Burçlara İnanmalı Mı

samuray

Üye
Üye
Hadisi Şerif
Zeyd İbnu Halid (radıyAllâhu anhu) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hudeybiye'de, bize geceleyin yağan yağmurun peşinden sabah namazı kıldırmıştı. Namazı bitirince cemaatin önüne geçti ve:

— Rabbiniz ne dedi biliyor musunuz? Buyurdu. Cemaat:
— Allâh ve Resulü bilir! Dediler.
— Allâh Teala Hazretleri: "Kullarımdan bir kısmı bana mümin, bir kısmı da kâfir olarak sabahladı. 'Allâh'ın fazlı ve rahmetiyle bize yağmur yağdırıldı' diyen(ler), bana mümin, yıldızları(n tesirini) da inkâr edici olarak sabahladı. Kim de: 'Falanca falanca yıldız sayesinde bize yağmur yağdırıldı' dediyse o da bana kâfir, yıldıza mümin olarak sabaha erdi' dedi!" buyurdular.

Açıklaması:

1- Hadiste, yağmurun yıldızların tesiriyle yağdığı inancına düşenler küfre nispet edilmektedir. Bu hüküm, sadece yağmurla sınırlı değildir. Kişi, maruz kaldığı nimetleri veya müşahede ettiği hadiseleri, Allâh'tan başka bir şeyle açıkladığı takdirde, küfre nispet edilebilecektir. Çünkü hakiki fail, yani her şeyin mutlak yaratıcısı Allâhu Zülcelal'dir.

Âlimler buradaki küfürle iki ayrı küfrün kastedilmiş olabileceğini belirtirler:

1- Şirk koşma küfrü; İmanla mukayese yapılmış olması, bu ihtimale bir delil olmaktadır.

Ebu Said (ra)'dan rivayet edilen şu hadisi şerif, hadisten çıkartılan şirk koşma küfründen ne kastedildiğini daha iyi anlamamıza ışık tutacaktır: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Eğer Allâh Teala Hazretleri, kullarından yağmuru beş yıl tutup sonra gönderecek olsa insanlardan bir grubu kâfir olur ve: 'Micdeh yıldızı sebebiyle yağmura kavuştuk!' derdi." (2)

Micdeh (veya mücdeh) yıldızı, eski Arap inancında yağmura delalet ettiği kabul edilen bir yıldızın adıdır.

2- Nimete karşı küfür; buna 'küfrân-ı nimet' veya nankörlük de diyoruz. Bu ihtimalin verilmesine, hadisin bir başka veçhinde gelen: "Kim, suyu vermiş olmamıza karşı bana hamdü senada bulunursa işte bu bana iman etmiştir" ibaresidir. Keza bir başka rivayette de: "... Bana veya nimetime küfretmiş olur" ibaresinin gelmiş olmasıdır.

İbni Abbas (ra)'dan gelen bir rivayette de: "... Onlardan bir kısmı kâfir, bir kısmı şakir (şükredici ve nimeti vereni bilici) olarak sabaha ermiştir" ibaresi vardır.

Şu halde, hadiste geçen 'küfür'den maksadın imanî küfür olmayıp 'nimete nankörlük' olduğunu anlamayı haklı çıkaracak karineler mevcuttur.

O halde, hadisin değerlendirilmesinde her iki muhtemel mananın nazarı dikkate alınması gerekir. Mümin, zaten şiddetle tazir edildiği şirki hafiye (gizli şirk) düşmemek için hayır ve şer her şeyin yaratılış cihetiyle Allâh'tan geldiğini bilecektir. Hele hayır, nimet, saadet gibi hoş şeylerin, Allâh'ın hem iradî olarak takdiri hem de yaratması olarak bilip hamdini, şükrünü eda etmesi gerekir.

Belirtilen yanlış inançlara başkasında rastlandığı zaman, bu inancın küfranı nimet olabilme ihtimalini göz önüne alarak, tekfir etme cihetine gidilmemesi uygun olur.

Nitekim bazı hadis yorumcuları; Resulullah (sav) yıldızlar bahsinde şiddet göstermiştir, çünkü Arapların olayları onlara dayandırma âdetleri vardı. Fakat yağmuru Allâh'tan bilen bir kimsenin, o yıldızın doğduğu vakti kastederek: "Falanca yıldızda yağmura kavuştuk" demesi caizdir, demişlerdir. (3) Çünkü burada vakit kastedilmiştir.

Her ne kadar bu hadisi şerif, o dönemin insanlarına hitap ediyorsa da günümüze bakan yönleri oldukça fazla ve önem taşımaktadır. Çeşitli yıldıznameler ve astroloji kitaplarına bakıp "Sen falan yıldızın tesirinde kalmışsın" diyen insanlara inanan insanların çokça olduğu bir dönemde yaşıyoruz.

Şu noktayı iyi ayırt etmeliyiz, yukarıda da geçtiği gibi "Falan yıldızın, şu konumunda doğdun" demek, vakte işaret ettiği için mahzurlu değildir. Fakat "Sen falan zamanda doğduğun için karakter özelliklerin falan yıldızın, burcun tesirinde kalmış" demek kişiyi küfre, inançsızlığa götürebilir. Özellikle, bu sözle kastedilen, o yıldızın bizatihi kendi başına bir tesirde bulunması ise açık bir küfür olur.

Allâhu Teala'nın yaratıp konumlandırdığı yıldızların, insanın üzerinde bir çeşit manyetik ve daha başka bilemediğimiz tesirlerinin olduğu, ilmi/bilimsel açıklığa kavuşturulmuş bir konu değildir. Bunlar sadece bazı iddia ve yorumlardır.

Sonuç olarak, çoğunluk İslam âlimleri, bu tür ilgi ve uğraşlardan müslümanları men etmişlerdir.

Kaynak: 1- [Buharî, Ezan 156, İstiska 28, Megazi 35, Tevhid 35; Müslim, İman 125, (71); Muvatta, İstiska 4, (1, 192); Ebu Davud, Tıbb 22, (3906); Nesâî, İstiska 16, (3, 165)] [4] 2- Nesaî, İstiska 16, (3, 165). 3- İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 16/186.
 
Üst