Namaz Anılarım

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
9 Eylül 1980'de Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne kaydımı yaptırıp işlerimi bitirdikten sonra okul açılıncaya kadar Eskişehir'deki yakınlarımın yanında kalmak için 11 Eylül 1980 gecesi oraya gitmiştim. Fakat Eskişehir'e çok geç saatlerde vardığım için o vakitte kimseyi rahatsız etmeyip Otogar civarında bir otelde kalmayı tercih ettim. Otelciye de yol yorgunluğu ve vaktin geç olması sebebiyle namaza kalkamayacağımı hatırlatarak beni sabah namazına kaldırması için sıkı sıkı tenbih ettim. Kaldığım oda da resepsiyonun yakınındaydı. Uyandığımda gün doğmuş vakit geçmişti. Otelciye gidip “beni niye namaza kaldırmadın?” diye sordum. “Bu gece darbe oldu!” cevabını verdi.

Bakü'den İstanbul'a gelecektim. Uçak sabah saatinde kalkacaktı. Yolda vakit daralabilir diye sabah namazını otelde kılıp çıktım. Ama vakit biraz erken gibiydi ve tereddütteydim. Yolda taksiciye “ben namaz kılıp çıktım ama otele ezan sesi gelmiyor; acaba ben otelden çıkmadan önce vakit girmiş miydi?” diye sordum. Taksici “Valla ben bilmem ama oğlum namaz kılar” cevabını verdi.

Romanya'nın başkenti Bükreş'te namaz kılacak bir yer arıyordum. Müslüman olduklarını tahmin ettiğim bir genç grubu gördüm. Yanlarına gidip “buralarda cami veya namaz kılabileceğim bir yer var mı?” diye sordum. Somalili olduğunu öğrendiğim bir genç gelip bana sadece namaz konusunda değil her işimde yardımcı oldu. Arkadaşları çağırdığında “Siz gidin, beni beklemeyin. Bu adam namaz kılan bir Müslüman ve buraların yabancısı, onu bırakmam uygun olmaz” cevabını verdi.

Prof. Ahmet Ağırakça ve İHH temsilcisi Murat Yaşa ile birlikte Kudüs Müessesesi'nin yıllık kongresine katılmak için Cezayir'deydik. O sıralar Cezayir'de ikamet eden Özel FM'in eski müdürü Muhammed Arif'le birlikte bir çarşıya gitmiştik. Bir dükkandan alışveriş yapıyorduk. Akşam namazı vakti yaklaşmıştı. Muhammed Arif hemen hatırlattı; “Bir an önce işimizi halledelim yoksa ezan okunduğunda bu adam bizi kapıya atıp camiye gider” dedi. Biz Türkiye'de cemaate iştirak konusunda yeterince duyarlı olmadığımız için her ne kadar namazımızı vaktinde kılsak da maalesef kulağımız ezanda olmuyor. Orada çarşıdaki esnafın dahi cemaati kaçırmamak için müşteriyi kaçırmayı hiç önemsememesi dikkatimi çekmişti. Hatta müşterisini kapıya çıkarıp “kusura bakma ben cemaate gitmek zorundayım” diyebiliyor. Gerçekten de Muhammed Arif'in dediği gibi ezanla birlikte esnafın dükkanlarının kapılarını çekip camiye gittiğini gördük. O yüzden de cemaat bayağı kalabalıktı.

Bangkok'ta bir tanıdığın davetiyle lüks bir otelin 25. katındaki restorantında şehri seyrederek balık yemiştim. Orada lüks otellerde de olsa see food yani deniz ürünleri denen yiyeceklerin dışında bir şeyi gönül rahatlığıyla yiyemiyorsun. Sebze yemeği bile olsa. Ne yağı kullandığını bilemiyorsun. Müşterinin hassasiyetlerini dikkate alan turistik otellerin güven verici yanı ise önüne koyduklarının verdikleri bilgiye mutabık olması. Namaz vaktiydi, çantamda seccadem de vardı ve köşede bir yere serip namaz kılmak istedim. Bangkok'un kıble açısına göre kıble istikametini tespit etmek için garsonlardan kuzeyi göstermelerini istedim. Bir genç garson cebinden Bangkok'un kıble açısını gösteren pusulayı çıkarıp yardımcı olunca şaşırdım. Genç garson Taylandlı bir Müslümandı ve hem kendisi namazına dikkat ediyor hem de Müslüman müşterilere yardımcı oluyordu.

Siyonist katiller Mavi Marmara katliamında kardeşlerimizin ellerini kelepçelediler. Katil askerler kardeşlerimizden bazılarının tuvalete girerken bile kollarını açmıyorlardı. Hatta kollarını açtıkları bazı kardeşlerimizin özellikle tuvalete girerken kollarına yeniden kelepçe takıyorlardı. Ben bazı kardeşlerimizin bu şekilde kolları bağlı halde abdest alıp namaz kıldıklarına şahit oldum.

Yine Mavi Marmara katliamından sonra Türkiye'ye dönerken zindandan çıkış işlemleri tam sabah namazı saatine denk geldi. Bizim kaldığımız koğuştaki kardeşlerle Ramazan Kayan hocanın imamlığında namazı cemaatle kılıp çıktık. Fakat diğer koğuşlardaki bazı kardeşlerimiz kılamadan çıkarılmışlardı. Askerler onları adeta baskın yapar gibi koğuşlarından çıkardıkları için abdest de alamamışlardı. Arabada teyemmümle namaz kılmaları gerekiyordu. Fakat ne toprak ne taş vardı. Ya cama, ya metallere ya da kumaşlara el sürerek teyemmüm yapmaları gerekiyordu. Aramızda biraz fikir alışverişinde bulunduktan sonra toprağa en yakın maddenin cam olduğuna hükmettik ve onlar da camlara el sürerek teyemmüm yaptılar.

Ahmed Varol /Vuslat Dergisi Kasım 2010
 
Üst