Hizmet-i Îmâniye Ne Demektir?

ma'vera

Emektar
Özel Üye
Hizmet-i îmâniye:
İmana ait hizmet. İman ve Kur'an hakikatlarının mukni ve ilmi delillerle anlaşılmasına hizmet etmek; neşrinde, tebliğinde çalışmak.


(Hem kalbime geldi ki, madem İmam-ı Âzam gibi eâzım-ı müçtehidîn hapis çekmiş ve İmam-ı Ahmed ibni Hanbel gibi bir mücahid-i ekber, Kur'ân'ın birtek meselesi için hapiste pek çok azap verilmiş ve şekvâ etmeyerek, kemâl-i sabırla sebat edip o meselelerde sükût etmemiş. Ve pek çok imamlar ve allâmeler, sizlerden pek çok ziyade azap verildiği halde, kemâl-i sabır içinde şükredip sarsılmamışlar. Elbette sizler, Kur'ân'ın müteaddit hakikatleri için pek büyük sevap ve kazanç aldığınız halde pek az zahmet çektiğinize binler teşekkür etmek borcunuzdur. Evet, zulm-ü beşer içinde bir cilve-i inâyet-i Rabbâniyeyi kısaca beyan edeceğim:
Ben yirmi yaşındayken tekrarla derdim: "Eski zamanda mağaralara çekilen târikü'd-dünyalar gibi, âhir ömrümde ben de bir mağaraya, bir dağa çekilip insanların hayat-ı içtimaiyesinden çıkacağım." Hem eski Harb-i Umumîde şark-ı şimalîdeki esaretimde karar vermiştim ki, "Bundan sonra ömrümü mağaralarda geçireceğim. Hayat-ı siyasiyeden ve içtimaiyeden sıyrılacağım. Artık karışmak yeter" derken, inâyet-i Rabbâniye, hem adalet-i kaderiye tecellî ettiler.

Kararımdan ve arzumdan çok ziyade hayırlı bir surette, ihtiyarlığıma merhameten, o mutasavver mağaralarımı hapishanelere ve inzivâlara ve yalnızlık içinde çilehanelere ve tecrid-i mutlak menzillerine çevirdi.
Ehl-i riyazet ve münzevîlerin dağlardaki mağaralarının çok fevkinde Yusufiye medreseleri ve vaktimizi zayi etmemek için tecridhaneleri verdi. Hem mağara faide-i uhreviyesini, hem hakaik-i imaniye ve Kur'âniyenin mücahidâne hizmetini verdi. Hattâ ben azmetmiştim ki, arkadaşlarımın beraatlerinden sonra bir suç gösterip hapiste kalacağım. Hüsrev ve Feyzi gibi mücerredler benim yanımda kalsın ve bir bahane ile, insanlarla görüşmemek ve vaktimi lüzumsuz sohbetlerle ve tasannu ve hodfuruşlukla geçirmemek için tecrid koğuşunda bulunacağım. Fakat kader-i İlâhî ve kısmetimiz bizi başka çilehaneye sevk ettiler.
b782.gif
b783.gif

sırrıyla, ihtiyarlığıma merhameten ve hizmet-i imaniyede daha ziyade çalıştırmak için, ihtiyar ve kudretimizin haricinde bu üçüncü medrese-i Yusufiyede vazife verildi.
L.)

Hayır, Allah'ın ihtiyar etmiş olduğu şeydedir.
"Bakarsınız, sizin hoşlanmadığınız birşey, hakkınızda hayırlı olur.
" Bakara Sûresi: 2:216.


K:Yeni Lûgat
 

kurtuluş

KF Ailesinden
Özel Üye
"Bundan sonra ömrümü mağaralarda geçireceğim. Hayat-ı siyasiyeden ve içtimaiyeden sıyrılacağım. Artık karışmak yeter" derken, inâyet-i Rabbâniye, hem adalet-i kaderiye tecellî ettiler.
Kararımdan ve arzumdan çok ziyade hayırlı bir surette, ihtiyarlığıma merhameten, o mutasavver mağaralarımı hapishanelere ve inzivâlara ve yalnızlık içinde çilehanelere ve tecrid-i mutlak menzillerine çevirdi."

Bediuzzaman Said Nursi hz. çizgifilmini yaptılar biliyorsunuz 3 boyutlu.3 yıl uğraşılmış.Onda şu sözleri söylüyor.
"Ben çocuklara kuran öğretiyordum ve kendi ahiretimi kurtarmak için eğitimi bıraktım izdivaya çekildim.Sonra ise kaderin cilvesi beni bu hale getirdi"(hatırladığım kelimeler bunlar)

Ben bu sözleri duyunca tabi hatası yüzünden olduğunu ve pişmanlık çektiğini anlamıştım.Fakat üsteki sizin eklediniz yazıda böyle bişey yok.Daha hayırlısı olmuş gözüküyor.
 

ma'vera

Emektar
Özel Üye
"Bundan sonra ömrümü mağaralarda geçireceğim. Hayat-ı siyasiyeden ve içtimaiyeden sıyrılacağım. Artık karışmak yeter" derken, inâyet-i Rabbâniye, hem adalet-i kaderiye tecellî ettiler.
Kararımdan ve arzumdan çok ziyade hayırlı bir surette, ihtiyarlığıma merhameten, o mutasavver mağaralarımı hapishanelere ve inzivâlara ve yalnızlık içinde çilehanelere ve tecrid-i mutlak menzillerine çevirdi."

Bediuzzaman Said Nursi hz. çizgifilmini yaptılar biliyorsunuz 3 boyutlu.3 yıl uğraşılmış.Onda şu sözleri söylüyor.
"Ben çocuklara kuran öğretiyordum ve kendi ahiretimi kurtarmak için eğitimi bıraktım izdivaya çekildim.Sonra ise kaderin cilvesi beni bu hale getirdi"(hatırladığım kelimeler bunlar)

Ben bu sözleri duyunca tabi hatası yüzünden olduğunu ve pişmanlık çektiğini anlamıştım.Fakat üsteki sizin eklediniz yazıda böyle bişey yok.Daha hayırlısı olmuş gözüküyor.


Bedi'üzzaman hazretleri, ne zaman inzivaya çekilip,ahiretine çalışmaya karar verse,maksadının aksiyle şefkat tokadı yediğini ifade ediyor.Zaten 10. Lem'a Üstad hazretleri sadece kendinin değil,iman hizmetini ikinci ,üçüncü sıraya atan her gerçek talebenin bu şefkat tokatlarından yediğini belirtiyor ve o talebeler de kendileri bu hakikati ikrar ediyorlar.

(Üçüncü kısım şudur ki: Hizmette hâlisen çalışanlara fütur geldiği vakit şefkatli bir tokat yerler, intibaha gelerek yine o hizmete girerler. Bu kısmın hâdisâtı yüzden fazladır. Yalnız yirmi hadiseden on üç, on dördü şefkatli tokat yemişler, altı yedisi zecir tokatı görmüşler.

BİRİNCİSİ

Bu biçare Said'dir. Her ne vakit hizmete fütur verir, neme lâzım deyip hususî, nefsime ait işlerle meşgul olduğum zaman tokat yemişim. Hem de kanaatim geliyor ki, ihmalimden tokat yedim. Çünkü, hangi maksadım beni iğfale sevk etmişse, onun aksiyle tokat yerdim. Sair hâlis arkadaşlarımın da yedikleri şefkat tokatları, dikkat ede ede, benim gibi, hangi maksat için ihmal etmişse, onun aksiyle şefkat tokatlarını yediklerinden, kanaatimiz gelmiş ki, o hadiseler hizmet-i Kur'âniyenin kerametindendir.

Meselâ, bu biçare Said, Van'da ders-i hakaik-i Kur'âniye ile meşgul olduğum miktarca, Şeyh Said hâdisâtı zamanında vesveseli hükümet, hiçbir cihette bana ilişmedi ve ilişemedi. Vakta ki neme lâzım dedim, kendi nefsimi düşündüm,âhiretimi kurtarmak için Erek Dağında harabe mağara gibi bir yere çekildim. O vakit sebepsiz beni aldılar, nefyettiler; Burdur'a getirildim.

Orada yine hizmet-i Kur'âniyede bulunduğum miktarca-o vakit menfilere çok dikkat ediliyordu; her akşam ispat-ı vücut etmekle mükellef oldukları halde-ben ve hâlis talebelerim müstesna kaldık. Ben hiçbir vakit ispat-ı vücuda gitmedim, hükümeti tanımadım. Oranın valisi, oraya gelen Fevzi Paşaya şikâyet etmiş. Fevzi Paşa demiş, "Ona ilişmeyiniz, hürmet ediniz." Bu sözü ona söylettiren, hikmet-i Kur'âniyenin kudsiyetidir. Ne vakit nefsimi kurtarmak, yalnız âhiretimi düşünmek fikri bana galebe etti, hizmet-i Kur'âniyede muvakkat fütur geldi; aksi maksadımla tokat yedim. Yani bir menfâdan diğerine, Isparta'ya gönderildim.

Isparta'da yine hizmet başına geçtim. Yirmi gün geçtikten sonra bazı korkak insanların ihtarlarıyla, "Belki bu vaziyeti hükümet hoş görmeyecek. Bir parça teennî etsen daha iyi olur" dediler. Bende, tekrar yalnız kendimi düşünmek hatırası kuvvet buldu. "Aman, halklar gelmesin" dedim. Yine o menfâdan dahi üçüncü nefiy olarak Barla'ya verildim.

Barla'da ne vakit bana fütur gelmişse, yalnız kendimi düşünmek hatırası kuvvet bulmuşsa, bu ehl-i dünyanın yılanlarından, münafıklarından birisi bana musallat olmuş. Bu sekiz senede seksen hadiseyi, kendi başımdan geçtiği için hikâye edebilirim. Usandırmamak için kısa kesiyorum.

Ey kardeşlerim, başıma gelen şefkat tokatlarını söyledim. Sizlerin de başınıza gelen şefkat tokatlarını, izin verirseniz ve helâl etseniz, söyleyeceğim. Gücenmeyiniz. Gücenen olursa ismini tasrih etmeyeceğim.....Lem'alar 10.Lem'a
 

kurtuluş

KF Ailesinden
Özel Üye
"Meselâ, bu biçare Said, Van'da ders-i hakaik-i Kur'âniye ile meşgul olduğum miktarca, Şeyh Said hâdisâtı zamanında vesveseli hükümet, hiçbir cihette bana ilişmedi ve ilişemedi. Vakta ki neme lâzım dedim, kendi nefsimi düşündüm,âhiretimi kurtarmak için Erek Dağında harabe mağara gibi bir yere çekildim. O vakit sebepsiz beni aldılar, nefyettiler; Burdur'a getirildim."

Allah razı olsun evet anladım.


Bu filmde yanlış yerler varsa bildirirsiniz.
https://www.kunfeyekun.org/kf/allahin-sadik-kulu-barla.36823/
 
Üst