Husûl Ne Demektir?

ma'vera

Emektar
Özel Üye
Husûl:
Peydâ olma. Hasıl olma. Meydana gelmek. Üremek, türemek.

(İşte şu zât, şu mevcudât Hâlıkının vahdâniyetinin hakkâniyeti derecesinde hak bir bürhan-ı nâtık, bir delil-i sâdık olduğu gibi, haşrin ve saadet-i ebediyenin dahi bir bürhan-ı kâtıı, bir delil-i sâtııdır. Belki, nasıl ki o zât, hidâyetiyle saadet-i ebediyenin sebeb-i husûlü ve vesîle-i vüsûlüdür. Öyle de; duâsıyla, niyazıyla o saadetin sebeb-i vücudu ve vesîle-i icadıdır. Haşir meselesinde geçen şu sırrı, makam münâsebetiyle tekrar ederiz.

İşte, bak: O zât öyle bir salât-ı kübrâda duâ ediyor ki, güyâ şu cezîre, belki arz, onun azametli namazıyla namaz kılar, niyaz eder. Bak, hem öyle bir cemaat-i uzmâda niyaz ediyor ki, güyâ benîâdem'in zaman-ı Adem'den asrımıza, Kıyâmete kadar bütün nurânî kâmil insanlar, ona ittibâ ile iktidâ edip duâsına âmin diyorlar.

Hem bak, öyle bir hâcet-i âmme için duâ ediyor ki, değil ehl-i arz, belki ehl-i semâvât, belki bütün mevcudât, niyazına, "Evet, yâ Rabbenâ, ver, biz dahi istiyoruz" deyip iştirak ediyorlar.

Hem öyle fakirâne, öyle hazinâne, öyle mahbubâne, öyle müştâkâne, öyle tazarrûkârâne niyaz ediyor ki, bütün kâinatı ağlattırıyor, duâsına iştirak ettiriyor.

Bak, hem öyle bir maksad, öyle bir gâye için duâ ediyor ki, insanı ve âlemi, belki bütün mahlûkatı esfel-i sâfilînden, sukuttan, kıymetsizlikten, faydasızlıktan âlâ-yı illiyyîne, yani kıymete, bekâya, ulvî vazifeye çıkarıyor.

Bak, hem öyle yüksek bir fîzâr-ı istimdâdkârâne ve öyle tatlı bir niyaz-ı istirhamkârâne ile istiyor, yalvarıyor ki, güyâ bütün mevcudâta ve semâvâta ve Arşa işittirip, vecde getirip, duâsına "Âmin, Allahümme âmin" dedirtiyor.

Bak, hem öyle Semî, Kerîm bir Kadîr'den, öyle Basîr, Rahîm bir Alîm'den hâcetini istiyor ki, bilmüşâhede en hafî bir zîhayatın en hafî bir hâcetini, bir niyazını görür, işitir, kabul eder, merhamet eder. Çünkü, istediğini-velev lisân-ı hal ile olsun-verir ve öyle bir sûret-i Hakîmâne, Basîrâne, Rahîmânede verir ki, şüphe bırakmaz, bu terbiye ve tedbîr, öyle bir Semî ve Basîr ve öyle bir Kerîm ve Rahîm'e hastır.
S.)

Husûl-pezir:
Hâsıl olmuş, meydana gelmiş.


Husûl-yâfte:
f. Husule gelmiş, meydana çıkmış, hâsıl olmuş.

K:Yeni Lûgat
 
Üst