Formüle Hayat Katan Iksir: Ihlâs

Mu@YMe

Vip Üye
Özel Üye
Mehmet TEBER
İrfan Mektebi Dergisi

FORMÜLE HAYAT KATAN İKSİR: İHLÂS

Dizinin ilk yazısında Risâle-i Nur’da başarı kavramını açıklamaya çalışan bir formülün öyküsünü okudunuz. Bu yazımda ise formüle hayat kattığını düşündüğüm ya da formülün ruhu olarak nitelendirdiğim bir kavramı açıklayacağım.Risâle-i Nur 'da bulduğum formülün işe yarayıp yaramaması büyük ölçüde bu kavrama bağlı. Ve bu kavram Risâle-i Nur okurları olarak hepimizin aşina olduğu bir kavram: ihlâs. Bir Müslüman için başarının en temel anahtarlarından birisi şüphesiz ihlâstır. Ve ihlâs, adını taşıyan risaledeki düsturları ile başarının olmazsa olmaz
esasları içinde yer almaktadır.

YAPILAN İŞİ ALLAH RIZASI İÇİN YAPMAK

İhlâsın bilinen ilk anlamı “Yapılan işi Allah rızası için yapmak”tır. Üstad Bedîüzzaman Hazretleri bunu “Amelinizde rıza-i ilâhi olmalı” diye açıklar. Yapılan bir iş, ya Allah hesabına yapılabilir ya da nefis ve şeytan hesabına yapılabilir. Başarılı olmak isteyen Müslümanın
giriştiği işte, birincil amacı Allah rızasını kazanmak olmalıdır. Bunu yaptığı takdirde Cenâb-ı Hak sonsuz kudreti, kuvveti ve rahmeti ile kulunun başarılı olması için inayetini sevk edecektir.
Onun inayetini alan bir kişinin ise başarılı olması işten bile değildir. Hepimiz, elimizden geldiğince amellerimizde Allah rızasını esas tutmaya çalışıyoruz. Lâkin O’nun rızası yolunda
yürürken bizi bekleyen önemli bir varta/tuzak var. Bu tuzak amaç araç ilişkisinin tersyüz olmasıdır. Yani amacın zamanla silikleşmesi ve kullanılan araçların amacın yerini almasıdır.
Mesela üniversite sınavını kazanmak isteyen bir genç düşünelim. Amacı üniversite yıllarında Allah’ın dinine hizmet ederek Allah rızasını kazanmak olsun. Bu durumda amaç Allah rızası, araç ise üniversitedir. Ve zamanla bu gencin üniversite hayatına kendini kaptırdığını
hayal edelim. Bu durumda amaç silikleşecektir. Öğrencimiz başarılı olmak, garanti
bir mesleğe sahip olmak, yüksek lisansa girip akademik olarak ilerlemek gibi amaçlarla hareket etmeye başlar. Allah’ın rızası arka planda kalır. Yani amaç üniversitenin ve derslerin kendisi
olur. Başarılı olmak, yüksek not almak, akademik kariyer yapmak tabi ki teşvik edilen durumdur. Ancak kişi bunları yaparken ilkelerinden ödün vermeye başladıysa Allah rızası ikinci plana düşmüş demektir. Yüksek lisansa kabul için yalan söylüyorsa artık amaç-araç dengesi bozulmuştur. Para kazanarak bu para ile Allah yoluna hizmet etmek isteyen ve ticarete atılan yetişkin bir Müslüman düşünelim. Eğer bu yetişkin kişi, zaman içerisinde kendisini işine kaptırarak bütün vaktini bu işe sarf eterse, bu uğurda namazlarını aksatırsa ve daha fazla kâr elde edebilmek için tevilli yalanlara başvurursa amaç-araç dengesi bozulmuş demektir. Amaç ötelenmiş, araç olan ticaret, ön plana çekilmiştir. Böyle bir referans kayması olduğunda Müslüman’ın giriş tiği bir işte Allah’ın desteğini ve inayetini alması son bulur. Artık o, çıktığı yolda tek başınadır. Bu yolda kazara istediği sonuca ulaşmış olsa bile başarılı olduğu söylenemez.
Üstad Bedîüzzaman Hazretleri’nin en az on beş günde bir defa İhlâs Risalesini okumaya sevk etmesinin sebeplerinden birisi de dünyanın debdebesi ve dağdağası sebebiyle bozulmaya meyyal
olan amaç-araç dengesini yeniden yerine oturtmaktır. Yani bir Müslüman İhlâs Risalesi’ni okunduğunda bu hayattaki yaşama amacını hatırlamış olur. Taşlar yeniden yerine oturur
ve hayatına rıza-i ilâhi yolunda devam eder.

GÜCÜ İHLÂSTAN ALMAK

Başarı yolunda yürümek isteyen herkesin önüne mutlaka engeller çıkar. Bu engelleri aşmanın yolu güçlü olmaktan geçer. Başarılı olmak, bir nevi güçlü olmak demektir. Peki, Müslüman aradığı bu gücü nereden bulacaktır. Üstad Bedîüzzaman Hazretleri bu soruya cevap olarak “Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilin!” diyerek cevap vermektedir. İnsanoğlunun yeryüzüne teşrif ettiği ilk yıllarda güç, pazı kuvvetindeydi. Yani bileği metin olan güçlü kabul edilirdi. Daha sonra güç, insan sayısına bağlı olmaya başladı. Çok fazla orduya sahip olan devletler ve fazla nüfusa sahip aileler güçlü olarak algılanırdı. Silahların çoğalması ile güç sahibi olmak, silaha sahip olmakla eşdeğer oldu. Çok silaha sahip olan gücü elinde bulunduruyordu. Materyalizmin yayılmaya başladığı 18. ve 19. yy.’ da ise güç, sahip olunan madde ile ölçülürdü. Kişi ne kadar
çok maddeye sahipse o kadar güçlü kabul edilirdi. Teknolojinin gelişmesi ile teknolojiyi elinde bulunduran devletler ve kimseler güçlü kabul edilir oldu. 20. yüz yılda ‘bilgi=güçtür’ denklemi ağırlık kazandı. Bilgiyi elinde bulunduran devletler ve kişiler ön plana çıkmaya başladı. Bu bahsi geçen açıklamalar güç teorileri ile ilgili. Üstad Bedîüzzaman Hazretleri ise, tüm bu güç teorilerinin aksine gücü ihlâsla eşleştirmiştir. Ona göre güçlü olmanın yolu insana, silaha, maddeye, teknolojiye ve bilgiye sahip olmak değil ihlâslı olmaktır. “Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilin!” cümlesi bunu ifade etmektedir. Ama bu cümle diğer güç unsurlarını bırakın anlamını taşımaz. Bir Müslüman bilgiyi, maddeyi, teknolojiyi hedefine ulaşmak için kullanmak durumundadır. Nitekim Efendimiz (asm), “Düşmanınızın silah ile silahınız!” buyurmuştur. Bu
silahları kullanan Müslüman, hedefe ulaşması için gerekli olan gücün bunlardan değil de Allah’tan geldiğini hep aklında tutmalıdır. Bu yazımızda başarı için olmazsa olmaz bir unsuru ve formüle hayat katan faktörü ele aldık. Arık biliyoruz ki başarılı olmanın yolu bir işi Allah rızası için yapmaktan geçiyor. Ve başarı yolunda karşımıza çıkan engelleri aşmak için gerekli olan kuvvet yine ihlâsta mevcut. Ve ihlâs formülün ruhu. Allah rızası gözetilmeden duygulanan ve ihlâs kuvveti ile desteklenmeyen formül sanırım işe yaramayacaktır. ve 19. yy.’ da ise güç, sahip olunan madde ile ölçülürdü. Kişi ne kadar çok maddeye sahipse o kadar güçlü kabul edilirdi. Teknolojinin gelişmesi ile teknolojiyi elinde bulunduran devletler ve kimseler güçlü kabul edilir
oldu. 20. yüz yılda ‘bilgi=güçtür’ denklemi ağırlık kazandı. Bilgiyi elinde bulunduran devletler ve kişiler ön plana çıkmaya başladı. Bu bahsi geçen açıklamalar güç teorileri ile ilgili. Üstad
Bedîüzzaman Hazretleri ise, tüm bu güç teorilerinin aksine gücü ihlâsla eşleştirmiştir. Ona göre güçlü olmanın yolu insana, silaha, maddeye, teknolojiye ve bilgiye sahip olmak değil
ihlâslı olmaktır. “Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilin!” cümlesi bunu ifade etmektedir. Ama bu cümle diğer güç unsurlarını bırakın anlamını taşımaz. Bir Müslüman bilgiyi, maddeyi, teknolojiyi hedefine ulaşmak için kullanmak durumundadır. Nitekim Efendimiz (asm), “Düşmanınızın silah ile silahınız!” buyurmuştur. Bu silahları kullanan Müslüman, hedefe
ulaşması için gerekli olan gücün bunlardan değil de Allah’tan geldiğini hep aklında tutmalıdır.
Bu yazımızda başarı için olmazsa olmaz bir unsuru ve formüle hayat katan faktörü ele aldık. Arık biliyoruz ki başarılı olmanın yolu bir işi Allah rızası için yapmaktan geçiyor. Ve başarı yolunda
karşımıza çıkan engelleri aşmak için gerekli olan kuvvet yine ihlâsta mevcut. Ve ihlâs formülün ruhu. Allah rızası gözetilmeden uygulanan ve ihlâs kuvveti ile desteklenmeyen formül sanırım işe
yaramayacaktır.
 

zeyd

KF Ailesinden
Özel Üye
evet ihlas la yapılan ne iş olursa olsun bakın Allah c.c o işi o kişiyi yani ne olursa olsun dinle alakası olsun olmasın Allahuteala muvafakkiyet veri yo yeterki yapılan her hangi bir şey ihlasla yapılsın :33439:

 

FERASETLİ

KF Ailesinden
Özel Üye
ulaşması için gerekli olan gücün bunlardan değil de Allah’tan geldiğini hep aklında tutmalıdır.
Bu yazımızda başarı için olmazsa olmaz bir unsuru ve formüle hayat katan faktörü ele aldık. Arık biliyoruz ki başarılı olmanın yolu bir işi Allah rızası için yapmaktan geçiyor. Ve başarı yolunda
karşımıza çıkan engelleri aşmak için gerekli olan kuvvet yine ihlâsta mevcut. Ve ihlâs formülün ruhu. Allah rızası gözetilmeden uygulanan ve ihlâs kuvveti ile desteklenmeyen formül sanırım işe
yaramayacaktır.
emegine saglık ALLAH RAZI OLSUN YAZILARIN BAKİ OLSUN
 

cenneteyn

Yolcu..
Kademeli
EY ÂHİRET KARDEŞLERİM ve ey hizmet-i Kur’âniyede arkadaşlarım! Bilirsiniz ve biliniz:

Bu dünyada, hususanuhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarîk-i hakikat, en makbul bir dua-yı mânevî, en kerametli bir vesile-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfi bir ubudiyet, ihlâstır.
 
Üst