Zulmün dört bir yanımızı tarumar ettiği günümüzde biz Müslümanların zulme karşı direnişte hangi safta duracağımızı seçmemiz gerekir. Eğer seçmeyecek olursak Allah (Subhanallah ve Teâlâ)’nın ayeti ile tehdit edildiğimizi ve bu tehdide karşı pervasızca bir yaşamı seçtiğimizi ispatlamış olacağız. Zulmün tarifide tam bu noktada yapılmaya başlanmalıdır. Kabataslak zulümden bahseden önderler zulümden kaçındığımızı iddia eden bizlerin tavrımız konusunda fazlaca konuşmadıklarına şahit olmaktayız.
Aslında şirkin büyük bir zulüm olduğunu ve şirkin yapı taşlarını kuvvetlendirenlerinde bu şirkin getirdiği zulme ortak olduğunu açıkça göstermektedir. Tağutlaşmış sistemlere göz kırpıp sonra ‘’Ben bu sisteme hiçbir katkıda bulunmadım’’ diyen kimseler bu sistemlere nasıl bir ortaklıkta bulunduklarının farkında bile değillerdir.
Var olan zulüm hastalığına karşı sunduğumuz reçetelerin doğru bir doktor eli ile çıktığı ama yanlış hastalıklara verildiğini anladığımız an şu ayetle tehdit edilmekten kurtulacağız:
‘’Öyle bir fitneden sakının ki O, içinizden zulmedenlere erişmekle kalmaz. Bilin ki Allah’ın cezası şiddetlidir.’’(Enfal/25)
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ‘’Yüce Allah seçkinlerin yaptıklarından dolayı herkese azap etmez. Ancak avam huzurlarında bir münkerin işlendiğini görür ve ona tepki koyma güçleri olduğu halde koymazlarsa Yüce Allah hem havası, hem de avamı azaplandırır.’’ (Ahmed b.Hanbel,4,192)
Allah müminlere huzurlarında işlenen münkeri kabul etmemelerini emretmiş, aksi takdirde azabı herkese vereceğini bildirmiştir. Birçok ülkede tağutun boyunduruğu altında yaşayan Müslümanlar açıktan işlenen masiyetlere sessiz kalmaları bir tarafa, güneş kadar açık olan ve sinelere yerleştirilmeye çalışılan küfrü ve yasalarını insanlara dikta eden rejimler karşısında sessiz kalmışlardır.
Bu sessizliğin getirmiş olduğu azaplar açıkça ortadadır. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’’ düşüncesiyle zalimlere kölelik yapan halklar nasıl bir tehditle karşı karşıya kaldıklarının farkında bile değillerdir.
Gücü yettiği halde işlenen tüm bu münkerlere rağmen susmayı kendine şiar edinen Müslümanlar başlarına çullanan Batılı güçler karşısında türlü türlü işkencelere maruz kalmışlardır. Hayatımız imtihanlar silsilesinden oluşuyor.
Bu imtihanda kazananlar olduğu gibi kaybedenlerde olacaktır. İşte tam bu sırada Firdevs âşıkları zulme uğrayan mazlum halk için tüm güçleriyle adaleti yeryüzüne hâkim kılmak için mazlumun yanında zalime karşı silahlanmaktadırlar.
Adalet Allah’ın koyduğu yasalarla gerçekleşeceği gibi, tağutun koyduğu yasalarla da adaletin tam zıddı olan zulüm gerçekleşir. Sosyal bir hayat nizamı olan tevhid, insanlara zulmetmek üzere kurulan tağuti yönetimleri kökten değiştirecek plan ve projeler sunar. Tevhid sırf fikre dayalı bir akide değil, eyleme yönelik mücadele gerektiren bir sistemdir. İnkılapçı bir başkaldırı olan tevhid dini, bugün dünyanın değişik yerlerinde zulme uğrayan insanlara sunulan en yegâne pratik çözüm yoludur. Yüce Allah zulme karşı direnişin bir hak olduğunu bildirir:
‘’Kendileriyle savaşılan (müminlere) zulmedilmeleri dolayısıyla (savaşa) izin verilmiştir. Şüphesiz Allah onlara yardım etmeye güç yetirir. Onlar sırf: ‘’Rabbimiz Allah’tır’’dediklerinden dolayı haksız yere yurtlarından çıkarılmışlardır. Eğer Allah’ın insanların bazılarını bazılarıyla savması olmasaydı şüphesiz içlerinde Allah’ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılırdı. Allah kendine yardım edenlere elbette yardım edecektir. Şüphesiz Allah güçlüdür, yücedir.’’ (22/Hac 39,40)
Dolayısıyla zulme ve haksızlığa uğratılmalarından dolayı İslam’da meşru kılınan her yolla direnenleri suçlu gösterip zalimleri destekleyenler bu zulme ortaktır. Bugün Suriye’de ve dünyanın değişik yerlerinde Müslümanlara yapılan zulümlere karşı her türlü savunma yolu bizlere meşru kılınmıştır.
‘’Allah, haksızlığa uğratılan dışında kötü bir sözün açıktan söylenilmesinden hoşlanmaz. Allah işitendir, bilendir.’’ (4/Nisa 148)
Zalimin zulmüne karşı her muvahhid gücünün yettiği nispette karşı durmalıdır. Silahıyla, diliyle ve kalemiyle… İslami hareket ve meşru yönetimin geri dönmesi için cihad eden tüm grupları desteklemek ve onlara maddi manevi desteği vermek tüm Müslümanlar üzerine haktır. Şirkin egemen olduğu toplumlar adalete muhalif olan zulmü de beraberinde getirir. Şirkin en büyük zülüm olduğu (31/Lokman 13) gibi, tevhid ve Allah’ın hükmüyle hükmetmek de adaletin ta kendisidir.
Askeri gücüyle mücahidler karşısında başarısız olan küfrün önderleri, psikolojik saldırılarıyla yılgınlık psikolojisi oluşturmak istiyorlar. Ve istediklerini de başarıyla gerçekleştiriyorlar. Afyonlaşmış ve düşünce melekesini kaybetmiş bir halkın karşısında, Allah’ın çirkin olarak addettiği tüm fuhşiyatı rahatlıkla sergilemektedirler. Kur’an yakma, Allah ve Resulüne hakaret, Müslüman kadının örtüsüyle alay etme, mücahidleri karalamak için iftira dolu haberleri yayarak propaganda yapmak, oluşacak hilafete entrikalar düzenlemek, silah gücüyle Müslümanların eliyle yönetimi almaları ve müşriklerin hükümleriyle yönetmeleri…
Bunlara karşılık nasıl olurda Müslümanlar direnişten uzak durabilir? Nasıl olurda kabuğuna çekilip hiçbir belanın onu bulmayacağını düşünür? Her sessiz kalışımızda bir fitnenin doğum sancılarının başladığını unutmamamız gerekir. Dolayısıyla doğacak bu fitneleri ortadan kaldıran direnişçiler kıyamete dek var olacaktır. Tüm bunlara rağmen Allah zalimler hakkında uyarıcı tehdidini gerçekleştirmektedir.
‘’Zulmedenler nasıl bir inkılapla devrileceklerini yakında bileceklerdir!’’ (26/Şuara 227)
Eslem Lina Çakır / Ümmet-i İslam
Aslında şirkin büyük bir zulüm olduğunu ve şirkin yapı taşlarını kuvvetlendirenlerinde bu şirkin getirdiği zulme ortak olduğunu açıkça göstermektedir. Tağutlaşmış sistemlere göz kırpıp sonra ‘’Ben bu sisteme hiçbir katkıda bulunmadım’’ diyen kimseler bu sistemlere nasıl bir ortaklıkta bulunduklarının farkında bile değillerdir.
Var olan zulüm hastalığına karşı sunduğumuz reçetelerin doğru bir doktor eli ile çıktığı ama yanlış hastalıklara verildiğini anladığımız an şu ayetle tehdit edilmekten kurtulacağız:
‘’Öyle bir fitneden sakının ki O, içinizden zulmedenlere erişmekle kalmaz. Bilin ki Allah’ın cezası şiddetlidir.’’(Enfal/25)
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ‘’Yüce Allah seçkinlerin yaptıklarından dolayı herkese azap etmez. Ancak avam huzurlarında bir münkerin işlendiğini görür ve ona tepki koyma güçleri olduğu halde koymazlarsa Yüce Allah hem havası, hem de avamı azaplandırır.’’ (Ahmed b.Hanbel,4,192)
Allah müminlere huzurlarında işlenen münkeri kabul etmemelerini emretmiş, aksi takdirde azabı herkese vereceğini bildirmiştir. Birçok ülkede tağutun boyunduruğu altında yaşayan Müslümanlar açıktan işlenen masiyetlere sessiz kalmaları bir tarafa, güneş kadar açık olan ve sinelere yerleştirilmeye çalışılan küfrü ve yasalarını insanlara dikta eden rejimler karşısında sessiz kalmışlardır.
Bu sessizliğin getirmiş olduğu azaplar açıkça ortadadır. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’’ düşüncesiyle zalimlere kölelik yapan halklar nasıl bir tehditle karşı karşıya kaldıklarının farkında bile değillerdir.
Gücü yettiği halde işlenen tüm bu münkerlere rağmen susmayı kendine şiar edinen Müslümanlar başlarına çullanan Batılı güçler karşısında türlü türlü işkencelere maruz kalmışlardır. Hayatımız imtihanlar silsilesinden oluşuyor.
Bu imtihanda kazananlar olduğu gibi kaybedenlerde olacaktır. İşte tam bu sırada Firdevs âşıkları zulme uğrayan mazlum halk için tüm güçleriyle adaleti yeryüzüne hâkim kılmak için mazlumun yanında zalime karşı silahlanmaktadırlar.
Adalet Allah’ın koyduğu yasalarla gerçekleşeceği gibi, tağutun koyduğu yasalarla da adaletin tam zıddı olan zulüm gerçekleşir. Sosyal bir hayat nizamı olan tevhid, insanlara zulmetmek üzere kurulan tağuti yönetimleri kökten değiştirecek plan ve projeler sunar. Tevhid sırf fikre dayalı bir akide değil, eyleme yönelik mücadele gerektiren bir sistemdir. İnkılapçı bir başkaldırı olan tevhid dini, bugün dünyanın değişik yerlerinde zulme uğrayan insanlara sunulan en yegâne pratik çözüm yoludur. Yüce Allah zulme karşı direnişin bir hak olduğunu bildirir:
‘’Kendileriyle savaşılan (müminlere) zulmedilmeleri dolayısıyla (savaşa) izin verilmiştir. Şüphesiz Allah onlara yardım etmeye güç yetirir. Onlar sırf: ‘’Rabbimiz Allah’tır’’dediklerinden dolayı haksız yere yurtlarından çıkarılmışlardır. Eğer Allah’ın insanların bazılarını bazılarıyla savması olmasaydı şüphesiz içlerinde Allah’ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılırdı. Allah kendine yardım edenlere elbette yardım edecektir. Şüphesiz Allah güçlüdür, yücedir.’’ (22/Hac 39,40)
Dolayısıyla zulme ve haksızlığa uğratılmalarından dolayı İslam’da meşru kılınan her yolla direnenleri suçlu gösterip zalimleri destekleyenler bu zulme ortaktır. Bugün Suriye’de ve dünyanın değişik yerlerinde Müslümanlara yapılan zulümlere karşı her türlü savunma yolu bizlere meşru kılınmıştır.
‘’Allah, haksızlığa uğratılan dışında kötü bir sözün açıktan söylenilmesinden hoşlanmaz. Allah işitendir, bilendir.’’ (4/Nisa 148)
Zalimin zulmüne karşı her muvahhid gücünün yettiği nispette karşı durmalıdır. Silahıyla, diliyle ve kalemiyle… İslami hareket ve meşru yönetimin geri dönmesi için cihad eden tüm grupları desteklemek ve onlara maddi manevi desteği vermek tüm Müslümanlar üzerine haktır. Şirkin egemen olduğu toplumlar adalete muhalif olan zulmü de beraberinde getirir. Şirkin en büyük zülüm olduğu (31/Lokman 13) gibi, tevhid ve Allah’ın hükmüyle hükmetmek de adaletin ta kendisidir.
Askeri gücüyle mücahidler karşısında başarısız olan küfrün önderleri, psikolojik saldırılarıyla yılgınlık psikolojisi oluşturmak istiyorlar. Ve istediklerini de başarıyla gerçekleştiriyorlar. Afyonlaşmış ve düşünce melekesini kaybetmiş bir halkın karşısında, Allah’ın çirkin olarak addettiği tüm fuhşiyatı rahatlıkla sergilemektedirler. Kur’an yakma, Allah ve Resulüne hakaret, Müslüman kadının örtüsüyle alay etme, mücahidleri karalamak için iftira dolu haberleri yayarak propaganda yapmak, oluşacak hilafete entrikalar düzenlemek, silah gücüyle Müslümanların eliyle yönetimi almaları ve müşriklerin hükümleriyle yönetmeleri…
Bunlara karşılık nasıl olurda Müslümanlar direnişten uzak durabilir? Nasıl olurda kabuğuna çekilip hiçbir belanın onu bulmayacağını düşünür? Her sessiz kalışımızda bir fitnenin doğum sancılarının başladığını unutmamamız gerekir. Dolayısıyla doğacak bu fitneleri ortadan kaldıran direnişçiler kıyamete dek var olacaktır. Tüm bunlara rağmen Allah zalimler hakkında uyarıcı tehdidini gerçekleştirmektedir.
‘’Zulmedenler nasıl bir inkılapla devrileceklerini yakında bileceklerdir!’’ (26/Şuara 227)
Eslem Lina Çakır / Ümmet-i İslam