Tartışma <munazara> adabı

enes61

KF Ailesinden
Özel Üye
1 - Münazaranın Tarifi:
Münazara hüccete hüccetle, delile delille karşılık vermektir. Buda iki kişi veya daha fazla kişilerin aralarında ihtilaf ettikleri bir şeyde yapılan tartışmada olur. Her gurup ve taraf o şeyi ispat etmek veya reddetmek için hüccetini ve delilini ortaya koyar. İspatı veya nefyi murat edilen şeye münazaranın konusu veya tartışma mahalli denir. Bu tarif benim yaptığım tariftir. Münazaraya cedel, mücadele veya cidal gibi isimlerde verilmiştir. Buna "muhacece" (karşılıklı hüccet getirme) de denir. "Mumarat" ve "mira" ismiyle de bu ifade edilir olmuştur. Muhavere ve hivarda denir. Bu deyimlerin ve terimlerin hepsi Kur'an-ı Kerim’de bu manaya delalet etmek üzere gelmiştir. Sadece münazara lafzı kuran'da varit olmamıştır.

2 - Cidalin Çeşitleri:
Yüce Rab kitabında tartışmayı methetmiş ve birkaç yerde onunla emretmiştir. Başka birkaç yerde de sakındırıp kötülemiştir. Allah'ın sözlerinde çakışma ve çatışma olmaz. Bundan anlıyoruz ki Rab Hazretlerinin övdüğÜ cidal başka kötülediği ve yerdiği cidal başkadır. Buna göre meydana çıkıyor ki cidal iki çeşittir, biri övülen ve methedilen cidal diğeri de kötülenen ve yerilen cidaldir.

Birinci Kısım:

Övülen Cidal ve Tartışma:
Bu cidalin gaye ve hedefi Allah'a davet ve hakkı ortaya koyup ona yardımcı olmak, batılı geçersiz kılmak ve onun kötülüğÜnü ve yarasızlığını meydana çıkarmaktır.
Şu ayetler bunun delilidir:
"Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel güzel öğÜtle davet et ve onlarla en güzel şekilde mücadele yap! Çünkü Rabbin, yolundan sapanı en iyi bilendir ve doğru yolda gidenleri en iyi bilen de ancak O'dur." (Nahl,125)

"Bu, kavmine karşı Bizim İbrahim'e vermiş olduğumuz hüccetimizdir. Biz dilediğimizi derecelere yükseltiriz. Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, her şeyi bilendir." (Enam,83)

"Baksana ona: O, kendine Allah meliklik verdi diye İbrahim'e Rabbi hakkında hüccet yarışına kalkana, İbrahim ona «benim Rabbim o Kadir-i Kayyumdur ki hem diriltir hem öldürür» dediği vakit «ben de diriltirim ve öldürürüm» demişti. İbrahim: «Allah güneşi meşrıktan getiriyor, haydi sen onu mağribden getir» deyiverince o küfreden herif dona kaldı. Öyle ya: Allah zalimler güruhunu muvaffak etmez." (Bakara, 258)

"Onlar: " Ey Nuh, gerçekten bizimle çok uğraştın ve bizimle yaptığın mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bizi tehdit edip durduğun azabı getir de görelim." Dediler." (Nuh, 32).

İşte bu ayetler müminlerin kafirlerle yaptığı mücadele hakkındadır. Mücadele hakkın meydan çıkması için yapılırsa inananlar arasında da caizdir.

Ebu Ömer b. Abdulber diyor ki: "Selefi Salihın Allah hakkında cidal ve münakaşadan sakındırmışlardır. Onun sıfatları ve isimleri hakkında tartışmaya girmemek gerektiğini beyan etmişlerdir.

Ancak fıkha gelince bu hakta tartışma yapılabileceği üzerinde icma halindedirler. Çünkü bu bir ilimdir, ihtiyaç olduğunda feri meseleleri kuralına havale etmek gerekir. Ama inançlar böyle değildir. (Camii Beyanil-ilim, 2/92.)Ama dini füru meselelerini çıkarma da ihtilaf etmek, alimlerin bu hakta münazara ve mücadeleye girmesi, fayda elde etmek hakkın meydana çıkmasını sağlamak üzere olursa bu hususta ki ihtilafları yasak değildir. Hatta bu emredilmiştir. Açık bir fazilettir. Müslümanlar bu hususta icma halindedirler. (Sahihi Müslim, Bişerhinnevevl, 16/218-219.)

İşte bu kabul edilen ve övülen tartışma şeklidir.

NeVaNuR:
İkinci Kısım:
Kötülenen ve Hoşlanılmayan Cidal Şekli:

Onlardan bazıları şunlardır.

A - Bilmeden tartışmaya girmek. Allah , bundan sakındırdı ve bunu yerdi. Böyle yapan birinin büyüklük taslayan şeytan peşinden giden biri olduğunu açıkladı.
Ve buyurdu ki. "işte siz öylesiniz, diyelim ki, biraz bilginiz olan konuda tartışınız. Ama hiç bilginiz olmayan konuda ne diye tartışırsınız? Oysa Allah bilir, siz ise bilmiyorsunuz." (Ali İmran, 66)

"Çünkü kendilerine gelmişkesin bir delil olmaksızın Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenlerin göğüslerinde, sadece yetişemeyecekleri bir kibir vardır. Sen hemen Allah'a sığın çünkü işiten O'dur, gören O!" (Gafir, 56 )

"-İnsanlardan kimileri de Allah hakkında bilgisizce tartışır da her kaypak şeytanın ardına düşer." (Hac, 3)

B - Hak ortaya çıktıktan sonra cidale devam etmek: Buda yerilen ve kötülenen cidallerdendir.

Mevla buyurur: "Bu kabul edildikten sonra Allah hakkında tartışmaya kalkışacakların delilleri Rableri yanında geçersizdir. Üzerlerine bir gazap ve kendilerine şiddetli bir azap vardır." (Şura, 16)

"Gerçek ortaya çıkmışken hakta seninle münakaşa ediyorlardı. Sanki göre göre ölüme sevk olunuyorlardı." (Enfal, 6)

c - Hakkı iptal etmek için cidal ve tartışma:

"Halbuki, Biz gönderdiğimiz peygamberleri ancak müjdeleyici ve uyarıcı olmak üzere göndeririz. Küfredenler ise, hakkı batılla kaydırmak için mücadele ediyorlar; ayetlerimizi ve kendilerine yapılan tehdidi alaya aldılar." (Kehf, 56)

D - Batılı hak göstermek için yapılan mücadele ve tartışma: Kâfirlerin küfürlerini ve putlarını savunmak için yaptıkları cidal bu kabildendir. Bidatçilerin uydurdukları bidatleri ve kendi görüş ve hevalarını savunmaları için yaptıkları tartışma bunun başka bir örneğidir.

Mevla buyurur: "Meryemoğlu örnek getirilince kavmin hemen bağrışmaya başladı. Ve "bizim mabutlarımız mı hayırlı, yoksa o mu" dediler. Onlar, bu örneği ancak çekişmek için getirdiler; zaten onlar düşmanlık ededuran bir topluluktur.” (zuhruf/57-58)

İşte tüm bu örnekler mezmum ve kötü olan cidal örnekleridir


NeVaNuR:

3 -Münazara ve Cidalin Edepleri, Ahlaki Kuralları:

A - Halis bir niyet: Münazara ve tartışma yapanın maksat ve niyeti hakkın izharı ve batılın iptali ve yok edilmesi şeklinde olmakla halis niyette meydana gelmiş olur. Münazara sadece bunun içi meşru kılınmıştır. Münazara ve tartışmadan maksat karşıdaki hasmı yenmek ve toplum içinde öne çıkmak olmamalıdır. Yani cidal yapan kişinin tartışmayla kastı, alimlere övünmek, cahillere posta koymak şeklinde olan nefsi arzulan değil de Allah'ın rızasını kazanmak olmalıdır.

B - Delil ve hüccetini bildiği şeylerden ve konulardan münazara yapmalıdır: Çünkü yüce Rab bilmeden tartışanları yermiştir. Sonra cahilin üzerine farz olan tartışmak ve çekişmek değildir soru sormak, mesele hakkında fetva almaktır. Denir ki münazaracı delil ve hücceti biliyorsa o zaman tartışmanın ne manası vardır? Deriz ki: Bunu faydası delil doğruda olabilir yanlışta olabilir. Bu ancak tartışma sonucu meydana çıkacaktır. Delilinin doğru olduğu meydana çıkarsa hak iyice meydana çıkar yerleşir, kesinleşir doğru Çıktığı için Allah'a hamdeder. Bu durumda çok zaman karşı tarafta olanda ona uyar hatta ona uyması vacip olur. Eğer delilinin hatalı ve yanlış olduğu meydana çıkarsa -halbuki o doğru sanıyordu- hak olana döner. Her hal ve durumda münazara ve tartışmanın faydası hakkın meydana çıkmasıdır.

c - Cahille münazaraya girmemelidir. Çünkü cahille tartışmaya girmek haramdır. Çünkü Mevla buyurur ki:

"Şöyle-böyle bilginiz olan şeye dair tartışıp duruyorsunuz ama hiç bilginiz olmayan şeyde de ne diye tartışmaya kalkışırsınız? Allah bilir, siz bilmezsiniz"(Ali İmran, 66)

Cahile farz olan sormaktır. Çünkü Mevla buyurur: "...bilmiyorsanız sorun kitap ehlinin bilginlerine." (Enbiya 7) bilen cahile öğretecektir.

D - Kendisinden daha çok bilen bilgin biri ile münazaraya girmemeli: Çünkü onun görevi ve üzerine düşen, daha iyi bilene sormaktır, delille güçlendirdiği onun görüşüne uymak ve kabul etmek vazifesidir. Daha iyi bilenle münazara etmek münazara değil başvurma ve müracaat etmedir. Bu hakta Buhari Sahibinde, ilim bölümünde; "bir şey duyup da onu iyi anlamak için müracaatta bulunan kişi babı" başlığı altında bir bab ayırmıştır.

E - Yukarıda kaydedilenlerden meydana çıkıyor ki ancak ilim bakımından kendi seviye ve derecesinde olanla münazara etmelidir: İbni Abdulber diyor ki: "Dediler ki münazara ve hakkın meydana çıkması ancak iki denk veya birbirine bilgi bakımdan yakın kişiler arasında sahihtir ve gerçekleşir. Münazırlar din, anlayış akıl ve insaf bakımından aynı derecede olmalıdırlar. Eğer böyle olmazsa bu bir ağız dalaşı ve inatlaşmadır."

NeVaNuR:

F - Münazara ve tartışma yapan hasmına karşı adil olmalıdır: Delil ve hüccetini ortaya koyması için ona hoş görülü ve müsamahalı davranmalı, sözünü kesmemelidir. Ona saldırmamalı, aşağılamamalı, hakaret etmemelidir. Bu şekilde hareket Firavun'un Musa (as)'a karşı davranış sünneti ve yoludur.

G - Tartışan ve münazara eden kişi, hak meydana çıktığında onu kabul etmeli ve orada durmalıdır: Eğer böyle yapmazsa kibirli inatçılardan olur Allah'ın onun gönlünü kaydırmasından, yamultmasından emin olunmaz.

Çünkü Mevla buyurur: "Hani bir zaman Musa kavmine: "Ey kavmim, benim size (gönderilmiş) Allah'ın peygamberi olduğumu bildiğiniz halde niçin bana eziyet ediyorsunuz?" demişti. Sonra onlar yamukluk edince, Allah'da kalplerini yamulttu. Öyle ya, Allah fasıklar güruhunu doğru yola çıkarmaz!" (Saf 5) .

H - Her iki münazaracıda birlikte tartışmayı keserler, hiç birisi hak olanı ortaya koymaya kadir olamazsa orada durmaları münazaraya devam etmemeleri ve tartıştıkları meseleyi daha iyi bilen birine sormaları gerekir:

Mevla buyurur: "Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin, sizden olan yetkililere de. Sonra bir şeyde anlaşmazlığa düştünüz mü, hemen Allah'a ve Peygamberine arz edin onu, eğer Allah'a ve ahiret gÜnüne gerçekten inanan mü’minler iseniz. Bu hem hayırlı hem de netice itibariyle daha gÜzeldir." (Nisa, 59)

i - İnatçılarla ve bidat ehli ile tartışmaya girilmemelidir: Ancak bunlara delil getirmek ve daveti devam ettirmek için sadece tebliğ yapılmalıdır.

Çünkü Mevla buyurur: "Kitap ehli ile zulmedenleri bir yana, ancak en iyi bir şekilde mücadele edin ve deyin ki: "Biz, hem bize indirilene iman ettik, hem size indirilene ve bizim ilahımız ile sizin ilahınız birdir. Ancak biz yalnız O'na teslim olmuşuzdur." (Ankebut,46)

"Buna karşı seninle tartışmaya kalkışanlara de ki: "Ben yüzümü İslam ile tertemiz Allah'a tuttum, bana uyanlar da." O kitap verilenlerle verilmeyen ümmilere de ki: "Siz İslam'ı kabul ettiniz mi?" Eğer kavgayı kesip İslam'a girerlerse doğru yolu tutmuşlardır. Yüz çevirirlerse, sana düşen ancak tebliğdir; Allah o kullan görüyordur." (Ali İmran, 20)

İmam-ı Malik'e sorularak dendi ki; adam sünneti biliyor ve o hakta münazaraya ve mücadeleye giriyor bu doğrumu? Dedi ki: Hayır, o sadece sünneti haber vermekten sorumludur. Eğer kabul edilirse ne ala, kabul edilmezse çekişmeye devam etmez susar.

Dolayısıyla bidat ve heva sahipleriyle tartışmak ve münazaraya girmek Ehli Sünnet katında mekruhtur. Ancak bazen zorunlu oldu¬ğunda bu yapılabilir. Ancak bidatçi biriyle tartışan kişinin hakkı ortaya koyacak yetenekte ve güçte olması ve bidatçinin delilini iptal edecek kültüre sahip olması gerekir. Çünkü onların önünde aciz kalıp kırılır dökülürse hak ehlinin gönlü zayıflar batılcıların güçleri parlar.

İşte bunlar münazara ve cidalin en önemli adabı ve ahlaki kurallarıdır.

UMULUR Kİ FORUMDAKİ MÜNAZARALAR DA BU KURALLAR DAHİLİNDE GERÇEKLEŞİR


alıntıdır

fiemanillah
 
Üst