Mevlana ve aşk

merwe

Tecrübeli
Yedinci kat göğün üstüne çıkmak istiyorsan aşk, bir güzel merdivendir a oğul!”


Diğer tasavvuf ehlileri gibi Mevlana’da insanın ruhunu yüceltmesinin ancak aşkla mümkün olduğunu söyler. Çünkü aşk; kâinatın yaratılış sebebidir. Aşkın en ileri noktası da Allah aşkıdır.

Mevlana;

“Anam aşk, babam aşk,
Peygamberim aşk, Allah’ım aşk,
Ben bir aşk çocuğuyum,
Bu aleme aşkı ve sevgiyi söylemeye geldim.”

sözleriyle ile kendisini anlatırken insanın yaratılış amacını da özetlemiştir.

Mevlana’ya göre akıl ve ilim, gayb aleminin gerçeklerini anlamada yetersizdir. Bu yüzden; Mevlana aşkı kemale ermek isteyen her insanın yaşaması gerekli bir hal olarak görür.

“Toprak beden aşktan dolayı göklere çıktı; dağ oynamaya başladı, çevikleşti.”

Akıl ve ilim insanı bir noktaya kadar götürür, ancak hedefe ulaştırmaz. Fakat insan aşktan nasibini almışsa ilim ve aklın hayal edemeyeceği kadar yücelir.

“Ey emin kişi, bilgi de ne kadar ileri gidersen git onunla gaybı gören gözün açılmaz ki!.”

sözüyle de gayb alemini anlamanın yolunun yalnız bilgiyle mümkün olamayacağını anlatmaya çalışmıştır. İnsanla Allah arası bir deniz mesafesi ise; akıl bu denizde bir yüzücü, aşk ise bir gemidir. Yüzmek güzeldir ama uzun bir yolculuk için yeterli değildir. İnsan yüzerken yorulabilir, boğulabilir. Ama gemiye binen hedefine ulaşır. (Mesnevi 4/ 1423-27)

İlahi aşkın tarifi de zordur. O aşk, sözle anlatılamaz, satırlara sığmaz. Ancak tadanlar bilir.

“Aşk; her ne şekilde açıklasam da, anlatsam da onu tarifte insan dilsiz kalır. Kalem, gerçi her şeyi yazar ama, aşka gelince başı döner. Akıl, aşkı anlatmada çamura batmış eşek gibidir. Aşkı ve aşıklığı yine aşk izah eder. Güneşe delil, yine güneştir. Sana delil lazımsa güneşten yüzünü çevirme.”

beyitleriyle aşkın tarife sığmadığını anlatırken, aklın acizliğini de vurgular. Diğer taraftan sadece ibadetle Hakka ulaşmak da yorucudur. Binde bir kula nasip olur. Kıyamette namazları, oruçları, sadakaları getirip teraziye koyarlar. Fakat sevgiyi getirdikleri zaman, bu ilahi aşk teraziye sığmaz. Bu yüzden asıl olan aşktır. (Fihi Mafih)

Mevlana, Allah aşkı dışındaki sevgilere aşk demez.

“Aşk, renge ve kokuya bağlı olursa, o aşk değildir, kişiye bir utançtır.”

“Faniye olan aşk ebedi değildir. Çünkü insan bu düzenin hükmüne, ebediliğe müsait değildir.”

“Aşk, kimseye niyazı ve ihtiyacı olmayan Allah’ın vasıflarındandır. Ondan başkasına aşık olmak, geçici bir hevestir.”

Ama ilahi aşk bakidir. Daima diri ve ebedi olana aşık olmak gerekir. Nura ancak o aşk kavuşturur. İlahi aşk;

“Aşk, gökyüzünü çatlatır, yüzlerce yarık açar; aşk sebepsiz yeryüzünü titretir.”

Ancak bazen istisnai durumlar olabilir. İnsan faniye duyduğu aşkta kararlı, vefalı ve sadık ise, bu mecazi aşk onu gerçek sevgiye, ilahi aşka götürebilir.

“Vehme, hevese aşık olan sadıksa; bu mecaz onu hakikate götürür.”

ama insanın ne mecazi ne de hakiki aşktan haberi yoksa Mevlana:

“Mademki aşık olmuyorsun, git yün ör, iplik eğir.
Yüz işin var, yüz renge boyanmışsın, yüz rengin var, yüz alacan.
Mademki kafatasında aşk şarabı yok,
Var, geliri bol kişilerin mutfağında kase yala.”

diyerek bu insanlara da sert bir dille çatmıştır. Mevlana’nın;

“Her kimin yakası bir aşktan dolayı yırtılmışsa, o hırstan ve ayıptan tamamıyla temizlenmiştir.”

sözünde dediği gibi, tüm insanların aşk ateşiyle yanıp, hırslarından, ayıplarından sıyrıldığı, herkesin birbirine sevgi ve hoş görüyle davrandığı bir dünyada yaşamak ne güzel olurdu. Mevlana; insanların hırs, tamah, kibir, kıskançlık ve kin gibi kötü duygularından ancak ilahi aşk ile arındığını belirtir.

“Gönüllerin dönüşünü aşktan bil. Aşk olmasaydı dünya, donar kalırdı.”


Aslında insanı insan yapan aşktır.

“Her kim aşk ile yanıp tutuşmamışsa; o, uçmayan kanatsız kuş gibidir.”

ve aşksız geçen bir ömür, ömür sayılmaz.

“Baht sana yar olur, yaver kesilirse,
Aşk, seninle işe güce girişir.
Aşksız ömrü hesaba sayma,
O sayıdan dışarıda kalacaktır çünkü.”

Ancak bu sevgiye ulaşmak da kolay değildir. Gerçek aşka sahip olmak için birçok derde sabretmek, zor sınavlardan geçmek gerekir. Çünkü;

“Aşk davadır, cefa da şahidi. Şahidin yoksa dava düşer.”

“Aşkın yüzlerce nazı, edası, ululuğu var. Aşk yüzlerce nazla elde edilebilir.”

“Aşıklık, gönül iniltisinden belli olur; gönül derdi gibi bir dert yoktur.”

“Bu dünya pazarında sermaye altındır; o dünyada ise aşk ve iki ıslak göz.”

Bu yüzden olsa gerek;

“Kul, daima elbise, varlık diler. Aşığın elbisesi ise daima sevgilinin cemalidir.”

Oysa;

“Aşk vefakar olduğu için vefakar olanı satın alır. Vefasız adama bakmaz bile.”

Biri Mevlana’ya sormuş: “Aşıklık nedir? Mevlana: “Benim gibi olursan bilirsin!” diye cevap vermiş. Ona göre aşk;

“Aşk öyle bir alevdir ki parlayınca sevgiliden başka ne varsa hepsini yakar.”

Ona göre hayat:

“Sensiz yaşayış haram,
Sen olmadıktan sonra yaşayış da nedir?
Güzelim yüzün yokken yaşamak,
Yaşayış adı verilen ölümdür ancak.”

Zaten;

“Aşıklar ferahlık kadehini, sevgililerin eliyle öldükleri zaman içerler.”


Ona göre aşık;

“Aşıkların varlıkla iş yoktur; aşıklar, karlarını sermayesiz elde ederler.”

“Aşıklar, yoklukta çadır kurarlar; onlar, yokluk gibi bir renktedirler, bir tek ruhları vardır onların.”

“Aşıklara sevgilinin güzelliği müderristir; defterleri, dersleri, meşkleri de onun yüzü.”

Eğer bu yolda yürüyorsak:

“Vakit keskin bir kılıçtır. Sufi, vakit oğludur. Yarın demez, anı değerlendirir.”
 
Üst