Nefsin elinde inceden bir Elif

  • Konuyu başlatan AhDe_VeFaLi
  • Başlangıç tarihi
A

AhDe_VeFaLi

Ziyaretçi
İnce bir elif... Nefsin elinde inceden bir elif duruyor. İnceden, hem de nâzenin, hem de pek mühim bir elif. Yerden başlayıp, göğe doğru uzanan bir elif. Bir nokta ile başlayıp semâya doğru kırılmadan eğilmeden dimdik uzanan bir elif.

Boynunu bükmeden nazenin duruyor elif. Nefsin elinde kâinatın tılsımını açabilecek mühim bir anahtar duruyor… Nefsin elinde inceden bir elif: Ene. Ene kelime olarak; ben, benlik anlamlarını ifade eder.



Fakat mahiyetinde geniş anlamlar barındırır. Ene, insanın mânevî varlığının en küçük yapı taşı hükmündedir. Onu ne üzere kullanırsan, seni kullandığın maksat üzere geliştirir. Hayra kullanırsan hayra erişir; Hakk’a erersin. Tam aksi kullanırsan hayırdan uzak düşersin. Ene içinde kaybolur; enen de boğulursun. Ene çizgisinde ben merkezci giden bir insan, sadece kendi nefsini düşünür. Gurura, kibire kapılır. Bu, mü’min kula yakışmaz bir haldir.


Bir muammadır elif… Bir bilmecedir elif… O muammayı idrak edebilirsen Rabbinin esmâsını daha iyi tanırsın. Rabbini tanıdıkça, O’na olan muhabbetin de artar. Enenin kapılarını açmayı becerebilirsen, kâinatın kapılarını da kolaylıkla açarsın.


“Kâinatın miftahı, anahtarı insanın elindedir. Âlemin kapıları açık ise de mânen kapalıdır. Cenâb-ı Hak bütün o kapıları ve kenz-i mahfîyi açan ene nâmında bir miftahı insanın eline vermiştir. Fakat, ene de kapısı kapalı bir bilmecedir. Bunun kapısı açılıyorsa, kâinatın da kapıları açılıyor. Evet, Cenâb-ı Hak insana bir benlik, bir nev’î hürriyet vermiştir ki, Cenâb-ı Hakk’ın rububiyetine ait evsâfı bilmek için mevhum, farazî bir vahid-i kıyâsî yapsın.”


Bu noktada akla, Veysel Karânî’nin münâcâtı geliyor. Veysel Karânî Hazretleri, enenin muammalı tılsımını açmış ve Marifetullaha ulaşmıştır. Ki bu hâl duâlarına yansımıştır. Münâcâtında şöyle der: “Allah’ım, Rabbim Sensin, ben ise senin kulunum… Rızık veren Sensin ben ise senin verdiğin rızıkla besleniyorum… Sonsuz azamet ve büyüklük sahibi olan Sensin; ben ise,
küçük ve değersizim… Gerçek kudret ve kuvvet sahibi Sensin,ben ise sınırsız zaaf ve acz içerisindeyim...”



Başta dediğimiz gibi yerden başlayıp, göğe doğru yükselen… Bir nokta ile başlar; eğer Rabbinin emrine riâyet ederse,Rabbinin lütfuna daha da yaklaşır. Yok, tam dersi “ben”de takılır; Rabbini unutur da gurur ile kibir ederse; insan makamının en aşağı seviyesine düşer. Yani en dip noktaya…


Ene ile olan alâkadarlığımızı şu durum ile anlayabiliriz: Birincisi; güzel bir iş başardık ve neticesinde o muvaffakıyeti bize lûtfeden Rabbimiz aklımıza gelmez de, “Ben başardım” deyip fahre, gurura düşersek… İkincisi sıkıntılı bir durum karşısında; “Ben şimdi ne yapacağım?” sorusunu soruyorsak... Bakın, her iki durumda da “ben” kelimesi çıktı karşımıza. Ya da tam tersine, hatırımıza Allah ü Teâlâ geliyor, O’nun lütfuna hamd ediyorsak. Ve Hâlık-ı Rahîm’in şefkatine sığınıyorsak … Hayatımızın ayrıntı noktalarına biraz dikkat edebilsek; benliğimizde nasıl bir “ben” taşıdığımızı anlayabiliriz.

Ene öyle bir anahtar ki, bu kıymetli anahtarla esmâ-i hüsnânın gizli hazinelerinin kapısını aralayabilir ve hatta âlemin tılsımını bu anahtarla açabilir; kâinatın bahçelerinde mânevî yolculuklara çıkabilirsiniz. Öyle ki, lezzeti kalbinizde kalacak mânâ keşifleri sizi saadet makamlarına uçurabilir.

Fatma Altuner
 

Mu@YMe

Vip Üye
Özel Üye
emeğine yüreğine sağlık kuzum ...ne güzel bir yazıydı ...kızımı düşünerek okudum...inşeALLAH adının kıymetini bilir ve hakkıyla taşır....ALLAHU teala razı olsun​
 
Üst