İki Erkek Kardeş

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Vakti zamanında bir çiftlikte iki erkek kardeş babalarından kalma çiftlikte birlikte çalışıyorlardı. Kardeşlerden biri evliydi ve beş çocuğu vardı. Diğer kardeş ise bekârdı. Her günün sonunda iki erkek kardeş ürünlerini ve kârlarını eşit olarak bölüşürlerdi.
Günün birinde bekâr kardeş, kendi kendine düşündü:
-”Ağabeyimle ürünümüzü ve kârımızı eşit olarak bölüşmemiz hiç de adaletli değil. Ben bekarım ve pek fazla ihtiyacım yok. O ise hem yaşça büyük benden, hem de çoluğu, onca çocuğu var evde rızık bekleyen. Yok yok yarından tezi yok, bu işin bir yolu bulunmalı. Ağabeyime hasattan daha fazla pay ayrılmalı. Amma ve lakin ben dersem bunu ona, itiraz eder ve hak yerini bulmamış olur. Öyleyse başka bir yol düşünmek uygundur.”
Kendi kendine böyle düşünen genç, ertesi günden tezi yok, her gece geç bir vakitte, sırtladığı gibi bir çuval tahılı, ağabeyinin ambarına taşımaya başladı.
O böyle düşünür, her gece bir çuval buğdayı bir ambardan diğerine taşırken, evli olan ağabeyi de olup bitenden habersiz hanımıyla dertleşmekteydi.
-“Ürünümüzü ve kârımızı kardeşimle eşit olarak bölüşmemiz hiç de hakça değil hanım. Biz evlenmeyi başardık. Çocuklarımızı yetiştirmekteyiz. O ise bekâr. Bir başına yaşıyor. Daha evlenmesi, bir ocak tüttürmesi ve çoluk çocuk sahibi olması gerekiyor. Hem ben hastalansam, bana bakacak bulunur. Ya onun hali nice olur. Bir yolunu bulmalı hanım, bir yolunu bulup onun hasattan payını arttırmalı. ”
Evli olan ağabeyin de tek alternatifi kaldı. O da her gece evinden çıkıp, bir çuval tahılı gizlice erkek kardeşinin tahıl deposuna götürmeye başladı.
İki kardeş, yıllarca ne olup bittiğini bir türlü anlayamadan, sırtladılar çuvalları. Taşıdılar birbirlerinin ambarlarına. “Bu ne ilginç haldir ki; depodaki tahılın miktarı değişmiyor, ne artıyor ne de eksiliyor” diye düşünüyorlardı.
Derken bir gece, herkesin uykuya daldığı bir vakitte, iki kardeş gizlice birbirlerinin deposuna tahıl taşırken çarpışıverdiler. O anda olan biteni, tahılın neden hiç artmadığını ya da bir türlü eksilmediğini anladılar. Ve bu iki fedakâr kardeş çuvalları yere bırakıp, birbirlerini kucakladılar.

(Hayatın akışında kardeşlik bencilce sadece kendini düşünmek değil; başkalarını da düşünmek ve kardeşçe paylaşmaktır.)



(Jack Canfield ve Mark Victor Hansen, Tavuk Suyuna Çorba, Yüreğinizi Isıtacak Öyküler adlı eserden alıntıdır.)



 
Üst