Kur’an, Şiddet ve Fitne Üzerine Bazı Tesbitler

Resule Hasret

Tecrübeli
1.İslam hoşgörü dinidir
Dünyada bazı siyasiler ve çevreler tarafından Kur’an’ın şiddeti ve terörü teşvik eden bir din olduğuna dair ithamlar yapılmasından dolayı bütün dünyada bu konu tartışılır hale geldi. Bu sebeple haklı olarak bazı Müslümanlar da bu konuyu sorar hale geldiler. Bize düşen meseleyi bazı yönleriyle öncelikle de Müslümanlara hitaben anlatmaktır. Elbette ki aklı olan her insan bu sözlerimizin muhatabıdır.

İslam hoşgörü dinidir; insanı en kıymetli varlık olarak kabul eder; ma’sum insanlara karşı yapılan tecavüz ve hücumları büyük günahlar arasında sayar.

Nitekim bahsini ettiğimiz Kur’an ayeti bunu haykırmaktadır: “Kim bir başka canı öldürmek veya yeryüzünde anarşi çıkarmak gibi bir suçu bulunmadan haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. Kim bir canının kurtuluşuna vesile olursa, bütün insanlığı ihya etmiş gibi olur. Bizim peygamberlerimiz, onlara çok açık deliller getirdiler. Ancak bütün bunlardan sonra insanlardan çoğu yine yeryüzünde aşırıya gitmiş ve zulm etmişlerdir." (5: 32)

Gerçek şu ki, Müslüman ölüme değil, sadece hayata hizmet eder. Bu hadise sebebiyle İslam’ın koyduğu iki temel hukuk prensibini asla unutmamalıyız:

Birincisi: Kur’an’ın ’Bir suçlu bir başka suçlunun yükünü yüklenemez’ (6: 164). Yani bir cani yüzünden bir başka insan asla cezalandırılamaz. Hukukta cezalar ve suçlar şahsîdir.

İkincisi ise, beraat-i zimmet esastır. Yani suçluluğu ispat edilinceye kadar kimse suçlanamaz. Delil olmadan kimseyi cezalandırmak adalet değildir. Aksi isbat edilmedikçe insanlar masum kabul edilirler.

İslam’ın temel anlayışı şudur: “Nasıl ki sen bir gemide veya bir evde bulunsan, seninle beraber dokuz masum ile bir câni var. O gemiyi batırmak ve o evi yakmaya çalışan bir adamın, ne derece zulm ettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, yerlere ve göklere işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ bir tek masum, dokuz câni olsa; yine o gemi hiç bir kanun-u adâletle batırılamaz.”

2.Savaş Hukuku ve Barış Hukuku Hükümlerinin Kasten Birbirine Karıştırılması Asla Kabul Edilemez

Bundan birkaç sene önce Twente Üniversitesinde bir konferansa katıldım. 600 kişiyi bulan dinleyiciler arasından birisi, Kur’an’ın şiddet içerdiğini ve insanları şiddete teşvik ettiğini iddia etti ve bana Kur’an’dan bir ayet okudu. Meali şöyleydi: ‘küfrün önderlerine karşı savaşın. Çünkü onlar yeminleri olmayan adamlardır. (Onlara karşı savaşırsanız) umulur ki küfre son verirler.’ Ben ise ayetin baş tarafını okumasını söyledim okumak istemedi. Ben tamamladım. ‘Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozarlar, ve dininize saldırırlarsa,….’ (Tevbe, Ayet 12).

Şu anda bazı siyasetçilerin ve İslam’a bu yönüyle saldıranların tamamı bu şekilde davranmaktadır ve ayetleri sadece işlerine gelen yönlerini alarak çarpıtmaktadırlar.

Daha önemli bir nokta da şudur: Bildiğiniz gibi, her devletin savaş hukuku kuralları ayrıdır ve barış hukuku kuralları ayrıdır. Eğer siz barış hukuku kuralları ile savaş hukuku kurallarını birbirine karıştırırsanız, o zaman Hollanda’nın Afganistan’da ve Türkiye’nin Kuzey Irakta yaptığına da şiddet dersiniz. Aynen öyle de İslam Hukukunun birinci kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerimde hem barış dönemine ve hem de savaş dönemine ait ayetler vardır. İşte Wilders ve benzerleri, Kur’an’ın savaş dönemine ait bazı ayetlerini alarak sanki genelmiş gibi göstermektedirler. Doğrudur; Kur’an’da 109 tane Savaş Hukuku ile alakalı hükümler vardır. Mesela Hz. Peygamberin Medine’yi müdafaa ederken inen bazı savaş hükümleri bunlara misaldir.

190. Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez.

191. Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram’da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin cezası böyledir.

192. Eğer onlar (savaştan) vazgeçerlerse, (şunu iyi bilin ki) Allah gafûr ve rahîmdir.

193. Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.’ (Bakara Suresi).

Şimdi siz bu ayetleri okur da barış zamanına uygularsanız, o zaman hata yapmış olursunuz. Maalesef, mesela Washington Times’ın yazarlarından Cal Thomas, tıpkı Wilders gibi davranmış ve bu ayetin sadece ‘Onları yakaladığınız yerde öldürün’ ayetini alarak İslam’ı ve Kur’an’ı suçlamıştır. Doğrudur; Kur’an-ı Kerimde 109 adet savaş ayeti bulunmaktadır. Ancak bunlar tamamen savaş dönemine ait hükümlerdir.

Eğer siz bu ayetlerin niçin nazil olduğunu veya hangi münasebetle Peygambere indirildiğini bilmezseniz, manayı anlayamazsınız. Biraz önce Bakara suresinden naklettiğimiz ve tamamen savunma savaşıyla alakalı ayetleri şiddet ayetleri olarak vasıflandırırsınız. Ben bu ayetlerden bazılarının numaralarını verebilirim: 2: 244, 216; 3: 56, 151; 4: 74, 76, 89, 95, 104; 5: 53 gibi).

Maalesef dünyadaki bazı politikacılar, Kur’an ve İslam Hukuku konusunda cahildirler. Bunlar Kur’an’ın Savaş Hukuku ile alakalı ayetlerini tahrif ederek sanki Kur’an’da şiddeti teşvik eden ayetler olduğunu iddia etmektedirler. Ayrıca her konuda olduğu gibi bu konularda genellemelere gitmektedirler. Bu sebeple bazı yanlış tefsir edilmeye çalışılan ayetleri zikretmek istiyoruz.

A)Ayet 47:4 “(Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi, onlardan intikam alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz..” Bu ayet tümüyle savaş hukukunu düzenlemektedir. Eğer bu kuralları modern savaş hukuku ile kıyaslayacak olursanız, Kur’an’ın koyduğu hükümlerin daha mükemmel ve insanlığın yararına olduğunu görürsünüz. Başka türlü izahlar tamamen çarpıtmadır.

B)Ayet 8: 39: “Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür.” Bu surenin adı savaş ganimetleri manasını ifade etmektedir. Hatta Kur’an ayet 8: 1’de şöyle demektedir: “Sana savaş ganimetlerini soruyorlar …” Bir çocuk bile Kur’an’ın bu ayetlerle savaş hukukunu düzenlediğini anlar; zira bu ayetten sonar yine Kur’an’ın ganimetlerin taksimini düzenleyen ayeti gelmektedir.

C)Ayet 8: 60: “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız..” Eğer bütün silah teknolojilerini ve harp taktiklerini fitnenin ve şiddetin belirtisi kabul ederseniz, o zaman dünyadaki en büyük fitne ve şiddet Amerika Birleşik Devletleri ve Batılı Devletlerdir; zira bütün dünyaya silah teknolojisini veren ve hazırlayan bunlardır. Kur’an, Müslümanlara kendilerini harbe hazırlanmaları için talimat vermektedir. Bundan normal daha ne olabilir? Bu ayet de Savaş Hukukuna dâhildir. Keşke bütün İslam ülkeleri bu talimatlara uysalardı da batılı devletler gibi kuvvetli olsalardı.

D)Ayet 4: 89: “Sizin de kendileri gibi inkâr etmenizi istediler ki onlarla eşit olasınız. O halde Allah yolunda göç edinceye kadar onlardan hiçbirini dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün ve hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin.” Bu ayet de savaş hukuku ile alakalıdır. Eğer herhangi bir akıllı insan, savaş hukukunda uzman olsun olmasın, diyecekler ki, bu ayet savaşı ilgilendirmektedir, barış zamanını değil. Zaten bir sonraki ayeti okuyan da hemen bunu anlayacaktır: “Ancak kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir topluma sığınanlar yahut ne sizinle ne de kendi toplumlarıyla savaşmak (istemediklerin) den yürekleri sıkılarak size gelenler müstesna.….”

Böylesine bir çarpıtma ne ahlakidir, ne insanidir; aynı zamanda bütün mukaddes kitaplara da hakarettir, cahillik ve ahlaksızlıktır.

3.Savaş Zamanında Şiddete Karşı Çıkan İslam Barış Zamanında şiddete müsaade eder mi?

İslam’da soykırım olup olmayacağını veya insana karşı şiddet uygulanıp uygulanamayacağını harp halinde bile yasak ve serbest fiilleri ayrı ayrı özetleyerek izah edebiliriz:

A) Yasak fiiller: Zulüm ve işkence ile öldürmek; muhârip sınıfına girmeyen kadınları, küçükleri sahiplerine hizmet için gelmiş köleleri, sakat ve müzminleri, yaşlıları, hastaları, akıl hastalarını ve dünyadan el etek çekmiş din adamlarını öldürmek yasaktır. Ancak bunlardan biri bedeni, fikri ve malı ile savaşa katılırsa, öldürülebilirler.

İnsan ve hayvanların uzuvlarının kesilmesi (müsle) de yasaktır. Verilen söze veya muâhedeye aykırı hareket yasaktır. Savaş zarureti bulunmadan ziraî mahsuller, orman ve ağaçlar yakılamaz. Zina ve gayr-i meşrû münasebetler yasaktır. Rehineler öldürülemez; ölülerin başı ve uzuvları kesilemez ve katliam yapılamaz. Başta baba olmak üzere yakın akraba, savaşla ilgisi olmayan esnaf ve tüccarlar öldürülmez. Daha başka yasaklar da bulunmakla beraber, biz bu kadarıyla iktifâ ediyoruz[1>.

B) Normal zamanlarda yasak olduğu halde savaş sebebiyle serbest hale gelen fiiller iki gruba ayrılır:

Birinci grup; düşman şahıslara karşı yapılması caiz olan fiillerdir. Savaşa katılan düşman askerlerini öldürmek, yaralamak, takip etmek ve esir almak caizdir. Öldürülmemesi gerekenleri daha önce belirtmiştik. Hz. Peygamber’in “Harp hiledir” hadisi gereği, düşmanı şaşırtmak, moralini bozmak ve yanlış taktik ve stratejilere sevk etmek amacıyla savaşta hile yapılabilir. Bunun hazırlayıcısı demek olan soğuk harp yani propaganda da caiz görülmüştür. Düşmana her çeşit silahla hücum edilebilir. Ancak zehirli silahların kullanılması, hukukçular tarafından reddedilmiştir. Kalelerin yakılması veya düşmanın suda boğulması da caiz görülmüştür. Gece baskını ve pusu da harbin sevk ve idaresinde caiz görülen harb vasıtaları arasındadır. Bedir harbinde yapıldığı gibi su yolları kesilebilir veya kullanılmaz hale getirilebilir. Düşmana haber sızdıran casuslar ölüm cezasına çarptırılırlar. Kısaca yasak fiillerin dışında bütün fiiller harp zamanında serbest hale gelir. Bu arada hava ve deniz harbinin de caiz görüldüğünü sadece belirtelim[2>.

İkinci grup ise; düşman mallarına karşı harp esnasında yapılabilecek fiillerdir. İslâm hukuku, temelde sulh veya harp halinde her çeşit mal telefini yasaklar. Ancak harp zarureti gereği bu kaidenin istisnaları ortaya çıkmış ve düşmana ait binaların yıkılması, ağaçların kesilmesi ve ziraî mahsullerin telef edilmesi caiz görülmüştür[3>.

Harp halinde bile bu sınırlamaları getiren bir dinin şiddete, insan öldürmeye, katliama ve soykırıma müsaade etmesi mümkün değildir.

4.Fitne ne demektir?

Fitne, Arapça kelime manası olarak “topraktan çıkarılan altın ve gümüş gibi madenlerin hasını posasından ayırmak üzere yüksek dereceli ateşte yakmak ve eritmek“ demektir. İnananları inkârcılardan, salihleri sapıklardan, iyileri kötülerden seçmek, insanları terbiye ve tecrübe etmek ve herkesin gerçek ayarını belirtmek işine de Kur’an, “fitne” tabir etmektedir. Yani, dünya hayatının tamamı, bir fitne ve imtihandır.

“Her nefis ölümü tadacaktır. Biz sizi sınamak için hayra ve şerre mübtela kılıyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” [Enbiya: 35>;

“Bilmem, belki de O (Allah) sizi denemek (üzere) bir süreye kadar yaşamak için (mühlet) veriyor.”[Enbiya: 111>;

“İnsanlar sadece “iman ettik” demekle, bir fitneye ve imtihana tabi tutulmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Yemin olsun ki biz, daha öncekileri de sınadık. Elbette Allah (bu imtihanın sonunda) sadıkları da bilecek, yalancı sahtekârları da bilecektir.” [Ankebut: 2,3>;

“Mallarınız ve evlatlarınız sizin için bir fitne (imtihan) dır.”[Teğabün: 15>

Fitnenin, imtihan anlamında kullanılan bu genel tanımı yanında, biraz da “insanlar arasında fesat çıkarmak, dirlik ve düzeni bozmak, ortalığı karıştırmak” gibi özel manaları üzerinde duracağız. Bu nedenle Cenab-ı Hak: “… Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha şiddetli bir günahtır.”[Bakara: 191> “… Onlarla çarpışın (ve cihat edin ki) fitne ortadan kalksın, din yalnız Allah’ın dini olsun.”[Bakara: 191>

İnsanların kafasını karıştıracak, şaşkınlığa ve taşkınlığa sebep olacak ve ihtilaf çıkaracak şekilde bazı yersiz ve yararsız konuları gündeme getirmek de, manevi bir fesatçılık sayılmıştır. “Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve kendi keyiflerine göre yorumlamak için, müteşabih ayetlerin peşine düşerler. Hâlbuki onun hakiki te’vilini Allah’tan başka kimse bilemez”[Al-i İmran: 7> ayeti bu duruma işaret etmektedir.

Fitne, bir diğer manada, zalim yöneticilerin istismar aracı olmak ve onların zulmüne uğramaktır. “Rabbimiz bizi zalimlerin fitnesi kılma. Rahmetinle bizi inkârcı güruhun elinden kurtar”[Yunus: 85>

5.Bütün Dinler Ahiretin Olduğunu ve Ahirette Allah’ın Ebedi bir Azabı Bulunduğunu Kabul etmektedirler

Pavlos Romalılara yazdığı bir mektupta demektedir ki, ‘Allah insanları kendi itaatsizliklerinden dolayı ve bütün insanlara merhamet olsun diye ebedi hapse atacaktır.’ (Rom. 11: 32). Ebedi azap konusunda da (Matta 25: 46) şu hakikat Hıristiyanlıkta vurgulanmaktadır ki, ebedi azap kesindir, nihaidir ve devamlıdır.

İslamiyet’e göre de mükâfat veya mücazat bu dünyadaki hayat imtihanından sonra insanlar beklemektedir. İyi işler yapan ve Allah’a inanan insanlar Allah’ın rızasını kazanırlar ve ebedi Cennet ile mükâfatlandırılırlar. Sapıtanlar, Allah’ı inkâr edip, O’nun hükümlerini çiğneyenler ise, Cehenneme müstahak olurlar ve ebedi azap ile karşılaşırlar.

Bazı cahil insanlar ebedi azap ile alakalı Kur’an’ın bazı ayetlerini okuyarak şunu iddia etmektedir ki, Kur’an insanlığa karşı şiddet ihtiva etmektedir.

Mesela 4: 56 ayeti gibi ki buyruluyor: “Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar! Allah daima üstün ve hakîmdir..”

Böyle bir iddia bütün mukaddes kitapları inkârdır ve onlara hakarettir. “Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (23: 115).

İslam’a göre, Cehennemin vücudu ve şiddetli azabı, hadsiz rahmete ve hakiki adalete ve israfsız, mizanlı hikmete zıddiyeti yoktur. Belki rahmet ve adalet ve hikmet, onun vücudunu isterler. Çünkü nasıl bin masumların hukukunu çiğneyen bir zâlimi cezalandırmak ve yüz mazlum hayvanları parçalayan bir canavarı öldürmek, adalet içinde mazlumlara bin rahmettir. Ve o zâlimi affetmek ve canavarı serbest bırakmak, bir tek yolsuz merhamete mukabil, yüzer biçarelere yüzer merhametsizliktir.

Evet, nasıl bir serseri âsi ve raiyete tecavüz eden bir adam, oranın izzetli hâkimine dese, “Beni hapse atamazsın ve yapamazsın” diye izzetine dokunsa, elbette o şehirde hapis olmasa da o edepsiz için bir hapis yapacak, onu içine atacak. Aynen öyle de, kâfir-i mutlak, küfrüyle izzet-i celâline şiddetle dokunuyor. Ve azamet-i kudretine inkâr ile dokunduruyor. Ve kemâl-i rububiyetine tecavüzüyle ilişiyor. Elbette Cehennemin pek çok vazifeler için pek çok esbab-ı mucibesi ve vücudunun hikmetleri olmasa da, öyle kâfirler için bir Cehennemi halk etmek ve onları içine atmak, o izzet ve celâlin şe’nidir.

Netice itibariyle Kur’an’ı veya İslam’ı şiddet kitabı veya şiddet dini olarak vasıflandıranlar, ya İslam’a ve Kur’an’a düşmanlıklarından veya cehaletlerinden yahut akli dengesizliklerinden bunu yapmaktadırlar. Bize düşen bilimle ve akılla bunlara cevap vermektir. Bazen onları muhatap almamak en iyi cevap teşkil edebilir. Zira her saldıran köpeğe taş atacak olursanız yeryüzünde taş kalmaz sözü meşhur bir atasözüdür.
 

FERASETLİ

KF Ailesinden
Özel Üye
YAZILARINIZ DAİM OLSUN
tskler.gif
 

Mu@YMe

Vip Üye
Özel Üye
emeğinize sağlık faydalı bir paylaşım olmuş ALLAHU teala razı olsun
dikkatimi çeken bazı ayetler tefsirlerde değişimemi uğramış
 
Üst