Şeytanın Evlatları

delinin biri

Tecrübeli
Her insanın iki şeytanı vardır. Bu şeytanlar, en büyük şeytan iblise bağlıdır. iblisin emir komutasında, kişiyi şerre sevk eden bu şeytanlar, kişinin nefsi ve ahlakına göre şekillenmişlerdir. Bunlar kişinin damarlarında dolaşarak, kişiyi kendilerine bağlarlar. Şuuru bunların elinde olan kişi, hayrı şer, şerri hayır olarak görmeye başlar. Bu şeytanlar şayet iman etmişlerse, kişiyi hayra sevk ederler. iblisin emir komutasından çıkanlar, iblisin bir yalancı, sahte, aciz olduğunu söylerler.

Hainler korkak olur. Bütün korkaklar hain ve yalancıdır. Şeytanın adımlarına uyan, şeytana dost olan, Muhammedi ahlaktan uzak bir hayatı yaşayanlara dikkat edin ki, korkaktırlar. Dikkat edin ki haindirler, gürültüyü, şaşaayı, tantanayı severler. Mertlik yoktur onlarda. Hiçbir şeyi muhatabın yüzüne konuşamazlar. Kalabalıklarda, tenhalarda dedikodu ve gıybet yollu konuşurlar. Şeytan ve dostlarının en büyük silahı, dedikodu ve gıybettir. Ve onlar gerçekleri belirsiz ve kinayeli konuşurlar.

Şeytan insana nasıl musallat olup korku ve ümit verir?

Şeytan gaflet –uyku, duyu organlarının her şeyden kayıtsız kalması hali- anında veya nefsin bir günaha meyli halinde insan bedenine girer. Girmesi, ısının vücuda sirayet edip, kana karışmasından daha kolaydır. Şeytan, ateşten yaratıldığına göre hararetin kalbe sirayeti çok basit ve bilinen şeydir. Kalbe sirayet ettikten sonra, kalp de oluşturduğu yoğunlukla duyu organlarını harekete geçirir. Herhangi bir şeye karşı onu korkutmaya, kan basıncını hızlandırmaya başlar. Kişi, kalbindeki bu korkunun farkına varıp, korkunun asılsız bir vesveseden ibaret olduğunu ve bu korkunun ALLAHU TAALA’YA karşı duyulan korkuyu bastırmaya çalıştığını anlayınca, hemen gafletten uyanırlar.

Gaflet anında musallat olan şeytan, şuur ehline yaklaşamaz. Ondandır ki, peygamber ve varislerinde gaflet hali oluşmaz. Onların uykusunun dahi ibadet olması bundandır. Çünkü onlar göz ve beyin olarak uyusalar da, kalpleri ALLAHU TAALA’NIN ayanına açıktır. Gaflet, duyu organlarının eşya ve olaylardan kayıtsız kalma halidir. Bu hal, kişide olduğu sürece, kişi yürüyor, konuşuyor olsa da o kişi uykudadır. Kişi bazı zorunlu ihtiyaçlarını temin etse de, bu ihtiyaç denkleminde hareket etse de, gafildir. Gafiller, ihanet ve yalandan ve dolayısıyla korkudan uzak kalmazlar.

Şeytanın musallat olduğu kişiye bakılırsa şu haller görülecektir. Sürekli dalgınlık, unutkanlık ve yorgunluk hali. Kalpleri şeytanın tohumlarıyla o kadar çok çırpınmıştır ki, halleri gafletin resmi olmuştur. Bu insanlara ALLAHU TAALA’NIN ne ayet-i kerimesi tesir edebilir, ne başak bir şey. Bu insanlar namaz da kılıyor, oruç da tutuyor olabilirler. Fakat bu ibadetleriyle dahi gaflet içindedirler. Bunların beş duyu organı iptal olmuştur. Bunları gafletten uyandıracak şey, direkt gönül, Hakk sözüdür. Bunlar Hakk sözü duymaya başlayınca, başlangıçta kulaklarında bir uğuldama, sonrasında ise bir esneme oluşur. Kulaklarındaki uğuldama, şeytanın verdiği son iğve, vesvese son tohumdur. işte bu esnada gafil, saldırgan olur. Mekkeli müşriklerin tepkisi bundandır. ikinci halde ise, gafil, esner ve esneyişle şeytan dışarı çıkar. Bu aşamadan sonra gafil, gevşer ve rahatlar. Şeytanın baskısı kalp üzerinden kalkınca, kalp yumuşar ve Hakk sözü içine alır.

Şeytan ümit ve korkuyu pekiştirir, sağlamlaştırır. ümit korkunun zıddı bir hal değildir. Korkulan şeyden beklentiye girme halidir. ümit, korkulan şeyin vaadine tam inanıp, o vaadin gerçekleşmesini bekleme durumudur. Bu bekleyiş onu tembelliğe, gevşekliğe ve durgunluğa sevk eder. ibadetten uzaklaştırır. Böylelikle kişi, korkudan uzaklaşarak gafletin pençesine düşer.

Zevk, şekil ve desen, giyimi belirleyen üç unsurdur. Burada renk zevki, desen zarafeti, şekil karakteri, kişiliği gösterir. Bu üç unsur bir araya geldiğinde, giyim ortaya çıkar. Dikkat edilirse bu üç unsur da nefisle, insanların kendi iç âlemleriyle ilgilidir. Yani kişiye göre değişebilen şeyler. Bunların taklidi olamaz. Şu şahıs şunu giyiyor ve ona yakışıyor diye aynısını diğer şahıs giyerse, ona yakışmayabilir. Aynı renk, desen ve şekilde giyinmek ayniyeti doğurur. Ayniyetse, insan fıtratına(yaradılışına) aykırıdır. imtihanın hikmeti, ayrılığı gerektirmektedir. Zira zevk, nefse hitap etmektedir. Mubah(haram edilmeyen şeyler) dâhilinde olduğu sürece, nefsi tatmin etmek gerekir. Zira nefsin de bir hakkı vardır ve ona zulmedilmemelidir. Şayet nefs, mubah –serbest- çerçevesinde tatmin edilmezse isyan eder. Tatmin etmeme hali de ifrattır( aşırılıktır) ki, şeytan’ın işini kolaylaştırır. Zira o, insana ancak ifrat ve tefrit anlarında (aşırılık ve normalin altında) yaklaşabilmektedir. Bugün Hıristiyanların tefrit ve ifrattaki hali de bunu göstermektedir. Emin olmadığı halde onların ruhbanlığı onları saptırmıştır. Çünkü ruhbanlık, nefse zulüm ve fıtrata aykırıdır. Rahip ve rahibelerin giyim kuşamı, cinsi lezzetten uzaklaşmaları. Hep ifrat ve tefritin neticesidir.

Renk zevke, zevk de nefse hitap eder. Nefsin aynı renkten zevk alması, nefsin ayrı yetine aykırıdır. O sebeple, ne herkes siyah renge, ne gri renge, vs. büründürülebilir. Zaten asr-ı saadet’te de böyle bir şey yoktu. Yani herkesin aynı rengi tercihi. Bunlar sonradan çıkmadır –bidattir- ve bu bidatler zevki dondurmuştur. Her rengin ayrı zevki vardır. Bu ayrı renkler, nefse ait bir açıklamada bulunur. Misal: kırmızı renk şehvet ve gazabı, mavi ve tonları olan renkler hoşgörüyü, sarı renk hayal ve isteği, pembe renk hafifliği, ifade eder. Tüm renklerin bir nefsanî açıklaması vardır. Burada kastımız; renkler üzerine derinleme açıklama değil, insanların tek renge büründürülemeyeceğidir.

Giyim kuşamda ikinci unsur olan şekil, karaktere hitap eder. Karakter de akla bağlı bir cevherdir. Şekil; giyim kuşamda tüm beşeri münasebetlere yansıyan bir şeydir. Akıl, fıtratı gereği daima düzen ve şekle muttalidir; yani daima düzen ve şekil meselelerini bilendir. Düzen ve şekil aklın, akıllı olmanın bir gereğidir. Mecnunların, meczupların (kendini bir şeye kaptırmış olanların), filozof ve dervişlerin –ki bunlar ya aklını zayi etmiştir, ya aklı, akıllı yaşamayı kaile almıyorlar- darmadağınık giyimleri sözümüze açıklık getiriyor. insanların akli seviyeleri, sosyal mevkileri aynı olmadığı için, aynı şekilde elbise giymek de doğru değildir. Tüm insanların pantolon gömlek giyip kasket taktıklarını tahayyül (hayal) edersek, ortaya çıkan manzaranın hazmedilecek bir şey olmadığı görülür. Yine tüm insanların beyaz sarık takıp beyaz cübbe giydiğini tahayyül edelim. Ortaya çıkan manzara aynıdır.

Giyimde üçüncü unsur olan desen, zarafeti temsil edip ruha hitap eder. Kişinin hassasiyeti, inceliği giyimindeki desenlerde belli olur. Kaba saba giysiler habis ruhlu; narin, zarif giysiler, nezih ruhlu insanlarındır. Desenlerdeki geometrik, simetrik, kübik, tabii şekiller, hep ruhun iştiyak(şiddetli isteklerinin) ve isteklerinin ifadesidir.

Giyimdeki -tesettürdeki- bu üç unsuru bir araya getirdiğimizde temizlik -nezahet- yoluna gireriz. Zaten örtünmeden maksadın necaseti setretmek, yani pisliği örtüp gizlemek ve bu sebeple temizliği gösterme olduğu bilinmektedir. Yani; necaset örtünmeye, nezahet de açığa çıkarılmaya muhtaçtır. Aksine, örtünme değil, başka bir şey olur.

Ruh, zarafeti; akıl nezaketi; nefs, zafiyeti davet eder. Tesettürün maksadı da pisliği gizlemektir. Tüm bu sebepler birbirine o kadar bağlıdır ki, birini ihmal, diğerini sekteye uğratıyor yani durduruyor. Tesettür hayâya, hayâ imana delalet eder yani delil olur, yol gösterir. Aksi de, küfür ve şirke delalet eder.

Zaman öyle hale şahit oluyor ki, belki şimdiye dek hiç bu kadar şen’isini(kötüsünü), şerlisini görmemiştir. Lut kavmini helak eden lutiliği(erkek erkeğe cinsel ilişki ), bu ümmet de yapıyor, bir de lezbiyenliği ekliyor. Her yönden her yandan necaset, pislik yağıyor. Necasetten lezzet alma gibi bir gariplik meşru ve akla uygun görülüyor. Mümin, her zamanda olduğu gibi garip, mahzun.

Şer-i şerif’in hadleri belli. Erkeğin ve kadının mahrem ölçüleri de belli. Bize düşen, bu belirli çerçeve içinde giyinmek. Erkeğin giyimi, erkeği hafifletmeyecek, tiksindirtmeyecek şekilde olmalı. Vakarlı, edepli. Kadının giyim kuşamı da aynı şekilde. Şekli, rengi, deseni belirleyen, insanın kendisidir. Erkeğin giyim şeklini benzeteceği bir insan varsa, o da âlemlere rahmet olarak gönderilen Aleyhisselatu Vesselam Efendimiz’dir. Ne şu hoca, ne şu şeyh, ne bu adam. Giyim kuşamımız, hayâmızı muhafaza etsin de nasıl olursa olsun.

Giyim ve kuşam, insanın cemiyet içerisinde rahatça yaşaması için zaruridir. Zira insan, cami’ bir varlık olmakla cemiyet kurmuştur. insana hediye edilen büyük bir lütuf olan akıl, beraberinde hayâyı -imanı- getirmiştir. Hayâ, insanı hayvandan ayıran yegâne unsurdur. Hayâ, tüm çirkinlikleri, pislikleri def’ eden bir nur şulesidir.

Her şey zıddıyla mevcuttur. Hayâyı daha iyi idrak etmek için zıddı olan necasete başvurmak, yani anlamak lazım. Necaset, necaset olarak kabul edilip tanınmayınca, hayâ anlaşılmaz. Hayâ madeni Aleyhisselatu Vesselam efendimiz, bir mübarek hadisinde hayâ hakkında şöyle haber vermekte: ‘’iman yetmiş küsur şubedir. En üstünü ‘la ilahe iLLALLAH’ sözü, en düşüğü yolda birine eziyet veren bir mâniayı kaldırmadır. Hayâ da imandandır’’ yani hayâ, bir sebep değil, sebeplerin sebebi olan ALLAHU TAALA’YA varmada, ALLAHU TAALA’YA ulaşmada bir gayedir. iman nurdur, zıddı ise zulümattır. Nurdan bir parça olan hayânın zıddı ise pislik, necasettir. Dikkat edilirse insanın en necis yeri, nefse en lezzetli gelen yerdir. Bu lezzet, ancak iştiha anında oluşur. Şayet iştihasız bir şekilde o necis yerler görülse yahut tahayyül edilse, insanda bir tiksinti uyandırır. Yeri gelmişken şu hakikati de ifade etmek zaruriyet arz ediyor. Kişi, kendisinin yahut bir başkasının cinsiyet uzvunu görmemeli. Zira uzuvların necaset kanalı olması gözdeki nuru alıyor. Göz nurdur; cinsiyet uzuvlarıysa zulümat. Bunlar birbirinin gece ile gündüz misali, zıddıdır. Birinin varlığı, diğerini yok eder. Gözden yüze hayâ yayılmıştır. Hayâ, insanın yüzündedir. Bu yüz, bütünüyle o pis yerlere teveccüh edince, hayâ ve beraberinde olan iman gidiyor. Günümüzde hususiyle bu meselede haddi aşmalar olmuştur. Evliler buna çok dikkat etmelidirler. Bakın, hayâ ve iffet madeni Aleyhisselatu Vesselam efendimiz, pak validemizi kastederek diyorlar ki: ‘’ne gördüm, ne gördü’’ gelen haber mealen bu. Bu meselenin beyanında dahi kullanılan müphem(belirsiz) kelimelere dikkat edin. Zira ‘’beyan insanın aynıdır’’ atasözü meşhurdur.

Hayâ ve örtünmeyi daha iyi anlamak için ilk insan Âdem Aleyhisselamın cennet’teki kıssasına müracaat etmek lazım. Malum olduğu üzere Adem ile Havva atamız, cennet’te meşk ve sürurla (sevinç ve neşe içinde) yaşarlardı. imtihanın hikmeti icabı, kendilerine bir meyve yasaklanmıştı. Batılı Hıristiyan kaynaklarına göre bu, ‘’bilgi ağacıdır’’ yani levh-i mahfuz’da yazılı olan bilgi. Diğer adıyla, kader. aksine, irfan ehlince bu ‘’fena ağacı’’dır. Mayası dünya ile aynı. Cennet’te her şey, dünyadakine zıt ve muhaliftir(karşıdır, aykırıdır). Bu ağaç buğday ağacıdır. Buğday, bütün meyvelerin, sebzelerin özünü kendinde toplayan bitkidir. işte, şeytan’ın vesvese ve iğvasıyla(baştan çıkarmasıyla) yenilen buğday, Havva validemizde bir ağırlık yapmıştı. Bu ağırlık necasetin ağırlığıydı. Necaset, kendini hissettirince nur zail olmuş (son bulmuş), zail olan nurla birlikte taaccüp(şaşma) hissi doğmuştur. O an Havva validemiz ve Adem babamız edep yerlerinin farkına varmışlardır. Edep yerleri, yani pis yerler. Orada bulunan cennet ağaçlarından birinin yaprağıyla edep yerlerini kapatmışlardır. Bu ağaç da, ALLAHU âlem incir ağacıdır. ALLAHU TAALA kur’an-ı kerim’de bismillahirrahmanirrahıym:‘’ey âdemoğulları! Şeytan nasıl ki anne babalarınızı çirkin yerlerini kendilerine göstermek için cennet’ten çıkardıysa, sakın sizi de belaya uğratmasın’’( Sadakallahül azıym.) buyurmuştur.

Hayâ, pislik ve çirkinliğin zıddıdır. Dünya ve cevheri olan ‘’fena’’, insan bünyesinde mevcuttur. ilahi hikmet icabı, nur ve zulümat insanda barınabilmektedir. Nurun yatağı kalp, zulümatın yatağı ise kalbin aşağısında bulunan mide ve mideye bağlı organlardır. Nefsin isteği, şeytanın baştan çıkarmasıyla dünya, yani mide, kalbe baskın gelebilmektedir. Mide kalbe baskın gelirse, kalp zulümat yatağı olur. Bunun bariz misali, dünyevi herhangi bir istek kalbe yerleştiği zaman –ki dünyevi şeylerin tümü fenadır- nur gider. Şayet atalarımız fena meyvesini yememiş olsalardı, zulümat insana hiç sirayet etmeyecek, insan necaseti tanımayacaktı. ilahi sırrın daha nice hikmeti vardır ki, bunu bizim kıt aklımız idrak edemez. Bu meselede edep haddini ihlal etmemek lazım. Bilmemiz gereken, dünyada örtünmenin elzem olduğudur. Zira insanda mevcut hayâ bunu gerektirmektedir. Necaset örtünmeye, örtünme hayâya işarettir. Ne Firdevs’te, ne cehennem’de örtü vardır. Zira orası tüm perdelerin açıldığı yerdir.

insanın yaradılışında var olan hayâ, temizliği, temizlik de örtünmeyi, gizlenmeyi şart kılmıştır. Örtü, bu yönüyle anlaşılınca bir mana ifade eder. Aksine, yine bir tahrik ve fitne sebebi olmaktan öteye geçmez. Bu örtünme, hem erkekte, hem kadında aynıdır. Aleyhisselatu Vesselam Efendimizin getirdiği ölçüler, tüm kâinatı kapsayan mahiyettedir. Erkeğin ve kadının örtünme yerleri bellidir. Kim kime karşı sakınmalıdır, yoruma ihtiyaç kalmayacak şekilde aşikârdır. Erkeğin diz ve göbek dâhil göbek ve diz arası mahrem, kadının el yüz hariç tüm vücudu, şekil ve şemaili tanınmayacak, hissedilmeyecek şekilde mahremdir. Örtünmede esas, fitneye düşmemek ve düşürmemek. nefs, cesede hâkimiyet kurunca, edep yerlerini aşikâr ettirmek ister. Parmakla gösterilsin yahut kendisine iltifat edilsin diye.

ilahi her ölçüde bin bir hikmet fışkırmakta ve akıl bunu idrak, ceset hissedince aciz kalmakta. Bu acziyet(acizlik), taat (söz dinleme) ve ibadete da yansıyor. ALLAHU Taala’yı şahit tutarak söylüyorum ki, hepimiz şaşkın şaşkın dolaşmakta, irademizle bir şey yapamamakta; aklı, hikmetin insanı aciz bırakan benzerini yapmaya kendini kaptırmış, cesedi mefluç(felçli) vaziyetteyiz.

Bu örtünme mevzuundaki maksat anlaşılınca taat(söz dinleme), yani riyasız kulluk doğacaktır. Şayet maksat anlaşılmazsa, sebebin karışık ve dolambaçlı yollarına takılıp kalınırsa, yapılan kulluk; azgınlığa, sapkınlığa, imansızlığa, yoldan sapan ve saptıranlara. Dönüşür. Sebep yumağı olan dünya hayatındaki bütün münasebetler bu minval(tarz, gidiş) üzerinedir.

Günümüzde bazen soytarıca, komik, bazen ürkütücü giyim kuşam halleri mevcut. Giyim kuşamda dikkat edilmesi gereken unsurlardan biri itidaldir(orta halliliktir). Yani ne tahrik ettirecek kadar şık, ne tahkir ettirecek (aşağılanacak) kadar dağınık olmamak lazım. Bu, hem kadın için hem erkek için geçerlidir. Zaten kadının zaruri haller dışında sokağa çıkması, arz-ı endam etmesi (boy-pos göstermesi) sakıncalıdır.

Tütün otunun kurutulup kâğıda sarılmasıyla elde edilen sigara, yakılarak, ağızdan nefes yoluyla çekilen bir içecektir. içilen, sigaranın dumanıdır. Duman, önce ciğerlere, oradan kan yoluyla vücudun her tarafına, ayak parmaklarından kafatasına kadar sirayet eder. Kanın ulaşabildiği her yere dumana ulaşır. Kalp ve beyne giden damarlar –atar ve toplardamarlar- ana damar olduğundan, bunların içinden geçen duman daha fazladır. Dolayısıyla etkisini en çok kalp ve beyine gösterir. Tıbben hafif tesirli uyuşturucu olduğu tespit edilen dumanın, kalp ve beyin hücrelerini uyuşturduğu kesindir. Bütün yiyecek ve içeceklerde olduğu gibi mide, nikotinin depolandığı yerdir. Depolanan nikotinin fazlalığı, bağırsaklar yoluyla dışarıya atılır.

Nikotinin yakıcılık özelliği hücrelerde oluşan yağı eritir. Hücreler, yağdan teşekkül ettiğinden ölürler. Zannedildiği gibi alışkanlık nikotinden kaynaklanmaz. Alışkanlık, sigaranın içiş şeklinden kaynaklanır. Bu şekil ve hevesten olup, değişebilir. Alışkanlıkların tümü hevestendir. Hevesler –nefsten kaynaklanan istekler- zamanla değişebilir.

insan kalbi, şuurun merkezi olması bakımından nur ve zulmete açıktır. Nur ve zulmet, kalbe damla damla geldiği için, aynı nispette de çıkar. Nur, aydınlığı temsil ederken, zulümat karanlığı temsil eder. Nura boğulmuş bir kalp, ALLAHU TAALA’NIN lütuf ve ikramına mazhar olur. zulümatta ise şeytanın kölesi, kulu olur. Nikotin zehri, nuru damla damla yakar. Geriye yalnızca zulümat kalır. insan, kalp ve bedeniyle şeytanın bir emir kulu olur.

Nurun sirayet etmediği bir kalp, mutlaka zıddı olan zulümat ile doludur. Böyle bir kalp de şeytan ve yardımcıları taht kurar. Şeytanın gıdası, malum ve meşhur habere göre; hayvan pisliği, insan artığı, kemik, kül ve pis olan her şeydir. insan vücuduna giren temiz rızıkdan şeytan ve yardımcıları nefret eder. Onların sevdiği, pis ve zararlı şeylerdir. Nikotin, şeytanın en sevdiği gıdalardan birisidir. Bu gıda, midede olduğu sürece şeytan ve yardımcıları insan vücudundan dışarı çıkmaz.

Sigara dumanı ve zehri ile beslenen şeytan, midede ikamet ederek insanı yönlendirir. Tiryaki, sigaraya devam ettiği sürece bu şeytan -cin- vücutta kalır. Zahiri ve batini birçok hastalıklara sebebiyet veren bu cin, ilim, iman ve amele musallat olur.

Sigara dumanı, ihtiva ettiği nikotin zehri ile beynin ilme yoğunlaşmasına mani olur. Sigara içenlerin ‘’efkâr dağıttım, efkâr dağıtalım.’’ dedikleri, gerçek bir beyandır. Efkâr fikir demektir. Fikir, asaletli olur gerçekte merdiveni temsil eder. Fikir olmayınca ilim olmaz. Fikir, akıl yürütme kuvveti olup, hak ile batılı birbirinden ayıran bir hâkimdir. Bu kuvvet olmayınca hak ile batıl birbirine karışır ve ‘’şirk’’ oluşur.

insan vücudunda sürekli kalan şeytanın, kalpteki fikir ve ilhamı bozarak vesvese vermesi şirkin başlangıcıdır. Vesveseli bir kalp, başkasından korkmaya, başkasından ümit etmeye, başkasını büyük tanımaya başlar. Vesvese, imanı bozan şeytani tohumlardır. Paranoya, şizofren, fobi, halisünasyon ve ilizyon gibi psikolojik klişeli birçok hastalık, şeytani vesveselerin doğurduğu bozukluklardır. Şeytan efkârı dağıtan, ilhamı kaldıran, imanı bozup kuruntuları, yersiz korkuları bir numaraya oturtandır. Bu şeytan, midede sabitlenip kalp de kurulurken eûzu billâh tan korkup kaçmaz. Çünkü eûzu billahi ayet-i kerimesi dıştan gelen şeytana karşı bir sığınaktır. Kalenin içinde, kumanda köşkünde oturan şeytan bununla dışarı çıkmaz. Bunun çıkışı ancak vücuttan şeytanı kovmaktır. Eğer bu devam ettirilmezse kendisi kaçar, devam ettirilen bir bedene sığınır. Bu şeytan kalp de, bedenin kumanda köşkünde olduğu sürece bedenin bütün organları bunu över; bunu büyük bilir. Çünkü onun vereceği sahte korkuları beden büyültür, tembelliğe, gevşekliğe ve lezzete de dil şükreder.

Sigara müptelası olan şirkten uzak değildir. Bedeni, kalbi ve dili pistir. iman temizdir, pisliği kabul etmez. Pis olan bir kalp ile dua etse, duasına cevap verilmez. Çünkü ALLAHU Taala hazretleri temizdir. Temiz olan, pisin çağrısına cevap vermez.

iman ile zulümatın kalbe damla damla girip damla damla çıktığı malumdur. zulümat girdiği an, iman çıkar ve insan günaha girip mutlaka bir günah işler. Arkasından tövbe edip, zulümat çıkar ve iman nuru girer. zulümat ateşten olduğu için, yani ateşin simsiyah dumanı şeklinde olduğu için giriş ve çıkışı süratlidir. iman ise nurdan olduğu, nurun ise serin olduğu malumdur. Serinliğinden dolayı imanın giriş çıkışı yavaştır.
 

delinin biri

Tecrübeli
Sigara dumanının damarlarda dolaştığı an, nefs bunun lezzetine kulak verdiği an, pislik haline girer. Bu andan itibaren nefsle birlikte şeytanın baştan çıkarmaları, azdırmaları, vesveseleri başlar. Sigaranın etkisi bittiği an, iman tekrar kalbe girmeye başlar. Her sigara tanesinin bitiminde, izmaritin atılıp ayaklar altına alındığı andan itibaren bütün tiryakilerde oluşan nedamet hali yani pişmanlık malumdur. işte bu pişmanlık hali imandan olup nuru davet eder. Nur ile zulümatın değişimi, her sigara tanesinin yakılmasıyla devam eder. nefs nikotini arzularken şeytan, karnını doyurur. Karnı doyunca kalbe korku ve ümide ait birçok tohum eker. Her sigara tanesi onu damarlarda idame ettirir.

Sigaranın içinde 5000 civarı zehirli madde bulunmaktadır. Genelde sigaranın içinde bulunan nikotin maddesinin bağımlılık yaptığı bilinir. Aslında sigarada bağımlılık yapan bir madde bulunmamaktadır. Ne komik değil mi? o zaman neden kimse bırakamıyor? Sigaranın içinde bulunan ‘’akiton’’ adlı madde sinir damarlarını yıpratarak, hissizlik uyandırır ve tahribata sebep olur. Sinirlendiği zaman sigara içmek isteyenler sigarayla sakinleştiğini zanneder. Ama daha fazla içer. Bunun sebebi içinde bulunan ‘’akiton’’ maddesinin sinir damarlarına uyarı göndererek gerilmesine ve yıpranmasına neden olmasıdır. Böylece daha da sinirli hale geliriz. akiton maddesinin etkisinden kurtulmak için tıbbı olarak birçok ilaç piyasaya sürülmüş günümüzde. Aslında bunların hiçbirine gerek yok. Sigaradan kurtulmak için sinir damarlarını yenilemek ve yumuşatmak için vitaminler kullanılabilir. Sigara müptelası olduğunu düşünenler b1+b6 vitamini (+b12 vitamini de olursa daha faydalı olur) kullanarak bu illetten kurtulabilir. Öyle yüksek bir miktar ödemek zorunda da değilsiniz bu vitamin için. Bir paket sigara fiyatına 30 tabletlik b1+b6 vitamini bütün eczanelerde satılıyor. Yan etkisi olup olmadığını eczanelerden öğrenebilirsiniz. Yalnız sigarayı bıraktıran ilaç diye soracak olursanız, bilmedikleri için ya da bu konuda bir açıklama olmadığı için öyle bir etkisi olmadığı söyleyeceklerdir. Günde bir tablet/tok karnına. Sinir damarlarınızın yıpranmasına ve vücudunuzun direncine göre etki etme zamanı değişebilmektedir.

Ama zaten sağlam bir iradesi ve sağlam bir imanı olanlar için bu konuda tıbba ihtiyaç duymamamız gerekir hepimizin. Hepimizin.

insan bedeninde iki organ bulunmaktadır ki, biri dünyayı, diğeri Ahireti temsil mevkiindedir. Bunlardan biri bozulunca, diğerinde aşırı derecede bağlılık bulunur. Biri bozulunca diğeri etkilenir. Bu etki, basit olmayıp aksine büyüktür. Bu organlar kalp ve midedir. Mideye giden herhangi bir gıda parçası bedenin kumandanı mevkiindeki kalbi etkiler. Asıl olan kalptir, diğer tüm organlar kalbe nispetle, tafsildir, yani kalbi açıklayan ve beyan edendir.

Şarkı-türkü, asıl itibarıyla haramdır. imam-ı Rabbani Faruk Serhendi ‘’şarkı söylemek haramdır. Şarkı-türküden zevk duymak haramdır. mezmuru: müzik yapanı, şarkı, türkü söyleyeni beğenmek, sevmek küfürdür’’ diye buyurmuşlardır.

Alenen haramiyet bilinen mesele, günümüzde o kadar basite alınmış ki; neredeyse helal seviyesine indirilmiştir. Şarkı, türkü gibi tüm müzikler, içeriği ne olursa olsun, yapısındaki ses gereği, haramdır! Bazı kıt akıllıların zannettiği gibi sözlerindeki çağrışımdan değil, kendiliğinden sesteki tınıdan dolayı haramdır. Şiirle kıyas yaparak şiirin içeriğini haram-mubah ölçüsünü dikkate alarak şarkı-türkü gibi ezgiyle söylenen sözleri de aynı ölçüye koyanlar olmuştur. Yanlış ki yanlış. Müzikte ezgidir asıl olan. Bu ezgidir ki, kulakta direkt olarak kalbe sirayet edip bozuyor. Müzikte şiirden başka bir söyleniş vardır ki kalbi şiirden daha çok etki altına alıyor. Etkiden kastın, güçsüzlük olduğu bilinmelidir. Evet, müzik kalbi güçsüzleştirip, süratle istenilen yöne cezp ediyor. içeriğindeki kadın, gurbet, ayrılık, ölüm, aşk, vuslat, hasret, ortaya çıkan ne olursa olsun, ezgisindeki ağırlıktan, tesirden dolayı hemen kalbi o yöne çekiyor.

Kulak, göz ve diğer tüm duyu organları dâhil, hepsinden daha etkilidir. Sebebi, kulağın beyin ve kalbe giden damarları daha faal ve yakın oluşudur. Bundan dolayı şahadet kelimesi göze ve diğer organlara hitap etmez, ama kulağa hitap eder.

Müzikten lezzet alan bir kalp, Kuran’dan lezzet alamaz. Müziğe aşina bir kulağa kur’an-ı kerim tesir etmez. Müziğin ürpertisine âşık olan bir kalp, Kuran’ın müjdelerini ve uyarılarını anlayamaz.

Herhangi bir şarkıcının, herhangi bir kasetini satın alan insan, bilsin ki ALLAHU TAALA’NIN şu ayetine muhatap oluyor: bismillahirrahmanirrahıym.’bayağı insanlardan kimi de vardır ki, bilmeyerek ALLAH yolundan saptırmak ve onu alaya almak için laf eğlencesi satın alırlar. işte bunlara alçaltıcı bir azap vardır.’Sadakallahül-azıym.’’

Hiçbir tefsire gerek olmaksızın bu ayet-i kerimenin müziğe ait olduğu apaçık bellidir. Keşif ve araştırma âlimlerinin ortak görüşleri doğrultusunda verdikleri haberdir. Ayrıca müziğin, bütün semavi dinlerce haram olduğu kati bir gerçektir.

Ey müzikten lezzet almaya alışmış kulak ve müziğin namesine tutkun kalp, bilmelisin ki samyeli nasıl yaprakları kurutur ve döker, müzik de ayniyle sizi öldürmektedir. Müzik, şehvet, isyan, keder ve gam depreştirmekten başka bir işe yaramaz. Müzik, şeytana yarenliktir.

Mideyi ifsat eden şey de, kola ve gazlı içeceklerdir. Midenin, kumandanı olan kalbe bağlılığı malumdur. Gazlı içecekler de, içeriğinde olan etil alkol veya kafein gibi değil sonucundaki çirkinlikten ötürü caiz değildir. Midenin tıka basa doldurulması zaten israftır. Bu içeceklerin kullanılması da tıka basa olan midenin hazmını kolaylaştırması içindir. Ayrıca, içeceklerden çıkan gaz, ağızda geğirmelere sebep olmaktadır. Gıdanın bereketi zaten gazdadır. Bunun, aşağıdan yahut yukarıdan içecekler vasıtasıyla geğirerek veya yellenerek çıkması, hangi akla ve dine hoş gelir? Şu yahut bu marka içecek değil, işlevi tiksindirici olduğu için mekruhtur. Herkes tecrübeyle tasdik etmiştir bu hakikatleri. Geğirmeye sebep olması dahi onun tiksindiriciliğinin belgesidir. Geğirme de bütün dinlerce yasaklanmış, özellikle kemal olan islam dininde istiğfara (ALLAHU TAALA’DAN af dilemeye) sebep olmuştur.

Şimdi günümüzde kullanılan gazlı içeceklerden kola ve diyet içecekler hakkında bazı bilgileri paylaşalım:

Diyet kola

Kola kutularının üzerindeki "soğuk içiniz" yazısı lezzet için yazılmamış. Aşağıda diyet kola hakkında bir yazı var. Olay ABD’de geçiyor. Ancak bildiğiniz gibi Türkiye’de de birçok kışı diyet pepsi ve diyet coca cola içiyor. Sız de içiyorsanız okuduktan sonar fikrinizi değiştireceğinizden eminim.

2001 yılı ekim ayında kız kardeşim çok hastalandı. Mide spazmları vardı, dolaşmakta zorlanıyordu, yürümek ise başlı başına bir sorundu. Sadece yataktan kalkması bile onu tüketiyordu, o kadar çok ağrısı vardı.

2002 yılı mart ayında biyopsiler alındı ve 24 değişik ilaç almaya başladı. Doktorlar kendisinde ne olduğunu bulamıyorlardı. O kadar çok ağrısı vardı ve o kadar hastaydı ki, ölmekte olduğunu biliyordu. Hazırlığa başladı. Evini, banka hesaplarını, yaşam sigortasını ve diğer şeylerini en büyük kızının adına kaydettirdi ve küçük çocuklarının en büyük kızı ile birlikte olmalarını sağladı. Son bir keyif yaşamak istiyordu, böylece 22 Mart günü (tekerlekli iskemlede olmak kaydıyla) Florida’ya gitmeyi planladı. 19 Mart günü testlerinin nasıl geçtiğini öğrenmek için kendisini aradım. Testlerde bir şey bulunamadığını, ama kendisinde MS(multiple skleroz)olduğunu düşündüklerini, söyledi. Çok şaşırdım, sonra bir arkadaşımın bana e-mail olarak gönderdiği bir yazıyı hatırladım ve ona sordum:
"diyet içecekler içiyor musun?" "evet" dedi, o anda da bir tanesini açıp içmek üzere olduğunu söyledi, açmamasını ve diyet meşrubat içmemesini söyledim, bahsettiğim yazıyı e-mail ile kendisine gönderdim. Telefon konuşmamızdan 32 saat sonra beni aradı, diyet meşrubat içmeyi bıraktığını ve yürüyebildiğini, merdiven çıkabildiğini ve adale spazmlarının kaybolduğunu söyledi. iyileşmemişti ama kendisini kesinlikle çok daha iyi hissediyordu. Makaleyi doktorlarına göstereceğini ve eve dönünce beni arayacağını söyledi. Beni aradı, doktoru çok etkilenmişti ve diğer MS hastalarını arayarak suni tatlandırıcı (aspartam) kullanıp kullanmadıklarını soracağın söylemişti. Bir kabuğun içinde diyet meşrubat içindeki 'aspartam' maddesiyle zehirleniyordu ve yavaş yavaş ölüyordu.
22 Mart Florida’ya giderken tek bir hap almıştı -bu da zehirlenmeye karşı olan haptı- iyileşme yolundaydı ve yürüyebiliyordu!
Tekerlekli iskemle olmaksızın!
Bu makale hayatını kurtarmıştı.
Hayat kurtaran makale:
Etikette " şekersiz" yazıyorsa asla kullanmayı düşünmeyin bile! nutra sweet', 'equal' ve 'spoonful' markaları ile pazarlanan ‘’aspartam" hakkında dünya çevre konferansı'nda birkaç gün konuşma yaptım. Epa'ya yönelik bir yazıda 2001 yılında Birleşik Amerika’da multiple sclerosis ve sistemik lupus salgını olduğu, hangi zehrin bunun yaygın hale gelmesine neden olduğunun anlaşılamadığı belirtilmişti. Ben ayağa kalktım ve tam bu konuda bilgi vermek istediğimi söyledim. aspartamın neden bu kadar tehlikeli olduğunu açıklayayım:
bu suni tatlandırıcının ısısı 86ºf(30ºc. 1fahrenheıt 1.8 cantigrad derece. 32ºf 0ºc).seviyesine ulaşınca, içindeki metil alkol, formaldehite, sonra da formik aside dönüşüyor, bu da metabolik asidosise yol açıyor. metanol zehirlemesi diğer koşulları açısından multiple sklerosise benziyor. Doktorlar insanlara yanlışlıkla multiple sclerosis teşhisi koyuyor. MS ölüme yol açmazken metanol zehirlemesi öldürücü oluyor!
(şişelerde, kutularda "soğuk içiniz" yazılıdır. devamı şöyle olmalıydı: "soğuk içmezseniz zehirlenirsiniz.") sistemik lupus da neredeyse en az multiple sklerosis kadar yaygın hale geldi, özellikle diyet coke (coke, coca cola'nın tescil edilmiş ikinci adıdır) ve diyet pepsi içenler arasında! Kurban genellikle suçlunun aspartam olduğunu bilmiyor. Kullanmaya devam ediyor, lupus da artık yaşamı tehdit edecek düzeye ulaşıyor. Diyet içecekleri bıraktıktan sonra sistemik lupus hastalarının asistematik hale geldiklerini gördük. multiple sclerosis teşhisi konan hastalarda (aslında bunlar metanol zehirlenmesi hastaları idi) semptomları çoğu kayboldu. Görüş yeteneğinin geri kazanıldığı ve işitme duyusunun önemli ölçüde iyileştiğini gördük. bu tinnitus vakalarında da geçerli idi. bir konuşmamda "aspartam kullanıyorsanız (nutrasweet, equal, spoonful vs.) ve fibromalji, spazmlar, anı ağrılar, bacaklarınızda uyuşma, kramp, vertigo, bulantı, bas ağrıları, tinnitus, eklem ağrısı, depresyon, endişe atakları, bozulan konuşma, bulanık görüş veya hafıza kaybı semptomlarından şikayetçiyseniz muhtemelen aspartam hastasısınızdır. Konuşma sırasında ayağa kalkan kişiler "bu semptomlardan bazıları bende de var. Bundan kurtulmak mümkün mü?" diye sordular. Evet! Diyet meşrubat içmezseniz ve gıda etiketlerinde yazılı aspartam kelimesine dikkat ederseniz, evet! Çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Bir yabancı Bay Espısto'ya (konuşmacılarımdan biri) ve bana geldi ve "neden bu kadar çok insanın MS derdi olduğunu bana söyleyebilir misiniz?" dedi. Bir hastaneye yaptığımız ziyaret esnasında bir hemşire ağır diyet coke bağımlısı olan altı arkadaşının tümünde MS sorunu olduğunu söylemişti. Bu tesadüfün ötesinde bir durumdu! Diyet coke ve diyet pepsi vs.

Diyet kola bir diyet ürünü degildir! Kongre raporuna göre karbonhidrat birikimine neden oluyor ve sızı şişmanlatıyor. Formaldehit yağ hücrelerinde depolanıyor, özellikle kalça ve basenlerde birikiyor. Dr. Roberts, bir kez bu ürünleri bırakınca ekstra spor vs yapmaksızın deneme süresi içinde 19 kilo kaybeden hastası olduğunu belirtiyor. aspartam özellikle şeker hastaları için tehlikeli. hastalarında retinopati olduğunu düşünen hekimlerle konuştuk, aslında hastalarındaki semptomların nedeni aspartamdı. aspartam kan şekerinin kontrolden çıkmasına yol açıyor. Bu nedenle şeker hastası proteinde bulunan diğer amino grup asitler olmadan aspartic asit ve fenilalanin maddelerinin nörotoksik hale gelmesi nedeniyle hafıza kaybından şikâyet ediyor. aspartic asit ve fenilalanin kan beyin bariyerini aşıyor ve beyin nötronlarını harap ediyor, şeker hastalarında (şeker hastası olmayan hastalarda da) çeşitli tipte beyin hasarı, nöbet halı, depresyon, manik depresyon, panik ataklar, öfke ve şiddete neden oluyor. (körfez savaşında savaşan kadın ve erkeklerin tükettikleri binlerce diyet coke ve diyet pepsi içinde bulunan aspartam iyi bilinen körfez savaşı sendromu'nun nedeni olabilir)

(bu birinci IraQ savaşı) dr. Roberts doğum arızalarına yanı gebe kalma ve ilk gebelik döneminde tüketilmesi halinde zekâ geriliğine neden olabildiği konusunda uyarıyor. Çocuklar özellikle nörolojik bozukluklar açısından büyük risk taşıyorlar ve nutrasweet (yapay tatlandırıcı) kullanmamaları gerekiyor. nutrasweet'e bağlı olarak çocuklarda görülen nöbet hali ve diğer bozukluklara ilişkin çeşitli vaka bildirebilirim. Maalesef anneleri çocuklarındaki bozukluğun aspartama bağlı olduğu konusunda ikna etmek her zaman kolay olmuyor. Ancak deneme-yanılma metodu ile diğer anneleri çocuklarının sağlığını ellerinde tuttukları konusunda uyarabiliyor. Şeker metabolizmasına (ki şeker hastaları için ideal) yardımcı olan ve suni tatlandırıcı olmayan tatlı bir bitki olan stevia FDA tarafından onaylanan bir diyet ürünüdür. Monsanto'ya bağlı olduklarından FDA yıllarca bu tatlı gıdayı göz ardı etti.

bu konuda mevcut literatür:
excitotoxins: the taste that kills (öldüren tat)? dr. Russell Blayblock (health press) ve Defence Against Alzheimer's Disease (Alzheimer hastalığına karşı savunma? Dr. H. J. Roberts. Dr. Roberts aynı zamanda bir diyabet uzmanıdır. Bu iki hekim aspartamın öldürücü etkisini gösteren vakaların yer aldığı bir çalışmayı internette yayınlayacaklar. American College Of Physicians konferansı'na göre "bu ölümcül zehrin neden olduğu nörolojik hastalıklar salgınından bahsediyoruz." sorun bu: aspartamın 100 farklı üründe bulunduğuna dair kongre tezleri mevcut. ilk tezden sonra peş peşe iki tez sunuldu, ama bir faydası olmadı. Hiçbir şey yapılmadı. ilaç ve kimyasal madde lobilerinin cepleri çok dolu. Bu madde halen beş binden fazla üründe bulunuyor ve hastalar tükeniyor! aspartamın yaratıcısı olan Monsanto'nun bunun ne kadar öldürücü olduğunu bildiğinden eminim. Birçok kuruluşun yanı sıra amerikan diyabet derneği, amerikan diyetetik derneği, amerikan tıp fakültesi konferansı'na fon sağlıyorlar. Bu New York Times gazetesinde yayınlandı, ama bir faydası olmadı. Bu dernekler herhangi bir katkı maddesini tenkit edemiyorlar veya Monsanto ile bağlantılarını açıklayamıyorlar çünkü gıda sanayinden para alıyorlar ve ürünlerini desteklemek zorundalar.

Senatör Howard Hetzenbaum tüm bebek, hamileler ve çocukları ‘aspartamın tehlikeleri hakkında uyaran bir yazı yazdı. bu yazıda toplumda mevcut sorunlar (nöbet halı, beyin kimyasında meydana gelen değişiklikler, nörolojik ve davranış bozuklukları; semptomlar) hakkında yapılan bağımsız çalışmalar da yer alıyordu. Bu yazı güçlü ilaç ve kimya lobileri tarafından yok edildi, böylece herhangi bir şüphe taşımayan insanlar hastalık ve ölüm karşısında çaresiz kaldılar.

->coca cola'nın son oyunu:
—Turkuaz/Damla gerçeği-
Dün gece eve dönerken su almak üzere markete uğradım.
" görevliye şöyle sordum: 1,5 litre su var mı? Ama Turkuaz/Damla dışında lütfen"

Turkuaz/Damla çıktığından beri bu şekilde su alıyordum artık. Para verip kötü su içmeye hiç niyetim yok. Marketteki adamın dediklerini aynen aktarıyorum:

‘’abi ben o sudan satmıyorum. inan ki gelen müşteriden onda
Dokuzu senin söylediğin şeyi söylüyor" peki neden halen daha
Satıyorlar diye sordum. Ağabey Turkuaz/Damla suyu, marketlere bedava veriliyor. Satarsan kâra geçiyorsun, satmazsan öylece duruyor. Ama ben satmıyorum, çünkü alan yok".

Uzun söze gerek yok; hiç kimse almazsa, hiç kimseye satamazlar.
Lütfen okuyun, okutun! Bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Türkiye’de bazı şişeli içme suları doğal kaynak suyu değil. Doğal kaynak sularında devlete para ödemeniz gerekiyor, artı bu tesislerin yatırım maliyeti çok yüksek. Dolayısıyla, mesela coca cola ne yaptı? Uludağ’dan kaynak suyu araştırmalarında maliyetleri yüksek bulduğu için bursa/Kestel deki c.cola fabrikasında, derin kuyu pompalarıyla ovanın suyunu çekerek bunu da tersosmos'dan geçirip filtre ederek hem coca cola meşrubatını hem de Turkuaz/Damla'ı şişelemeye başladı. Turkuaz/Damla’ın etiketinin üst ve altındaki kahverengi şeritlere dikkat edin. Sofra içeceği yazar. Devlet, c.cola'nın uyanıklığını kanuna uydurmak ve uyanıklığa yapılacak itirazları bertaraf etmek için böyle bir kural çıkardı. Binlerce dönümlük tarım arazisinin bulunduğu ve coca cola hariç hiç bir işletmeye derin kuyu pompası çakma izni verilmeyen Kestel ovasında, yeraltından çekilen su, filtre edilip daha sonra içine bazı mineraller katıldıktan sonra Türkiye’nin en ücra kasabalarında bile satılıyor ve lıkır lıkır içiliyor. Bazı yazlık kasaba ve köylerde neredeyse Turkuaz/Damla harici içme suyu bulamazsınız. Çünkü dağıtım ağı çok güçlü. Bayilere baskı bile olduğu yolunda duyumlar aldım. Turkuaz/Damla içmeye devam edecekseniz, unutmayın. Yapay bir su içiyorsunuz. Duyarlı bir vatandaş olarak konuya dikkatinizi çekerim. Her tarafı doğal
Kaynak sularıyla dolu memlekette, millete kuyu suyunu zorla ve de üstüne para alarak içiriyorlar. içmeyin arkadaşlar!

Yardımcı Doçent Doktor Cemalettin CAMCI
Fırat üniversitesi genel cerrahı ad
Not: Bursa gibi sanayileşmenin ve tarımın yoğun olduğu bir bölgede coca cola nın kuyu pompaları ile çektiği taban suyuna başta tarım ilaçları olmak üzere ne tür kimyevi ve kanserojen maddenin karıştığını ve tersosmos yöntemi ile bu maddelerin ne oranda arıtıldığını lütfen iyi düşünün.

‘bismillahirrahmanirrahıym.’ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse onlardandır. Şüphesiz ki ALLAH zalimler güruhunu hidayete erdirmez.’ Sadakallahül-
bismillahirrahmanirrahıym. ‘sen onların dinine uymadıkça ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden asla hoşnut olmazlar.’ Sadakallahül-azıym.’’
‘bismillahirrahmanirrahıym. ‘’ALLAH katında din islam’dır. Sadakallahül-azıym.’’
‘bismillahirrahmanirrahıym.’ey iman edenler! Benim düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin.’Sadakallahül azıym.’’

coca cola’nın değişik Yahudi bölgelerindeki reklâmı…
coca cola iç, israil’e destek ol!
Biliyor muydunuz?

Firma karının % 100ünün israil ordusuna aktarıldığını.

Dünyada en çok coca cola sevenlerin Müslümanlar olduğunu

Belçika da sağlık bakanı Luc Van Den Bossche'nin coca-cola 'nın
Şişe veya kutulardaki tüm ürünlerinin piyasadan çekilmesini emrettiğini.

Ve bakanlığın, coca-cola ürünlerini içen kişilerde ciddi zehirlenmeler görüldüğünü belirterek, coca-cola' nın içinde kandaki alyuvarların erimesine neden ve kansızlığa yol açan 'hemolyse' maddesinin bulunduğunu açıkladığını.

coca cola ambleminin tersinden Arapça okunuşu! La Mohammed la Mecca! Muhammed yok! Mekke yok!
‘bismillahirrahmanirrahıym.’ şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.’ Sadakallahül-azıym.’’
‘’bismillahirrahmanirrahıym. ‘eğer onların güçleri yetse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler.’Sadakallahül-azıym.’’
coca cola nın diğer kolalardan farkı olan bir tadı olduğu ve bu yüzden birçok kişi tarafından tercih edildiği gerçeğini biliyoruz.
coca cola bir ada üzerinde yetişen ve şekil olarak kabak sebzesine benzeyen bir üründen üretilmektedir. Bu ürünü fareler çok sevmektedir. Bu ürünler fabrikalarda ezilerek sıvıları alınmakta ve coca cola meşrubatlarında kullanılmaktadır. Ve tabi ki farelerin çok sevdiği kabak benzeri sebzelerin ezilerek sıvısı çıkarılırken ölen farelerin kanlarının ve leşlerinin de bu sıvıya karıştığını bilmemiz gerekir. Bu da demektir ki kendi paramızla kendi elimizle kan içiyoruz. Tabi bunlar farelerin kanı!
,
ey ademoğlu, ey Ahmedi Mehmedi Muhammedi Mustafa Aleyhisselatu Vesselam efendimizin ümmeti.

Ahir zamandayız.

içtiğimiz her yudumda, yuttuğumuz her lokmada haram var. Kan var. Şuan tüketmekte olduğumuz ürünler arasında tamamen israf içindeyiz. Dünya üzerindeki bir çok insanın en önemlisi Müslüman kardeşlerimizin yiyecek bir lokma ekmeğe bile muhtaç oldukları ve tamamen sömürüldüğü bu zamanda; Aleyhisselatu Vesselam efendimizin buyurduğu üzere:‘’Müslüman Müslüman’ın din kardeşidir’’ hadisini bilmiyor muyuz ki; dünya üzerindeki Müslüman kardeşlerimizin hal ve eziyetlerini bildiğimiz halde hiç bir şey yapmadan bekliyoruz ve üstelik hala utanmadan ben müslümanım diyebiliyoruz her birimiz. Bu nasıl Müslümanlıktır ki; din kardeşlerimize eziyet eden, onları sömüren, onların yurtlarını işgal eden, deccalın hizmetkârlarını bizler besliyoruz.

Bir saniye yaptığımız bir şey var unutmadan söyleyeyim.

Bu durumu kınıyoruz değil mi? sadece kınıyoruz.

Hepimiz şeytanın evlatları, hepimiz deccalın hizmetkârlarına boyun eğdiğimiz için, onlarla birlik olduğumuz için hepimiz deccalın hizmetkârlarıyız.

Sadece istanbul’da günde 300 bin adet ekmeğin çöpe gittiğini biliyor musunuz? 15 milyonluk istanbul’da 300 binse 70 milyonluk ülkemizde ne kadardır bu rakam siz düşünün. Ama parasını her birimiz kendimiz veriyoruz değil mi? vay bize ki rabbimizin bize verdiği nimetleri kendimizin edindiğini düşünüyoruz.

Bizim ceddimiz ki 7 düvele nam salmış; islam adına, Aleyhisselatu Vesselam Efendimizin bizlere rabbimizden tebliğ ettiği dinimizi üç kıtaya yaymış. Ceddimiz ki islam adına nice şehitler vermiş ama bizler gibi zındıklığa düşmemişler.

Vay bizim halimize. Vay bizim Müslümanlığımıza ki; kendi kardeşlerimizin kanlarının dökülmesine vesile olduğumuz için; bazılarımız bilmediği halde bazılarımızın da bilmesine rağmen deccalın hizmetkârlarına yardım ediyoruz.

Bugün dünya üzerinde dökülen bir damla Müslüman kanında hepimizin suçu ve vebali var. Hepimiz her gün Müslüman kardeşlerimizin kanlarını içiyoruz. Hepimiz.
Dinine sahip çıkamadığı halde, hala daha ben Müslüman diyebilen ve düşmanlarıyla birlik olup din kardeşlerinin ölümüne vesile olan ve utanmadan hala ben müslümanım diyebilenlere yazıklar olsun.

ALLAH Celle Celalühü tövbe edildiğinde bütün günahlarımızın affedileceğini yalnız kul hakkıyla huzuruna gelmememiz gerektiğini bildirmedi mi?
Vay bizim halimize ki; dünya üzerinde gelmiş geçmiş bütün ümmetlerin yapmış oldukları sapıklıkların hepsini ahir zamanda yaşamakta olan bizler, bu ümmet yapıyor. Biz ki gelmiş geçmiş kavimlerden, helak olmuş ümmetlerden daha büyük bir azapla cezalandırılacağız.
Dudaklarımız kan kırmızı!
ALLAH cezamızı verecek!
 

Vuslat 71

Çalışkan Üye
Kademeli
emeğine sağlık kardek konu çok güzel fakat bir dahakine biraz daha büyük yazarsanız iyi olur çok zorlandım okurken:)
 

Mu@YMe

Vip Üye
Özel Üye
çok çok güzel bir konu kardeşim
faydalanacağımız çok ayrıntı var
emeğine sağlık ALLAH razı olsun
 

FERASETLİ

KF Ailesinden
Özel Üye
Vay bizim halimize ki; dünya üzerinde gelmiş geçmiş bütün ümmetlerin yapmış oldukları sapıklıkların hepsini ahir zamanda yaşamakta olan bizler, bu ümmet yapıyor. Biz ki gelmiş geçmiş kavimlerden, helak olmuş ümmetlerden daha büyük bir azapla cezalandırılacağız.
Dudaklarımız kan kırmızı!
ALLAH cezamızı verecek:tşk::gula::gula::gula::gula:çok güzel bir konu kardeşim
 

enes61

KF Ailesinden
Özel Üye
her kelimesi dogru, sitem dolu, bir okadarda gerçekler kaleme alınmış yazandanda paylaşandanda rabbim razı olsun
yürekten gelen içtenlikle yazılmış.

yüce rabbim bize hidayet versin ...
Başka yazacek bişey bulamadım
 
Üst