İlk Üç Yıl Ve İlk Müslümanlar

kurtuluş

KF Ailesinden
Özel Üye
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm

İLK ÜÇ YIL
ve
İLK MÜSLÜMANLAR


Gizli ve Ferdi Dâvet:
Resulullah Aleyhisselâm insanları uyandırma emrini alınca tebliğ işine bir anda ve bütün gücüyle başlamadı. Temkinli, tedbirli ve ihtiyatlı davrandı. Dâvetini ilk önce mümkün olduğu kadar gizli tutmaya çalıştı, bu ferdî ve gizli çalışmalar üç sene devam etti.

Hiç şüphesiz ki onun bu ilk yıllarda İslâm’a dâveti gizli tutması, kendi canından korkusu sebebiyle değildir. Kendisini bu dâvetle vazifelendiren ve peygamber olarak seçen Allah-u Teâlâ’nın insanlardan korumaya kâdir olduğuna kesinlikle inanıyordu. İlk günden itibaren dâveti alenî olarak açıklaması emredilseydi, elbette alenî yapardı. Fakat Allah-u Teâlâ, vazifesini gizli olarak sürdürmesini, ancak çok güvendiği kimselere açmasını ilham etmişti.

Bu da her asırdaki İslâm dâvetçilerinin, içinde yaşadıkları asrın durumuna göre zâhirî sebep ve tedbirlere başvurmalarının, alenîliği veya gizliliği tercih etmelerinin meşru olduğuna dâir bir ölçü idi.

Bu ilk yıllarda akrabalarından başlayarak, yakın çevresindeki dostlarını gizlice İslâm’a dâvet etmiştir.

Hazret-i Hatice -R. Anhâ-:

İlk olarak Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz’e durumu açtı, yeni gelen vahyi anlattı. “Kimi dâvet edeyim, beni kim tasdik eder?” diye endişesini arzedince: “Yâ Resulellah! Seni ben tasdik ederim.”karşılığını aldı ve ilk iman eden o oldu. İlk iman edenin kadın olmasındaki şeref, kadınlığa ve kadınlara ebediyyen yeter.

Kureyş kadınlarının içinde soyca en üstünü, servetçe en zengini olan, işini çok iyi bilen ve sıkı tutan Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ-; nübüvvet geldiği pazartesi gününün sonuna doğru herkesten önce Resulullah Aleyhisselâm’la namaz kılmak şerefine de ermişti.

Beş vakit namaz Hicret’ten birbuçuk yıl önce Miraç gecesinde farz kılınmıştır. Fakat Resulullah Aleyhisselâm Miraç’tan önce de arkadaşları ile namaz kılmıştır.

Şöyle ki;

Cebrâil Aleyhisselâm gelip Resulullah Aleyhisselâm’a abdest almasını ve namaz kılmasını öğretmiş, o da Cebrâil Aleyhisselâm’dan gördüğü şekil üzere Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ-ya öğretmiştir.

Hazret-i Ali -R. Anh-:

Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ-dan sonra Resulullah Aleyhisselâm’a inanan ve onunla birlikte namaz kılan Hazret-i Ali -radiyallahu anh- idi. Nitekim:

“Resulullah Aleyhisselâm pazartesi günü peygamber oldu, ben de salı günü müslüman oldum.” buyurmuşlardır.

Müslüman olduğu zaman on yaşlarında bulunuyordu. Resulullah Aleyhisselâm’la, Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz’in namaz kılıp secde ettiklerini görünce, bu yaptıkları işin ne olduğunu sordu. Resulullah Aleyhisselâm ona müslümanlığı anlattı. Fakat o: “Bu dini şimdiye kadar hiç işitmedim. Ben babama danışmadıkça hiçbir iş yapmam.” dedi.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Yâ Ali! Sana söylediğimi yaparsan yap, müslüman olmayacaksan bu işi gizli tut.” buyurdu.

Allah-u Teâlâ o gece kalbine İslâm sevgisini düşürdü. “Allah beni yaratırken Ebu Tâlib’e hiç sormadı, ben Allah’a iman etmek için neden ona sormaya lüzum göreyim?” dedi ve sabahleyin gelerek müslüman oldu.

Hazret-i Zeyd -R. Anh-:

Hazret-i Ali -radiyallahu anh-den sonra Resulullah Aleyhisselâm’ın azatlı kölesi ve evlâtlığı Zeyd bin Hârise -radiyallahu anh- müslüman olmuş ve namaz kılmıştır. Onunla birlikte inananların adedi üç oldu ve hepsi de hane-i saâdette bulunuyordu.

Hazret-i Zeyd -radiyallahu anh- Resulullah Aleyhisselâm’ın himayesi altında her türlü fedakârlığı yapmış, sadâkatten bir an bile ayrılmamıştı.

Hazret-i Ebu Bekir -R. Anh-:

Hazret-i Ebu Bekir, Resulullah Aleyhisselâm’ın câhiliyet devrinde en yakın ve en samimi arkadaşı idi. Zengin, dürüst ve itibarlı bir tüccardı. Güzel ahlâk sahibiydi, cömertliği ve iyilikleri ile tanınırdı. Kavmi içinde sevilen, sayılan, mütevazi, halim-selim bir insandı. Câhiliyette bile hiç puta tapmamış, içki içmemişti. Putlardan nefret ederdi. Resulullah Aleyhisselâm âilesi ve akrabaları dışındakilerden ilk olarak onu İslâm’a dâvet etti. O da hiç tereddütsüz kabul etti. Vefatına kadar da yanından hiç ayrılmadı.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz onun hakkında:

“Ebu Bekir müstesna, İslâm’a dâvet ettiğim herkes önce bir tereddüt geçirdi.” buyurmuştur.

Gizli tebliğ sırasında onun şahsiyeti ve nüfuzu çok faydalı oldu. Mesleği olan ticaret sayesinde sayısız dostlar kazanmıştı. Bunlardan en güvendiği kimselere İslâm’ı tanıttı, neticede birçok kimseler onun gayret ve delâletiyle müslüman oldular. Osman bin Affan, Abdurrahman bin Avf, Talha bin Ubeydullah, Sa’d bin Ebi Vakkas, Zübeyr bin Avvam... gibi mübeccel şahsiyetlerin hidayetine hep o vesile olmuştur. Herkesten önce müslüman olan bu beş kişi, imanlarında sebat etmişler, İslâm’a büyük hizmetlerde bulunmuşlardır.

Müslüman olan diğer kimseler de, kendi yakın çevrelerinde İslâmiyet’i yaymaya çalıştılar. Mekke halkı birer birer puta tapıcılığı bırakıyor, müslümanların sayısı gittikçe artıyordu. Allah-u Teâlâ’dan açık tebliğ emri gelmediği için şimdilik bu iş gizli yürütülüyordu.

Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-: “Yâ Resulellah! Artık meydana çıkalım!” diye izin istemişti. “Henüz azız.” buyurarak müsaade etmediler.

Bilâl-i Habeşî -R. Anh-:

İslâm’da ilk ezanı okuyan Bilâl-i Habeşî -radiyallahu anh-, Resulullah Aleyhisselâm’ın halkı gizlice dâvete başladığı sıralarda, aslında köle olmasına rağmen annesi Hamâme -radiyallahu anhâ- ile birlikte müslüman oldu. Mekke’de müşriklere karşı müslümanlıklarını açıkça söylemekten çekinmeyen yedi kişiden birisi idi. Dininden döndürülmek, Lât ve Uzzâ adı andırılmak için en ağır işkencelere maruz bırakıldı. Fakat o her defasında: “Rabb’im Allah’tır, O birdir!” diyerek bu dayanılmaz işkencelere imanı ile göğüs gerdi.

Resulullah Aleyhisselâm onun bu şekilde işkence görmesine son derece üzülürdü. Nihayet Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- tarafından Ümeyye bin Halef’ten satın alınarak işkenceden ve kölelikten kurtarıldı.

Ebu Fükeyhe -radiyallahu anh- de ilk sıralarda müslüman olanlardan ve dinlerinden döndürülmek için en ağır işkencelere uğratılanlardandır. Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- onu da satın alıp azat etti.

Zübeyr bin Avvam -R. Anh-:

Resulullah Aleyhisselâm’ın halası Hazret-i Safiye -radiyallahu anhâ-nın oğlu olan Zübeyr -radiyallahu anh-, müslüman olduğunda onbeş yaşındaydı. Babası Avvam ise Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz’in kardeşidir. Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-in dâveti ile İslâm’a girenlerin dördüncüsüdür. Daha sonra Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-in kızı Hazret-i Esmâ -radiyallahu anhâ- ile evlenmiştir. Allah yolunda ilk defa kılıç çekerek Resulullah Aleyhisselâm’ın duâsını alan o olduğu gibi, kendilerinden râzı olarak ayrıldığı altı Sahabî’den birisidir.

Diğer müslümanlar gibi, o da müşriklerin ezâ ve cefâlarına mâruz kalmıştı. Resulullah Aleyhisselâm’la birlikte bütün savaşlara katılmış, büyük kahramanlıklar göstermişti. Bedir günü vücudunda yara almadık bir yer kalmamıştı. Resulullah Aleyhisselâm meleklerin o gün Zübeyr -radiyallahu anh-in simâsında olarak savaşa katıldıklarını söylemiştir.

Cemel vakasında şehit edildi.

Kadınların En Hayırlısı:

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e indirilen vahye ilk olarak inanan ve onu peygamberliği husûsunda tasdik ederek, kendisine hayatı boyunca destek olan Hazret-i Hatîce -radiyallâhu anhâ- Vâlidemiz’in, ind-i nebevî’de fazîlet ve kıymeti çok büyüktü.

Hazret-i Âişe -radiyallâhu anhâ- Vâlidemiz’den rivâyet edildiğine göre, şöyle söylemiştir:

"‘Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hatîce’yi her zaman över ve anardı. Bir gün yine hürmetle onun ismini anmıştı. Beni bir kıskançlık tuttu da; ‘Hatîce ihtiyar bir kadındı. Allah sana ondan daha hayırlısını verdi!’ dedim.


Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- benim bu sözümden hoşlanmadı ve yemin ederek;

‘Hayır! Ben ondan daha hayırlısına nâil olmuş değilim! Çünkü; herkes münkir iken, o mü’min idi. İnsanlar beni yalanladığı zaman, o beni tasdîk etti. Herkes beni mahrum bıraktığı zaman, o bana malı ile yardım etti. Ayrıca Allah bana ondan evlât da ihsân eyledi!’ buyurdu."


Bunun üzerine Hazret-i Âişe -radiyallâhu anhâ- yaptığından çok büyük bir pişmanlık duydu ve kendi kendine; "Bundan sonra Hatîce’den bahsedilirken kıskançlık ve hürmetsizlik etmeyeceğim!" dedi. (Buhârî, Edeb: 73; Müslim, Fedâilu's-Sahâbe: 73, 74; Tirmizî, Menâkıb: 3885)

"Bu eser, Pakistan Devleti tarafından 1997 yılında düzenlenen Dünya Sîret yarışmasında birincilik ödülüne layık görülmüş ve Muhterem Müellif'e bir liyakat belgesi verilmiştir."

ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
 
Son düzenleme:

kurtuluş

KF Ailesinden
Özel Üye
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm

İLK ÜÇ YIL
ve
İLK MÜSLÜMANLAR 2


Osman bin Affan -R. Anh-:
Kureyş’in en asil âilesine mensup olan Hazret-i Osman -radiyallahu anh-; olgunluğu, cömertliği, güzel ahlâkı ile herkese kendisini sevdirmişti. İleri gelenler onun ziyaretine gelirdi. Son derece utangaçtı. Müslüman olmadan önce de sonra da ticaretle uğraşmış, zengin olmuştu. Zamanı geldiğinde servetini Allah yolunda harcamaktan geri durmamıştır.

Resulullah Aleyhisselâm’ın Dâr-ül Erkam’a girişinden önce Hazret-i Osman -radiyallahu anh-, Talha bin Ubeydullah -radiyallahu anh- ile birlikte müslüman oldu.

Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- câhiliyet devrinde en samimi dostlarından olan Hazret-i Osman -radiyallahu anh-a İslâmiyet’ten bahsetmiş, onu Resulullah Aleyhisselâm’a götürmüş ve müslüman olmasına vesile olmuştur. Müslüman olan ilk on kişiden biridir.

Hemen hemen bütün büyük hadiselerde Resulullah Aleyhisselâm’la beraber bulundu, vahiy kâtipliği yaptı. Resulullah Aleyhisselâm ondan râzı olarak vefat etmiştir.

Talha bin Ubeydullah -R. Anh-:

Hazret-i Talha -radiyallahu anh- ticarî bir seyahatten dönüşünde Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-le görüşmüş, onun sözlerini dinlemiş, Resulullah Aleyhisselâm hakkında söylediği sözler kalbinde derin bir iz bırakmıştı. Onun tavassutuyla Resulullah Aleyhisselâm tarafından kabul buyuruldu ve hemen o gün müslüman oldu.

İslâmiyet’i kabul ettikten sonra o da diğer müslümanlar gibi müşriklerin ezâ ve cefâlarına uğrayanlardan biri olmuştur.

Bedir’den başka bütün savaşlarda bulunmuş, Resulullah Aleyhisselâm’ın yanından ayrılmamıştı.

Resulullah Aleyhisselâm’ın, kendilerinden râzı olarak ayrıldığı altı kişiden birisi olan Hazret-i Talha -radiyallahu anh-, Uhud savaşı’nda Resulullah Aleyhisselâm’ı korumak için canını ortaya koymuş, onun etrafında akıllara hayranlık veren kahramanlıklar göstermişti. Aldığı yaralar seksenden fazla olduğu halde yerini bırakmadı. Atılan oklardan biriyle eli yaralandı ve çolak kaldı.

Bu savaşta Resulullah Aleyhisselâm’ın:

“Talha cennet komşuluğunu hak etti.” şeklindeki iltifatına mazhar oldu.

Sa’d bin Ebî Vakkas -R. Anh-:

Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-in delâletiyle İslâmiyet’i kabul edenlerdendir. Tevhid dâvetini duyar duymaz icâbet etmiş, putperestlikten fıtrî bir nefret duymuş, bu yolda çok mühim ibtilâlara maruz kalmıştı.

Resulullah Aleyhisselâm’ın gözüpek ashâbından, cesur ve yiğit süvarilerindendi. Allah yolunda ilk kan döken ve ilk ok atan o idi. Yayalar içinde bile atlı gibi savaşırdı.

Hususiyetle Uhud’da Resulullah Aleyhisselâm’a siper olarak müşriklere o kadar ok attı ki, ona şöyle buyurdu:

“At ey Sa’d! Babam anam sana fedâ olsun!” (Buhârî - Müslim)

Servetinin hepsini Allah yolunda sarfetmek isteyecek kadar cömertti. Ancak üçte birini dağıtmasına müsaade edilmiştir.

Abdurrahman bin Avf -R. Anh-:

Resulullah Aleyhisselâm’ın Erkam -radiyallahu anh-ın evinde halkı İslâmiyet’e gizlice dâvet etmeye başlamasından önce, Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-in delâletiyle müslüman olmuş, böylece ilk müslümanlardan olmak şerefini ihraz etmişti.

O da diğer müslümanlar gibi İslâmiyet’i kabul ettikten sonra türlü türlü eziyet ve mihnetlere uğradı. Dar ve diyarını terk ile Habeşistan’a hicrete mecbur oldu.

Ticaretle uğraşırdı, çok kısa zamanda zengin oldu. Kazandığını Allah yolunda harcardı. Günde otuz köle satın alarak azad ettiği olmuştur. Tebük seferi’nde servetinin yarısını getirip orduya bağışlamış, bununla da kalmayıp daha birçok bağışlarda bulunmuştur.

Çok mütevazi idi, köleleri arasında bulunduğu zaman onlardan ayırdedilmezdi.

Resulullah Aleyhisselâm’ın katıldığı bütün savaşlara katılmış, Uhud’da yirmiden fazla yara almış, hatta ayağındaki yaralar sebebiyle topal kalmıştır.

Daha dünyada iken cennetle müjdelenmiş, Resulullah Aleyhisselâm’ın kendilerinden râzı olarak ayrıldığı altı kişiden birisi olmuştu.

Ebu Ubeyde bin Cerrah -R. Anh-:

Câhiliye döneminde Araplar arasında okuma yazma bilenler pek az bulunduğu bir sırada, okur yazar olan Mekkeliler arasında idi.

Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-in delâleti ile İslâm’la müşerref olmuş, İslâm’a büyük hizmetlerde bulunmuştu. Cesareti, adaleti ve Hakk’a riâyeti ile tanınırdı.

Resulullah Aleyhisselâm’ın cennetle müjdelediği “On Sahabi” arasında olan Ebu Ubeyde -radiyallahu anh-; Bedir, Uhud ve diğer bütün savaşlarda Resulullah Aleyhisselâm’ın yanında bulunmuş, Bedir’de müşrikler safında çarpışan babasını öldürmüştür.

Uhud savaşı’nda Resulullah Aleyhisselâm’ın miğferinden kopan iki halka mübarek yüzlerine batmıştı. Ebu Ubeyde -radiyallahu anh- o halkaları dişleri ile çıkarırken iki dişi kırıldı.

Resulullah Aleyhisselâm onun hakkında bir Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“Her ümmetin bir emîni vardır. Bizim emînimiz, ey ümmet, Ebu Ubeyde bin Cerrah’tır!” (Buhârî - Müslim)

Diğerleri de emin olmakla beraber, emanet onda daha üstün olduğu için bu isimle taltif etmişlerdir.


"Bu eser, Pakistan Devleti tarafından 1997 yılında düzenlenen Dünya Sîret yarışmasında birincilik ödülüne layık görülmüş ve Muhterem Müellif'e bir liyakat belgesi verilmiştir."

ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
 
Son düzenleme:

kurtuluş

KF Ailesinden
Özel Üye
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm

İLK ÜÇ YIL
ve
İLK MÜSLÜMANLAR 3


Halid bin Saîd -R. Anh-:
Câhiliye döneminde Kureyş’in en zenginlerinden, daha sonra da İslâm’ın tanınmış düşmanlarından bir adamın oğlu olan Halid -radiyallahu anh-ın müslüman oluşuna, gördüğü korkulu bir rüyâsı sebep olmuştur.

Geniş bir ateşin kıyısında bulunurken, babası onu iterek içine düşürmeye çalışıyordu. O anda Resulullah Aleyhisselâm geldi ve onu belinden kavrayarak ateşin içine düşmekten korudu.

Bu rüyâsını Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-e anlattığında şu cevabı aldı:

“Hakkında hayırlı olmasını dilerim. Hemen gidip Resulullah Aleyhisselâm’a tâbi ol. Ona tâbi olursan, o seni ateşe düşmekten korur. Baban ise cehennemliktir.”

Sonra Resulullah Aleyhisselâm’la görüştü ve şehâdet getirerek müslüman oldu. Ancak babası diğer kardeşleri vasıtasıyla onu yakalatarak feci şekilde dövdü, güneş altında günlerce susuz bıraktı. Kardeşlerinin kendisiyle konuşmasını yasakladı. Dininden vazgeçmeyeceğini anlayınca da evinden kovdu.

Yine ilk müslümanlardan olan karısı Ümeyne binti Halid -radiyallahu anhâ- ile birlikte ilk kafile ile Habeşistan’a hicret etti.

Halid -radiyallahu anh- Resulullah Aleyhisselâm’la birlikte Umretü’l-kazâ’da, Mekke’nin fethinde, Huneyn, Tâif ve Tebük gazvelerinde bulundu, vahiy kâtipliği yaptı.

Osman bin Maz’un -R. Anh-:

Ebu Ubeyde bin Cerrah -radiyallahu anh- ve Abdurrahman bin Avf -radiyallahu anh- gibi zâtlarla aynı anda müslüman oldu.

Temiz bir yaratılışa sahipti. Câhiliye döneminde de hiç içki içmez, “Aklımı gideren, benden aşağısını bana güldüren bir şeyi içmem.” derdi.

İbadete çok düşkündü.

Habeşistan’a yapılan her iki hicrete de katıldığı gibi, bütün âilesi ile birlikte Mekke’deki evlerini kilitleyerek Medine’ye hicret etmiştir.

Bedir savaşından döndükten sonra Medine’de vefat edip cenaze namazı kılınan muhacir müslümanların ilki idi.

Vefat ettiğinde Resulullah Aleyhisselâm onun alnından öpmüş, gözyaşları yanaklarına damlamış:

“Sen dünyadan hiçbir şeye karışmadan çıkıp gittin.” buyurmuştur.

Ubeyde bin Hâris -R. Anh-:

Resulullah Aleyhisselâm’ın amcasının oğlu olan Ubeyde -radiyallahu anh- ilk müslümanlardandır. Bedir savaşında ayak bileğinden yara almış, yolda gelirken yaranın tesiriyle vefat etmiştir.

Resulullah Aleyhisselâm’ın katında büyük değeri ve yeri vardı.

Saîd bin Zeyd -R. Anh-:

Resulullah Aleyhisselâm tarafından kendilerini cennetle müjdelediği on Sahabi’den birisidir.

Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-in kızkardeşi Fâtıma binti Hattab -radiyallahu anhâ- ile evlenmişti. Hanımı ile birlikte Resulullah Aleyhisselâm’la görüşerek müslüman oldular.

Resulullah Aleyhisselâm tarafından Şam taraflarına casusluk için gönderildiğinden Bedir savaşına katılamadı. Ancak Resulullah Aleyhisselâm ona ganimetten pay vermiş, sevabını da vâdetmişti. Diğer savaşların hepsine katılmış, büyük fedâkârlıklarda bulunmuştu.

Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- devrinde Şam harekâtına iştirak etmiş, Ebu Ubeyde -radiyallahu anh-in kumandası altında çalışmış, Şam’ın muhasarasında, Yermük savaşında bulunmuş, Ebu Ubeyde -radiyallahu anh- onu Şam’a tayin etmek istediği halde cihad ile meşgul olmayı tercih etmişti.

Duâsı Allah katında makbul olan müminlerdendi. Kalbini dünya hırslarından temizlemiş, hiçbir zaman zühd ve takvâdan, istikametten ayrılmamıştı.

Süheyl bin Beyzâ -R. Anh-:

İslâm’ın ilk yıllarında müslüman olup müslümanlığını gizlemeyen müminlerdendir.

Allah yolunda Habeşistan’a yapılan hem ilk hicrete hem de ikinci hicrete katılmış, daha sonra Medine’ye de hicret edip bu büyük şerefe nâil olmuştur.

Bedir’den başlamak üzere Resulullah Aleyhisselâm’ın katıldığı bütün savaşlarda bulunmuş, büyük yararlılıklar göstermiştir.

Abdullah bin Mes’ud -R. Anh-:

Gençliğinde koyun güderdi. İslâm’a girdikten sonra Resulullah Aleyhisselâm’ın hizmetinde ve daima yanında bulundu.

Dinin bütün hükümlerini tamamıyla kavramış, Kur’an-ı kerim’i herkesten daha iyi öğrenmiş ve pek çok Hadis-i şerif rivayet etmiştir.

Çok güzel sesliydi, Kur’an-ı kerim’i Mekke’de ilk defa açıktan okuyan odur. Bundan dolayı müşriklerin ezâ ve cefalarına maruz kalmış, hiçbir şey onu okumaktan vazgeçirememişti.

İki defa Habeşistan’a, üçüncü defasında Medine’ye hicret etti.

Bütün savaşlarında ve Hudeybiye’de Resulullah Aleyhisselâm’la beraber oldu ve hususi hizmetinde bulundu.

Son derece mütevâzi, kanaat sahibi, vefakâr, dürüst bir zâttı. İbadete çok düşkündü. Gözlerinden akan yaşların, yüzünde iz bıraktığı görülürdü.

Habbâb bin Eret -R. Anh-:

İslâm’ın ilk günlerinde müslümanlıkla müşerref olmuştu. Müslüman oldukları için müşrikler tarafından çok acı işkencelere uğratılan köleler arasında o da vardı. Bazen kızgın taşlar üzerinde işkence edilirdi. Buna rağmen müslümanlığını açıklamaktan çekinmez, hiç kimseden korkmazdı.

Medine’ye hicret eden ilk muhacirlerdendir ve başta Bedir olmak üzere Resulullah Aleyhisselâm’ın katıldığı bütün savaşlarda yanında bulunmuş, vefatından sonra Kûfe’ye yerleşmiş, İslâm fetihleri sırasında Irak seferlerine katılmıştır.

Demircilik yapar, kılıç imal ederdi. Başlangıçta maişet hususunda hayli sıkıntı çekmiş, fakat daha sonra Allah-u Teâlâ’nın inayetiyle durumu düzelmiş, iş güç sahibi olmuş, hatta bir miktar da servet edinmişti. Resulullah Aleyhisselâm onun dükkânına gidip kendisiyle görüşür, sohbet ederdi.

Abdullah bin Cahş -R. Anh-:

Resulullah Aleyhisselâm’ın halası Ümeyme’nin oğludur. İki kardeşiyle birlikte müslüman olmuş ve Allah yolunda Habeşistan’a yapılan hicretlerin ikisine de katılmış, Mekke’ye döndükten sonra evini kapatarak bütün âilesiyle birlikte Medine’ye hicret etmiştir.

İslâmiyet’i heyecanla yaşayan zâtlardandı. Allah yolunda her türlü sıkıntılara uğramış, hepsine de imanının verdiği kuvvetle göğüs germiş, ezâ ve cefâdan zevk duymuştur.

Bedir ve Uhud savaşlarına katılmış, Uhud savaşında kahramanca çarpıştıktan sonra kırk yaşlarında iken şehit edilmiştir.

"Bu eser, Pakistan Devleti tarafından 1997 yılında düzenlenen Dünya Sîret yarışmasında birincilik ödülüne layık görülmüş ve Muhterem Müellif'e bir liyakat belgesi verilmiştir."

ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
 
Son düzenleme:

kurtuluş

KF Ailesinden
Özel Üye
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm

İLK ÜÇ YIL
ve
İLK MÜSLÜMANLAR 4


Câfer bin Ebu Tâlib -R. Anh-:
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- ile kardeş olup ilk müslümanlardandır.

Müşriklerin eziyet ve işkenceleri artınca, hanımı Esmâ binti Uneys -radiyallahu anhâ- ile birlikte Habeşistan’a hicret eden ikinci kafileye katıldı ve Resulullah Aleyhisselâm tarafından bu kafileye başkan tayin edildi. Oğlu Abdullah Habeşistan’da dünyaya geldi ve orada doğan ilk müslüman olarak anıldı.

Mute savaşında düşman üzerine kahramanca hücum ederek, şehit oldu. Bu arada iki kolu da kesildi. Resulullah Aleyhisselâm, Allah-u Teâlâ’nın Câfer -radiyallahu anh-in kesilen iki koluna karşılık iki kanat ihsan ettiğini ve onlarla cennete uçtuğunu haber vermiştir. Bu sebeple kendisine “Uçan” mânâsına gelen “Tayyâr” lâkabı verilmiştir.

Kırk yaşında şehit olan Câfer -radiyallahu anh- çok cömertti. Fakirleri gözetir, yoksulları sever, onlarla oturur kalkar, evinde ne bulursa onlara yedirir içirirdi. Bunun içindir ki Resulullah Aleyhisselâm ona: “Yoksullar babası” derdi. Ahlâkı itibariyle kendisine benzediğini belirterek takdir ve taltif ederdi.

Ebu Huzeyfe -R. Anh-:

İslâm’ın ilk yıllarında, okuma yazma bilen on yedi Sahabi’den birisi idi. İlk müslümanlardan olmak şerefiyle müşerref olmuş, Habeşistan’a yapılan her iki hicrete hanımı Sehle binti Süheyl -radiyallahu anhâ- ile birlikte katılmıştır. Medine’ye hicret edinceye kadar da Resulullah Aleyhisselâm’ın yanından hiç ayrılmamıştır.

Bedir, Uhud ve Hendek olmak üzere, Resulullah Aleyhisselâm’ın katıldığı bütün savaşlarda bulunmuştu.

Babası Utbe bin Rebîa müşriklerin ileri gelenlerindendi.

Elli dört yaşlarında iken Yemâme savaşında, azadlısı Sâlim -radiyallahu anh- ile birlikte şehit olmuştur.

Erkam bin Ebu’l-Erkam -R. Anh-:

Mekke’nin nüfuzlu ve zengin âilelerinden, Kureyşliler’in akıllılarından olan Erkam -radiyallahu anh- genç yaşlarda müslüman olmuş, Resulullah Aleyhisselâm’a sadâkatle bağlanarak, evini onun emrine vermiştir.

Medine’ye ilk hicret edenler arasında yer aldı. Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün savaşlara katıldı. Hepsinde de büyük kahramanlıklar gösterdi. Okuma yazma bildiği için vahiy kâtipliği yaptı, zekât memuru olarak tayin edildi. Bütün vakitlerini ibadet ve taat ile geçirirdi.

Ve Diğerleri:

Resulullah Aleyhisselâm Erkam’ın evine yerleşip halkı İslâmiyet’e dâvet etmeye başlamadan önce müslüman olan daha birçok Sahabiler vardır:

Ebu Seleme ve eşi, Kudâme bin Maz’un, Abdullah bin Maz’un, Utbe bin Mes’ud, Âmir bin Ebî Vakkas, Umeyr bin Ebî Vakkas, Mes’ud bin Rebî, Salît bin Amr ve eşi, Ayyaş bin Ebî Rebîa ve eşi, Huneys bin Huzâfe, Âmir bin Rebîâ ve eşi, Mâmer bin Hâris, Muttalib bin Ezher ve eşi, Âmir bin Füheyre, Hâtıb bin Amr, Vâkıd bin Abdullah... gibi.

-Radiyallahu anhüm ecmâîn-

Dârü’l-Erkam:

Resulullah Aleyhisselâm ilk müslümanlardan Erkam bin Ebu’l-Erkam el-Mahzûmî -radiyallahu anh-ın Safâ tepeciğinin eteklerinde bulunan evini tebliğ ve toplantı merkezi olarak seçti, kendi evini bırakarak oraya taşındı.

Orada bir yandan müslümanlara dinlerini öğretirken, diğer taraftan hakikati arayan insanları İslâm’a dâvet ediyor, Kur’an-ı kerim okuyor ve onlarla birlikte namaz kılıyordu. Birçok insan gelip Erkam -radiyallahu anh-ın bu mübarek evinde İslâmiyet’le müşerref oluyorlar, yeni müslümanlar buraya gizli gizli gelip bir süre kalıyorlardı.

Burada toplanan bir avuç müslüman, hayat ve memat endişesinden tamamen sıyrılarak kendilerini o Nur’un cezbesine kaptırmışlardı.

Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- de İslâmiyet’i burada kabul etmişti.

“Dârü’l-Erkam” olarak meşhur olan bu ev, İslâm’ın ilk yayılma yeri olduğundan “Dârü’l-İslâm” olarak da bilinir. Resulullah Aleyhisselâm’a nâzil olan Mekkî sûre-i şerif’lerin çoğu burada nâzil olmuştur.

Üç yıllık gizli tebliğ dönemi bittikten sonra uzun bir müddet toplanma yeri olarak kalmıştır.

Resulullah Aleyhisselâm’ın bu evi ikâmetgâh olarak seçmesi, ilk müslümanların İslâmiyet’i kabul tarihlerine bir esas teşkil etmiş; Ashâb-ı kiram’ın müslüman oluşları, Resulullah Aleyhisselâm’ın “Dârü’l Erkam”a girmesinden önce veya sonra şeklinde tarihlendirilmiştir.

İlk Üç Yılın Hülâsası:

İlk müslümanlar arasında her sınıftan insan vardı. Eşraftan kişiler olduğu gibi; daha çok fakirler, güçsüzler ve köleler iman ediyor, sayı günden güne artıyordu.

Her ne kadar İslâmiyet gizli tutulmaya çalışılmışsa da, müslümanlar yine de müşrikler tarafından gözetlenmekten kurtulamadılar. Bu haber yavaş yavaş kulaktan kulağa duyuldu. “Muhammed yeni bir din çıkarmış! ‘Ben Allah’ın peygamberiyim.’ diye halkı dâvet ediyormuş! Hatta ona uyanlar bile varmış!” diyorlardı.

Müşrikler ilk sıralarda Resulullah Aleyhisselâm’ın Kâbe’de namaz kılmasına karışmazlardı. Müslümanlar ise namazlarını gizlerler; ya evlerinde ya da ıssız yerlerde birbirlerine gözcülük etmek suretiyle gizli gizli kılarlardı.

İslâmiyet artık Mekke’de yayılmaya başlamış, halk arasında konuşulur olmuştu.

Müşrikler dâvet haberini öğrendiklerinde, bu meseleye pek fazla önem vermemişlerdi. İslâm dinine tâbi olanları; putlara tapmaktan kaçınan, İbrahim Aleyhisselâm’ın dinine mensup hanifler gibi zannediyorlardı.

Diğer taraftan İslâm, sadece hâl ve ahvâli yatkın olanlara açıklanıyor, asıl hedefler gizli tutuluyordu. Müslümanlar müşriklerin işlerine hiçbir surette karışmıyor, onları tenkit etmek veya karşı koymak gibi bir fikir gütmüyorlardı. Çünkü onlar dinlerine ve putlarına şiddetle bağlı idiler.

Üç yıl bu şekilde bitti.

"Bu eser, Pakistan Devleti tarafından 1997 yılında düzenlenen Dünya Sîret yarışmasında birincilik ödülüne layık görülmüş ve Muhterem Müellif'e bir liyakat belgesi verilmiştir."

ÖMER ÖNGÜT -kuddise sırruh
 
Son düzenleme:
Üst