Aşk

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Mevlânâ Hazretleri“Eğer aşkın şerhini yapmaya kalksam yüz kıyamet kopar da yine de söz tamamlanmaz”sözüyle aşkı tarif eder. Aşkı en iyi aşkın kendisi anlatacaktır: “Aşkı kimseye sorma aşkın kendisine sor!


Hiç kimsenin ismi Mevlânâ kadar aşkla özdeşleşmemiştir. Mevlânâ aşkı ama gerçek İlâhî aşkı bütün boyutları ve derinliğiyle yaşayan ve yaşatan bir ârifti.


Aşk gerçi önceleri nefsânî mecâzî yani kişinin kendisi gibi bir faniye duyduğu bir aşk olsa bile insanı olgunlaştıran yakıp pişiren bir tarafı olduğu için gerçek aşka bir köprü olur. Bunun için Hz. Pir “Âşıklık ister nefsânî olsun ister rûhânî olsun sonunda bizi ötelere götürecek bir rehberdir.” (Mesnevi I 111) buyurur.


Ama mecazî aşk mertebesinde oyalanıp kalmamak Leyla’dan Mevlâ’ya geçmek gerek: “Ölüye karşı beslenen aşk ebedî olamaz. Sen canına canlar katan hiç ölmeyecek olan diriye âşık ol!” (Mesnevi V 3272)


Ama insan mahlukata başka bir gözle bakmayı becerebilirse aslında her varlıktaki güzelliğin Gerçek Varlık’tan geldiğini kişi ister farkında olsun ister olmasın herhangi bir varlığa duyduğu aşkın da aslında onda yansıyan İlâhî güzellik tecellisi sebebiyle olduğunu idrak eder: “Sevdiğin her varlıktaki güzellik Allah’tan geliyor. Sen her neye âşık olursan o şey ilâhî sıfatlardan biri ile yaldızlanmış nurlanmış.” (Mesnevi III 554)


İlâhî aşk tıpkı her türlü pisliği yakıp yok eden bir ateş gibi insanın olumsuz bütün özelliklerini yok eden manevî bir ateştir: “İlâhî aşk sebebiyle nefsaniyet ve benlik elbisesi yırtılan kimse hırstan ve bütün kötülüklerden temizlenir.” (Mesnevi I 22)

 
Üst