Mevlevi çalgıları

mescere

Tecrübeli
Mevlevi çalgıları

a_3748.jpg


rebab

Mevlevi ayinlerinin değişmez çalgılarından birisidir.
Yayla çalınır ve kabak kemaneye benzer.
Türklerin kullandığı en eski yaylı sazlardandır.
Gövdesi Hindistan cevizinden yapılır.
Cevizin üzerine deri gerilir.
Üç tellidir, at kuyruğundan yapılan telden çalınır.
Asya kökenlidir.
Hz. Mevlâna'nın da rebab çaldığı rivayet edilir.
Ortaya çıkışından beri yedi değişik şekilde görülmektedir.

1.Dikdörtgen Rebab
2.Yuvarlak Rebab
3.Armud Şekilli
4.Beyzi (kayığa benzer gövdeli) Rebab
5.Yarım küre Şeklinde Rebab
6.Tambur Rebab
7. Açık Tekneli Rebab

Ney

a_3749.jpg


Günümüzde ney, Türk sazı olarak anılmaktadır ve tasavvuf müziğinin bir sembolü haline gelmiştir.
Bir müzik aleti için kullanılan çalmak yerine, Ney için üflemek tabiri kullanılır.
Burada üflemenin mecazi bir anlamı vardır.
Kaynağını İslam'da Allah'ın insanı yaratırken ruhu üflemiş olmasından alır.
İslam geleneğinde neyin doğuşu ile ilgili bir çok rivayet vardır.
Bunların en meşhuru şöyledir:

Peygamberimiz ilahi aşk sırrını Hz.Ali'ye söylemiş.
Bu sırrın yükü altında ezilen Hz.Ali gidip Medine dışında kör bir kuyuya bu sırrı anlatmış.
Kör kuyu bu sır ile coşup köpürmüş ve taşmış.
Su her yeri kaplayınca kenarlarında kamışlar yetişmiş.
Oralardaki bir çoban bu kamışlardan birini kesip muhtelif yerlerinden delmiş ve üflemeye başlamış.
Çıkan ses kalplere coşku ve heyecan verip ilahi sırrı anlatır olmuş.
Peygamberimiz tesadüfen bu çobanın ney sesini işitince bu durumu anlamış.
O günden sonra ney,bir ilham kaynağı olmuştur.


Bugünkü manada neye ruhunu veren Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretleridir.
“Türk olsun ,Acem olsun; musiki aşıkların ortak gıdasıdır.” görüşündeki Mevlana, Mesnevisinin ilk on sekiz beyitini de bu cazibeli çalgıya ayırmıştır.
Ona göre ney ayin sırasında dönmekte olan ama gerçekte batıni bir iklimde seyahatte bulunan semazenlerin kılavuzudur.
Çıkardığı tılsımlı ses ile ruhları cezbeder.

Kudüm

Yarım küre biçiminde bir çift küçük davuldan oluşan ve din müziğinin önemli çalgılarından “kudüm”, dindışı ve mehter müziğinde “nakkare” adıyla anılıyordu.
“Tambur”, “kemençe”, “kanun” gibi çalgılarla zenginleştirilmeden önce Mevlevî müziğinin dört temel çalgısından biri (diğerleri “ney”, “rebap” ve “halile”) olan “kudüm”ün, çapları yaklaşık 28-30 cm civarındaki davulları, dövme bakırdan yapılmış olup biri büyük diğeri küçük iki tasa benzer.
Yüksekliği ise yaklaşık 16 cm. olan taslar, dibe doğru daralırlar.
Büyüğünün ağzına iki, küçüğünün ağzına bir milim kalınlığında deri gerilir.
Tiz ses veren davul (tek) sola, öbürü (düm) sağa konur.
Daha ince bir derinin gerildiği (tek), boyut olarak da (düm)den biraz küçüktür.
Devrilip sallanmalarını önlemek için, simit denen, içi pamuk doldurulmuş bir çift meşin halka üstüne oturtulan davullar, “zahme” denilen bir çift ahşap çubukla çalınır.
“Kudüm”ün bakır gövdesi, metalik tınıyı gidermek amacıyla çoğunlukla dıştan meşinle kaplanır.

Tanbur

a_3750.jpg


Yuvarlak bir tekneye, uzun bir sapın eklenmesiyle oluşan, tahta, perdeli ve mızrap ile çalınan 8 telli bir enstrumandır.
Sazı icra edenlere tanburi denir.
Tanburun perdeleri, bağırsak veya olta misinasından, mızrabı ise kaplumbağa kabuğundan (bağa) elde edilir
Tanburda dördü sarı ve dördü de çelik olmak üzere sekiz tel bulunmaktadır.
Tanburun tınısından ve ahenginden daha fazla yararlanabilmek için birinci çift tel yegah sabit olarak kalmak üzere diğer teller icra edilen makamın özelliklerine göre değişik seslere akortlanır.
Bu yüzden tanburun akordu sabit değildir denilebilir.

Kanun

a_3751.jpg


Toplam tel sayısı icracının tercihine göre 72, 75 veya 78 olarak değişir.
Üzerinde gerili bulunan teller üçer üçer akord edildiğinden 24(72 telden), 25(75 telden) veya 26(78 telden) ses elde edilir.
Teller için eskiden kiriş kullanılırken bugün misinadan yararlanılmaktadır.
İcra edilen eserde kullanılan arızaları (bemol ve diyezler) için gövde ile tellerin arasına, teli geren mandal ismi verilen dökme mekanizmalar çakılır.
Bu sistem 19 yüzyılın ikinci yarısında icat edilmiştir.
Bu tarihten önce, kanun icracıları teli parmak darbeleri ile gererek istedikleri sesi elde etmeye çalışıyorlardı.
Kanun icracıları kanunu çalmak için, ellerinin işaret parmaklarına yüksük adı verilen metal halkalar takar ve yüksük ile parmaklarının arasına bağdan yapılan mızraplar sıkıştırırlar.
Sazı icra edenlere Kanuni adı verilir.

ud-kopuz

a_3752.gif


Onbir telli, mızrapla çalınan bir enstrümandır.
Kısa saplı ve geniş gövdelidir.
Asya kökenlidir.
Daha küçük gövdeli ve üzeri deri kaplı olanına Kopuz denir
Tekne (gövde), göğüs (kapak), sap, burguluk ve teller olmak üzere beş bölümden oluşur.

mazhar-bendir

a_3753.gif


Tahta kasnağa deri gerilerek yapılır.
Elle vurularak çalınır.
Klasik Türk Musikisinde ve özellikle Mevlevi zikr musikisinde “def“adıyla bilinen vurmalı çalgıdır.
Mağrip Arapçasından (Fas-Cezayir) alınan “bendir” adı Türkiye'de 1980'lerden sonra yaygın hale gelmiştir.
Genellikle 40 ila 55 cm çapında daire şeklindeki bir kasnağa deri germek suretiyle imal edilen bendirin belirgin bir özelliği, rezonans sağlamak amacıyla iç tarafına gerilen iplerdir.
Standart çapı 52 cm'dir.

halile-zil

a_3754.gif


İki büyük zilden yapılır.
Ritim için kullanılır.

kabak kemane (gıcek, kemençe)

a_3755.jpg


Gövdesi su kabağından veya oyma ağaçtan yapılır, üzerine deri gerilir.
Kısa saplı , üç veya dört tellidir.
Yayla çalınır.
Kemençenin üç telinden ikisi (Rast ve Neva) bağırsaktan, üstteki ilk telse (Yegah) gümüş sargılıdır.
Üst ve alt tel 25.5-26, orta tel 29.2-29.5 cm uzunluğunda; üst tel 0.8, orta tel 1.5, alt tel 1 mm kalınlığındadır.
Saz ortalama 60 cm uzunluğunda, esnemeye dayanıklı yılan, abanoz vb. sert ağaçlardan yapılmış, avuç içi yukarıya bakacak şekilde tutulan bir yayla çalınır.
Tellere sürtülen 150-200 civarındaki at kılına, kaymasın diye -keman yayındaki gibi- reçine sürülür.
Yayın sapa yakın 10 cm.lik deri kaplı kısmına sokulan orta parmak (gerekirse yüzük parmağı) vasıtasıyla at kılı gerdirilir.
Yayın burnu ise at kuyruğu gibi bir süs püskülüyle bitirilir.
Doğudan batıya geçtiği kesin olan yaya at kılı takma adetinin, şaman kopuzunda, tuğ adlı en eski ritm sopasında ve rebabda da görüldüğü üzere, Türklerde ata verilen kutsal değerden kaynaklandığı açıktır.
 
Üst