EHLİ SÜNNET İNANCININ BELİRLEYİCİ VASIFLARI
Konu 1:
İyi ve fasık her müslümanın arkasında namaz kılmanın caiz (geçerli) olduğuna inanmak
Çünkü Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“İyi ve kötü herkesin arkasında namaz kılınız” buyurmuştur (Beyhaki Sünen-i Kübra No: 6832 4/29, Darekutni: 2/57)
Ayrıca ümmetin alimleri, tenkit ve inkar konusu yapmaksızın fasıkların, heva ve bid’at ehlinin arkasında namaz kılmışlardır (şerhu’l Akaid shf 240)
Hatta İbn-i Ömer ve Enes ibn-i Malik (Radiyallahu Anhüma), zamanlarının en fasığı olan Haccac-ı Zalim’in ardında namaz kılmışlardır
Seleften bazı kişilerin fasık ve bid’atçıların arkasında namaz kılmaktan Müslümanları menetmeleri kerahete hamledilir Nitekim Mülteka şerhi “Mecmeu’l-Enhur” (Damat) kitabında: “Kölenin, Bedevinin, Körün, Fasıkın, Mübtedi’ (Bid’atçı) nın ve Veled-i zinanın imam olması mekruhtur, imam olmaları durumunda namaz caizdir” denilmiştir
Konu 2:
Kıble ehlini, işlediği günahı helâl saymadıkça küfre nisbet etmemek
Kıble ehli: İnanç esaslarını değişik şekillerde yorumlayan farklı itikadi mezheplere müntesip olan bütün Müslümanlardır
Konu 3 :
İster iyi olsun, ister kötü olsun iman üzere ölen herkesin cenaze namazının kılınacağına nanmak
Çünkü Vasile ibn-i Eska’ (Radiyallahu Anh) dan rivayete göre Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir hadis-i şeriflerinde:
“Her (müslüman) ölünün üzerine (cenaze) namaz (ını) kılın” buyurmuştur
Hadis-i şerifteki ölüden maksat müslüman ölüsüdür Buna göre cenaze namazı yalnız ibadet ehli olan kimselere mahsus olmayıp, kıble ehlinden olan her günahkâr müminin de cenaze namazı kılınır
Konu 4:
Kur’an’ın mahlûk (yaratılmış) olmadığına inanmak
Kur’an-ı Kerim son Peygamber Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) e Allah-u Teala tarafından Cebrail (Aleyhisselam) aracılığı ile inmiş ve ondan tevatür yoluyla nakledilmiş olan kutsi bir kitaptır
Kuran bizzat Allah-u Teala’nın kelamıdır Bunda melek ve Peygamber sadece vasıtadır Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in Cebrail (Aleyhisselam) vasıtasıyla Allah-u Teala’nın vahyini telâkki etmesi
iki suretledir:
1- Cebrail (Aleyhisselam) melekiyyetten beşeriyyete, (insan suretine) intikal edip Allah-u Teala’nın kelamı olan Kur’an’ı Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) e talim ederdi
2- Bazen de Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beşeriyyetten melekiyyete yükselerek Allah u Teala’nın vahyine mazhar olur, Elfaz-ı Kur’aniyye’yi (Kur’an’ın lafızlarını) telakki eder (vasıtasız olarak bizzat Allah-ü Teala’dan alır)
“Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim yalnız manası ile değil, elfazı ile de Peygamber Efendimizin kalbine indirilmiştir”
Kur’an’a Vahy-i Metlüv (namazda kıraat olarak okunan vahiy) denilmesi de bu sebeptendir
Kur’an-ı Kerimin dört unsuru vardır:
1- Lafız olması,
2- Arapça olması,
3- Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) e indirilmiş olması,
4- Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) den bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olması
Bu dört unsurdan biri noksan olursa Kur’an olmaz Binaenaleyh günümüzde bir çok dile çevrilen Kur’an-ı Kerim’in çevirilerine: “Meal” denir, “Kur’an” denilmez
Netice olarak; Kur’an-ı Kerim manası itibariyle mucize olduğu gibi lafızları itibarıyla da mucizedir
Çünkü Kur’an Kerim, kendisinin Allah-u Tealâ’nın sözü olmayıp, Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in sözü olduğunu iddia edenlere karşı: “Eğer bu, insan sözü ise siz de böyle bir söz söyleyiniz Bütün insanlar, cinler bir araya toplansalar, görülen ve görülmeyen bütün kuvvetler bir araya gelse ve birbirlerine yardım etseler yine, bu Kur’an’ın en kısa bir suresine, bir satırına benzer bir şey yapamazlar” (İsra Suresi:88) diye meydan okumuştur
Ve bunu yapmak için pek çok uğraşanlar olduğu halde, bugüne kadar yapılamamıştır ve yapılamayacaktır
Ayrıca Kur’an-ı Kerim’in bozulmadan kıyamete kadar kalmasını Allah-u Teala dilemiş olduğundan Kur’an’a bu özelliği vermiş ve Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) den itibaren her asırda müslümanların içinde yüz binlerce insan bu mukaddes kitabı ezberlemişlerdir
Kur’an’ın mahlûk (hadis; sonradan yaratılmış) veya gayr-ı mahluk (kadim; evveli olmayan bir kitap) olduğu konusuna gelince;Bu konuya girmeden Allah-u TeaIa’nın zati sıfatlarından olan Kelam sıfatından bahsetmemiz gerekir
Kelam sıfatı Allah-u Teala’nın ezeli (evveli olmayan) sıfatıdır
Zira hadis (sonradan yaratılan) şeylerin, kadim (evveli olmayan) Allah-u Teala’nın zatıyla kaim olması (zatında bulunması) zarüri olarak imkansızdır
Allah-u Teala’nın zatında olan kelam sıfatı ses ve harf cinsinden değildir Çünkü bir kelimenin ilk harflerinin telaffuz edilmesi bitmeden ikinci hecedeki harflerin söylenmesi imkansızdır
Bu itibarla ses ve harf cinsinden olan Ke1am, hadis (sonradan yaratılmış) dır
Müellif Ömer Nesefi: “Allah-u Teala’nın kelamı olan Kur’an, mahlûk (hadis; sonradan yaratılmış) değildir” diyerek Kelâm-ı Nefsi yani, ses ve harf cinsinden olmayan ve Allah-u Teala’nın zatıyla kaim olan mananın kadim
(ezdi) olduğunu; hadis (sonradan yaratılmış) olmadığını söylemiştir
Netice olarak deriz ki: Allah’ın kelamı olan Kur’an, ses ve harf cinsinden olmayıp zatıyla kim olan bir manadır ve ezelidirEhl-i Sünnet alimleri, “Kur’an, gayr-i mahlûktur” derken Allah-u Teala’nın zatıyla kaim olan mananın (ki, bu manaya da Kur’an denilmektedir) gayr-i mahluk (sonradan yaratılmamış) olduğunu söylemektedirler.