Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) İstişareye Verdiği Ehemmiyet

kurtuluş

KF Ailesinden
Özel Üye
Resûl-i Ekrem (s.a.v) istişareye büyük ehemmiyet verirdi. İş hususunda onlarla müşavere et.”1 ayeti de bunu emretmektedir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) istişarenin ehemmiyetini şöyle ifade buyurur:

Biliniz ki, Allah da Resulü de müşavereden müstağnidir. Ancak Allahü Teala bunu benim ümmetime bir rahmet kıldı. Onlardan her kim istişare ederse hayırdan mahrum olmaz, her kim de terk ederse hatadan kurtulmaz.”

Başka bir hadislerinde, “ İstişare eden bir topluluk işlerinin en doğrusuna muvaffak olur.” ; bir diğer hadislerinde de “İstişare eden pişman olmaz.” buyurmuşlardır.

Hz. Peygamber (s.a.v) ümmetini istişâreye teşvik etmiş; kendisi de her konuda onlarla müşavere etmiştir. Meselâ; Bedir Savaşında Mekke müşriklerinin geldiğini haber alan Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu konuda ne gibi tedbir alınacağı hususunda Ensar'la müşâvere etmiştir. Ayrıca muharebeden sonra da Bedir esirleri konusunda, Uhud ve Hendek Gazvelerinde, Hudeybiye'de, Taif Seferinde, ezan konusunda ve daha birçok meselede ashabıyla istişâre etmiştir. Ebû Hureyre şöyle buyurmuştur: “Ben Rasûlullah'tan daha çok, istişâre eden kimse görmedim.”

Akıl ve zeka yönüyle insanların en mükemmeli olan Hz. Peygamber (s.a.v) istişareye bu kadar ehemmiyet verdiği halde, bizim gibi aciz insanların istişaresiz hareket etmesi ne kadar büyük bir hatadır!

Evet, Hz. Peygamberin (s.a.v) sahabeleri ile yaptığı müşaverede kendi fikrinin hak olduğunu bildiği halde, çoğunluğun görüşüne tabi olması O’nun (s.a.v) istişareye vermiş olduğu ehemmiyeti ve istişarenin nasıl olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Nitekim, Uhud savaşından önce Hz. Peygamber (s.a.v.) savaş hakkında ashabiyle müşavere etmiş, kendi reyi Medine’de kalıp müşrikleri karşılamak olduğu halde, ekseriyetin isteği üzerine şehir dışında savaşmıştır.

Nübüvvet gözlüğü ile görüyordu ki, “Hz. Hamza Uhud’da param parça olacak, onunla beraber yetmiş kadar güzide sahabe bu savaşta şehid olacaklar.” Buna rağmen “hepsi meşverete, meşveretin hukukuna ve meşveret anlayışına feda olsun” dercesine ashabının kararına uydu. İşte meşveretin ehemmiyeti!

Diğer bir misal; Hz. Peygamber (s.a.v), Bedir savaşında, kendilerine en yakın kuyunun başında durdu ve orayı karargah yapmak istedi. Bu sırada Ashab'tan Hubâb el-Cümuh, Peygamberimize "Yâ Resulullah! Burayı, bir vahiy ile mi seçtin? Yoksa bu bir görüş, bir harp taktiği midir?" diye sordu.

Resulullah (s.a.v): “Bu bir görüş ve harp taktiğidir.” dedi.

O zaman sahâbi: “O halde Yâ Resulullah! Burası harp için uygun bir yer değil, orduyu buradan kaldırıp düşmana en yakın kuyuya gidelim. Orada bir havuz yapıp içine su dolduralım, geride kalan kuyuları da tahrip edelim, düşman istifade edemesin." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v): “Sen güzel bir fikre işaret ettin.” buyurdu ve sahabinin dediği şekilde hareket etti. Aynı şekilde Hendek Savaşında da Selman-i Farisi’nin görüşünü benimseyerek, hendek kazılmasını kabul etmiştir.

Dipnotlar:


1 Ali İmran Suresi 3/159

Yazar: Mehmed Kırkıncı
 
Üst