Ehli Sünnete Tabi Olmanın Vasıfları Hangileridir ?

  • Konuyu başlatan Kayıtsız Üye
  • Başlangıç tarihi
K

Kayıtsız Üye

Ziyaretçi
Ehli Sünnete Tabi Olmanın Vasıfları Hangileridir ?
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
“Ey Muhammed! de ki, Allah’ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder” (Âl-i İmrân, 3/31).

Ehl-i Sünnet ve’l-cemaat, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem)‘in sünnetine, ashabının ve onların yollarını izleyenlerin sünnetine ; itikad, söz ve amel hususlarında sımsıkı sarılanlar ile bu şekilde dosdoğru tabi olup, bid’atlerden uzak duran kimselerdir.

Ehli sünnet vel-cemaat bir takım özellik

1-Ehli sünnet vel-cemaat, ister itikad, ister ahkam, ister yaşayış bakımından ifrat ve tefrit, aşırı gitmek ile katılık arasında vasat ve itidal üzere olanlardır.O halde bu ümet diğer ümmetler arasında vasat olduğu gibi, onlarda bu ümmetin fırkaları arasında vasat (orta yolu izleyen) olanlardır.

2-Dinin hükümlerini sadece kitap (Kuran) ve sünnetten alırlar.Bunlara gereken önemi verirler.

3-Rasulullah’ın hallerini, sözlerini, fiillerini insanlar arasında en iyi bilen onlardır.Bundan dolayı sünneti en çok seven ve uyan da onlardır.

4-Din hususunda düşmanlıkları terkederler, düşmanlık yapanlardan uzak dururlar.

5-Selef-i Salih’i (Geçmiş büyükleri) tazim eder, selef yolunun en esenlikli, en ilme uygun ve en muhkem olduğuna inanırlar.

6-Tevili kabul etmez, şeriata teslim olurlar.

7-Nakli (ayet ve hadisi) akıldan üstün tutarlar.

8-Onlar islam, ünnet ve cemaatin dışında başka bir isim almazlar.

9-Sahih akideyi, dosdoğru dini yaymaya, insanlara bunları öğretip, doğruya iletmeye, onlara içten nasihat edip, onların işleriyle ilgilenmeye önem verirler.

10-Cemaate ve kaynaşmaya çokça gayret ve teşvik ederler.Ayrılıkları ve tefrikayı bir kenara bırakır, insanları bundan sakındırırlar.

11-Yüce Allah, onları birbirlerini tekfir etmekten korumuştur.Başkaları hakkında da ilme ve adalete uygun olarak hüküm verirler.

12-Karşısındakini yenmek için değil, hükmün aydınlığa çıkması için tartışırlar.
 

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
EHLİ SÜNNET İNANCININ BELİRLEYİCİ VASIFLARI
Konu 1:

İyi ve fasık her müslümanın arkasında namaz kılmanın caiz (geçerli) olduğuna inanmak

Çünkü Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

“İyi ve kötü herkesin arkasında namaz kılınız” buyurmuştur (Beyhaki Sünen-i Kübra No: 6832 4/29, Darekutni: 2/57)

Ayrıca ümmetin alimleri, tenkit ve inkar konusu yapmaksızın fasıkların, heva ve bid’at ehlinin arkasında namaz kılmışlardır (şerhu’l Akaid shf 240)

Hatta İbn-i Ömer ve Enes ibn-i Malik (Radiyallahu Anhüma), zamanlarının en fasığı olan Haccac-ı Zalim’in ardında namaz kılmışlardır

Seleften bazı kişilerin fasık ve bid’atçıların arkasında namaz kılmaktan Müslümanları menetmeleri kerahete hamledilir Nitekim Mülteka şerhi “Mecmeu’l-Enhur” (Damat) kitabında: “Kölenin, Bedevinin, Körün, Fasıkın, Mübtedi’ (Bid’atçı) nın ve Veled-i zinanın imam olması mekruhtur, imam olmaları durumunda namaz caizdir” denilmiştir

Konu 2:

Kıble ehlini, işlediği günahı helâl saymadıkça küfre nisbet etmemek

Kıble ehli: İnanç esaslarını değişik şekillerde yorumlayan farklı itikadi mezheplere müntesip olan bütün Müslümanlardır

Konu 3 :

İster iyi olsun, ister kötü olsun iman üzere ölen herkesin cenaze namazının kılınacağına nanmak

Çünkü Vasile ibn-i Eska’ (Radiyallahu Anh) dan rivayete göre Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir hadis-i şeriflerinde:

“Her (müslüman) ölünün üzerine (cenaze) namaz (ını) kılın” buyurmuştur
Hadis-i şerifteki ölüden maksat müslüman ölüsüdür Buna göre cenaze namazı yalnız ibadet ehli olan kimselere mahsus olmayıp, kıble ehlinden olan her günahkâr müminin de cenaze namazı kılınır

Konu 4:

Kur’an’ın mahlûk (yaratılmış) olmadığına inanmak

Kur’an-ı Kerim son Peygamber Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) e Allah-u Teala tarafından Cebrail (Aleyhisselam) aracılığı ile inmiş ve ondan tevatür yoluyla nakledilmiş olan kutsi bir kitaptır

Kuran bizzat Allah-u Teala’nın kelamıdır Bunda melek ve Peygamber sadece vasıtadır Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in Cebrail (Aleyhisselam) vasıtasıyla Allah-u Teala’nın vahyini telâkki etmesi
iki suretledir:


1- Cebrail (Aleyhisselam) melekiyyetten beşeriyyete, (insan suretine) intikal edip Allah-u Teala’nın kelamı olan Kur’an’ı Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) e talim ederdi

2- Bazen de Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beşeriyyetten melekiyyete yükselerek Allah u Teala’nın vahyine mazhar olur, Elfaz-ı Kur’aniyye’yi (Kur’an’ın lafızlarını) telakki eder (vasıtasız olarak bizzat Allah-ü Teala’dan alır)

“Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim yalnız manası ile değil, elfazı ile de Peygamber Efendimizin kalbine indirilmiştir”

Kur’an’a Vahy-i Metlüv (namazda kıraat olarak okunan vahiy) denilmesi de bu sebeptendir

Kur’an-ı Kerimin dört unsuru vardır:

1- Lafız olması,
2- Arapça olması,
3- Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) e indirilmiş olması,
4- Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) den bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olması

Bu dört unsurdan biri noksan olursa Kur’an olmaz Binaenaleyh günümüzde bir çok dile çevrilen Kur’an-ı Kerim’in çevirilerine: “Meal” denir, “Kur’an” denilmez

Netice olarak; Kur’an-ı Kerim manası itibariyle mucize olduğu gibi lafızları itibarıyla da mucizedir

Çünkü Kur’an Kerim, kendisinin Allah-u Tealâ’nın sözü olmayıp, Hazreti Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in sözü olduğunu iddia edenlere karşı: “Eğer bu, insan sözü ise siz de böyle bir söz söyleyiniz Bütün insanlar, cinler bir araya toplansalar, görülen ve görülmeyen bütün kuvvetler bir araya gelse ve birbirlerine yardım etseler yine, bu Kur’an’ın en kısa bir suresine, bir satırına benzer bir şey yapamazlar” (İsra Suresi:88) diye meydan okumuştur

Ve bunu yapmak için pek çok uğraşanlar olduğu halde, bugüne kadar yapılamamıştır ve yapılamayacaktır

Ayrıca Kur’an-ı Kerim’in bozulmadan kıyamete kadar kalmasını Allah-u Teala dilemiş olduğundan Kur’an’a bu özelliği vermiş ve Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) den itibaren her asırda müslümanların içinde yüz binlerce insan bu mukaddes kitabı ezberlemişlerdir

Kur’an’ın mahlûk (hadis; sonradan yaratılmış) veya gayr-ı mahluk (kadim; evveli olmayan bir kitap) olduğu konusuna gelince;Bu konuya girmeden Allah-u TeaIa’nın zati sıfatlarından olan Kelam sıfatından bahsetmemiz gerekir

Kelam sıfatı Allah-u Teala’nın ezeli (evveli olmayan) sıfatıdır
Zira hadis (sonradan yaratılan) şeylerin, kadim (evveli olmayan) Allah-u Teala’nın zatıyla kaim olması (zatında bulunması) zarüri olarak imkansızdır

Allah-u Teala’nın zatında olan kelam sıfatı ses ve harf cinsinden değildir Çünkü bir kelimenin ilk harflerinin telaffuz edilmesi bitmeden ikinci hecedeki harflerin söylenmesi imkansızdır

Bu itibarla ses ve harf cinsinden olan Ke1am, hadis (sonradan yaratılmış) dır

Müellif Ömer Nesefi: “Allah-u Teala’nın kelamı olan Kur’an, mahlûk (hadis; sonradan yaratılmış) değildir” diyerek Kelâm-ı Nefsi yani, ses ve harf cinsinden olmayan ve Allah-u Teala’nın zatıyla kaim olan mananın kadim
(ezdi) olduğunu; hadis (sonradan yaratılmış) olmadığını söylemiştir

Netice olarak deriz ki: Allah’ın kelamı olan Kur’an, ses ve harf cinsinden olmayıp zatıyla kim olan bir manadır ve ezelidirEhl-i Sünnet alimleri, “Kur’an, gayr-i mahlûktur” derken Allah-u Teala’nın zatıyla kaim olan mananın (ki, bu manaya da Kur’an denilmektedir) gayr-i mahluk (sonradan yaratılmamış) olduğunu söylemektedirler.
 
Üst