Bismillah .
Değerli kardeşlerim, günümüzün dinsiz ve tanrıtanımazları ; artık İslam’a saldırı tarzlarını değiştirmişlerdir. Bu saldırı tarzı geçmiş on yılların dine saldırı tarzı olan inkardan ziyade şimdi şüpheciliğe dayanmaktadır. İnkar devri bitmiştir , ateizm İslam karşısında yenilmiştir. Ancak şimdiki ateist metot ; şüpheciliktir. Bu şüpheciliği şöyle örnekleyebiliriz : “Hz. Muhammed ’in yaşadığını nerden biliyorsun?” “Kuran’ın ortaçağda yazılmadığı ne malum?” “İslami tarih ne derece güvenilirdir?” gibi.
Bu mesajın yazılmasının nedeni , işte bu şüpheciliğe öldürücü kesin darbelerden birini vurmaktır. Aşağıda yazılanların özeti ve sonucu; bir ateistin , hiçbir şey bilmeden sadece eline bir Kuran Meali alarak da Kuran’ın tek mutlak doğru olduğunu bulabileceğidir.
Elinize bir Kuran alınız. Kuran’da, çok dikkat çekici bir biçimde, sürekli olarak “İsrailoğulları”ndan söz edilir. Allah Kuran’da, “İsrailoğulları”nın en çok “dünya hırsı”na sahip olan topluluk olduğunu (Bakara Suresi, 96 ) ; kendilerini diğer insanlardan üstün gördüklerini (Cum’a Suresi, 6 ) ; diğer insanların “mallarını haksızlıkla yediklerini” ve onları faiz yoluyla sömürdüklerini (Nisa Suresi, 161) ; peygamberleri “öldürdüklerini” (Al-i İmran Suresi, 183 ) ; yeryüzünde savaş çıkarıp “bozgunculuğa çalıştıklarını” (Maide Suresi, 34 ) ; kendi soydaşlarını da öldürdüklerini veya yurtlarından sürdüklerini (Bakara, 84-85 ) ; “zalim” olduklarını (Bakara Suresi, 59 ) ; sıkça “ihanet” ettiklerini (Maide Suresi, 13 ) ; İslam’a “kin ve hınç” beslediklerini (Nisa Suresi 46 ) ; Müslümanlara karşı “düzen” kurduklarını ( Al-i İmran Suresi , 54 ) ; Müslümanlar için “en şiddetli düşman” olduklarını ( Maide Suresi 82 ) ; “küfre sapanlarla dostluklar kurdukları”nı (Maide Suresi, 80 ) ; insanlara “zulüm” yaptıklarını ve onları “Allah’ın yolundan” alıkoyduklarını (Nisa Suresi, 160 ) bildirir. Kuran’da en çok azarlanan toplum Yahudilerdir. Dolayısıyla Yahudilerin diğer topluluk ve tapımlardan daha fazla Kuran’a düşmanlık potansiyelleri vardır. Çünkü müşriklerden farklı olarak Yahudiler üstün ırk psikolojisine sahip ve Kuran’da da en fazla azarlanan toplumdur.
İsrailoğulları’nın kutsal kitabı Tevrat’ta bir çok yerde Yahudilere “üstün ırk” psikolojisi ve diğer milletlere kindarlık telkin edilmektedir(*). Örnek olarak ; Yasanın Tekrarı Bab 14 ayet 2 : “Tanrınız RAB için kutsal bir halksınız. RAB öz halkı olmanız için yeryüzündeki bütün halkların arasından sizi seçti.”. Yasanın Tekrarı Bab 7 ayet 22 : “Aranızda olan Tanrınız RAB ulu ve heybetli bir Tanrı’dır. Bu ulusları önünüzden azar kovacak. Onları birden ortadan kaldıramazsınız. Yoksa çevrenizde yabanıl hayvanlar çoğalır.” . 1965-1973 yılları arasında Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Büyük Üstadı olan Hayrullah ÖRS; “Musa ve Yahudilik” isimli kitabının 37. sayfasında şu bilgileri verir : “M.Ö. 300’e doğru da Tarihler, Ezra ve Nohemya bölümleri. Bu son tarihten sonra Eski Ahd'in (Tevratın) artık şimdiki şeklinde kaldığı, hatta bir harfinin bile değiştirilmediği bir gerçektir.” Dolayısıyla Kuran tahrif edilseydi ilkönce Yahudiler tahrif eder, Kuran’da Yahudileri azarlayan ayetleri kaldırırlardı(**) . Ancak yukarıdaki Kuran ayetleri hala elimizde ise demek ki Kuran hiç değiştirilmemiştir.
Elinize bir Kuran alınız. Kuran’ın değiştirilmediğini izah ettik, Kuran’da Yunus Suresi 37 ve 38 ’de şöyle denmiştir : “Bu Kur’an, Allah’tan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur, alemlerin Rabbindendir. Yoksa: “Bunu kendisi (Hz. Muhammed) yalan olarak uydurdu” mu diyorlar? De ki : “Bunun benzeri olan bir sure getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın.”” Eğer Kuran’dakine benzer ayet yazılabilseydi, bu metin Mekke döneminde ve yedinci yüzyıldan itibaren Yahudilerce muhafaza edilir ve Yahudiler kanalıyla günümüze kadar gelir ve şimdi her yere dağıtılırdı. Kuran’da insan ürünü cümle olsa idi, bu cümleye bakılarak; Kuran’a benzer cümle yazılmaya teşebbüs edilebilinirdi. Demek ki Kuran İnsan kelamı değildir(***).
ARA SONUÇLAR : 1-Kuran İnsan kelamı değildir. 2- Kuran insanlar tarafından da değişime uğramamıştır.
Devam ediyoruz :
Elinize bir Kuran alınız. ‘Tek İlah’ mantığının bütün Kuran’a oturmuş olduğunu göreceksiniz. Kuran eğer metafizik mahluk ya da mahlukların sözü olsa idi Kuran’da ‘Tek İlah’ mantığının ve sözünün geçmemesi gerekirdi. Kuran’ı metafizik mahluk ya da mahlukların yazdığını varsayarsak ; (Kuran ayetleri içinde ; ) tanımadığı canlıları yalan bir hedef doğrultusunda birbirlerine kırdırmak , öldürmek üzere emir veren, kutsal kitap yazan mahluk ya da mahlukların art niyetli olduğu anlaşılmalıdır. Oysaki Kuran’da ‘Tek İlah’ mantığının zihinlerde bıraktığı yalınlık ve temizlik kesinlikle art niyetli bir üsluba benzemiyor. Demek ki Kuran, metafizik mahluk ya da mahlukların da sözü değildir.
Metafizik mahluk ya da mahlukların Kuran’ı değiştirme konusunu ele alalım. Kuran Mushaflarındaki sure iniş dizilişlerinin doğruluğuna inanmayan, bu konuda şüpheci davranan kişilerin bu hassasiyetlerini dikkate alarak devam edelim. Kuran’da Yunus Suresi 37 ve 38 ’de şöyle denmiştir : “Bu Kur’an, Allah’tan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur, alemlerin Rabbindendir. Yoksa: “Bunu kendisi (Hz. Muhammed) yalan olarak uydurdu” mu diyorlar? De ki : “Bunun benzeri olan bir sure getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın.”” Hicr Suresi dokuzuncu ayette ise ‘Kuranı Allah’ın koruduğu’ hükmü vardır. Eğer Hicr Suresi 9. Ayet, bu yukarıdaki Yunus Suresinin ilgili ayetlerinden önce inseydi; Kuran’ın değiştirilemeyeceği ve korunduğu konusunda hiçbir itiraza meydan verilmezdi. Çünkü metafizik mahluk ya da mahlukların sözü olmadığını yukarıda izah ettiğimiz Yunus Suresi 37-38’de ‘Kuran Allah tarafından indirilmiştir’ deniyor ve bu cümle, Kuran’ın Allah tarafından korunduğunu belirten Hicr Suresi 9. Ayeti de kapsıyor. Dolayısıyla Hicr Suresi 9. Ayette ‘Kuranı Allah’ın koruduğu’ ; mutlak gerçek olarak beliriyor. İkinci olasılığa geçelim : Hicr Suresi 9. Ayet, Yunus Suresi 37-38’den sonra indiği düşünülürse ; Hicr Suresi 9. Ayet, eğer metafizik mahluk ya da mahlukların sözü olsa idi, bu yetenekteki mahluk ya da mahluklar, daha önce inen yukarıda yazılmış Yunus Suresi 37 ve 38’e yanıt olarak metin yazabilirlerdi. Ve müşrik insanlarla işbirliği yapıp bu metni insanlara verirlerdi. Kuran’ın cihadına karşı, bu büyük düelloda müşrik insanlarla işbirliği zaruridir. Bu durum hala geçerlidir. Kuran ayetine benzer cümle yazılabilse , Yahudilerin bunu dünya kamuoyuna bomba gibi düşürmesi gerekirdi. Yukarıda denildiği gibi, ortada bir Kuran’a rakip bir metin bulunmadığına göre Hicr Suresi dokuzuncu ayet Allah kelamıdır ve bu ayette geçtiği gibi, Kuran korunmaktadır. Kuran metafizik mahluk ya da mahlukların tahrifinden de korunmuştur.
ARA SONUÇLAR : 1-Kuran metafizik mahluk ya da mahlukların kelamı değildir. 2- Kuran, metafizik mahluk ya da mahlukların tahrifinden korunmuştur.
SONUÇ : Kuran kendi başına mucizedir ve kendi başına delildir. Kuran tek mutlak yasadır. Buraya kadar anlattıklarımızın özeti ve sonucu ; hiçbir şey bilmeden sadece elinize bir Kuran meali alarak da Kuran’ın tek mutlak doğru olduğunu anlayabileceğinizdir.
Bu iletiyi paylaşanlardan Allah razı olsun.
(*) : Yahudilerin kendi kitabı olan Tevrat’ta ise Yahudilerin azarlanmış olmasından Yahudiler büyük övünç duymaktadırlar. Çünkü Tevrat’ta geçen; ‘Tanrı ile güreşmek ve onu yenmek’ ayrıca Tanrı’nın Yahudileri azarlaması, Yahudiler için onur olmaktadır. Çünkü bu azarlanma kendi dinlerinde yapıldığı için bundan rahatsız olmazlar, çünkü kendilerinin tek üstün millet olduğuna inanırlar, bu yüzden İslam; kendi kavimlerinin milli dini olmadığı için ona düşmanlıkla karşılık verirler.
(**) : Yahudiler, Kuran-ı Kerim’i değiştirebilecek imkana ve sosyal rahatlığa –İslam Dünyasında- sahipti. Bilimsel bir gerçektir bu nokta. Kuran’ın yeniden yazılıp, orijinallerinin yakıldığı bir Hz. Osman devrinde Kuran’ı yazan heyete Kuran-ı Kerim’i tahrif edecek kişi giremezdi. Tersini düşünürsek, Kuran-ı Kerim’i tahrif etmeye kalkacak kişi o heyete nasıl girmiştir? Öyleyse her türlü Kuran düşmanına açık bir heyettir o. Yahudilere de doğal olarak açık olacaktır. Dolayısıyla her türlü tahrifat, Kuran’da Yahudileri azarlayan ayetlerden başlanarak yapılabilecektir. O çok önemli heyete; bu nitelikte yani Kuran-ı Kerim’i değiştirebilecek bir kişi girebiliyorsa, Kuran-ı Kerim, her türlü münafıklık temelinde Yahudilerin ayet operasyonlarına da açık olurdu. Ama hiçbir ayet operasyonuyla karşılaşmıyoruz. Kuran-ı Kerim’e Yahudilerin operasyonu mümkün olmadığından heyettekilerde öyle bir nitelik (Kuran-ı Kerim’i tahrif etme niteliği) yoktu. Bu “çok önemli heyet” konusunda hiçbir ‘tahrifat’ dedikodusuyla da karşılaşmıyoruz. Dolayısıyla Kuran-ı Kerim, ilk hali ile elimizdedir.
(***) : “Sen Nazım Hikmet gibi şiir yazamazsın; nasıl Nazım Hikmet’in şiir üslubu kendine özgüyse Kuran da kendine özgüdür; benzerinin yazılamaması doğaldır” diyenlere biz de cevap olarak diyoruz ki : 21. Yüzyılda “Kuran-ı Kerim’e benzer, Kuran-ı Kerim’e alternatif kitap” (!) olarak takdim edilen ‘True Furqan’ yazılmıştır; demek ki Kuran’a benzer ayet yazılmaya ortam müsaitti demek ki Kuran’a benzer cümle yazmaya özgür ortam mevcuttur.
Değerli kardeşlerim, günümüzün dinsiz ve tanrıtanımazları ; artık İslam’a saldırı tarzlarını değiştirmişlerdir. Bu saldırı tarzı geçmiş on yılların dine saldırı tarzı olan inkardan ziyade şimdi şüpheciliğe dayanmaktadır. İnkar devri bitmiştir , ateizm İslam karşısında yenilmiştir. Ancak şimdiki ateist metot ; şüpheciliktir. Bu şüpheciliği şöyle örnekleyebiliriz : “Hz. Muhammed ’in yaşadığını nerden biliyorsun?” “Kuran’ın ortaçağda yazılmadığı ne malum?” “İslami tarih ne derece güvenilirdir?” gibi.
Bu mesajın yazılmasının nedeni , işte bu şüpheciliğe öldürücü kesin darbelerden birini vurmaktır. Aşağıda yazılanların özeti ve sonucu; bir ateistin , hiçbir şey bilmeden sadece eline bir Kuran Meali alarak da Kuran’ın tek mutlak doğru olduğunu bulabileceğidir.
Elinize bir Kuran alınız. Kuran’da, çok dikkat çekici bir biçimde, sürekli olarak “İsrailoğulları”ndan söz edilir. Allah Kuran’da, “İsrailoğulları”nın en çok “dünya hırsı”na sahip olan topluluk olduğunu (Bakara Suresi, 96 ) ; kendilerini diğer insanlardan üstün gördüklerini (Cum’a Suresi, 6 ) ; diğer insanların “mallarını haksızlıkla yediklerini” ve onları faiz yoluyla sömürdüklerini (Nisa Suresi, 161) ; peygamberleri “öldürdüklerini” (Al-i İmran Suresi, 183 ) ; yeryüzünde savaş çıkarıp “bozgunculuğa çalıştıklarını” (Maide Suresi, 34 ) ; kendi soydaşlarını da öldürdüklerini veya yurtlarından sürdüklerini (Bakara, 84-85 ) ; “zalim” olduklarını (Bakara Suresi, 59 ) ; sıkça “ihanet” ettiklerini (Maide Suresi, 13 ) ; İslam’a “kin ve hınç” beslediklerini (Nisa Suresi 46 ) ; Müslümanlara karşı “düzen” kurduklarını ( Al-i İmran Suresi , 54 ) ; Müslümanlar için “en şiddetli düşman” olduklarını ( Maide Suresi 82 ) ; “küfre sapanlarla dostluklar kurdukları”nı (Maide Suresi, 80 ) ; insanlara “zulüm” yaptıklarını ve onları “Allah’ın yolundan” alıkoyduklarını (Nisa Suresi, 160 ) bildirir. Kuran’da en çok azarlanan toplum Yahudilerdir. Dolayısıyla Yahudilerin diğer topluluk ve tapımlardan daha fazla Kuran’a düşmanlık potansiyelleri vardır. Çünkü müşriklerden farklı olarak Yahudiler üstün ırk psikolojisine sahip ve Kuran’da da en fazla azarlanan toplumdur.
İsrailoğulları’nın kutsal kitabı Tevrat’ta bir çok yerde Yahudilere “üstün ırk” psikolojisi ve diğer milletlere kindarlık telkin edilmektedir(*). Örnek olarak ; Yasanın Tekrarı Bab 14 ayet 2 : “Tanrınız RAB için kutsal bir halksınız. RAB öz halkı olmanız için yeryüzündeki bütün halkların arasından sizi seçti.”. Yasanın Tekrarı Bab 7 ayet 22 : “Aranızda olan Tanrınız RAB ulu ve heybetli bir Tanrı’dır. Bu ulusları önünüzden azar kovacak. Onları birden ortadan kaldıramazsınız. Yoksa çevrenizde yabanıl hayvanlar çoğalır.” . 1965-1973 yılları arasında Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Büyük Üstadı olan Hayrullah ÖRS; “Musa ve Yahudilik” isimli kitabının 37. sayfasında şu bilgileri verir : “M.Ö. 300’e doğru da Tarihler, Ezra ve Nohemya bölümleri. Bu son tarihten sonra Eski Ahd'in (Tevratın) artık şimdiki şeklinde kaldığı, hatta bir harfinin bile değiştirilmediği bir gerçektir.” Dolayısıyla Kuran tahrif edilseydi ilkönce Yahudiler tahrif eder, Kuran’da Yahudileri azarlayan ayetleri kaldırırlardı(**) . Ancak yukarıdaki Kuran ayetleri hala elimizde ise demek ki Kuran hiç değiştirilmemiştir.
Elinize bir Kuran alınız. Kuran’ın değiştirilmediğini izah ettik, Kuran’da Yunus Suresi 37 ve 38 ’de şöyle denmiştir : “Bu Kur’an, Allah’tan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur, alemlerin Rabbindendir. Yoksa: “Bunu kendisi (Hz. Muhammed) yalan olarak uydurdu” mu diyorlar? De ki : “Bunun benzeri olan bir sure getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın.”” Eğer Kuran’dakine benzer ayet yazılabilseydi, bu metin Mekke döneminde ve yedinci yüzyıldan itibaren Yahudilerce muhafaza edilir ve Yahudiler kanalıyla günümüze kadar gelir ve şimdi her yere dağıtılırdı. Kuran’da insan ürünü cümle olsa idi, bu cümleye bakılarak; Kuran’a benzer cümle yazılmaya teşebbüs edilebilinirdi. Demek ki Kuran İnsan kelamı değildir(***).
ARA SONUÇLAR : 1-Kuran İnsan kelamı değildir. 2- Kuran insanlar tarafından da değişime uğramamıştır.
Devam ediyoruz :
Elinize bir Kuran alınız. ‘Tek İlah’ mantığının bütün Kuran’a oturmuş olduğunu göreceksiniz. Kuran eğer metafizik mahluk ya da mahlukların sözü olsa idi Kuran’da ‘Tek İlah’ mantığının ve sözünün geçmemesi gerekirdi. Kuran’ı metafizik mahluk ya da mahlukların yazdığını varsayarsak ; (Kuran ayetleri içinde ; ) tanımadığı canlıları yalan bir hedef doğrultusunda birbirlerine kırdırmak , öldürmek üzere emir veren, kutsal kitap yazan mahluk ya da mahlukların art niyetli olduğu anlaşılmalıdır. Oysaki Kuran’da ‘Tek İlah’ mantığının zihinlerde bıraktığı yalınlık ve temizlik kesinlikle art niyetli bir üsluba benzemiyor. Demek ki Kuran, metafizik mahluk ya da mahlukların da sözü değildir.
Metafizik mahluk ya da mahlukların Kuran’ı değiştirme konusunu ele alalım. Kuran Mushaflarındaki sure iniş dizilişlerinin doğruluğuna inanmayan, bu konuda şüpheci davranan kişilerin bu hassasiyetlerini dikkate alarak devam edelim. Kuran’da Yunus Suresi 37 ve 38 ’de şöyle denmiştir : “Bu Kur’an, Allah’tan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur, alemlerin Rabbindendir. Yoksa: “Bunu kendisi (Hz. Muhammed) yalan olarak uydurdu” mu diyorlar? De ki : “Bunun benzeri olan bir sure getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın.”” Hicr Suresi dokuzuncu ayette ise ‘Kuranı Allah’ın koruduğu’ hükmü vardır. Eğer Hicr Suresi 9. Ayet, bu yukarıdaki Yunus Suresinin ilgili ayetlerinden önce inseydi; Kuran’ın değiştirilemeyeceği ve korunduğu konusunda hiçbir itiraza meydan verilmezdi. Çünkü metafizik mahluk ya da mahlukların sözü olmadığını yukarıda izah ettiğimiz Yunus Suresi 37-38’de ‘Kuran Allah tarafından indirilmiştir’ deniyor ve bu cümle, Kuran’ın Allah tarafından korunduğunu belirten Hicr Suresi 9. Ayeti de kapsıyor. Dolayısıyla Hicr Suresi 9. Ayette ‘Kuranı Allah’ın koruduğu’ ; mutlak gerçek olarak beliriyor. İkinci olasılığa geçelim : Hicr Suresi 9. Ayet, Yunus Suresi 37-38’den sonra indiği düşünülürse ; Hicr Suresi 9. Ayet, eğer metafizik mahluk ya da mahlukların sözü olsa idi, bu yetenekteki mahluk ya da mahluklar, daha önce inen yukarıda yazılmış Yunus Suresi 37 ve 38’e yanıt olarak metin yazabilirlerdi. Ve müşrik insanlarla işbirliği yapıp bu metni insanlara verirlerdi. Kuran’ın cihadına karşı, bu büyük düelloda müşrik insanlarla işbirliği zaruridir. Bu durum hala geçerlidir. Kuran ayetine benzer cümle yazılabilse , Yahudilerin bunu dünya kamuoyuna bomba gibi düşürmesi gerekirdi. Yukarıda denildiği gibi, ortada bir Kuran’a rakip bir metin bulunmadığına göre Hicr Suresi dokuzuncu ayet Allah kelamıdır ve bu ayette geçtiği gibi, Kuran korunmaktadır. Kuran metafizik mahluk ya da mahlukların tahrifinden de korunmuştur.
ARA SONUÇLAR : 1-Kuran metafizik mahluk ya da mahlukların kelamı değildir. 2- Kuran, metafizik mahluk ya da mahlukların tahrifinden korunmuştur.
SONUÇ : Kuran kendi başına mucizedir ve kendi başına delildir. Kuran tek mutlak yasadır. Buraya kadar anlattıklarımızın özeti ve sonucu ; hiçbir şey bilmeden sadece elinize bir Kuran meali alarak da Kuran’ın tek mutlak doğru olduğunu anlayabileceğinizdir.
Bu iletiyi paylaşanlardan Allah razı olsun.
(*) : Yahudilerin kendi kitabı olan Tevrat’ta ise Yahudilerin azarlanmış olmasından Yahudiler büyük övünç duymaktadırlar. Çünkü Tevrat’ta geçen; ‘Tanrı ile güreşmek ve onu yenmek’ ayrıca Tanrı’nın Yahudileri azarlaması, Yahudiler için onur olmaktadır. Çünkü bu azarlanma kendi dinlerinde yapıldığı için bundan rahatsız olmazlar, çünkü kendilerinin tek üstün millet olduğuna inanırlar, bu yüzden İslam; kendi kavimlerinin milli dini olmadığı için ona düşmanlıkla karşılık verirler.
(**) : Yahudiler, Kuran-ı Kerim’i değiştirebilecek imkana ve sosyal rahatlığa –İslam Dünyasında- sahipti. Bilimsel bir gerçektir bu nokta. Kuran’ın yeniden yazılıp, orijinallerinin yakıldığı bir Hz. Osman devrinde Kuran’ı yazan heyete Kuran-ı Kerim’i tahrif edecek kişi giremezdi. Tersini düşünürsek, Kuran-ı Kerim’i tahrif etmeye kalkacak kişi o heyete nasıl girmiştir? Öyleyse her türlü Kuran düşmanına açık bir heyettir o. Yahudilere de doğal olarak açık olacaktır. Dolayısıyla her türlü tahrifat, Kuran’da Yahudileri azarlayan ayetlerden başlanarak yapılabilecektir. O çok önemli heyete; bu nitelikte yani Kuran-ı Kerim’i değiştirebilecek bir kişi girebiliyorsa, Kuran-ı Kerim, her türlü münafıklık temelinde Yahudilerin ayet operasyonlarına da açık olurdu. Ama hiçbir ayet operasyonuyla karşılaşmıyoruz. Kuran-ı Kerim’e Yahudilerin operasyonu mümkün olmadığından heyettekilerde öyle bir nitelik (Kuran-ı Kerim’i tahrif etme niteliği) yoktu. Bu “çok önemli heyet” konusunda hiçbir ‘tahrifat’ dedikodusuyla da karşılaşmıyoruz. Dolayısıyla Kuran-ı Kerim, ilk hali ile elimizdedir.
(***) : “Sen Nazım Hikmet gibi şiir yazamazsın; nasıl Nazım Hikmet’in şiir üslubu kendine özgüyse Kuran da kendine özgüdür; benzerinin yazılamaması doğaldır” diyenlere biz de cevap olarak diyoruz ki : 21. Yüzyılda “Kuran-ı Kerim’e benzer, Kuran-ı Kerim’e alternatif kitap” (!) olarak takdim edilen ‘True Furqan’ yazılmıştır; demek ki Kuran’a benzer ayet yazılmaya ortam müsaitti demek ki Kuran’a benzer cümle yazmaya özgür ortam mevcuttur.