Kur'an'ı Arapça Okumanın Hikmetleri

  • Konuyu başlatan Ze'Mahşer
  • Başlangıç tarihi
Z

Ze'Mahşer

Ziyaretçi
1 .Kur’an’ı orijinal Arapçası ile okuyan ibadet etmiş olur, bu okuma insanı Allah’a yaklaştırır, anlamaksızın dahi olsa okuyorsa sevap kazanır. Anlayarak okuyan ise ücret üstüne ücret elde eder. Yüce Allah’ın:

"Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler. çünkü Allah, onların mükafatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. çünkü O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir." âyet-i celilesinde de ifade edildiği gibi, Allah’ın kitabını okuyanlar methedilmiş, Kur’an’ı mücerret okumak dahi namaz kılmak gibi ibadetlerden sayılmış, hatta Kur’an tilaveti namaz kılmak gibi çok önemli bir ibadetten önce zikredilmiştir.

Hz. Peygamber (a.s.m)’da: "Kim Allah’ın kitabından bir harf okursa onun için bir hasene vardır. Bir haseneye on misli sevab verilir. Ben Elif Lam Mim bir harftir demiyorum. Elif bir harftir, Lam bir harftir, Mim bir harftir diyorum."2 hadislerinde Kur’an’ı bizzat okumanın ibadet sevabı kazandıracağına dikkat çekmişlerdir. Ki, Kur’an bu özelliği ile ayrıcalık kazanmış, başkalarına fark atmıştır.

2. Kur’an-ı Kerim’i Arapça okumak, Allah’ın bundan önceki kitaplarının başına gelen tebdil ve tahriften O’nu korumak içindir. Cenab-ı Hakkın mânâsını anlamasa dahi Kur’an’ı okuyanlara büyük mükafat va’d etmesi, Kur’an’ın koruması ve bekası için en mühim saiklerden biri olmuştur.

Onun için insanlar Kur’an okumaya aşırı düşkünlük göstermişler, hatta bir kısmı Kur’an’ın hâfızı olmuştur. Kıraatın, Kurra ve hafızların çoğalıp her tarafa yayılması, Kur’an’ın dillerde deveranını netice vermiştir. Dolayısıyla hiç kimse onu değiştirmeye cür’et edememiş, çünkü Kur’an’ın ârifleri tarafından şiddetle kınanacağını hesaba katmışlardır. Nitekim buna cüret eden İslâm düşmanları, Kur’an ârifi, âlimi, kurra ve hâfızları tarafından ağızlarının payını almışlardır.

3. Müslümanlar arasında dil birliğini sağlamak, dinî birliklerini kuvvetlendirmek, aralarında anlaşma ve yardımlaşma vesilelerini kolaylaştırmak, böylece saflarını kuvvetlendirmek, güçlerini artırmak, sözlerini yüceltmek.

Bu ilahî ve yüce bir siyasettir. Bu siyaset başarılı olmuştur.

4. Devamlı okuyanın yavaş yavaş düşünme ve anlamaya da yol bulacağını sağlamak ve onunla amel etme imkanını temin etmek. Bu gün onu gafil okuyan, yarın onu hatırlayarak, düşünerek okur, yarın düşünerek okuyan da onun rehberliğinde amel etmeye başlar. Böylece okuyucu bir dereceden daha yüksek bir dereceye intikal eder.

Şimdi şu soruyu sorabilir miyiz?
Kur’an’ın orijinal Arapçasını istemeyenler veya Türkçe Kur’an isteyenler bu saydığımız maddelerin aksini söyleyebilirler mi? Yani müslüman oldukları halde:
Biz Kur’an’ın Arapçasını okumanın ibadet olduğuna inanmıyoruz, ondan sevab da beklemiyoruz, diyebilirler mi?

Ve yine diyebilirler mi ki, bizim, Kur’an’ın kıyamete kadar korunması, tahrif ve tağyirden uzak kalması gibi, müslümanların birliğini korumak gibi bir derdimiz yok, diyebilirler mi?

Müslüman oldukları için bunu diyemeyeceklerdir. Diyemeyeceklerine göre Kur’an’ın Arapçasına sahip olmalıdırlar, Türkçe ibadet, Türkçe Kur’an, Türkçe kâmet gibi basit, hiç bir ilmî ve dinî değeri olmayan heva ve heveslerden vazgeçmelidirler.

"çünkü aziz Kitab’ın, arşını terk etmesi mümkün değildir. Onun arşı Arapçadır. Kur’an’ı o arşa oturtan da Yüce Allah’tır. Padişah tahtını boşaltırsa izzet ve kuvvetten padişah için ne kalır? İşte bu Kur’an’ı Allah, sözlerin padişahı yapmış, ona i’caz tâcını giydirmiş, onun Arapçasını da bu i’caz ve i’tizaza bir ayna yapmıştır. "O bir Kitab-ı Azizdir. Ne önünden ne arkasından batıl ona yaklaşamaz. O, çok övülen hikmet sahibi Allah’dan indirilmiştir."

Biz milletimizi, vatanımızı, milli değerlerimizi, Türkçemizi seviyoruz. Ama aynı zamanda biz en mukaddes varlığımız olan Dinimizi, Kur’an’ımızı ve Kur’an’ın dili olan Arapçayı da seviyoruz.

Türkçe ibadet konusunda ısrar edenler Arapçaya olan düşmanlıklarını da îlan ve itiraf etmektedirler. Arapçaya olan düşmanlıklarından nerdeyse Kur’an’a da düşmanlıklarını söyleyecekler ama hamdolsun ki, bir İslâm ülkesinde yaşamakta ve kendilerinin de müslüman olduklarını söylemektedirler.

Zaman zaman öylesine garip tutum ve tavır içine girmektedirler ki, ırkçılık sevdasından mıdır yoksa din düşmanlığından mıdır sözü: "Neden Kur’an Türkçe gelmedi de Arapça geldi, neden Peygamber Araplardan çıktı da Türklerden çıkmadı?" demeye getiriyorlar. Bu benim aklıma şu ayeti getirdi: "İsrailoğulları Hz. Musa (a.s)’ya: "Ey Musa, onların tanrıları olduğu gibi, bizim için de bir ilah yap." dediler. Musa: "Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz." dedi. Halbuki bu tavır ve anlayış ne kadar yanlıştır.

Biz aciz bir mahluk olarak, âlemlerin Rabbi ve Hâlıkı olan Allah’ı yargılamaya hakkımız var mı?

O Allah, dilediğini yapmakta ve istediği gibi hükmetmede serbest olmasaydı Allah olamazdı. O böyle yapmışsa mutlaka bunun bir hikmeti vardır, deyip Allah’ın hükmüne boyun eğmemiz gerekir, müslümana da yakışan budur.

İmam Şafii’nin Risalesinde şu ifadelere rastlıyoruz:

Arap olmayanların, Arap lisanına tâbi olmaları gerekir. çünkü o bütün insanlığa elçi olarak gönderilen Allah Resulu (a.s)’nün dilidir. Onun dinini kabul edenler dilini de seve seve kabul ederler.

Her müslüman elinden geldiği kadar Arap dilini öğrenmesi lazımdır. Ta ki, Allah’dan başka ilah olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve Resulu olduğuna şehadet edebilsin. Allah’ın kitabını okuyabilsin, tekbir ve tesbihlerle Allah’ı zikredebilsin.

Yüce Allah Peygamberini Türklerden, kitabını da Türkçe gönderseydi bu sefer de başka milletler neden peygamber bizden çıkmadı, kitab bizim dilimizle gönderilmedi diyebilirlerdi ve bu soruların ardı arkası kesilmezdi.

öyleyse bize düşen Allah ne yaparsa doğru yapar deyip O’nun son Peygamberinin dinini ve dilini benimsemek, onu anlamak ve o istikamette yaşamaktır. Hepsi bu kadar.

Bugün Gelinen Nokta

Kur’an, Türkçe’yi kanatlandırmış ve Kur’an’ın ana kavramlarını, fiillerini, tabirlerini ve kültürünü hayranlık uyandıracak bir marifetle Türkçe’ye taşıyan ecdadımızın kendi dillerini beynelmilel ve beynel İslam çapta bir kemal derecesine ulaştırmıştır. Dil ırkçılarının Türkçe’den kovmaya çalıştıkları şey Arapça’dan ibaret değildi; onlar Türkçe’deki Kur’anî kültür ve muhtevayı kazımaya kararlı idiler.

Bu gün artık gelinen nokta ve hâkim olan kanaat şudur: Kur’an Arapçasız olmaz. Arapça’nın dışında bir dille ortaya konan da Kur’an sayılmaz. çünkü üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle "Lisan-ı nahvi olan Arapça’dan başka Kur’an’ın meziyetlerini ve nüktelerini hiçbir lisan muhafaza edemez."
 

Mu@YMe

Vip Üye
Özel Üye
Bu gün artık gelinen nokta ve hâkim olan kanaat şudur: Kur’an Arapçasız olmaz. Arapça’nın dışında bir dille ortaya konan da Kur’an sayılmaz. çünkü üstad Bediüzzaman’ın ifadesiyle "Lisan-ı nahvi olan Arapça’dan başka Kur’an’ın meziyetlerini ve nüktelerini hiçbir lisan muhafaza edemez."

emeğinize sağlık çok güzel bir paylaşımdı HAKK teala razı olsun inşeALLAH
 
Üst