S.a Kardeşlerim (güzel bir yazı okuyun derim...)
Altıncı Söz’de Allah’a kul ve asker olmanın ne kadar büyük bir rütbe olduğu anlatılır. En büyük şeref ve rütbe olan bu makam kulun dünyada ulaşabileceği en büyük mutluluktur aynı zamanda. Falan meşhurun veya filanın adamı ve yakını olmak insana bir itibar ve değer kazandırıyorsa, on sekiz bir âlemin sahibi ve yöneticisi olan sonsuz güç sahibi Allah’a kul ve asker olmanın, O’nun adına hareket etmenin insana ne kadar büyük şeref ve itibar kazandırdığını bir düşünün.
İnsan ya Allah’a kul ve asker olmanın şerefiyle, ya da nefis ve şeytana kul ve köle olmanın zilletiyle yaşayacak.
Allah’a kul ve asker olma şeref ve itibarına Hz. Âdem’den itibaren bütün peygamberler toz kondurmamış, Allah’ın gösterdiği dine sımsıkı sarılmış, o yoldan ayrılmamışlardır. Bir âyette dikkat çekildiği gibi her ne kadar müşriklere ağır gelse de Resûl-i Ekrem de (asm) “Dini dosdoğru muhafaza edin ve onda ayrılığa düşmeyin” emrine uyarak istikametten zerre kadar ayrılmamıştır. Yine aynı âyetin, “Kendisine yönelen kimseyi doğru yola iletir”1 sırrınca ona uyanlar da ebedî saadete götüren doğru yolda ilerlemişlerdir.
Her hususta doğru yolu, dosdoğru olmayı gösteren dinin temelini Tevhid hakikati teşkil eder. Allah’ı birlemek, bir kabul etmek, O’nun dışında ilâh ve Yaratıcı kabul etmemek… Sonra da O’nun emir ve yasakları çerçevesinde hayat sürmek…
Allah, kullarından emrini tutup yasaklarından kaçınmayı, yani ibadeti istemektedir. Bir âyetinde, “Cinleri ve insanları ancak Bana iman ve ibadet etsinler diye yarattım. Ben onlardan bir rızık istemiyorum; Beni doyurmalarını da istemiyorum. Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır”2 buyurur.
Bu âyetler insanın, kendisini yaratıp sayısız nimetlerle besleyip büyüten, hiçbir şeye muhtaç olmayan Yaratıcının sadece emirleri istikametinde hayat sürmesi gerektiğini göstermektedir. Rızkı veren O’dur. Kullarını doyurmak, onların rızıklarını vermek O’na aittir. O halde rızkı bahane edip de ibadet terk edilmemelidir. Hele hele Allah’ın dışında hiçbir şey ibadet ve pereştiş edercesine O’nun sevgisinin yerine konmamalıdır. Cenâb-ı Hak uyarır kullarını: “Ben size emretmedim mi, ey Âdemoğulları, ‘Şeytana kulluk etmeyin, o sizin ap açık düşmanınızdır. Bana kulluk edin; doğru yol işte budur’ diye? Cidden o pek çoğunuzu saptırdı. Akıl edemediniz mi?”3 diye uyarır.
Demek hayat Allah’a kullukla anlam ve değer kazanır.
Yazar : Şaban DÖGEN
Dipnotlar: 1- Şûrâ Sûresi: 13. -2- Zariyat Sûresi: 56-58. -3- Yasin Sûresi: 60-62.
Altıncı Söz’de Allah’a kul ve asker olmanın ne kadar büyük bir rütbe olduğu anlatılır. En büyük şeref ve rütbe olan bu makam kulun dünyada ulaşabileceği en büyük mutluluktur aynı zamanda. Falan meşhurun veya filanın adamı ve yakını olmak insana bir itibar ve değer kazandırıyorsa, on sekiz bir âlemin sahibi ve yöneticisi olan sonsuz güç sahibi Allah’a kul ve asker olmanın, O’nun adına hareket etmenin insana ne kadar büyük şeref ve itibar kazandırdığını bir düşünün.
İnsan ya Allah’a kul ve asker olmanın şerefiyle, ya da nefis ve şeytana kul ve köle olmanın zilletiyle yaşayacak.
Allah’a kul ve asker olma şeref ve itibarına Hz. Âdem’den itibaren bütün peygamberler toz kondurmamış, Allah’ın gösterdiği dine sımsıkı sarılmış, o yoldan ayrılmamışlardır. Bir âyette dikkat çekildiği gibi her ne kadar müşriklere ağır gelse de Resûl-i Ekrem de (asm) “Dini dosdoğru muhafaza edin ve onda ayrılığa düşmeyin” emrine uyarak istikametten zerre kadar ayrılmamıştır. Yine aynı âyetin, “Kendisine yönelen kimseyi doğru yola iletir”1 sırrınca ona uyanlar da ebedî saadete götüren doğru yolda ilerlemişlerdir.
Her hususta doğru yolu, dosdoğru olmayı gösteren dinin temelini Tevhid hakikati teşkil eder. Allah’ı birlemek, bir kabul etmek, O’nun dışında ilâh ve Yaratıcı kabul etmemek… Sonra da O’nun emir ve yasakları çerçevesinde hayat sürmek…
Allah, kullarından emrini tutup yasaklarından kaçınmayı, yani ibadeti istemektedir. Bir âyetinde, “Cinleri ve insanları ancak Bana iman ve ibadet etsinler diye yarattım. Ben onlardan bir rızık istemiyorum; Beni doyurmalarını da istemiyorum. Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır”2 buyurur.
Bu âyetler insanın, kendisini yaratıp sayısız nimetlerle besleyip büyüten, hiçbir şeye muhtaç olmayan Yaratıcının sadece emirleri istikametinde hayat sürmesi gerektiğini göstermektedir. Rızkı veren O’dur. Kullarını doyurmak, onların rızıklarını vermek O’na aittir. O halde rızkı bahane edip de ibadet terk edilmemelidir. Hele hele Allah’ın dışında hiçbir şey ibadet ve pereştiş edercesine O’nun sevgisinin yerine konmamalıdır. Cenâb-ı Hak uyarır kullarını: “Ben size emretmedim mi, ey Âdemoğulları, ‘Şeytana kulluk etmeyin, o sizin ap açık düşmanınızdır. Bana kulluk edin; doğru yol işte budur’ diye? Cidden o pek çoğunuzu saptırdı. Akıl edemediniz mi?”3 diye uyarır.
Demek hayat Allah’a kullukla anlam ve değer kazanır.
Yazar : Şaban DÖGEN
Dipnotlar: 1- Şûrâ Sûresi: 13. -2- Zariyat Sûresi: 56-58. -3- Yasin Sûresi: 60-62.