RAHMETE KOŞMAK
İnsan var olanı anlamak ve farkına varmak için baktığında her zerrede ve her küre de hep aynı sesi duyar söze dökülmüş hal dilinde:
Bizi yaratan var.
Bizi düzene koyan var.
Bizi emri altına alan var diyen haykırışı duyabilir.
Her birinin üzerinde ‘Bir’ olanın mührü var. Her biri kendisine biçilen vazifeyi şuurlu veya şuursuz; ama ölçülü olarak yerine getiriyor.
Şimdi bu gözle çevrene bir daha bak ne diyorlar?
Kâinattaki her şey emredilen vazifeyi yerine getirir ken bir mü' min iman ettiği halde: ‘ben nasıl bana verilen gayenin dışına çıkarım’ deyip uzun uzun düşünmelidir. Havadaki sineği kapıdaki köpeği gaye için yaratmış yaratan da beni gayesiz yaratır mı?
Yerdeki ottan gökteki buluta havada uçan kuş tan çarpan kanatlarına esen rüzgârdan yağan yağmura sineğin yaratılışından devenin hörgücüne sonbaharda ölen ilkbaharda canlanan toprağa… Bakın diyen Kudret bizden neyi görmemizi isti yor acaba?
Ey insanlar! Sizin yaratılmanız da ve canlıların yeryüzünde yayılmasındakesin olarak inanan kimseler için ibretler vardır.[1]
Anlamak için etrafa şöyle baktığımızda bütün mahlûkatın hedefine doğru yürüdüğünü görüyoruz. Ay güneş su vs.
Vızıldayan arıyı durdurup sorsanız:
‘Arı kardeş sen niçin yaratıldın?’
Size döner:
“Nahl suresini” okumadınız mı? der.
Karıncayı durdurup sorsanız:
“Neml suresini” okumadınız mı? diyecektir.
Sineğe sorsanız niçin yaratıldın diye:
İmanlarınız için diyecektir.[2]
Deveye neden boynun eğri diye sorsanız:
“Ğaşiye suresini” okumadınız mı? diyecektir.
Biz niçin yaratıldık?
Hayatta hedefi olanların kararı ve hareketi olur.
Yaratan yaratılmış varlıkların içinde “kıvamında” yaratılan biz insanlardankendisine verilen nimetlerin karşılığında kendisini tesbih ve takdis etmemizi isti yor.
Ne diye?
O’nun noksansız sıfatlarına değer katmak için mi?
Hayır!
Bizim değer kazanmamız ve ta baştan karşılıksız verilen değerleri korumamız için.
Bize düşen nedir?
Karar vereceğiz.
Bastığımız toprak tuttuğumuz yaprak Allah (c.c.) diyorken ben Allah (c.c.) yokmuş gibi davranamam ki.
Çünkü biz yalnız değiliz.
Allah'ın göklerde ve yerde ne varsa bildiğini görmedin mi? Üç kişi arala rında gizli konuşsa mutlaka dördüncüleri O' dur; beş kişi olsalar altıncıları O' dur. Bundan az da olsalar çok da olsalar her nerede bu lunsalar O kendileriyle beraberdir. Sonra kı yamet günü yaptıklarını kendilerine haber ve rir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir[3].
Mü’min kulluğun gereğini hayatın ilk sırasına halâ koyamamışsa: ”İnananlar için hâlâ vakit gelmedi mi ki kalpleri Allah’ın zikrine ve inen Kur’ân’a karşı saygı duyup yumuşasın ve bundan önce kendilerine kitap verilmiş sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katılaşmış çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olma sınlar”.[4]ayetiyle irkilmelidir.
Doğumla başlayan hayat koşusu ölüm finaliyle bitecek ve koşumuzun karşılığı olan ödül bizi bulacaktır. Bir Müslüman olarak kararımız bu hayat yolculuğunun ardından ödülü hak ederek Allah (c.c.)’ımızın sevdiği olmak istiyorsak durmak yok. Hele hele diskalifiye olmak hiç yok. Koşuya kuralına göre devam edeceğiz. Bu kadar kulluk yaptım artık şunu da yapmasam ne olur? demek yok. Yapmanız gerekeni yapacaksınız. Finalde kazanmak için gerekeni yapmak durumundasınız.
Hedefiniz Allah (c.c.)’a en iyi kul ben olayım ise birinci sen olamasan da bir daha koşu imkânının olmadığı mahşer meydanında ‘koşuda bende vardım Allah (c.c.)’ım’ diyebilme imkânı bulmak bile ne büyük nimet.
Hala vaktimiz var. Çünkü ölmedik. Acele edelim. Zaten geç kaldık. Hiç olmasa yolda kalmayalım.
Yüce Vahyin nasıl kıymet olduğunu dağlar ve taşların bildiğini: “Bu Kur' an' ı bir dağın üzerine indirseydik muhakkak onu baş eğmiş Allah' ın korkusuyla parçalanmış görürdün”...[5]Rabbimiz haber verir.
Vahiy karşısında boyun eğen dağlara bakarken neye/nelere boyun eğdiğimizi görmemiz gerekir.
İnanmak güvenmektir/güven vermektir. Kendimizi en iyi kendimiz sorgulayabiliriz. Hayatın akışı içinde birçok korkular ediniriz. Öyle ki gayri ihtiyari olarak korktuğumuz şeyin adı geçse içimize korkusu düşer. Sevdiğimiz şeyin adı geçince de içimize mutluluk dolar.
”İnananlar ancak o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalpleri titrer ayetleri okunduğu zaman bu onların imanlarını artırır. Ve Rablerine güvenirler; namaz kılarlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerince sarf ederler.[6]Görülen o ki iç dünyamızın kabulü neyse dış dünyamızın tezahürü de o olmaktadır.
Hayatta yönümüzü belirleyen kararları hangi ‘iz’ üzerinde alıyoruz.
Şimdi izlerimize bakalım. Hangi izlerin peşinden gidiyor?
Rahmete vesile olanların ardından mı? Yoksa musibete vesile olanların ardından mı?
Gelin rahmet koşusunda en önde olmanın mücadelesini verelim.
Gelin bizi rahmetle anacakların haklı olacağı izler bırakalım.
Ey Rabbim
Seni görmezden gelen yürekten
Rızanı hesaba katmayan dilekten
Seninle aramızı açacak servetten
Rızandan uzaklaştıracak bilgiden
Aldıkça doymak bilmeyen nefisten Sana sığınıyorum.
Rahmet olan Nebi(a.s)’nin izinden giderek kendisine/etrafına rahmet olanlara selam olsun.
Gerçeğimizle yüzleşmek/çıra yayınları
Mustafa KOLCU
[1] (Casiye/45/4)
[2] (Bakara/ 2/26)
[3] (Mücadele 58/7)
[4] (Hadid/57/16)
[5] (Haşr/59/21)
[6] (Enfal/8/2–3)
İnsan var olanı anlamak ve farkına varmak için baktığında her zerrede ve her küre de hep aynı sesi duyar söze dökülmüş hal dilinde:
Bizi yaratan var.
Bizi düzene koyan var.
Bizi emri altına alan var diyen haykırışı duyabilir.
Her birinin üzerinde ‘Bir’ olanın mührü var. Her biri kendisine biçilen vazifeyi şuurlu veya şuursuz; ama ölçülü olarak yerine getiriyor.
Şimdi bu gözle çevrene bir daha bak ne diyorlar?
Kâinattaki her şey emredilen vazifeyi yerine getirir ken bir mü' min iman ettiği halde: ‘ben nasıl bana verilen gayenin dışına çıkarım’ deyip uzun uzun düşünmelidir. Havadaki sineği kapıdaki köpeği gaye için yaratmış yaratan da beni gayesiz yaratır mı?
Yerdeki ottan gökteki buluta havada uçan kuş tan çarpan kanatlarına esen rüzgârdan yağan yağmura sineğin yaratılışından devenin hörgücüne sonbaharda ölen ilkbaharda canlanan toprağa… Bakın diyen Kudret bizden neyi görmemizi isti yor acaba?
Ey insanlar! Sizin yaratılmanız da ve canlıların yeryüzünde yayılmasındakesin olarak inanan kimseler için ibretler vardır.[1]
Anlamak için etrafa şöyle baktığımızda bütün mahlûkatın hedefine doğru yürüdüğünü görüyoruz. Ay güneş su vs.
Vızıldayan arıyı durdurup sorsanız:
‘Arı kardeş sen niçin yaratıldın?’
Size döner:
“Nahl suresini” okumadınız mı? der.
Karıncayı durdurup sorsanız:
“Neml suresini” okumadınız mı? diyecektir.
Sineğe sorsanız niçin yaratıldın diye:
İmanlarınız için diyecektir.[2]
Deveye neden boynun eğri diye sorsanız:
“Ğaşiye suresini” okumadınız mı? diyecektir.
Biz niçin yaratıldık?
Hayatta hedefi olanların kararı ve hareketi olur.
Yaratan yaratılmış varlıkların içinde “kıvamında” yaratılan biz insanlardankendisine verilen nimetlerin karşılığında kendisini tesbih ve takdis etmemizi isti yor.
Ne diye?
O’nun noksansız sıfatlarına değer katmak için mi?
Hayır!
Bizim değer kazanmamız ve ta baştan karşılıksız verilen değerleri korumamız için.
Bize düşen nedir?
Karar vereceğiz.
Bastığımız toprak tuttuğumuz yaprak Allah (c.c.) diyorken ben Allah (c.c.) yokmuş gibi davranamam ki.
Çünkü biz yalnız değiliz.
Allah'ın göklerde ve yerde ne varsa bildiğini görmedin mi? Üç kişi arala rında gizli konuşsa mutlaka dördüncüleri O' dur; beş kişi olsalar altıncıları O' dur. Bundan az da olsalar çok da olsalar her nerede bu lunsalar O kendileriyle beraberdir. Sonra kı yamet günü yaptıklarını kendilerine haber ve rir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir[3].
Mü’min kulluğun gereğini hayatın ilk sırasına halâ koyamamışsa: ”İnananlar için hâlâ vakit gelmedi mi ki kalpleri Allah’ın zikrine ve inen Kur’ân’a karşı saygı duyup yumuşasın ve bundan önce kendilerine kitap verilmiş sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katılaşmış çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olma sınlar”.[4]ayetiyle irkilmelidir.
Doğumla başlayan hayat koşusu ölüm finaliyle bitecek ve koşumuzun karşılığı olan ödül bizi bulacaktır. Bir Müslüman olarak kararımız bu hayat yolculuğunun ardından ödülü hak ederek Allah (c.c.)’ımızın sevdiği olmak istiyorsak durmak yok. Hele hele diskalifiye olmak hiç yok. Koşuya kuralına göre devam edeceğiz. Bu kadar kulluk yaptım artık şunu da yapmasam ne olur? demek yok. Yapmanız gerekeni yapacaksınız. Finalde kazanmak için gerekeni yapmak durumundasınız.
Hedefiniz Allah (c.c.)’a en iyi kul ben olayım ise birinci sen olamasan da bir daha koşu imkânının olmadığı mahşer meydanında ‘koşuda bende vardım Allah (c.c.)’ım’ diyebilme imkânı bulmak bile ne büyük nimet.
Hala vaktimiz var. Çünkü ölmedik. Acele edelim. Zaten geç kaldık. Hiç olmasa yolda kalmayalım.
Yüce Vahyin nasıl kıymet olduğunu dağlar ve taşların bildiğini: “Bu Kur' an' ı bir dağın üzerine indirseydik muhakkak onu baş eğmiş Allah' ın korkusuyla parçalanmış görürdün”...[5]Rabbimiz haber verir.
Vahiy karşısında boyun eğen dağlara bakarken neye/nelere boyun eğdiğimizi görmemiz gerekir.
İnanmak güvenmektir/güven vermektir. Kendimizi en iyi kendimiz sorgulayabiliriz. Hayatın akışı içinde birçok korkular ediniriz. Öyle ki gayri ihtiyari olarak korktuğumuz şeyin adı geçse içimize korkusu düşer. Sevdiğimiz şeyin adı geçince de içimize mutluluk dolar.
”İnananlar ancak o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalpleri titrer ayetleri okunduğu zaman bu onların imanlarını artırır. Ve Rablerine güvenirler; namaz kılarlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerince sarf ederler.[6]Görülen o ki iç dünyamızın kabulü neyse dış dünyamızın tezahürü de o olmaktadır.
Hayatta yönümüzü belirleyen kararları hangi ‘iz’ üzerinde alıyoruz.
Şimdi izlerimize bakalım. Hangi izlerin peşinden gidiyor?
Rahmete vesile olanların ardından mı? Yoksa musibete vesile olanların ardından mı?
Gelin rahmet koşusunda en önde olmanın mücadelesini verelim.
Gelin bizi rahmetle anacakların haklı olacağı izler bırakalım.
Ey Rabbim
Seni görmezden gelen yürekten
Rızanı hesaba katmayan dilekten
Seninle aramızı açacak servetten
Rızandan uzaklaştıracak bilgiden
Aldıkça doymak bilmeyen nefisten Sana sığınıyorum.
Rahmet olan Nebi(a.s)’nin izinden giderek kendisine/etrafına rahmet olanlara selam olsun.
Gerçeğimizle yüzleşmek/çıra yayınları
Mustafa KOLCU
[1] (Casiye/45/4)
[2] (Bakara/ 2/26)
[3] (Mücadele 58/7)
[4] (Hadid/57/16)
[5] (Haşr/59/21)
[6] (Enfal/8/2–3)