyle) söndürmek istiyorlar. Fakat kafirler hoşlanmasa da Allah(-u Teala) muhakkak nurunu tamamlamak diliyor" (ayet:32)


Mahmut efendi Hazretleri (k.s) sohbetlerinden
 
Üst