Hâin:
Emanete hıyanet eden. İyiliğe karşı kötülük eden.
Hâinâne:
Hâincesine, hâin bir kişiye yakışır şekil ve surette.
(Hem Ankara’da, divan-ı riyasetinde pek çok meb’uslar varken Mustafa Kemal şiddetli bir hiddetle divan-ı riyasetine girip, bana karşı bağırarak: “Seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikir beyan edesin. Sen geldin, namaza dair şeyler yazıp içimize ihtilâf verdin.” Ben de onun hiddetine karşı dedim: “Namaz kılmayan haindir,hainin hükmü merduddur.” Dehşetli bir put kırdım.)E.L)
Yeni Lûgat
Emanete hıyanet eden. İyiliğe karşı kötülük eden.
Hâinâne:
Hâincesine, hâin bir kişiye yakışır şekil ve surette.
(Hem Ankara’da, divan-ı riyasetinde pek çok meb’uslar varken Mustafa Kemal şiddetli bir hiddetle divan-ı riyasetine girip, bana karşı bağırarak: “Seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikir beyan edesin. Sen geldin, namaza dair şeyler yazıp içimize ihtilâf verdin.” Ben de onun hiddetine karşı dedim: “Namaz kılmayan haindir,hainin hükmü merduddur.” Dehşetli bir put kırdım.)E.L)
Yeni Lûgat