Mahmut Efendi hazretleri sohbetleri, efendi hazretlerimiz bizlere o eşsiz nasihatlerinden anlatmaya devam ediyor.
Ders Ayeti)
”Ey insanlar! Sizler ALLAH’a (Celle celaluhu) muhtaç olanlarsınız, ALLAH(-u Teala) ise hiç bir şeye muhtaç değildir.Bütün hamdler ona mahsustur.”
ALLAH’u Teala Hazretlerine muhtaç olduğunu anlamamız lazımdır.Muhtaç olduğumuz bütün nimetleri bizlere, O’nun ulaştırdığını bilmeliyiz.Öyle nimetler vardır ki, insan onlarsız olmaz.Mesela; İnsanoğlu yemeden, içmeden durabilir mi? Hayır! Bu imkansızdır.
Eğer ALLAH’u Teala Hazretleri gökten yağdırmakla, yerden bitirmekle muhtaç olduğumuz buğdayı, arpayı, mısırı, pirinci sayamayacağımız kadar çok gıdalandığımız şeyleri bize göndermeseydi, ulaştırmasaydı ne olurdu? Açlıktan çırpına çırpına ölürdük.
İnsan bedeni dört şeyden yaratıldı; su, hava, toprak, ateş.Bu dört şeyden yaratılan insanoğlu, bütün eşyaya muhtaçtır.Muhtaç olduğumuz bu eşyadan hiç bir şeyi icad etmeye kadir değiliz, her şeye ancak ALLAH’u Teala Hazretlerinin ihsanıyla ulaşmaktayız, bundan da ne kadar muhtaç olduğumuz anlaşılmaktadır.Mevla Teala’nın yardımı olmasa yaşamak mümkün değil.
Bu bedendeki azaların hepsi, gözler, kulaklar, ağız, eller, ayaklar, iç uzuvlar dahası; duygular, irade-i cüziyye, şuur, akıl, hep Mevla Teala’nın bize verdiği nimetlerdendir.Ama hçbir zorlama görmeden onlara Cenab-ı Hak tarafından ulaştırıldığımız için hiç kıymetini bilmiyoruz, bunun kıymetini bilmemek çok fena bir şey. Bu, düşünmemekten, tefekkür etmemekten ileri geliyor.Düşünmemekte gafletten ileri gelir.
Tefekkürün kapısı zikrullah’tır, sohbetlerimizde bundan sık sık bahsediyoruz.Ali İmran suresindeki şu ayeti kerimeyi hatırlayalım:
”Gerçekten göklerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, (halis) akıl sahipleri için büyük ibretler vardır.
O akıl sahipleri, öyle kimselerdir ki, ayakta iken, otururlarken ve yatarken daima ALLAH’ı zikrederler.
Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında, ALLAH’ın varlığını isbat için tefekkür ederler:-Ey Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın, sen batıl şey yaratmaktan münezzehsin, artık bizi cehennem ataşinden koru.-” (Ali İmran 190-191)
Zikrullah’a devam etmek sebebiyle kalpler uyanır, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında insan tefekkür etmeğe başlar, tefekküre devam etme sebebiyle bütün eşya ALLAH ile kul arasında perde olmaktan çıkar, ayna olmağa döner ve insan Mevla Teala ile karşı karşıya gelmiş gibi olup:”Ey Rabbimiz! Sen görebildiğimiz ve göremediğimiz ne varsa, hiç bir şeyi boşuna yaratmadın.” der.
Zikrullahı ehlinden öğrenip, ona devam etmeyen insan bunlardan hiçbir şey anlar mı?
Bu gün kafirlere bile sorsanız ”yerleri gökleri kim yarattı?” diye ”ALLAH” derler.Size de sorulduğunda tabiki sizde ”ALLAH” diye cevap vereceksiniz amma sizler sorulmadığı halde de bir zerreden tesirleneceksiniz, Mevla Teala’yı sena edecek, övecek, tesbih edeceksiniz.
Hiç bir insan, bir hamsiyi, bir böceği, bir sinek yavrusunu dahi yaratamaz.O milyarlarca insanları, hayvanları, dünyadaki küçük büyük denizleri, sayamayacağımız kadar ağaçları, kıtalara yayılmış sebze ve meyve bahçelerini Cenab-ı Hakkın yarattığını düşünmediğimiz vakitte ne kadar cahil, gafil, işe yaramaz bir insan olmuş oluruz. Ya Erhamerrahimin! Kalplerimize senin heybetini duyur, Kuran’ı Azimüşşanın heybetini anlamamıza yardım et.
Bir hadisi şerifte buyuruluyor ki:
”Bir saat tefekkür etmek, bir sene ibadet etmekten daha hayırlıdır.”
Bir rivayette de:”Yetmiş senelik ibadetten hayırlıdır.”
Dinden imandan haberi olmayanlar bu nimeti takdir etmediklerinden korkarım bu faziletlerden mahrum kalıyorlar.
Mevla Teala buyuruyor:
“Ne kadar az şükrediyorsunuz.” (Mülk sr.23′den)
Bu Mevla Teala’nın bir şikayetidir. Cenab-ı Hak tarafından bu kadar iyiliklerle kuşatılmamız bizim saadetimiz içindir. Böyle olduğu halde bu din-i Mübin-i İslamaleyhine konuşuyorlar, yıkmağa çalışıyorlar, kalemleriyle, konuşmalarıyla, mallarıyla, mülkleriyle, çocuklarıyla hep islamiyeti yok etmeğe uğraşıyorlar.
Mevla Teala ise ders ayetimizde buyuruyor:
“ALLAH(-u Teala Hazretleri) ziyade zengindir, hiç kimseye ihtiyacı yoktur. Bütün hamdler O’na mahsustur.”
Hamd:İyiliğe karşı yapılan muameledir.
İnsanlardan gelen iyiliklerde, Mevla’nın onlara yaptırmasıyladır. Büyük şeyh efendi İsmet Garibullah (Kuddise sirruhu) Risale-i Kudsiyyesinde şöyle buyurur:
Sana verse biri bir fulusi,
Yahut bir ev verip kılsan culusi
Verin ALLAHdır anla bu hususi,
Anı etmiş vekil anla bu nususi
Hakikat anla, gel hakka gidelim
Cemali ba kemali seyredelim.
Bir kimsenin birine para vermesi, Mevla Teala’nın vermesiyledir. Elbise vermesi, yiyecek vermesi Mevla Teala’nın verdirmesiyledir. Bir ev verilmesi hep Mevla’nın verdirmesiyledir. Bundan dolayı hamd ona mahsustur.
Sen zavallı ise, bir kere olsun O’na hamdetmiyorsun, etsende taklidi olarak miletten duyduğun gibi anlamadan ediyorsun. Bu kadar kafi değil. Niçin? Bakınız Mevla Teala Hazretleri Abese suresinde:
“İnsan yediği yemeğe baksın”(Ayet:24) buyuruyor. Yediği yemeğe baksın ne demek? Yiyecekleerin nasıl ve ne safhalar geçirerek önüne geldiğini tefekkür etsin demektir.
Mevla Teala Hazretleri sonra da şöyle buyuruyor:
“Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık, sonra toprağı bir yarışla yardık. Böylec o toprakta daneler bitirdik. Üzümler, yoncalar, Zeytinlikler, hurmalıklar, Ağaçları göğe doğru yükselen bahçeler. Meyveler ve nice çayırlar, size ve hayvanlarınıza meta olsun için.” (Ayet:25-32)
İşte insan yediği yemeğe baksın demek, bütün bunları düşünsün demektir. Yoksa bildiğimiz gibi yemeğe herkes bakıyor. Tatlı mı var, tuzlu mu? Sofraya konulan baklava mıdır, börek mi? Önce yiyeceğimiz çorba mıdır, pilav mı? diye
Mevla Teala Hazretleri bize bitkilerin en iyi yerlerini yediriyor, hayvanlara ise bizim yiyemediklerimizi.
O samanlarla, otlarla ve yapraklarla beslenen hayvanları yine bizim istifade edeceğimiz hale getiriyor da süt elde ediyoruz. Ondan yoğurt, peynir, ekşimik, lor yapıyoruz.
O hayvanları kesip taze etlerini yiyoruz, derilerinden istifade ediyoruz. Denizler dolusu teşekkürler dahi bu nimetlerin yanında damla sayılmaz. İnsan bunca nimetlere mazhar olsun sonrada bu dünyada şükürsüz yaşasın hiç olur mu?
Savaşmakta olan ülkeleri görüyoruz, evlerinde yemek yiyemez, yatamaz, sokaklarda yürüyemez oldular. Bir füze geliyor herşeyin altını üstüne getiriyor, devamlı korku içindeler. Neden? Bu nimetlerin kıymetlerini bilmediklerinden ve bilme muamelesi olan şükrü ve hamdi yapmadıklarından Mevla Teala onların kulaklarını çekiyor.
Bizimde kulaklarımız çekiliyor amma haberimiz yok. Biz zannediyoruz ki bize bir şey olmaz. Bu topraklar ne muharebeler gördü. Bu toprakların üzerinden ne kanlar akmıştır. Bu topraklarda ne insanlar ölmüş, ne insanlar kaybolmuştur.
Bizde insna olduğumuza göre bu belaların aynısı veya benzeri bizimde başımıza gelebilir. Bu nimetleri hakkıyla düşünüp, nimetlerin hakiki sahibi olan ALLAH-u Tealaya gereken kulluğu ifa edersek, ancak o takdirde bunlardan kurtuluruz, başka kurtuluş aramayın.
Bir hayat ki, sonu azaptır, ne olur ondan… Bir zahmet ki, sonu rahmettir; ne çıkar o zahmetten…
Cenab-ı Hak celle ve ala Hazretleri fazl-ı keremiyle bu ayat-ı beyyinatı bize duyuruyor. Bu sebepten hamdetmemiz, daha ziyade uyanık olmamız lazımdır. Mevla Teala’nın huzurunda edeple müeddep olmamız lazımdır, yinede bi edep (edepsiz) olduğumuzu itiraf etmemiz gerekir.
“Yine bil bi edepsin gel gidelim, Cemali ba kemale seyredelim”
Şimdi dersimizin ikinci ayet-i kerimesine gelelim. Bu ayet-i kerime ne demektir biliyormusunuz? Eğer bu kafayla devam ederseniz helak ederim sizi demektir.
Ders Ayeti)
”Ey insanlar! Sizler ALLAH’a (Celle celaluhu) muhtaç olanlarsınız, ALLAH(-u Teala) ise hiç bir şeye muhtaç değildir.Bütün hamdler ona mahsustur.”
ALLAH’u Teala Hazretlerine muhtaç olduğunu anlamamız lazımdır.Muhtaç olduğumuz bütün nimetleri bizlere, O’nun ulaştırdığını bilmeliyiz.Öyle nimetler vardır ki, insan onlarsız olmaz.Mesela; İnsanoğlu yemeden, içmeden durabilir mi? Hayır! Bu imkansızdır.
Eğer ALLAH’u Teala Hazretleri gökten yağdırmakla, yerden bitirmekle muhtaç olduğumuz buğdayı, arpayı, mısırı, pirinci sayamayacağımız kadar çok gıdalandığımız şeyleri bize göndermeseydi, ulaştırmasaydı ne olurdu? Açlıktan çırpına çırpına ölürdük.
İnsan bedeni dört şeyden yaratıldı; su, hava, toprak, ateş.Bu dört şeyden yaratılan insanoğlu, bütün eşyaya muhtaçtır.Muhtaç olduğumuz bu eşyadan hiç bir şeyi icad etmeye kadir değiliz, her şeye ancak ALLAH’u Teala Hazretlerinin ihsanıyla ulaşmaktayız, bundan da ne kadar muhtaç olduğumuz anlaşılmaktadır.Mevla Teala’nın yardımı olmasa yaşamak mümkün değil.
Bu bedendeki azaların hepsi, gözler, kulaklar, ağız, eller, ayaklar, iç uzuvlar dahası; duygular, irade-i cüziyye, şuur, akıl, hep Mevla Teala’nın bize verdiği nimetlerdendir.Ama hçbir zorlama görmeden onlara Cenab-ı Hak tarafından ulaştırıldığımız için hiç kıymetini bilmiyoruz, bunun kıymetini bilmemek çok fena bir şey. Bu, düşünmemekten, tefekkür etmemekten ileri geliyor.Düşünmemekte gafletten ileri gelir.
Tefekkürün kapısı zikrullah’tır, sohbetlerimizde bundan sık sık bahsediyoruz.Ali İmran suresindeki şu ayeti kerimeyi hatırlayalım:
”Gerçekten göklerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, (halis) akıl sahipleri için büyük ibretler vardır.
O akıl sahipleri, öyle kimselerdir ki, ayakta iken, otururlarken ve yatarken daima ALLAH’ı zikrederler.
Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında, ALLAH’ın varlığını isbat için tefekkür ederler:-Ey Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın, sen batıl şey yaratmaktan münezzehsin, artık bizi cehennem ataşinden koru.-” (Ali İmran 190-191)
Zikrullah’a devam etmek sebebiyle kalpler uyanır, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında insan tefekkür etmeğe başlar, tefekküre devam etme sebebiyle bütün eşya ALLAH ile kul arasında perde olmaktan çıkar, ayna olmağa döner ve insan Mevla Teala ile karşı karşıya gelmiş gibi olup:”Ey Rabbimiz! Sen görebildiğimiz ve göremediğimiz ne varsa, hiç bir şeyi boşuna yaratmadın.” der.
Zikrullahı ehlinden öğrenip, ona devam etmeyen insan bunlardan hiçbir şey anlar mı?
Bu gün kafirlere bile sorsanız ”yerleri gökleri kim yarattı?” diye ”ALLAH” derler.Size de sorulduğunda tabiki sizde ”ALLAH” diye cevap vereceksiniz amma sizler sorulmadığı halde de bir zerreden tesirleneceksiniz, Mevla Teala’yı sena edecek, övecek, tesbih edeceksiniz.
Hiç bir insan, bir hamsiyi, bir böceği, bir sinek yavrusunu dahi yaratamaz.O milyarlarca insanları, hayvanları, dünyadaki küçük büyük denizleri, sayamayacağımız kadar ağaçları, kıtalara yayılmış sebze ve meyve bahçelerini Cenab-ı Hakkın yarattığını düşünmediğimiz vakitte ne kadar cahil, gafil, işe yaramaz bir insan olmuş oluruz. Ya Erhamerrahimin! Kalplerimize senin heybetini duyur, Kuran’ı Azimüşşanın heybetini anlamamıza yardım et.
Bir hadisi şerifte buyuruluyor ki:
”Bir saat tefekkür etmek, bir sene ibadet etmekten daha hayırlıdır.”
Bir rivayette de:”Yetmiş senelik ibadetten hayırlıdır.”
Dinden imandan haberi olmayanlar bu nimeti takdir etmediklerinden korkarım bu faziletlerden mahrum kalıyorlar.
Mevla Teala buyuruyor:
“Ne kadar az şükrediyorsunuz.” (Mülk sr.23′den)
Bu Mevla Teala’nın bir şikayetidir. Cenab-ı Hak tarafından bu kadar iyiliklerle kuşatılmamız bizim saadetimiz içindir. Böyle olduğu halde bu din-i Mübin-i İslamaleyhine konuşuyorlar, yıkmağa çalışıyorlar, kalemleriyle, konuşmalarıyla, mallarıyla, mülkleriyle, çocuklarıyla hep islamiyeti yok etmeğe uğraşıyorlar.
Mevla Teala ise ders ayetimizde buyuruyor:
“ALLAH(-u Teala Hazretleri) ziyade zengindir, hiç kimseye ihtiyacı yoktur. Bütün hamdler O’na mahsustur.”
Hamd:İyiliğe karşı yapılan muameledir.
İnsanlardan gelen iyiliklerde, Mevla’nın onlara yaptırmasıyladır. Büyük şeyh efendi İsmet Garibullah (Kuddise sirruhu) Risale-i Kudsiyyesinde şöyle buyurur:
Sana verse biri bir fulusi,
Yahut bir ev verip kılsan culusi
Verin ALLAHdır anla bu hususi,
Anı etmiş vekil anla bu nususi
Hakikat anla, gel hakka gidelim
Cemali ba kemali seyredelim.
Bir kimsenin birine para vermesi, Mevla Teala’nın vermesiyledir. Elbise vermesi, yiyecek vermesi Mevla Teala’nın verdirmesiyledir. Bir ev verilmesi hep Mevla’nın verdirmesiyledir. Bundan dolayı hamd ona mahsustur.
Sen zavallı ise, bir kere olsun O’na hamdetmiyorsun, etsende taklidi olarak miletten duyduğun gibi anlamadan ediyorsun. Bu kadar kafi değil. Niçin? Bakınız Mevla Teala Hazretleri Abese suresinde:
“İnsan yediği yemeğe baksın”(Ayet:24) buyuruyor. Yediği yemeğe baksın ne demek? Yiyecekleerin nasıl ve ne safhalar geçirerek önüne geldiğini tefekkür etsin demektir.
Mevla Teala Hazretleri sonra da şöyle buyuruyor:
“Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık, sonra toprağı bir yarışla yardık. Böylec o toprakta daneler bitirdik. Üzümler, yoncalar, Zeytinlikler, hurmalıklar, Ağaçları göğe doğru yükselen bahçeler. Meyveler ve nice çayırlar, size ve hayvanlarınıza meta olsun için.” (Ayet:25-32)
İşte insan yediği yemeğe baksın demek, bütün bunları düşünsün demektir. Yoksa bildiğimiz gibi yemeğe herkes bakıyor. Tatlı mı var, tuzlu mu? Sofraya konulan baklava mıdır, börek mi? Önce yiyeceğimiz çorba mıdır, pilav mı? diye
Mevla Teala Hazretleri bize bitkilerin en iyi yerlerini yediriyor, hayvanlara ise bizim yiyemediklerimizi.
O samanlarla, otlarla ve yapraklarla beslenen hayvanları yine bizim istifade edeceğimiz hale getiriyor da süt elde ediyoruz. Ondan yoğurt, peynir, ekşimik, lor yapıyoruz.
O hayvanları kesip taze etlerini yiyoruz, derilerinden istifade ediyoruz. Denizler dolusu teşekkürler dahi bu nimetlerin yanında damla sayılmaz. İnsan bunca nimetlere mazhar olsun sonrada bu dünyada şükürsüz yaşasın hiç olur mu?
Savaşmakta olan ülkeleri görüyoruz, evlerinde yemek yiyemez, yatamaz, sokaklarda yürüyemez oldular. Bir füze geliyor herşeyin altını üstüne getiriyor, devamlı korku içindeler. Neden? Bu nimetlerin kıymetlerini bilmediklerinden ve bilme muamelesi olan şükrü ve hamdi yapmadıklarından Mevla Teala onların kulaklarını çekiyor.
Bizimde kulaklarımız çekiliyor amma haberimiz yok. Biz zannediyoruz ki bize bir şey olmaz. Bu topraklar ne muharebeler gördü. Bu toprakların üzerinden ne kanlar akmıştır. Bu topraklarda ne insanlar ölmüş, ne insanlar kaybolmuştur.
Bizde insna olduğumuza göre bu belaların aynısı veya benzeri bizimde başımıza gelebilir. Bu nimetleri hakkıyla düşünüp, nimetlerin hakiki sahibi olan ALLAH-u Tealaya gereken kulluğu ifa edersek, ancak o takdirde bunlardan kurtuluruz, başka kurtuluş aramayın.
Bir hayat ki, sonu azaptır, ne olur ondan… Bir zahmet ki, sonu rahmettir; ne çıkar o zahmetten…
Cenab-ı Hak celle ve ala Hazretleri fazl-ı keremiyle bu ayat-ı beyyinatı bize duyuruyor. Bu sebepten hamdetmemiz, daha ziyade uyanık olmamız lazımdır. Mevla Teala’nın huzurunda edeple müeddep olmamız lazımdır, yinede bi edep (edepsiz) olduğumuzu itiraf etmemiz gerekir.
“Yine bil bi edepsin gel gidelim, Cemali ba kemale seyredelim”
Şimdi dersimizin ikinci ayet-i kerimesine gelelim. Bu ayet-i kerime ne demektir biliyormusunuz? Eğer bu kafayla devam ederseniz helak ederim sizi demektir.