Salih Mirzabeyoğlu Kimdir !

mutehammil

Tecrübeli
Salih Mirzabeyoğlu kimdir?

Salih Mirzabeyoğlu, 1950 yılında Erzincan’da doğdu. Baba tarafı Muş’un Mirzabeyler aşiretinden olup, soyu Halid bin Velid’e dayanır. Anne tarafı ise Bursalıdır.

Salih Mirzabeyoğlu’nun dedesinin babası Hacı Musa Bey, dedesi İzzet Bey ve babası Hacı Muammer Bey, kamuoyunda tanınan ve bilinen isimlerdir.

Salih Mirzabeyoğlu’nun çocukluğu ve gençliği Eskişehir’de geçmiştir. Necip Fazıl ve Büyük Doğu davası ile burada tanışmış ve dünya görüşü olarak burada benimsemiştir. Aynı zamanda Milli Nizam Partisi gençlik kolları çevresinde faaliyetlerde bulunmuştur.

Daha sonra Hukuk Fakültesini kazanarak İstanbul’a gelmiş, bir müddet okuduktan sonra tahsilini yarıda bırakmış ve 1975’te Gölge dergisini çıkarmıştır. Gölge dergisi, İslamcı mücadele tarihinde önemli bir yere sahiptir. “Akıncılar”ın doğuşunda ve oluşmasında baş rol oynamıştır.

1979’da Akıncı Güç dergisini çıkaran Salih Mirzabeyoğlu, bu dergi vesilesiyle Üstad Necip Fazıl ile tanışma imkanı bulmuştur. Üstad’ın “Seni ben yetiştireceğim” hitabı üzerine, bu tarihten Üstad’ın vefat tarihine kadar yanına gidip gelmiştir.

Bu sırada Büyük Doğu kapanmıştır ve Üstad “Rapor” adını verdiği seri broşürleri çıkarmaktadır. Salih Mirzabeyoğlu da Akıncı GÜÇ’ü kapatarak Rapor’da yazmaya başlar. Rapor’lar “Necip Fazıl ve Yeni Dostları” imzasıyla yayınlanır.

Aynı dönemde Salih Mirzabeyoğlu ilk eserlerini de vermeye başlar. Bütün Fikrin Gerekliliği, İdeolocya ve İhtilal, Necip Fazıl’la Başbaşa, Kültür Davamız, İstikbal İslamındır gibi eserleri bu dönemde çıkar. Üstad bu kitaplar hakkında gerek kendi el yazısıyla, gerek sözlü olarak çeşitli övgüler belirtir.

Hatta bilindiği gibi, İdeolocya Örgüsü’nün sonundaki “İslamı Yenilemek” başlıklı ek kısmını “Akıncı Güç kadrosuna ithaf” şeklinde yazarak verir. Ancak daha sonra yayıncılar tarafından bu kısım çıkarılmıştır.

Üstad’ın vefatından bir müddet sonra, 1984’te Salih Mirzabeyoğlu İBDA’yı kurar. İBDA da hem fikriyatın ve davanın adı, hem de onun dile getirildiği yayınevinin adıdır.

Gölge ve Akıncı Güç dergileri döneminden gelen bir arkadaş grubu yanındadır. Bunlarla beraber İBDA’ya ilgi duyan gençlik zümreleri oluşmaya başlar. 1986 yılında Tavır dergisini çıkararak bu gençlik de ilk defa ses verir.

Salih Mirzabeyoğlu, İBDA döneminde temel eserlerini peşpeşe vermeye başlar. İBDA Diyalektiği, İslama Muhatap Anlayış, Hikemiyat, Kökler, Marifetname, Gölgeler, Kayan Yıldız Sırrı, Hukuk Edebiyatı, İktisat ve Ahlak, Dil ve Anlayış gibi her alana dönük eserler peşpeşe gelir.

1986 – 1990 arası dönem, Salih Mirzabeyoğlu’nun iç ve dış mihraklar nezdinde dikkat çekmeye başladığı bir dönem olur. 1990’da Ak- Doğuş dergisinin çıkmasıyla bu dikkat, en yüksek noktasına erişir. Aynı yıl Nokta dergisi, Salih Mirzabeyoğlu ile çok ses getiren bir röportaj yapar ve olaylar sökün eder.

Artık İBDA fikriyatı çevresinde yeni ve dinamik bir gençlik zümresi oluşmuştur. 1991 yılı başında bu zümreler, Körfez Savaşı’nı ve ABD’yi protesto gösterilerine katılır. Yurt sathında etkili olan bu gösterilerden Salih Mirzabeyoğlu sorumlu tutulur ve gözaltına alınarak işkenceden geçirilir. Daha sonra tutuklanarak, 5 arkadaşıyla birlikte Bayrampaşa Cezaevine konulur ve 3.5 ay hapis yatar.

Bunun ardından İBDA fikriyatını benimseyen gençlik, portesto gösterilerine başlar ve bu gösteriler bir süre sonra küçük çaplı şiddet eylemlerine dönüşür. Taraf dergisini çıkarırlar ve Taraf dergisi, bu eylemlerin dayanak noktası olur.

Olaylar bu şekilde yaklaşık on yıl devam eder. 1992 yılından itibaren cezaevlerinde İbdacılar Koğuşu denilen bir bölüm de oluşur ve o gün bugündür, bir taraftan dolar, bir taraftan boşalır; ama hiç tamamen boş kalmamıştır. Halen pek çok cezaevinde, özellikle Kandıra ve Bolu F tipi cezevinde İbdacılar vardır.

Ancak bu şiddet eylemleri, hem küçük çaplı ve zararsız eylemlerdir, hem de onlara İBDA Fikriyatını benimseyen gençliğin tümü katılmamıştır. Gençliğin, içinde yaşadığı düzene tabii bir refleksi vardır. Bunun yanında 1996’da “Akademya” dergisi çıkar ve fikri, ilmi bir çizgi tutturarak yeni bir tarz oluşturur.

28 Şubat Süreci geldiğinde, ister şiddet eylemlerine karışmış, ister karışmamış olsun, İBDA Fikriyatını benimseyen bütün gençlik grupları tutuklanarak hapsedilmek istenir. Hatta o kadar ki, sadece dergilerin aboneleri bile hapsedilir. Çeşitli şehirlerde bir çok operasyon yapılır. Tutuklanan kimseler, suç işleyip işlemediğine bakılmaksızın, idam ve müebbet hapis cezalarına çarptırılır. 14, 15 yaşındaki gençlere idam verilir.

Ve Salih Mirzabeyoğlu bir kez daha tutuklanarak, sanki bütün bunların yöneticisi ve sorumlusuymuşçasına yargılanmaya başlar. Yargılanması sırasında kendisine yönelik sürekli bir tehdit ve linç girişimleri vardır. O da adil yargılanma yapılmayacağını söyleyerek duruşmalara çıkmama kararı alır.

Bunun üzerine, Metris ve Bandırma Cezaevlerinde toplanmış bulunan İbdacılara yönelik ağır operasyonlar düzenlenir. 2 genç şehid edilir. Onlarcası ağır yaralanır, işkence edilir. Bunlar arasında Salih Mirzabeyoğlu da vardır ve 2000 yılının başındaki bu hadiseden sonra Kartal Özel Tip Cezaevine konulur. Burada kendisine “telegram” denilen zihin kontrolü uygulanmaya başlar.

Telegram denilen hadisenin başlangıcı son derece şiddetli ve şaşkınlık vericidir. Salih Mirzabeyoğlu bu şok içinde intihar girişiminde bulunur. Ne var ki, bu mümkün olmaz. Kartal Cezaevinde 2 yıl buyunca bu elektromanyetik saldırıyla boğuşur.

Bu arada mahkemesi, birkaç duruşmada hemen sonlandırılır. Hatta mahkemenin normal hakimi olan Sedat Karagül görevinden alınır ve yerine Ergenekoncu Metin Çetinbaş mahkeme başkanı yapılır. O da daha ikinci duruşmada Salih Mirzabeyoğlu’na, hakkında hiçbir suçlayıcı delil olmamasına rağmen, idam verir.

Salih Mirzabeyoğlu 2002 yılı başında Bolu F tipi Cezaevine götürülür. Orada telegram işkencesi, devam etmesine rağmen, yeniden kitaplarını yazmaya başlar. Sefine, Berzah, İman ve Tefekkür, Büyük Muztaribler, Ölüm Odası gibi en büyük eserlerini peşpeşe verir. 2005 yılından itibaren tek kişilik küçücük bir hücrede, ağır yaşama şartlarında olduğu halde, eserlerine devam etmektedir.

İdam cezası kaldırıldığı için, cezası müebbet hapse çevrilmiştir. Daha sonra “ağırlaştırılmış müebbet” yasası çıkarılarak, geriye doğru uygulanmış ve kendisini de kapsamıştır. Bir taraftan da süren zihni/bedeni işkenceden dolayı, sağlık durumu iyice kötüleşmiştir.

Bugün Salih Mirzabeyoğlu’nu seven gençler “Salih Mirzabeyoğlu’na özgürlük” kampanyaları yürütmektedir. Müslüman camia ve çeşitli kesimlerden vicdanlı insanlar da bu kampanyalara memnuniyet verici bir destek sunmaktadırlar. Çünkü Salih Mirzabeyoğlu’nun hiçbir suçu yoktur. En küçük bir olayla en küçük bir alakası yoktur. Ve bu hukuken sabittir.

Salih Mirzabeyoğlu bir yana, hapishanelerdeki onlarca İbdacı da bu durumdadır. 18 yıldır hapiste olanlar vardır ve baktığın zaman, hiçbir ciddi suç işlememiştir. Sadece 28 Şubat mezaliminin sonucu olarak hapsedilmişlerdir.

"Bir imza da sen at"

Neden Katılmalıyım?

"Zulme sessiz kalan dilsiz şeytandır" ölçüsünü başa alarak, 28 Şubat’ın dik duran İNSAN’ı sembol ismi Salih Mirzabeyoğlu başta olmak üzere, Anadolu’nun yiğidlerine karşı yıllardır sürdürülen zulme, sessiz kalmamak adına, “Onlar bir vücudun parçaları gibidir” hadisi şerifinin üzerimize yüklediği sorumlulukla ;

58 Cild telif eser sahibi Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun ve kardeşlerimizin yasadışı Ergenekon yapılanmasının vermiş olduğu Brifingler neticesinde, 28 Şubat Hukuksuz Hukuku ile cezalandırılmalarının, vicdana, ahlaka ve en başta Müslümanlığa aykırı olduğunu ve zulmü kabul edenlerden olmadığımızı haykırıyoruz.28 Şubat Hukuksuzluk Hukukuna son verilmesi ve "YENİDEN YARGILANMA" talebi ile burada toplanan imzalar Cumhurbaşkanlığına ve TBMM'ye gönderilerektir…
 
Moderatörün son düzenlenenleri:

zulk@rneyn

Yeni Üye
Üye
28 şubat sıralarında bir dergi çıkarmışlardı...
furkan, beklenen furkan gibi isimleri vardı.
ibda-c nin yayın organı olduğu için bu dergiye ulaşmak zahmetliydi...
ırakın işgali güncel konu lar olduğu için, amerika ve türkiye hükümeti ve rejim en ağır şekilde eleştiriliyor...
saddam hüseyine arka çıkılıyor ve destekleniyordu.

üstad necip fazılın ibda firkrinin devamı ve savunucusu idiler.
üstad gibi lafını esirgemeyen, çekinmeyen, her türlü ortamda cesurca ve geri adım atmadan...
adam gibi adam... idi.

28 şubatın en fırtınalı dönemlerinde söylenmeyenleri cesurca ve korkusuzca söylüyor,
şu an konuştuğumuz ve rahatca tartışdığımız şeyleri bedeli ne olursa olsun...
ateşden kor u ellerinde cesurca tutuyorlardı..

konuşmak, eleştirmek ve doğruları söylemek her babayiğidin işi değil idi o zamanlar...
diğerlerinin dışarıda ve kendisinin içeride olmasının sebebi sistemin ondan çekinmesi...
sistem mirzabeyoğlundan korkuyor...
 
Üst