İskender Pala'nın Kaleminden Güzel Sözler

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
İskender Pala'nın kaleminden Güzel Sözler

"Yalnızca bir türlü aşk vardır; ama görüntüleri binlerce türlüdür” der bir bilge.

Üç çeşidini söyleyelim: Aşk beşeridir; şakayla baslar, sorumluluk getirir. Gözden girer, gönülde yasar. Surete meyledenler ziyandadır.

Aşk platoniktir; sohbetle baslar, zahmet getirir. Zihinden girer, gönülde yaşar. Siretini süslemeyenler yol şaşırır.

Aşk İlahidir; imanla başlar, vahdete götürür. Gönülde doğar, gönülde yasar. Sırrı saklamayanlar, başını verir. "

-En çok neyi seversin?
-Güneşin tutulup ebediyen perde altında, bir bulutun gerisinde saklı kalmasını severim.
-Neden ona bunu reva göresin ki?
-Çünkü onu kendi gözümden bile kıskanıyorum. Üstelik güneşe olan aşkımla bütün âlemi nura boğmak gelir elimden!
-Sözün doğruysa eğer, gece gündüz durmadan ona koşmalısın ki ona ulaşabilesin. Ona ulaştığın vakit de zaten onda yok olursun, varlığın görünmez olur. O zaman onun ışıkları seni yakar, varlığını ortadan kaldırır. Aksi takdirde hangi küstahlık ile onun önünde ışık saçabilirsin?
-Ben yok olunca, onun cemaliyle öyle görünmeye başlarım ki, işte o vakit halk beni parmağıyla birbirine gösterir ve onunla bir olduğumuzu asla fark etmez.

-En çok neyi seversin?
-Güneşin tutulup ebediyen perde altında, bir bulutun gerisinde saklı kalmasını severim.
-Neden ona bunu reva göresin ki?
-Çünkü onu kendi gözümden bile kıskanıyorum. Üstelik güneşe olan aşkımla bütün âlemi nura boğmak gelir elimden!
-Sözün doğruysa eğer, gece gündüz durmadan ona koşmalısın ki ona ulaşabilesin. Ona ulaştığın vakit de zaten onda yok olursun, varlığın görünmez olur. O zaman onun ışıkları seni yakar, varlığını ortadan kaldırır. Aksi takdirde hangi küstahlık ile onun önünde ışık saçabilirsin?
-Ben yok olunca, onun cemaliyle öyle görünmeye başlarım ki, işte o vakit halk beni parmağıyla birbirine gösterir ve onunla bir olduğumuzu asla fark etmez.

.........Bir bütün idim ben Leylâ ile. Sense Leylâ'yım diyorsun. Sen Leylâ isen eğer; beni yakmaya hayalin yeter, takatim yok sana kavuşmaya. Varlığı olmayan bir zerreye aynadan ne fayda? Canım gideli hayli zamandır, cismindeki bir başka candır; bir özge candır. Sensin beni benden ayıran, uzaklaştıran. Ben yokum, senin tecellin var. Vuslatının ağır yükünü kaldıramam ki. Önceleri sen vardın, şimdi ben yok oldum. Manevî dünyamda dostum daima sensin. Dış görünüşe değer verme bahsi ortadan kalktı artık. Gönül çok önceleri sana koştu, canım seninle gitti. Şimdiki canım Leylâ'ya değil, Mevlâ'ya yönelik. Bir'lik yolunda seninle olamam, yanarım. Şimdi, gözümün nuru, gönlümün aydınlığı!.. Ben maskaralığa nam salmışım, bari sen bu yola girme. İçinden çıkma namus perdesinin. Mecnun olan benim; bana yaraşır delilik, kınanmışlık. Şimdi git, aşk töresini, âşıklık geleneğini, maşuk gidişatını bozma. Git şimdi, ey vefalı! Açtırma kötü söz arayanların dudaklarını; sakız verme dedikodu arayanların ağızlarına. Beni aramaya çıktığını âleme bildirip deliliğine ferman yazdırma. Kimse seni burada görmeden git. Ben ki varım; sen içimdesin, bunu bil!..

Âşık kabz halindeyken bir türlü davranır, bast halindeyken bir türlü. Sekr halindeyken bir türlü konuşur da, sahv halinde belki konuşmayı bile istemez.
 

Bitter

KF Ailesinden
Özel Üye
-En çok neyi seversin?
-Güneşin tutulup ebediyen perde altında, bir bulutun gerisinde saklı kalmasını severim.
-Neden ona bunu reva göresin ki?
-Çünkü onu kendi gözümden bile kıskanıyorum. Üstelik güneşe olan aşkımla bütün âlemi nura boğmak gelir elimden!
-Sözün doğruysa eğer, gece gündüz durmadan ona koşmalısın ki ona ulaşabilesin. Ona ulaştığın vakit de zaten onda yok olursun, varlığın görünmez olur. O zaman onun ışıkları seni yakar, varlığını ortadan kaldırır. Aksi takdirde hangi küstahlık ile onun önünde ışık saçabilirsin?
-Ben yok olunca, onun cemaliyle öyle görünmeye başlarım ki, işte o vakit halk beni parmağıyla birbirine gösterir ve onunla bir olduğumuzu asla fark etmez...


Yüreğine sağlık İskender Pala..
 

out of whack

© ◄ Ayarsız..! ►
Forum Administrator
güzel bir paylaşım sağolasın sultanım, bilgisayarını çabuk yaptır gel :)
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

HaNzaLA

Tecrübeli
Bir adet de ben paylaşayım İskender Pala'nın kaleminden inşaAllah.

Yort savul!..

Âşık Veysel, sevdiği kadına "Güzelliğin on par'etmez / Şu bendeki aşk olmasa" der. Yunus dahi "Kul padişahsız olmaz padişah kulsuz değil" buyurur ve arkasından, gözümüzün önünde bir sahne canlandırır: "Padişahı kim bileydi ku...l etmese yort savul!" Yani ki, "Eğer kullar yort savul (Yoldan savulun sultan geliyor!) demeseydi, gelenin sultan olduğunu kim bilirdi?!.." demek olur.

Kulun padişahsız olamayacağını bildiği içindir ki, padişah olanlar kendine kul edinirler. O kullar ki yaptıkları, söyledikleri ve tavırlarıyla kulları padişaha yönlendirir, onun sevilip sayılmasına zemin hazırlarlar. Yunus'un ifadesindeki padişahtan kasıt Allah, kul ise insandır. Çünkü Allah'ın bilinmesi insan iledir. İnsan olmasaydı Allah'ı kemaliyle hangi varlık bilebilir, idrak edebilirdi ki?!.. Zaten Allah da insanı Kendini bildirmek için yarattı ve ona bilme idraki verdi. Nitekim Allah bir kulunu sevmeyince o kul Allah'ı sevemez. Sevgi Allah'tan gelince kul ne cennet umudu, ne cehennem korkusu taşır; bilakis hiçbir karşılık beklemeden Allah'ı sever. O yüzden insan eşref-i mahlukat olma potansiyeliyle yaratılmıştır. Ledün sırlarına eriştikçe kemal derecesi artırılmak üzere programlanmıştır. Bu programda bazı mânâ erleri diğerlerini Sultan'a yöneltmek üzere kulluğa talip olurlar. Yani halka "Yort savul! (Savulun sultan geliyor!)" diyerek onların Allah'ı idrak noktasında dikkatlerini çeker. Hani askerlikteki "Dikkaaat, komutan!" ikazı gibi. Bu dikkati çeken kişi sultan ile kullar arasında bir rütbede durur. Yunus'un söylediğine göre o bir derviştir, o bir âşıktır. Mevlânâ'ya göre de "Kul, köle canla başla azad olmayı dilerken âşık ebedi olarak kullukta kalmayı, hiç azad olmamayı ister. (Mesnevi, V/2729)"

Malum olduğu üzere Cenâb-ı Hak sıfatlarıyla bilinir, zâtıyla bilinmez. Âşık o sıfatlara tekabül eden her tecellide aşk ile "Yort savul (Çekilin sultanım geliyor!)" diyerek O'nun zatına dikkat çeker. Bunun için âşıkın belli bir kemale ermesi sultan katında rütbe ilerleyerek yakîn kesp etmesi gerekir. Böylece onlara bakanlar o kemal içinde Allah'ın sıfatlarını müşahede edebilirler. Nitekim kâmiller kendilerini tanıtmasaydı, Allah'ın kemâli bilinmez, kulluk sırrına erilmezdi. Bu yolda dervişlerin de mürşid-i kamillerin de tavırları ve sözleri sorumluluk ister. Mademki onlara bakanlar Allah için "Yort savul!" nidasını işitmektedirler, o halde müridin de mürşidin de hayatları ona göre düzenlenmiş olmalıdır. Nitekim alâmet-i farika kabilinden giyindikleri hırka ve destarlar, hem onların tarikattaki makâmlarını gösterir, hem de halkın onları rahatça tanıyabilmelerini sağlar. Ta ki halk, kula müracaat ederek Sultan'a ulaşabilsin. Gel gelelim kâmil mürşitlerin hırka ve destardan ayrı giyindikleri asıl bir elbise vardır ki onu giyindiklerinde sırtlarında hırka, başlarında destar olmasa da hal diliyle halka "Yort savul!" diyebilirler. O elbise A'raf Sûresi'nde (ayet 26) tanımlanan "libâsü't-takvâ"dır ki Allah "Ey Adem'in evlatları, bakın size edep yerlerinizi örteceğiniz giysi, süsleneceğiniz elbise indirdik. Fakat unutmayın ki en güzel (hayırlı ve yüce) elbise takva elbisesidir." buyurmuştur. Takvayı giyinip onunla süslenen her kimi görsek onun, Mutlak Sultan'ın kulu olduğuna hükmeder, eteğine yapışma arzusu duyarız.

Mülkün sultanları halka "Yort savul!" desinler diye kendilerine kullar edinir, onlara maaş öderler. Zaman zaman da halk arasına karışıp bu nidayı duymak, ödedikleri maaşın karşılığını görmek arzu ederler. Lakin cihanda öyle kullar da vardır ki hal diliyle Cihanın Sultanı adına durmadan "Yort savul!" mesajı yayarlar. Bunun için maddî bir ücret almazlar. Çünkü bunun ücreti Sultan katındaki itibarın yükselmesiyle ödenir. Belki karşılığında Sultan'a yakınlık derecesini artırmak ve terfi umulur. Üstelik onlar, Sultan'a teşekkür için, belki verdiği nimetlerin şükrü için durmadan "Yort savul!" demeye can atarlar.

Çevrenize bir bakın, ağaçlardan kuşlara, denizlerden dağlara her bir kıpırdanış, her bir hareket, her bir düzen, her bir ses, her bir beden, ta kelebeğin kanadından okyanuslardaki fırtınalara, göklerin dönüşünden damarlardaki kan dolaşımına kadar her şey, her saniyede Cihanın Sultanı için "Yort savul!" nidasıyla çığlıklar koparmakta. Gel gelelim zavallı insanın sağır olan kulakları bunu duymuyor. Duyan, elbette Cihanın Sultanı. Tam da duymak istediği şekilde duyuyor.

O halde Allah'ı idrak içinde olan insanın kulluğudur ki Allah'ın sultanlığına değer katar. Eğer kulaklarımızdaki pası giderebilirsek her saniye bir "Yort savul!" nidasına muhatap olacağımızdan şüphe duymayız. Bu nidayı duyunca da kişiye elbette "kul" olmak düşer. Şeb-i arus ile ruhu şad olası hazret-i pir Mevlânâ, bir rubaisinde der ki: "Ben kul oldum, kul oldum, kul oldum!.. Ben kul, utanarak başımı önüme eğiyorum. Her kul azad edilince, kulluktan kurtulunca sevinir; halbuki ben Sen'in kulun olduğum için seviniyorum!"

İskender Pala
 
Üst