A
AhDe_VeFaLi
Ziyaretçi
Şirk Ve Kibir
Bir sahih hadisde şöyle buyurulmuştur:
"Kalbinde zerre miktarı kibirlenme olan bir kimse hiç şüphesiz cennete giremez" (Müslim, İman: 147; Ebu Davud, Edeb: 29; Tirmizi, Birr: 61.)
Rasûl sözünde zikredilen kibir, Allah (c.c)’a kulluktan, O’na itaatten engelleyen kibirdir. Kalbinde zerre miktarı iman olan bir kimse nasıl ki sonsuza kadar cehennemde kalmazsa, zerre kadar büyüklenme de cennetten mahrum bırakır.
Demek ki; Kibir imanın karşılığıdır. Zira kibir, ubudiyetin, abidliğin, hakikatına zıttır. (kulluğun gerçeğine uymamaktadır).
Bir kutsi hadisde şöyle buyurulmaktadır:
"Allah buyuruyor ki: "Azamet gömleğim, (kibriya) büyüklenme de kaftanımdır. Bir kimse bunları Ben’den soyup almaya kalkışırsa, ona azab ederim" (Müslim, Birr: 136; Ebu Davud, Libas: 29.)
Azamet, kibriya ve büyüklük Rubûbiyetin özelliklerindendir. Kibriya (büyüklük), azametten daha yüksektir. Bundan dolayıdır ki, azameti gömleğe benzetirken, kibriyayı onun üzerinde kaftana benzetmiştir.
Bundan dolayıdır ki, namazın, ezanın ve bayramların alameti ve şiarı, tekbir yani ululaştırma olmuştur (Hep O’nu ululaştırma ile açılır kapılar).
Safa ve Merve gibi yüksek yerlerde, insan bir şerefe yükseldiği veya bir bineğe bindiği zaman ve benzeri yerlerde tekbir getirmek müstehab olarak kabul edilmiştir...
Bir yangın ne kadar büyük olursa olsun, yürekten çıkan bir tekbirle söndürülür.
Ezan okunurken, tekbirle başladığı için şeytan kaçar.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır mealen:
"Rabbiniz buyurdu ki: Bana dua edin, size karşılığını vereyim. Bana itaat ve ibadet (kulluk) etmekten büyüklenip (kibirlenip) yüz çevirenler, bu kibirleri yüzünden muhakkak küçülmüş ve zelil olarak cehenneme gireceklerdir" (Mü’min; 60)
Kibrinden kendisini büyük zannetmesinden (kibirinden) ötürü; Allah (c.c)’a ibadetten kul olmaktan uzak duran kimse, mutlaka başkalarına boyun eğip zillet içine düşer. Zira insanoğlu iradesiyle hareket etme istidadındaki hassas bir yaratıktır.
Bir gerçek hadisde şöyle buyurulmaktadır:
"İsimlerin en güzeli ve doğrusu, Haris ve Hemam’dır" (Ebu Davud: 69; Nesai, Hayl: 3.)
"Haris" çalışan ve kazanan demektir.
"Hemam" ise, hemme kelimesinden türemektir, ve Hemme ise, ilk adım, başlangıç, depara kalkıştır. Yani iradenin teşekkül anı ve yerine getirilme ilk hamlesi.
Her iradenin de elbette bir maksudu, irade edileni olacaktır.
İnsanın devamlı olarak iradesi vardır. Her iradenin de mutlaka bir maksudu, muradı (irade edileni, istenileni) vardır. (bulunması gerekir. İşte bu murad "ilâh" tır)
Demek ki, her kulun sevgi ve iradesinin sonuçlandığı, nihayete erdiği bir (mahbubu) sevgilisi ve (matlubu, muradı) hedefi, amacı vardır.
Bir kimsenin sevgi ve iradesinin nihayeti, hedefi, gayesi demek olan muradı; Allah (c.c) olmazsa, kibrinden dolayı Allah (c.c)’tan yüz çevirirse; elbette ki böyle bir kimsenin başka bir muradı ve mahbubu vardır.
Böyle kimseler, ya malı ya makamı, ya suretleri, yahut peygamberlerden, salihlerden ve meleklerden bir kısmını kendisine "ilâh" edinmiştir.
Bazı kimseler peygamber ve evliyaları rabler ediniyorlar. Daha başka şeyleri de ibadetlerine hedef ittihaz (kabul) ediyorlar (ibadetlerine muhatab sayıyorlar).
Bir insan Allah (c.c)’tan başkasını kulluk yapmaya layık gördü mü, böyle biri mutlaka müşrik olur.
Kulluğundan ötürü kibirlenen kimseler de müşriktir.
Bunun içindir ki; Firavun, Allah (c.c)’a ibadet yapmaktan kaçınan, kulluğa yanaşmaktan uzak duran, kibirlenip yüz çevirenlerin en ileri geleni ve en azılısı idi ve elbette ki müşrikti.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Doğrusu biz Musa’yı mucizelerle ve apaçık bir delillle Firavun’a, (veziri) Haman’a ve Karun’a gönderdik. Onlar (Musa için şöyle) dediler: ’’Bu bir sihirbazdır, yalancıdır", ayetinden;
"Musa da şöyle dedi: ’Ben hesap gününe inanmayan her kibir ve azamet sahibinden Rabbime ve rabbinize sığındım." ayetine kadar.
"İşte Allah her mütekebbir zorbanın kalbini böyle mühürler" (Mü’min: 23)
Yine Allahu Teâla şöyle buyuruyor:
"Karun’u da, Firavun’u da, (onun veziri) Haman’ı da helak ettik. Gerçekten Musa onlara apaçık delillerle gelmişti de, onlar yeryüzünde kibirlenip başkaldırdılar. Halbuki, (azabdan) kurtulacak değillerdir." (Ankebut: 39)
"Çünkü Firavun o yerde (Mısır da) başkaldırmış (kibirlenmiş) ve ahalisini parçalara bölüp kendisine bağlamıştı. Onlardan bir topluluğu ezmek isteyerek oğullarını boğazlatıyor, kadınlarını ise diri bırakıyordu. Şüphesiz o fesatçılardan idi." (Kasas: 4)
"Kalbleri ile yakînen bildikleri halde nefislerine zulüm yaparak ve kibirlenerek bütün mucizeleri inkâr ettiler. Ey Rasûlüm! Bak ki nefislerin akıbeti nasıl oldu?" (Neml: 14)
Bunların benzeri ayetler Kur’an-ı Kerim’de çoktur. Kur’an-ı Kerim Firavun’u müşrik olarak tavsif ediyor (nitelendiriyor, tarif ediyor):
İşte bir başka ayet meali:
"Firavun’un kavminden ileri gelenler, Firavun’a şöyle dediler: "Musa’yı ve kavmini, fesatçılık yapmaları ve Musa’nın hem seni ve hem de senin ilâhlarını terketmesi için mi bu yerde bırakacaksın?" (Araf: 127)
Bütün araştırmalar göstermiştir ki:
Bir insan Allah (c.c)’a ibadet ve kulluk yapmaktan kibri yüzünden ne kadar kaçınırsa, Allah (c.c)’a şirk koşmada o kadar ileri gitmiş olur.
Çünkü, ne kadar Allah (c.c)’a kulluktan kibirlenip yüz çevrilirse: kasdı evvel ile (o nispette), kalbinin maksudu olan (elde etmeyi istediği) sevgili muradına (nihai hedef ve amacına) olan fakr ve ihtiyacı (Allah (c.c)’tan başkalarına kulluğu) o kadar artar.
Böylece o, yönelip kul olduğu Allah (c.c)’ın yerine koymuş olduğu şeyi, Allah (c.c)’a şirk koşmuş olur.
Kalp asla bütün yaratıklardan müstağni olamaz, uzak duramaz onlara sevgi beslemekten kaçınamaz. Ancak:
- Allah (c.c) sevgisi bütün sevgilerin üzerinde olacak.
- Allah (c.c)’a kulluk etmede,
- Yalnız O’ndan yardım dilemede, İstimdad etmede,
- Sadece O’na güvenip dayanmada, tevekkül etmede,
- Tek O’nun sevdiğini sevmede, sevmediğini sevmemede,
- Razı olmadığından razı olmamada, Razı olduklarından ferahlık duymada,
- Allah (c.c)’ın kerih ve iğrenç gördüğünü iğrenç görmede ve kötü bir şeyi yapmamada,
- Allah (c.c)’ın dostluk kurduklarıyla dostluk kurmada,
- Allah (c.c)’ın düşman tanıdıklarını düşman olarak tanımada,
- Allah (c.c) için sevmede, gene Allah (c.c) için nefret etmede,
- Allah (c.c) için vermede yine O’nun için vermemede,
- Asla O’na ortak koşmayacaktır.
Allah (c.c)’a olan sevgisini ve dinine olan bağlılığını artırdıkça kulluğu (ubudiyeti) da güçlenir, kuvvetlenir ve Allah (c.c)’tan başkasına ihtiyaç duyma, güvenme halinden kurtulur insanoğlu.
Allah (c.c)’a kul olmanın kemâl derecesine çıkmış olmanın verdiği kuvvetle şirkten ve kibirden kurtuluşu da kemâle erer. (Allah (c.c)’tan başkasına kul olmayan kimsenin kibri ve şirki olmaz. Çünkü, yalnız Allah (c.c)’a kul olmanın gücü bunlara engeldir).
Nasaraya (Hristiyana) şirk, yahudiye ise kibir galip gelmiştir.
Yüce Allah (c.c) "hıristiyanlar" (nasaralar) hakkında mealen şöyle buyurmaktadır:
"Onlar (hıristiyanlar) alimlerini ve rahiplerini, Allah’ın yerine koyup Allah’dan başka Rabler edindiler. Meryem’in oğlu İsa’yı da. Halbuki onlar da tek olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah’tan başka ibadet (itaat ) edilecek hiçbir ilah yok. O, müşriklerden kendisine ortak koştuklarından tamamen münezzehtir" (Tevbe: 9/31)
"Yahudiler" hakkında da Allahu Teâla şöyle buyuruyor:
"Artık size (ey yahudiler) nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle her bir peygamber geldikçe kibirlendiniz ve inat ettiniz. Peygamberlerden bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürdünüz." (Bakara: 2/87)
"Yeryüzünde haksız olarak kibirlenenleri ayetlerimi anlamaktan men edeceğim. Onlar doğru yolda hangi mucizeyi görseler, ona inanmazlar da, eğri yolda, sapıklıkta kendilerine bir yol bulduklarında, o yola giderler. Onların böyle hareket etmeleri, ayetlerimizi yalan saymalarından ve bilgi edinememelerindendir" (A’raf: 7/146)
Kibir şirki (celbeder) davet eder.
Şirk ise İslam kelimesinin ifade ettiği mananın tam ve kamil zıddıdır.
O öyle bir günah ki, Allah (c.c) bu günahı (suçu) asla affetmez.
Yüce Allah bu konuda mealen şöyle buyurmaktadır:
"Doğrusu, Allah şirk koşanı bağışlamaz. Fakat bundan başka suçları, diledikleri için bağışlar ve affeder. Kim de Allah’a şirk koşarsa, pek büyük bir günah işlemiş olur" (Nisa: 4/48)
"Muhakkak ki Allah kendisine ortak koşanları asla bağışlamaz. Bu korkunç suçtan başkalarını mağfiret buyurur. Kim Allah’a ortak koşarsa, kendisini Allah’tan çok uzaklaştıran bir sapıklığa düşmüştür" (Nisa: 4/116)
İbn teymiyye-kulluk risalesi
Bir sahih hadisde şöyle buyurulmuştur:
"Kalbinde zerre miktarı kibirlenme olan bir kimse hiç şüphesiz cennete giremez" (Müslim, İman: 147; Ebu Davud, Edeb: 29; Tirmizi, Birr: 61.)
Rasûl sözünde zikredilen kibir, Allah (c.c)’a kulluktan, O’na itaatten engelleyen kibirdir. Kalbinde zerre miktarı iman olan bir kimse nasıl ki sonsuza kadar cehennemde kalmazsa, zerre kadar büyüklenme de cennetten mahrum bırakır.
Demek ki; Kibir imanın karşılığıdır. Zira kibir, ubudiyetin, abidliğin, hakikatına zıttır. (kulluğun gerçeğine uymamaktadır).
Bir kutsi hadisde şöyle buyurulmaktadır:
"Allah buyuruyor ki: "Azamet gömleğim, (kibriya) büyüklenme de kaftanımdır. Bir kimse bunları Ben’den soyup almaya kalkışırsa, ona azab ederim" (Müslim, Birr: 136; Ebu Davud, Libas: 29.)
Azamet, kibriya ve büyüklük Rubûbiyetin özelliklerindendir. Kibriya (büyüklük), azametten daha yüksektir. Bundan dolayıdır ki, azameti gömleğe benzetirken, kibriyayı onun üzerinde kaftana benzetmiştir.
Bundan dolayıdır ki, namazın, ezanın ve bayramların alameti ve şiarı, tekbir yani ululaştırma olmuştur (Hep O’nu ululaştırma ile açılır kapılar).
Safa ve Merve gibi yüksek yerlerde, insan bir şerefe yükseldiği veya bir bineğe bindiği zaman ve benzeri yerlerde tekbir getirmek müstehab olarak kabul edilmiştir...
Bir yangın ne kadar büyük olursa olsun, yürekten çıkan bir tekbirle söndürülür.
Ezan okunurken, tekbirle başladığı için şeytan kaçar.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır mealen:
"Rabbiniz buyurdu ki: Bana dua edin, size karşılığını vereyim. Bana itaat ve ibadet (kulluk) etmekten büyüklenip (kibirlenip) yüz çevirenler, bu kibirleri yüzünden muhakkak küçülmüş ve zelil olarak cehenneme gireceklerdir" (Mü’min; 60)
Kibrinden kendisini büyük zannetmesinden (kibirinden) ötürü; Allah (c.c)’a ibadetten kul olmaktan uzak duran kimse, mutlaka başkalarına boyun eğip zillet içine düşer. Zira insanoğlu iradesiyle hareket etme istidadındaki hassas bir yaratıktır.
Bir gerçek hadisde şöyle buyurulmaktadır:
"İsimlerin en güzeli ve doğrusu, Haris ve Hemam’dır" (Ebu Davud: 69; Nesai, Hayl: 3.)
"Haris" çalışan ve kazanan demektir.
"Hemam" ise, hemme kelimesinden türemektir, ve Hemme ise, ilk adım, başlangıç, depara kalkıştır. Yani iradenin teşekkül anı ve yerine getirilme ilk hamlesi.
Her iradenin de elbette bir maksudu, irade edileni olacaktır.
İnsanın devamlı olarak iradesi vardır. Her iradenin de mutlaka bir maksudu, muradı (irade edileni, istenileni) vardır. (bulunması gerekir. İşte bu murad "ilâh" tır)
Demek ki, her kulun sevgi ve iradesinin sonuçlandığı, nihayete erdiği bir (mahbubu) sevgilisi ve (matlubu, muradı) hedefi, amacı vardır.
Bir kimsenin sevgi ve iradesinin nihayeti, hedefi, gayesi demek olan muradı; Allah (c.c) olmazsa, kibrinden dolayı Allah (c.c)’tan yüz çevirirse; elbette ki böyle bir kimsenin başka bir muradı ve mahbubu vardır.
Böyle kimseler, ya malı ya makamı, ya suretleri, yahut peygamberlerden, salihlerden ve meleklerden bir kısmını kendisine "ilâh" edinmiştir.
Bazı kimseler peygamber ve evliyaları rabler ediniyorlar. Daha başka şeyleri de ibadetlerine hedef ittihaz (kabul) ediyorlar (ibadetlerine muhatab sayıyorlar).
Bir insan Allah (c.c)’tan başkasını kulluk yapmaya layık gördü mü, böyle biri mutlaka müşrik olur.
Kulluğundan ötürü kibirlenen kimseler de müşriktir.
Bunun içindir ki; Firavun, Allah (c.c)’a ibadet yapmaktan kaçınan, kulluğa yanaşmaktan uzak duran, kibirlenip yüz çevirenlerin en ileri geleni ve en azılısı idi ve elbette ki müşrikti.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Doğrusu biz Musa’yı mucizelerle ve apaçık bir delillle Firavun’a, (veziri) Haman’a ve Karun’a gönderdik. Onlar (Musa için şöyle) dediler: ’’Bu bir sihirbazdır, yalancıdır", ayetinden;
"Musa da şöyle dedi: ’Ben hesap gününe inanmayan her kibir ve azamet sahibinden Rabbime ve rabbinize sığındım." ayetine kadar.
"İşte Allah her mütekebbir zorbanın kalbini böyle mühürler" (Mü’min: 23)
Yine Allahu Teâla şöyle buyuruyor:
"Karun’u da, Firavun’u da, (onun veziri) Haman’ı da helak ettik. Gerçekten Musa onlara apaçık delillerle gelmişti de, onlar yeryüzünde kibirlenip başkaldırdılar. Halbuki, (azabdan) kurtulacak değillerdir." (Ankebut: 39)
"Çünkü Firavun o yerde (Mısır da) başkaldırmış (kibirlenmiş) ve ahalisini parçalara bölüp kendisine bağlamıştı. Onlardan bir topluluğu ezmek isteyerek oğullarını boğazlatıyor, kadınlarını ise diri bırakıyordu. Şüphesiz o fesatçılardan idi." (Kasas: 4)
"Kalbleri ile yakînen bildikleri halde nefislerine zulüm yaparak ve kibirlenerek bütün mucizeleri inkâr ettiler. Ey Rasûlüm! Bak ki nefislerin akıbeti nasıl oldu?" (Neml: 14)
Bunların benzeri ayetler Kur’an-ı Kerim’de çoktur. Kur’an-ı Kerim Firavun’u müşrik olarak tavsif ediyor (nitelendiriyor, tarif ediyor):
İşte bir başka ayet meali:
"Firavun’un kavminden ileri gelenler, Firavun’a şöyle dediler: "Musa’yı ve kavmini, fesatçılık yapmaları ve Musa’nın hem seni ve hem de senin ilâhlarını terketmesi için mi bu yerde bırakacaksın?" (Araf: 127)
Bütün araştırmalar göstermiştir ki:
Bir insan Allah (c.c)’a ibadet ve kulluk yapmaktan kibri yüzünden ne kadar kaçınırsa, Allah (c.c)’a şirk koşmada o kadar ileri gitmiş olur.
Çünkü, ne kadar Allah (c.c)’a kulluktan kibirlenip yüz çevrilirse: kasdı evvel ile (o nispette), kalbinin maksudu olan (elde etmeyi istediği) sevgili muradına (nihai hedef ve amacına) olan fakr ve ihtiyacı (Allah (c.c)’tan başkalarına kulluğu) o kadar artar.
Böylece o, yönelip kul olduğu Allah (c.c)’ın yerine koymuş olduğu şeyi, Allah (c.c)’a şirk koşmuş olur.
Kalp asla bütün yaratıklardan müstağni olamaz, uzak duramaz onlara sevgi beslemekten kaçınamaz. Ancak:
- Allah (c.c) sevgisi bütün sevgilerin üzerinde olacak.
- Allah (c.c)’a kulluk etmede,
- Yalnız O’ndan yardım dilemede, İstimdad etmede,
- Sadece O’na güvenip dayanmada, tevekkül etmede,
- Tek O’nun sevdiğini sevmede, sevmediğini sevmemede,
- Razı olmadığından razı olmamada, Razı olduklarından ferahlık duymada,
- Allah (c.c)’ın kerih ve iğrenç gördüğünü iğrenç görmede ve kötü bir şeyi yapmamada,
- Allah (c.c)’ın dostluk kurduklarıyla dostluk kurmada,
- Allah (c.c)’ın düşman tanıdıklarını düşman olarak tanımada,
- Allah (c.c) için sevmede, gene Allah (c.c) için nefret etmede,
- Allah (c.c) için vermede yine O’nun için vermemede,
- Asla O’na ortak koşmayacaktır.
Allah (c.c)’a olan sevgisini ve dinine olan bağlılığını artırdıkça kulluğu (ubudiyeti) da güçlenir, kuvvetlenir ve Allah (c.c)’tan başkasına ihtiyaç duyma, güvenme halinden kurtulur insanoğlu.
Allah (c.c)’a kul olmanın kemâl derecesine çıkmış olmanın verdiği kuvvetle şirkten ve kibirden kurtuluşu da kemâle erer. (Allah (c.c)’tan başkasına kul olmayan kimsenin kibri ve şirki olmaz. Çünkü, yalnız Allah (c.c)’a kul olmanın gücü bunlara engeldir).
Nasaraya (Hristiyana) şirk, yahudiye ise kibir galip gelmiştir.
Yüce Allah (c.c) "hıristiyanlar" (nasaralar) hakkında mealen şöyle buyurmaktadır:
"Onlar (hıristiyanlar) alimlerini ve rahiplerini, Allah’ın yerine koyup Allah’dan başka Rabler edindiler. Meryem’in oğlu İsa’yı da. Halbuki onlar da tek olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah’tan başka ibadet (itaat ) edilecek hiçbir ilah yok. O, müşriklerden kendisine ortak koştuklarından tamamen münezzehtir" (Tevbe: 9/31)
"Yahudiler" hakkında da Allahu Teâla şöyle buyuruyor:
"Artık size (ey yahudiler) nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle her bir peygamber geldikçe kibirlendiniz ve inat ettiniz. Peygamberlerden bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürdünüz." (Bakara: 2/87)
"Yeryüzünde haksız olarak kibirlenenleri ayetlerimi anlamaktan men edeceğim. Onlar doğru yolda hangi mucizeyi görseler, ona inanmazlar da, eğri yolda, sapıklıkta kendilerine bir yol bulduklarında, o yola giderler. Onların böyle hareket etmeleri, ayetlerimizi yalan saymalarından ve bilgi edinememelerindendir" (A’raf: 7/146)
Kibir şirki (celbeder) davet eder.
Şirk ise İslam kelimesinin ifade ettiği mananın tam ve kamil zıddıdır.
O öyle bir günah ki, Allah (c.c) bu günahı (suçu) asla affetmez.
Yüce Allah bu konuda mealen şöyle buyurmaktadır:
"Doğrusu, Allah şirk koşanı bağışlamaz. Fakat bundan başka suçları, diledikleri için bağışlar ve affeder. Kim de Allah’a şirk koşarsa, pek büyük bir günah işlemiş olur" (Nisa: 4/48)
"Muhakkak ki Allah kendisine ortak koşanları asla bağışlamaz. Bu korkunç suçtan başkalarını mağfiret buyurur. Kim Allah’a ortak koşarsa, kendisini Allah’tan çok uzaklaştıran bir sapıklığa düşmüştür" (Nisa: 4/116)
İbn teymiyye-kulluk risalesi