Yavuz’un Doğu Seferinden sonra Osmanlı’nın “hizmetine” geçen Kutsal belde Mekke ve Medine, o günden 1920’li yıllara kadar Osmanlı’nın; bakım, onarım ve hizmeti altındaydı. Her yıl düzenli olarak İstanbul’dan özel bir alay yola çıkar, Kabe’nin örtüsü, anahtarı bu alayla beraber Mekke’ye kadar kervanla giderdi. Yol güzergahında uğradığı her beldede büyük törenler düzenlenir, şehrin ileri gelenleri bu töreni organize ederdi.Osmanlı Padişahları için Surre Alayı göndermek, karşılamak ayrı bir önem taşırdı. Bu görev her yıl Hac mevsiminden önce hiç aksatılmadı.Kutsal emanetlerin İstanbul’a nakli ise Medine’nin işgalinden sonra Fahrettin Paşa’nın eliyle olmuştur. Bir kısmı zaten o zamanda Topkapı’da bulunan emanetler, Medine’nin işgalinden sonra tümüyle İstanbul’a nakledilmiştir.
Gelelim Sultan Abdülaziz’in Resulullah’a yazdığı o mektuba
Mektubun orijinal hali bugün Topkapı Sarayındadır. Muhtemelen Fahrettin Paşa’nın emanetleri İstanbul’a naklettiği o listede bu mektup da yer almıştır. Sultan’ın kendi kaleminden, gönlünden düşen kelimelerle yazdığı her satırından belli olan o mektup bugün Hırka-i Saadet’te bulunuyor.
Mektupta Hazreti peygambere ümmet, Mekke ve Medine’ye hadim (hizmetçi) olmak şerefine kavuştuğunu belirten Sultan Aziz, mektubuna Besmele ve Salat-u selamla başlıyor. Kendi eliyle hazırladığı zarfı iki yerinden kırmızı mum ile mühürleyip adeta “özel”leştirmiş.
Mektup o kadar nazik bir dille kaleme alınmış ki Osmanlıca’nın leziz ve mütevazi üslubu tümüyle yansımıştır. Giriş bölüm salat, selam ve hamdle başlayan mektup, bu sözlerle size mektup yazmak suretinde bulunan "ben günahkarı bağışlayın” diye devam ediyor.
Sultan’ın Kendisini tarif eden cümleleri mektuptan aktarmama izin verin: “İşbu mücrim-ü asi ve her bir karı asi Abdulaziz Han bin Mahmud Han Gazi ümmetini nezd-i risaletpenahinizde cürm-i isyani hesab olunacağını munkır ve mu’terif olarak der-i merhamet medarınıza arzuhal-i pür melal takdimine cür’et eyledim ” Bu nasıl bir hürmet, nasıl bir tazimdir
Diyor ki Sultan Aziz, “Ben ki Mahmud han oğlu; günahkar, isyankar Abdulazizim. O hesap gününde ümmetinizi koruyup, gözettiğiniz o günde merhametinize sığınmayı arz etme cüretinde bulunuyorum efendim ” Ve mektubuna aynı hürmet ve af dileyen, günahkar bir kul ruhuyla devam ediyor Sultan Aziz, üzerindeki bütün emanetlerin gereğini layıkıyla yerine getirmek, Allah ve kul haklarını eda etmek, Müslümanların kendi idaresinde olan mallarını israfa düşmeden yerli yerinde sarf etmek, gizli ve açık bütün düşmanlar üzerine galip gelmek, bütün mü’minler ile birlikte sıhhat ve afiyet içinde, rıza-i ilahiyyeye muvafık ömür sürmek, mahşer günü arz yıkılmadan ilk girenler ile birlikte cennete girmek için Rasulullah (sav)’in şefaatine sığınıyor. Ve günahkar ve mücrim haliyle böyle bir mektubu kaleme almaya cüret ettiği için tekrar tekrar özür diliyor ve; “Ene’l abdul müznibüd daif el muhtacu ila fuyuzatı meliki’l latif el muncı ve’lmunteci ila ra’feti’r rauf. El müsemma bi Abdulaziz Han ibni’l Gazi Mahmud Han sellmehu’l meliku’l Mennan ” diye sona erdiriyor
Müminlerin hizmetkarı, sorumlusu, halifesinden, Müminlerin Emiri, Rasulullah’a yazılan bu mektup baştan sonra bir sadakat, samimiyet ve iltifat kokusu yayıyor. O koku hala Topkapı’da her okunduğunda Sultan Aziz’in hürmetine ve mütevaziliğine şahadet ediyor.
mektubun orjinal metni
Gelelim Sultan Abdülaziz’in Resulullah’a yazdığı o mektuba
Mektubun orijinal hali bugün Topkapı Sarayındadır. Muhtemelen Fahrettin Paşa’nın emanetleri İstanbul’a naklettiği o listede bu mektup da yer almıştır. Sultan’ın kendi kaleminden, gönlünden düşen kelimelerle yazdığı her satırından belli olan o mektup bugün Hırka-i Saadet’te bulunuyor.
Mektupta Hazreti peygambere ümmet, Mekke ve Medine’ye hadim (hizmetçi) olmak şerefine kavuştuğunu belirten Sultan Aziz, mektubuna Besmele ve Salat-u selamla başlıyor. Kendi eliyle hazırladığı zarfı iki yerinden kırmızı mum ile mühürleyip adeta “özel”leştirmiş.
Mektup o kadar nazik bir dille kaleme alınmış ki Osmanlıca’nın leziz ve mütevazi üslubu tümüyle yansımıştır. Giriş bölüm salat, selam ve hamdle başlayan mektup, bu sözlerle size mektup yazmak suretinde bulunan "ben günahkarı bağışlayın” diye devam ediyor.
Sultan’ın Kendisini tarif eden cümleleri mektuptan aktarmama izin verin: “İşbu mücrim-ü asi ve her bir karı asi Abdulaziz Han bin Mahmud Han Gazi ümmetini nezd-i risaletpenahinizde cürm-i isyani hesab olunacağını munkır ve mu’terif olarak der-i merhamet medarınıza arzuhal-i pür melal takdimine cür’et eyledim ” Bu nasıl bir hürmet, nasıl bir tazimdir
Diyor ki Sultan Aziz, “Ben ki Mahmud han oğlu; günahkar, isyankar Abdulazizim. O hesap gününde ümmetinizi koruyup, gözettiğiniz o günde merhametinize sığınmayı arz etme cüretinde bulunuyorum efendim ” Ve mektubuna aynı hürmet ve af dileyen, günahkar bir kul ruhuyla devam ediyor Sultan Aziz, üzerindeki bütün emanetlerin gereğini layıkıyla yerine getirmek, Allah ve kul haklarını eda etmek, Müslümanların kendi idaresinde olan mallarını israfa düşmeden yerli yerinde sarf etmek, gizli ve açık bütün düşmanlar üzerine galip gelmek, bütün mü’minler ile birlikte sıhhat ve afiyet içinde, rıza-i ilahiyyeye muvafık ömür sürmek, mahşer günü arz yıkılmadan ilk girenler ile birlikte cennete girmek için Rasulullah (sav)’in şefaatine sığınıyor. Ve günahkar ve mücrim haliyle böyle bir mektubu kaleme almaya cüret ettiği için tekrar tekrar özür diliyor ve; “Ene’l abdul müznibüd daif el muhtacu ila fuyuzatı meliki’l latif el muncı ve’lmunteci ila ra’feti’r rauf. El müsemma bi Abdulaziz Han ibni’l Gazi Mahmud Han sellmehu’l meliku’l Mennan ” diye sona erdiriyor
Müminlerin hizmetkarı, sorumlusu, halifesinden, Müminlerin Emiri, Rasulullah’a yazılan bu mektup baştan sonra bir sadakat, samimiyet ve iltifat kokusu yayıyor. O koku hala Topkapı’da her okunduğunda Sultan Aziz’in hürmetine ve mütevaziliğine şahadet ediyor.
mektubun orjinal metni
Moderatörün son düzenlenenleri: