Osmanlı Nükteleri

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Geri kalanları da say, vereyim!


Bir gün birisi, Fatih Sultan Mehmed Han'ın yoluna çıkıp:

-Yüz yirmi dört bin peygamberin her birinin hakkı için bana bir akçe ihsan eyle, demiş.

Sultan:

- Yüz yirmi dört bin peygamberi, bana birer birer say, her biri için değil birer, onar akçe vereyim, diye cevap vermiş.

Bu kişi, ancak on beş kadar peygember ismi sayabildi. Sultan kendisine, bunların her biri için onar akçe verdi ve:

- Geri kalanları da say, onlar için de vereyim, demiş.
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Senin Karlarını Uludağ'a Toplattım

Ahmed Vefik Paşa vali olduğu sırada Bursa'da çok ağır bir kış olmuş ve her taraf karla dolmuş. Vali o zamanlar fermanlı olarak Uludağ'ın karlarını toplayıp satmak hakkına sahip olan buzcubaşıya emir salmış:

- Çabuk şehirden karları toplat, demiş.

Buzcubaşı ise:

- Pekela, sabah olsun toplarım, cevabını vermiş.

Fakat o gece bir lodos esmiş ve bütün karları eritmiş. Ertesi sabah buzcubaşı valiye gitmiş ve:

- Vali paşamız, hani benim karlarım? Onları sizden isterim, çünkü toplatmasaydım bana ceza verecektiniz. Şimdi zararımı ödeyin, ben onları toplatıp kuyulara dolduracaktım, yarın da satıp para kazanacaktım, demiş.

Ahmed Vefik Paşa'da ona:
- Senin karlarını Uludağ'a toplattım. Git oradan al, demiş.
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Gece Yarısı Doğurmasın!

Mora isyanı sırasında İstanbul'un bozulan asayişini düzeltmek maksadıyla maruf Çengeloğlu Tahir Paşa İstanbul inzibatına baş tayin edildi. Paşa, pek ziyade şiddet gösteriyor, fakat, İstanbul'da o zamana kadar görülmemiş bir huzur temin ediyordu. Bir gece emir hilafına sokağa çıkan bir adam yakalandı, ertesi günü huzuruna çıkarıldı. Paşa sordu:

- Sen geceleri sokağa çıkmanın yasak olduğunu bilmiyor musun?
- Paşam biliyorum biliyorum ama, bizim hanım doğuracaktı da ebe aramaya çıktım.
- Hadi bu sefer affediyorum. Fakat karına söyle bir daha gece yarısı doğurmaya kalkmasın.
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Gelin Alayı

Kanunı'den sonra yerine geçen II. Selim (Sarı Selim) ilk defa, ordunun başında sefere gitme adetini bozmuş ve eğlenceye başlamıştı. Böylece her alandaki bozulmanın temelini de atmış oluyordu. Zira mükemmel olan ilk on Osmanlı padişahından sonra, Sarı Selim'in çapı çoook çok düşüktü.

İran Şahı, Sarı Selim'in padişahlığını tebrik etmek üzere Edirne'ye Şah Kulu adında bir elçi gönderir. Padişahın emriyle Şemsi Paşa da tertipli ve güzel giyinmiş küçük bir ordu ile, hediye kervanını uzak mesafeden karşılamaya çıkmıştı. Şah Kulu, Osmanlı askerindeki bu gösterişini çekememiş ve alaylı bir şekil:de

"Uzaktan askerinizi gelin alayına benzettim." deyince, Şemsi Paşa derhal elçinin ağzının payını şu sözleriyle vermiştir:

"Evet haklısınız. Çaldıran'da da gelin almaya gelen bu askerdi."

Bilindiği üzere, 1514 Çaldıran Savaşı'nda Şah İsmail'in tacı, tahtı ve hazinesiyle birlikte hanımı da ele geçirilmiş ve İstanbul'a getirtilerek Tacızade Cafer Çelebi'yle evlendirilmişti.

 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Viyana'ya Soralım

Sinan Paşa, Avusturya'nın, vergilerini geç ödemesine kızar. Elçiyi çağırıp sebebini sorunca, elçi:

"Viyana'ya soralım." der.

Bunun üzerine, kızan Sinan Paşa:

"Sizin gibi adi bir yazıcıyı elçi yapmak iktidarını Viyana kralına kim vermiştir?" diye gürler.

Ama elçi de kızmış ve her şeyi göze alarak şöyle demiştir:

"Padişah senin gibi bir domuzu vezir yaptığına göre, beni niçin elçi yapmasınlar?"

Sinan paşa gülümseyerek:

"Vay kafir! Benim verdiğim parayı, o cinsten akçe ile ödedin" diye durumu kurtarmıştır.
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Kimin abdesti var ki?

Fuat Paşa bir gün Beyazıt Camii'ne namaz kılmaya gitmişti. Namaza dururken arkasındaki yardımcılarına da namaz kılmalarını söyleyince, "kılamayız efendim," cevabını almıştır. Sebebini sorunca da:

"Abdestimiz yok." dediler. Bunun üzerine Fuat Paşa:

"Kimin abdesti var ki ... " dedi.
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Kapı gıcırtısı!..

Fuat Paşa, bu yüksek görevlerinden dolayı Avrupalı devlet adamları, politikacı ve diplomatlarla devamlı münasebet halinde olmuş, bu itibarla aralarında geçen birçok nükteli olay günümüze kadar gelmiştir. Fuat Paşa'nın nükteleri çok duyulmuş olsa da her konuşulduğunda zevk verecek kadar zariftir...

Fuat Paşa, Batılı diplomatlarla görüşme yaptığı bir sırada, bulundukları yerde açılıp kapanan kapı gıcırtı yapar.

Batılı bir diplomat bu gıcırtıdan hareketle Osmanlı Devletinin yönetim yeri olan Bâb-ı Ali'yi (Yüce Kapı) kastederek:

- Kapı gıcırdıyor (imparatorluk sallanıyor), der.

"Grese ihtiyaç var!"

Fuat Paşa bu, durur mu? Anında cevabı yapıştırır:

- Gres'e (Greece) (hem makine yağı hem de Yunanistan'ın Batı dillerindeki adı, bir anlamda yağlanmaya, bir anlamda Yunanistan'ın yeniden bize bağlanmasına) ihtiyacı var!..
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Git Şu Paşa'ya sor!

Ahmet Vefik Paşa Paris Büyükelçisi iken İmparator III. Napolyon'un yeni yaptırdığı bir opera binasının açılış törenine davet edilir. Tören sırasında Ahmet Vefik Paşa, Napolyon'a en yakın locaya kurulmuş, tavır ve davranışlarıyla imparatora hiç aldırmayan bir izlenim verir. Bu umursamazlığa içerleyen Napolyon, Ahmet Vefik Paşa'ya bir adamını göndererek:

- Git şu Osmanlı Paşasına sor, kendini hâlâ Kanuni devrinde mi sanıyor, der.

Adam gelir ve Napolyon'un dediklerini aynen aktarır.

Ahmet Vefik Paşa bu soruya aynı umursamazlıkla şu cevabı verir:

- İmparator hazretlerine hatırlatırım ki Osmanlı tahtında Kanuni olsaydı, kendileri orada olmaz, yerlerinde ben olurdum.
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Devlet adamı ikiyüzlü olmaz!

Yusuf Kamil Paşa ve davetliler önceden bildirilen mükellef yemekleri iştahla yedikten sonra, meyve faslına geçilir. Masaya buzlu çilekler gelir. İlk olarak uzanan Yusuf Kamil Paşa, çatalını sapladığı iri bir çileği ağzına götürürken kazara masadaki tuzluğun içine düşürür. Ama ziyan olmasın diye tuza bulaşmış çileği alıp yer. Berbat bir tat verdiği halde bozuntuya vermez ve masada bulunanlara:

- Arkadaşlar, tuzlu çilek hiç de fena olmuyormuş, isteyen deneyebilir, diye tavsiyede bulunur.

Bunun üzerine birkaç kişi dener. Bunlar:

- Paşam gerçekten nefis oluyor...

- Bundan sonra çileği hep tuzlu yemek isterim.

- Tuzlu çileğin lezzetini keşfetmekte geç bile kalmışız, gibi asılsız, Paşa'ya yaranma hedefi güden şeyler söylerler.

Kamil Paşa, o esnada masada bulunan, yardımcılarından, yeri geldiğinde sözünü esirgememekle tanınan, Minas Efendiye de:

- Arkadaşların görüşleri için sen ne dersin Minas Efendi, diye fikrini sorar.

Minas Efendi kendisinden beklendiği şekilde cevap verir:

- Paşam, bu adamlar özel hayatlarında bu düşüncelerini söyleseler üzerinde durulmaya değmezdi. Fakat devlet hayatında da böyle ikiyüzlü davrandıkları için, memlekette işler bu yüzden kötüye gidiyor!..
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Siz Henüz Kutunun Zarfını Açtınız

Estergon kalesi ile alakalı anlaşma müzakeresi için Osmanlı ve Nemçe (Avusturya) elçileri bir Macar generalinin mezarı yanında buluşmuşlardı. Avusturya murahhaslarından Palffi, teşbihlerle konuşmayı bir adamdı. Türk elçilerinden tarihçi Peçevı İbrahim Efendi de hazırcevaptı. Palfibir aralık:



"Biz, Müslümanları bizden öncekilerin açmaya cüret edemedikleri bir kutuya benzetiriz. Onlar:
"Bunun içinde ne vardır?" diyenlere "bu içi dopdolu yılan, çıyan, akreptir. Eğer bu kutu açılırsa bunlar memleketimize yayılır, halkı sokar ve öldürürler" cevabını verirlerdi. Hepsi biribirinden işiterek buna inanmışlardı. Bu kutu açılmasın, alem benim zamanımda harap olmasın, diye her imparatorumuz bir kilit daha vururdu. Şimdi lazım oldu, kutuyu açtık. Meğer bomboşmuş. Yazık o itikatIa geçen ömrümüze!

Peçevı İbrahim Efendi de ona sordu:
"Ya şimdi o görüşte misiniz ki sizden öncekiler bunu bilmemişler ve hata etmişler!" Palfi:

"Evet" cevabını verince İbrahim Efendi:
"Sizden öncekiler yanılmamışlar, yanılan sizlersiniz. Zira siz henüz kutunun üzerindeki zarfı açtınız. Kutunun kapağını açmadınız. Bundan sonra açılırsa o korkunç mahlukun zararını görürsünüz!" cevabını verdi. Ve çok geçmeden Osmanlı ordusu Eğri zaferini kazandı.
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Üçünüzü de Öldürsün de Bizi Kurtarsın

Sultan Ahmed Hanım imamı ve hocası Mustafa Efendi'nin "Hocazade" namıyla maruf oğlu Mesut Efendi ilmiye sınıfına girdiği sıralarda rütbesinin yükseltilmesi için kardeşiyle beraber Şeyhülislamı rahatsız eder ve saray adamlarına da devamlı surette şefaat ettirirdi.



Bunların baskılarına tahammülü tükenen Şeyhülislam Yahya Efendi bızar olduğundan:

"Allah hoca efendiye rahmet eylesin ki bu çelebileri okutmamış. Bu halleriyle bizi aciz bıraktılar. Ya tahsil etselerdi bunlara kim cevap verirdi?" dedi.

Hocazade Mesut Efendi bir aralık kendisinden büyük bir rütbeye nail olunca haset eden kardeşi Ali Efendi, biraderini öldüreceğini annesine söyler. Kadın bu sözden ürkerek Şeyhülislam Yahya Efendiye müracaatla:

"Aman efendim, Ali'ye de biraderine verilen rütbeden ihsan buyurun, Mesut'u öldürecek!" der. Yahya Efendi birkaç kere:
"Korkma, öldürmez." derse de hanımı kandıramaz.
Söz uzayınca:
"Ah, kadın, nasıl öldürebilir? Öldürürse onu da öldürürler. Onlar ölünce sen de kederinden ölürsün. Fakat hanginiz o kadar şanslı, üçünüz de ölün de, biz elinizden kurtulalım!
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Hep Bir Ağızdan Konuşmayın

Sultan Dördüncü Murad Han'ın, Bağdat seferi sırasında kurduğu divanda müzakereler devam ediyordu. Herkes düşüncesini söylemekte iken bu sırada dışarıda ahırların birindeki eşekler de anırmaya başlamış. Bunun üzerine padişah şöyle demiş:


"Hep bir ağızdan konuşmayın, zira dışarıda zırlayanla içeride dırlayanı fark edemiyoruz."
 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Benimle Padişahımın Arasına Kimse Giremez

Sultan Dördüncü Murat Han'ın sadrazamlarından Kemankeş Kara Mustafa Paşa, yazılarını padişaha doğrudan yazarmış ve hiç kimseye itimat etmezmiş. Padişahın musahibi Silahtar Mustafa Paşa, sadrazamın kendisini adam yerine koymayarak yazılarını kendisine göndermediğinden şikayet etmiş ve bunun üzerine padişah sadrazama, yazılarını musahibe de yazmasını emretmiş. Sadrazam bu emre şu cevabı vermiş:



"Padişahım, önce bu kuluna bildir; Silahtar kulunun senin saltanatında ortaklığı var mıdır, yok mudur? Eğer varsa emir padişahımın, her emri ona da yazmak lazım gelir. Yok ise padişahım yalnız sizi padişah bilirim, ancak size yazarım. Böyle olunca benimle padişahımın arasına kimse giremez."

Bunun üzerine padişah emrini geri almış.

 

ömr-ü diyar

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ أَحَبَّ
Yönetici
Benim Düğünüm Gibi Bir Düğün Şimdiye Kadar Yapılmamıştır

Padişah Kanuni Sultan Süleyman'ın kızkardeşi Hatice Sultan ile Sadrazam İbrahim Paşa'nın parlak düğünlerinden altı sene sonra şehzadelere sünnet düğünü yapılmıştı. Padişah, sadrazama hangi düğünün daha parlak olduğunu sorunca Sadrazam şöyle cevap vermişti:

"Sultanım, benim düğünüm gibi bir düğün şimdiye kadar yapılmamıştır ve yapılmayacaktır."

Padişah:

"Bu nasıl olur" diye sadrazama sormuş. Sadrazam da:
"Çünkü hünkarım, sizin düğününüzde benim gibi bir vezir, benim düğünümde ise sizin gibi bir Sultan bulunmuştur da ondan ... " cevabını vermiş.
 
Üst