Risale-i Nur’da Hayat Nedir ve Özellikleri Nelerdir?

sultan_mehmet

© ◄ كُن فَيَكُونُ ►
Yönetici
Forum Administrator
Hayat, sözlüklerde; canlılık, dirilik, doğumla ölüm arasındaki süre şeklinde tarif edilmektedir. (1) Risale-i Nur’da ise; hayat, her şeyin başı ve esâsı, kâinatın süzülmüş bir hülâsası, vücudun ve ruhun nuru olduğu belirtilmekte, (2) ruh dahi, hayatın hâlis ve sâfî bir cevheri, sabit ve müstakil zâtı, şuur dahi hayatın ziyası olarak tarif edilmektedir. (3)

Hayat, Cenab-ı Hakkın Hayy ve Muhyi isminin en yüksek mertebedeki bir cilvesidir. Bu cilveler neticesinde dünya, hayat ile şenlenmiş ve insan ile şereflenmiştir.

Hayat, cismani ve ruhani olmak üzere iki tabakaya ayrılmaktadır. Ruh bâkîdir, ölümsüzdür. İnsan vücudu öldükten sonra ruhu serbest kalmakta, ardından kabir hayatı ve ahiret hayatı başlamaktadır. (4)

İnsanın mahiyetine ebedi bir yaşama arzusu yerleştirilmiştir. İnsana ebedi bir hayatı müjdeleyen imandır. İman ise, hayatın nurudur. Varlıklar bu nur ile bilinir. Dolayısı ile kâinatta en büyük hakikat imandır. Allah, bu dünyayı ebedi bir hayat kazanabilmemiz için bir imtihan meydanı ve ahretin bir tarlası olarak yaratmıştır.

Cismani hayat, İlahi isimlerinin çok zengin, çok geniş ve kapsamlı tecelliyat âyinesi, insanın da cismani âletleri, rahmet hazinelerindeki bütün nimetleri tartacak ve mizana çekecek kabiliyette olması nedeniyle ahirette de devam edecektir. İnsan cismi ile haşr olunacaktır.

Bu mesele 28. Söz’de şöyle izah edilmiştir:

“Elbette, şu seyl-i kâinatın bir havz-ı ekberi ve bu kâinat tezgâhının işlediği mahsülâtın bir meşher-i âzamı ve şu mezraâ-i dünyanın bir mahzen-i ebedîsi olan dâr-ı saadet, şu kâinata bir derece benzeyecektir; hem cismânî, hem ruhânî bütün esâsâtını muhâfaza edecektir. Ve o Sâni-i Hakîm ve o âdil-i Rahîm, elbette cismânî âletlerin vezâifine ücret olarak ve hidemâtına mükâfat olarak ve ibâdât-ı mahsusalarına sevap olarak, onlara lâyık lezâizi verecektir.” (5)

Tecelliyat ayinesi olan varlıkların ve insanların hayatının birçok hassaları/özellikleri olduğu açıktır. Buna belki de bir sınır koymamız mümkün olmayacaktır. Çünkü tecelliyatın sınırı yoktur. Bu ancak anlayabildiğimiz, idrak edebildiğimiz veya fark edebildiğimiz oranda mümkün olacaktır.

Bediüzzaman Hazretleri 30. Lem‘a’nın 5. Nüktesinde hayat konusunu izah ederken, hayatın 29 hassasından, yani özelliğinden bahseder. Bu özelliklerden bir kısmı, belki de birçoğu bizim için anlaşılması güç olan fihristevâri ifade edilmiş hususlardır. Ama bu arada Risale-i Nur Külliyatının önemli bir özelliğini hatırlamak lazımdır. Bu özellik şudur: Bir yerde kısa ve öz bir şekilde ifade edilen bir meselenin bir başka yerde daha açık ve geniş bir şekilde izah edilmiş olduğudur.

Mesela sadece bir çekirdeğe bakarak ağacı anlamamız beklenemez. Ama çekirdekten ağacın kök ve dallarına oradan da yaprak, çiçek ve meyvelerine uzanırsak büyük oranda çekirdekten meyveye kadar ağacın az da olsa bütününün safahat ve mahiyetini anlamış oluruz. Gerek kâinata ve gerekse hayata bu çerçeveden bakarsak sanıyorum mesele biraz daha kolay anlaşılabilecektir. Risale-i Nur Külliyatının sayfalarının arasında kimi zaman bir hakikat çekirdeğiyle, kimi zaman bir hakikat çiçeği veya yaprağıyla, kimi zaman da bir hakikat meyvesiyle karşılaşırız. Buradan da şu anlam çıkıyor: Risale-i Nur Külliyatının tamamı didik didik okunmadan külli manaların ve hakikatlerin iyice anlaşılması mümkün olmaz. O halde hayat konusunu veya sair konuları daha iyi fehmedebilmek ve parçaları bir araya getirebilmek büyük bir dikkat gerektirmektedir.

Hayatın bir başka yönü, yani tabakaları var. Bu tabakalar hayatın hassaları/özellikleri ile de doğrudan doğruya ilgili bulunmaktadır.

Bediüzzaman’a göre hayat tabakaları beştir:

Birinci hayat tabakası; bizim hayatımız ki, çok kayıtlarla mukayyettir. Yani yemeden, içmeden, nefes almadan yaşayamaz, katı maddelerin içinden ruhaniler gibi geçip gidemeyiz.

İkinci hayat tabakası; bir derece serbesttir. Bu tabakada olanlar, bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeri ihtiyaçlarla daimî kayıtlı değillerdir. İstedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir. Hazret-i Hızır ve İlyas aleyhimesselâmın hayatları bu tabakadadır.

Üçüncü hayat tabakası; beşeriyet levazımatından sıyrılarak melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letâfet kazanmış bir hayattır. Bu tabakada olanlar âdetâ misalî bir beden letâfetinde ve bir yıldız nuraniyetinde olan dünyevî cismleriyle semâvatta bulunurlar. Hazret-i İdris ve İsâ Aleyhimesselâm bu hayat tabakasındadırlar.

Dördüncü hayat tabakası: Şüheda hayatıdır. Nass-ı Kur’ân’la, şühedanın, kabir ehlinin fevkinde bir hayat tabakaları vardır. Şehitler, dünyevî hayatlarını hak yolunda feda ettikleri için, Cenâb-ı Hak, kemâl-i kereminden, onlara dünyevi hayatlarına benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı kabir âleminde onlara ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar. Yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar, kemâl-i saadetle mütelezziz oluyorlar, ölümdeki firak acılığını hissetmiyorlar.

Beşinci hayat tabakası; kabir ehlinin ruhanî hayatlarıdır. Yani birinci tabakada olanların ölümlerinden sonra geçiş yaptıkları tabakadır. (6)

İnsan ve sair hayat sahibi varlıklar, kainattan süzülmüş birer hülasa olduklarına göre hayatlarına şekil veren ve artı özellikler katan bu tabakaların da bilinmesinde yarar olduğu muhakkaktır.


Kaynaklar:
1-Doğan, D. Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, Birlik Yayınları, Ankara
2-Nursi, Bediüzzaman Said, Sözler, s: 468, Y.A.N. İstanbul
3-A.g.e., s:101-103
4-Bakara; 82, 257
5- Nursi, Bediüzzaman Said, Sözler, s: 459, Y.A.N. İstanbul
6- Nursi, Bediüzzaman Said, Mektubat, s: 11-13
 
Son düzenleme:
Üst