Musubete şükür

FERASETLİ

KF Ailesinden
Özel Üye
Başımıza gelen musibetlerden hangisinin imtihan, hangisinin hatamızın
karşılığı, hangisinin Allah’ın hediyesi olduğunu sınıflandırma imkânımız
yoktur. Biz hepsinin de imtihan, hepsinin de hatalarımızın karşılığı,
hepsinin de Allah’ın hediyesi olduğunu düşünmemiz ve kusurumuz varsa tövbe
etmemiz gerekir.

Yani bir hastalıkta birden fazla tecellî görmeliyiz. Nitekim Üstad
Bediüzzaman Hazretleri: “Musibet cinayetin neticesi, mükâfatın
mukaddemesidir”1 diyerek günahlarımızın karşılığı olan musibetin, aynı
zamanda sabrımızı ölçen bir imtihan vesilesi de olduğunu bildiriyor.

Bedîüzzaman Hazretleri, Hazret-i Eyyûb Aleyhisselâm’ın hastalığını tahlil
ettiği İkinci Lem’a’da da, insanoğlunun başına gelen musibet ve
hastalıkları, belâ ve sıkıntıları, hafif veya ağır acıları ve yaraları ele
alır ve kader cihetiyle bunların altında yatan hikmetlere ışık tutar.
Bilindiği gibi Eyyûb Aleyhisselâm pek çok yara bere içinde epey müddet
kaldığı halde, o hastalığın büyük mükâfatını düşünerek, tam bir sabır
çağlayanı olmuştu. Yaralarından doğan kurtlar zikir yeri olan diline ve
kalbine iliştiği zaman kulluğuna zarar geleceği düşüncesiyle, kendi
istirahatı için değil;
Allah’a kulluğunun selâmeti için, “Ya Rab! Zarar bana dokundu. Lisanen
zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor” diye duâ ediyor. Cenâb-ı Hak da
onun halis, safi, garazsız ve sırf Allah için yaptığı duâsını harika bir
surette kabul ediyor, ona şifa veriyor ve âfiyet ihsan ediyor.

Hazret-i Eyyûb Aleyhisselâmın tüm insanlık için örnek bir sabır kahramanı
oluşu ve sabrı hayatıyla tebliğ edişi üzerinde elbette durmamız, dersler
çıkarmamız ve ibretler almamız gerekir. İşte Üstad Hazretleri, Eyyûb
Aleyhisselâmın duâsını konu alan Enbiya Sûresinin 83. âyetini böyle bir
ihtiyaca cevap olarak tefsir ediyor ve insanlığın yaşadığı musibetler,
hastalıklar ve dertler hakkında, beş nükte içinde muhtelif ve orijinal
değerlendirmelerde bulunuyor. İlk dört nükteyi kısaca hatırlayalım:

Birinci Nükte: Burada bütün yoğunluk içimizde ve ruhumuzda hissettiğimiz
manevî yaralarımıza tahsis edilmiştir. Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın bedenî
yaralarının karşılığında, bizim de ruhî yaralarımızın olduğuna dikkat
çekilmiş; bedenî yaraların nihayet yüz yıllık bir hayatı tehdit ettiği,
fakat bizim manevî yaralarımızın pek uzun olan ebedî hayatımızı sıkıp
mahvetmeye çalıştığı kaydedilmiştir. Burada bildirilmiştir ki, tevbe ve
istiğfarla çabuk imha edilmeyen her bir günah kalbi siyahlandırıyor.

İkinci Nükte, maddî hastalıkları konu alıyor ve insanın hastalıklara karşı
şikâyet etmesinin hakkı olmadığını, çünkü insanın vücut elbisesinin
mülkiyetinin tamamen Cenâb-ı Allah’a ait olduğunu hatırlatıyor. Bununla
beraber maddî musibetler insana sevap ve feyiz kaynağı teşkil etmektedirler.
Nitekim musibete uğrayan kişi zaafını ve aczini tam hissederek Rabb-i
Rahîm’ine tam sığınmakta, yalnız O’nu düşünmekte, yalnız O’na yalvarmakta ve
böylece halis bir ibadet haline ulaşmaktadır. Öyle ki, riyasız bir ibadet
hükmünde olan böyle hastalıklar, yaralar, bereler, sakatlıklar ve
musibetler, bu noktadan, aslında birer Rahmânî hediye olarak başımıza
gelmektedir.

Üçüncü Nükte, sevap sebebi olan maddî musibetlerin, hastalıkların ve
yaraların insanı Allah’a daha çok yaklaştıracağını ve duâya zemin
hazırlayacağını nazara veriyor.
Dördüncü Nükte, maddî musibetlere, hastalıklara ve yaralara karşı sabır
kuvvetini kullanma adabını konu alır ve bize Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın
sabrını öğretir.
Şüphesiz musibetin her türlüsünden Cenâb-ı Hakk’ın yardım ve inayetine
sığınmalıdır.

Cenâb-ı Hak cümle ehl-i imanı maddî manevî musibetlerden korusun.

Âmin.................................................................

Dipnotlar:
1- Sünûhat, s. 47.
 

KF_Admin

Administrator
Forum Administrator
Allah razı olsun , rabbim musibetden ders alan kullarından eylesin inşaAllah
 

denizfeneri

KF Ailesinden
Özel Üye
ALLAH razı olsun kardeşim emeğine sağlık yanlız yazılar küçüktü okuyamadım biraz büyüttüm
 
Üst