Soru Pişmanlık duyuyorum kaydımı sildirdim

bir.kul.

Üye
Üye
Hayırlı aksamlar
Ben bir üniversite kazandim ve cokta calistim sonrada bir anlik gafletle kaydimi sildim üniversiteden sonradan cok pisman oldum sayamayacagim kadar cok pisman oldum ne yapacagimi bilemez durumdayim suan
Benim suanki durumum benim elimle yaptigim kendi elimle yaptigim bir sıkıntı mı ? Yoksa benim bu sıkıntı yı yasamammi gerekirdi ? Yani o üniversite benim kismetimde yokmuydu ? Çok üzgünüm arkadaşlar hep bu düşüncelerin içindeyim
 

okuryazar

Uzman Üye
hayırlı akşamlar kardeşim,
bu dünya imtihan dünyası üniversite okumak istiyorsanız herşey bitmiş değil yine sınava girer okursunuz, belki böylesi hakkınızda daha hayırlı olur deyip önünüze bakmalısınız, sürekli geçmiştekileri düşünüp kendinizi üzmenin kimseye bir faydası olmaz, ayrıca bir müslüman başına gelen herşeyde Allah cc ın bilgisi ve izni olarak gerçekleştiğini düsünerek sabır içinde şükretmelidir.
 

SETR

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Değerli kardeşimiz,

Kaza ve kader inancı, insanda ye`sin ve ümidsizliğin ve kederin en büyük ilâcıdır. İnsan, başına gelen felâket ve musîbetlere, kadere olan inancı sebebiyle, Allah`ın takdîri gözüyle bakıp kendini teselli eder. Onun takdîrine rıza gösterir. Kudreti sonsuz bir Rabbın murâkabesi altında olduğunu hisseder. O belâ ve musibetin Allah`tan geldiğini bildiğinden, kurtulmak için yalnızca O`na iltica eder, O`na yalvarır. Gelen musibetin kendisi için keffâret ve afv sebebi olduğunu düşünür, sabır ve metanet gösterir.

Bu sırdandır ki, مَنْ امَنَ بِالْقَدَرِ اَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ "Kadere îman eden, kederden emîn olur" denilmiştir. Kadere îman, insan rûhunu dünya kadar ağır yüklerden de kurtarır. Çünkü insan, bütün kâinatla alâkadardır. Maksadları ve arzuları, ideal ve hedefleri sonsuzdur. Kudret, irâde ve hürriyeti ise, sınırlı ve mahduddur. Arzu ve maksadlarının, düşünce ve fikirlerinin bâzan binde birini bile gerçekleştirmeye gücü yetmez.

Bu durumda insanın gerçekleşmeyen arzu, ideal ve düşünceleri, onu mânen baskı altında tutar, ruhunu ezer, kalb ve vicdanını sızlatır. Ümidsizliğe düşürür. İşte kadere îman, bu durumdaki bir insanın en büyük teselli kaynağı, şevk ve gayret menba`ı, ümid ışığı, üzerindeki ağırlıkları yükleyebileceği metin bir istinad noktasıdır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, kader, insanı gurur ve kibirden kurtarır. Nefsin ve benliğin insanı havalandırarak yoldan çıkarmasına, bir nevi fir`avunlaştırmasına mâni olur. Tevazu` ve mahviyet sâhibi kılar.
(Mehmet Dikmen)

Kadere iman, insan için, en büyük huzur kaynağıdır. Mümin olan insan, gerek kendi nefsinde gerek dış âlemde gördüğü bütün tanzim ve takdirlerin nice hikmetlerle dolup taştığını ve hepsinin de rahmeti netice verdiğini düşünür. “Kaderin her şeyi güzeldir.” diyerek, başına gelen her türlü hâdisenin altında rahmet ve hikmeti arar.

Dünya ve âhiret saadeti için gerekli her teşebbüsü yapar ve sonunda Allah'ın rahmet ve keremine itimat eder, huzur bulur; kaybettiğine gam çekmez. Geçmişte kaçırdığı fırsatlara ah etmez. Şöyle olsaydı böyle olmazdı yahut, böyle olmasaydı şöyle olurdu gibi lâfların ruha sıkıntı vermekten öte bir fayda sağlamadığını bilir. Mazinin yükünü sırtından atar. Allah'a güvenerek istikbale doğru yol almaya koyulur, huzur bulur!...

Allah'ın kendisine lütfettiği nimetlerle, servetlerle, kabiliyetlerle övünmez, gururlanmaz. Her hayrı ondan bilir, huzur bulur!..

Kadere inanmayanlar insanlığa neyi takdim ediyorlar?

Çalışmayıp, tembelce oturmayı mı? Yoksa, sebeplere teşebbüs etmekle birlikte sonra neticeyi rıza ile karşılamayıp üzülmeyi, dövünmeyi mi?.. Bunda insanlığı ıstıraba sürüklemenin ötesinde ne fayda umuyorlar?!.. Hassas ruhu ve tahammülsüz bedeni ile, şu aciz insanı nasıl bu ağır yükün altına sokuyorlar!?. Yoksa huzursuz, asabi ve isyankâr ruhlardan, kendi yıkıcı emelleri hesabına bekledikleri bir şeyler mi var?

(Prof. Dr. Alaaddin Basar )

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
 

bir.kul.

Üye
Üye
Kardeşlerim yardiminiz icin cok teşekkür ederim sagolun ben kendi elimle bana yapilan uyarmalara uymadan gittim kaydimi sildim simdi ise pisman oldum simdi bu benim kaderimmi pismanligim benim cekmem gereken cezami yaptigim hatanin sonucu olarak ?
 

sorularlaislamiyet

Deneyimli Üye
Üye
Yeis ve ucb nedir? İnsanın geçmişte yaptığı hatalardan, işlediği günahlardan pişmanlık duyması güzel; fakat bu insanı ümitsizliğe sürükleyebiliyor. Bundan nasıl kurtulabiliriz?

Değerli kardeşimiz,

İkisi de Ruha Zarar: YEİS VE UCUB...

Ruh dünyamızın iki büyük düşmanı. En kısa ifadesiyle, yeis "kişinin cehennemini garanti görmesi", ucub ise "cennetini kesin bilmesi"dir. Bir başka ifadeyle, yeis "Allah’ın rahmetinden ümit kesmek"; ucub ise "O’nun azabından kendini emin sanmaktır."

Halbuki hayrı da şerri de yaratan ancak Allah’tır. İnsan, hayrın ve şerrin sebeplerine müracaat etmekle, cenneti yahut cehennemi istemiş olur. İstemek kuldan, cevap vermek ise Allah’tandır. Şu var ki, istemek neticenin tahakkuku için kâfi değildir. Her şey, ancak Allah’ın dilemesi ve yaratmasıyla varlık sahasına çıkar.

Allah Kelâmı'nda "istikamet" olarak ifadesini bulan rıza çizgisinin iki düşmanı vardır: ifrat ve tefrit.

Bunlardan biri insanı yukarı doğru, diğeri ise aşağı doğru felâkete sürükler. Yeryüzünün "istikameti" temsil ettiği düşünüldüğünde, güneşe doğru yaklaşmak ifrat, mağma tabakasına doğru inmek ise tefrittir; ikisi de insanı yakar, mahveder.

İnsanı böylece yoldan çıkaran aşırılıkların bir halkası da "yeis ve ucub"dur. İbadet yapmada ve hayır işlemede başarılı olamayan insanlarda "ümitsizlik" hastalığı kendini gösterir. Başarıya ulaştığı halde nefsine söz geçiremeyen insanlarda ise, sonu kibir ve gurura varan "ucub" hastalığı tezahür eder. Bunlardan birincisi tefrit, ikincisi ifrattır. İkisi de zarardır.

Ye’sin kaynağı Mesnevî-i Nuriye’de şöyle tespit edilir:

“Arkadaş! Amele ve taate muvaffak olamayan azabdan korkar, yeise düşer.” (Mesnevî-i Nuriye, s. 65)

Ahirete inanan, fakat İslâm’ı yaşama konusunda nefsine söz geçiremeyen bir kişinin yakalanacağı ilk hastalık yeistir. Bu hastalığa düşen insan, Cenab-ı Hakk’ın keremini, ihsanını, affını hatırlamalı ve O’nun rahmetinin bütün günahları örtecek kadar geniş olduğunu düşünmeli. Böylece, kendisini "mutlaka cehenneme gidecek birisi" olarak görme hastalığından kurtulur ve yeis âfetinden uzak kalır.

Kur’ân-ı Kerîm’de bu husus şöyle ders verilir:

“De ki: Ey (günah işleyerek) kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlayıcıdır. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan ve esirgeyendir.” (Zümer, 39/53)

Ucub hastalığında yeisin zıddı bir durum söz konusudur. Burada kişi İslâm’ı elden geldiğince yaşamış, ancak bu ilâhî ihsanı kendi nefsinden bilerek başkalarına karşı üstünlük davasına kalkışmış ve cennetini garanti görme hastalığına tutulmuştur.

Bu hastalıktan kurtuluş reçetesi de yine Mesnevî-i Nuriye’de şöyle ifade edilmiştir:

“A’mâle güvenmek ucbdur. İnsanı dalalete atar. Çünki insanın yaptığı kemâlât ve iyiliklerde hakkı yoktur; mülkü değildir, onlara güvenemez.” (Mesnevî-i Nuriye, s. 65)

Bu noktada Kur’ân’daki şu ilâhî ikaza kulak vermek, kurtuluşun yolunu açacaktır:

“Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her kötülük de nefsindendir.” (Nisâ, 4/79)

İyilik dediğimiz her ne varsa, bütün bunlar peygamberler tarafından insanlara öğretilmiştir ve onları işlemek için gerekli bütün şartları da Allah yaratmıştır. Meselâ, doğru söylemek bir hayırdır. Bu hayrı insanlara öğreten ilâhî kitaplar ve peygamberler olduğu gibi, o doğruyu söylemek için gerekli ağız, dil, tükürük bezi, gırtlak, beyin, sinir sistemi ve hava gibi bütün şartları yaratan da ancak Allah’tır.

İnsan bunları düşündüğünde, o hayırda çok az bir hisseye sahip olduğunu görür. Binlerce ilâhî mucizenin bir araya gelmesiyle ortaya çıkabilecek böyle bir hayırda, insanın hissesi, sadece o güzel amele meyletmesi, cüz’î iradesini de bu yönde kullanmasıdır.

Bunu böylece bilip, övünmek ve kendine güvenmek yerine, Allah’a şükretme ve O’na minnettar olma yolunu tutmak gerekir. Bu yolda gitmeyenler ucub çukuruna düşerler.
 
Üst